Kadim gnostizmin bugünkü hali; irfaniyye /tasavvuf

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Kedi yavrusunu yemek istediğinde onu fareye benzetirmiş! (*) Biz de İslam öncesi kültürleri, felsefeleri alırken bunun bir benzerini yapmışız. Onlara ümmetin yitik HİKMET'i nazarıyla bakmışız! Mesela Harran Sabiilerini, Kuran'da geçen Sabiiler olarak görmüşüz. Halbuki bunlar yıldızlara tapan putperestlerdir. Kuran'da zikredilen Sabiiler güney Irak'taki, bataklık Sabiileri (Mandeanlar) dır. Böylece semavi akıllar nazariyesini -ki putperestliğin ana damarıdır, zamanla bunlar dünyayı yöneten kutup ve gavs'lar olacaktır- bu putperestlerden almaktan hiç bir sakınca görmemişiz.

... Mesela; Zerdüştleri ehl-i kitap görmüşüz! Gerisini siz tahmin edin.


...Gnosis’in bizdeki karşılığı; ‘marifet, irfan’, Gnostisizm’in ise; ‘İrfaniyye’dir. Gnostik ise; hakikatin saklı bilgisine ‘ermiş, sırları çözüp aydınlanmış, ehl-i marifet, ârif kişi’ demektir. Bu bilgi ne felsefî bir bilgi, ne de kutsal kitaplarda bulunan bir bilgidir. O, gnostiklerin özel olarak bir sezgi biçiminde (keşf-ü zevk/TECRÜBE EDEREK) almış oldukları kozmos-üstü bir vahiydir. Bu vahiy her devirdeki bir gnostik tabakadan başka bir tabakaya intikal etmiş, tanrının en eski vahyidir. Gnosis; ruhlar âleminden (mele-i âlâ) sürekli gelen bir feyizdir.


...Gnostisizm, Antik Mısır ve Yunan ezoterizmi, Zerdüştlük, İbranî gelenekler ve bazı doğu dinleriyle Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikatın benimsediği mistik felsefeye verilen genel isimdir. Terim, eski Yunanca’daki ‘sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi /irfan’ anlamındaki ‘gnostikos’ sözcüğünden türetilmiştir. Gnosis Yunanca da; gizli (ezoterik) bilgi ya da hikmet anlamına gelir. Gnostisizm; Tanrı, evren ve her türlü bilgi kaynağının duyu ve akılla değil, ilham ve sezgiyle elde edildiğini belirten hem mistik, hem de felsefi bir düşünceyi ifade etmek için kullanılan, irfan ile kurtuluş öğretisidir.


....Gnostisizm; Hz. İsa’dan önceki yüzyıllarda eski Mısır’a dayanan ezoterik köken ve etkilerle oluşmuştur. Gnostik öğretilerin kaynağı Helen dünyası, Platon felsefesi olduğu da söylenir. Bununla birlikte Hermetik literatürle fazlasıyla örtüşen ortak unsurlar dikkat çeker. Hatta çeşitli sır dinlerinde de pek çok gnostik unsur mevcuttur! Gnostikler kendi dini terimlerini mevcut dinlerden almışlardır. Helenleşmiş İskenderiye’de Babil ve Yahudilerden aldığı Sami terimlerini terk etti. Yunanca terimlerle doldu ve giderek Yeni Eflatuncu düşünceleri içine alarak yürüyüşüne devam etti.


... Tüm gnostiklerin Tanrı tasviri; bilinmeyen, tanımlanamayan, erişilmez, aşkın bir tanrı şeklindedir. Tanrı ile ilişki kurmanın yolu onun oğlu olan Logos’tur. Varlık öncesi bir varlık olan SEMAVİ ANTHROPOS / İNSAN-I KAMİL'dir! İnsan bu âleme başka bir varlık âleminden atılmıştır!


...Gnostisizmin en temel özelliği, onun teolojisinde ve kozmolojisinde egemen olan radikal bir düalizmdir. Buna göre temelde ışık âlemi ve karanlık âlemi olmak üzere birbirine zıt niteliklere sahip iki farklı âlem ve bu âlemlerle ilgili varlıklar arasında bitmek bilmeyen bir mücadele vardır.Işık âlemi, nur âlemi ya da hakikat âlemi gibi isimlerle isimlendirilen âlem, gnostiklerce tapınılan yüce tanrısal gücün merkezidir. Düalitenin öbür kutbunda ise karanlık ya da kötülük âlemi yer alır. Işık âleminin tam tersine bu âlem, tüm olumsuz nitelikleri bünyesinde taşır. Maddi âlemin bir parçası olarak kabul edilen beden, kötülük/karanlık dünyasının bir parçasıdır. Onun gerçek benliğini oluşturan ruhu beden içerisinde tutsaktır. Dünya hayatında gerek ahlaki açıdan gerekse fiziksel açıdan acı ve ıstıraplarla karşı karşıya olan insana (ruha) bunlardan kurtuluşun yollarını göstermek, Gnostik öğretinin temelidir.


ADEM BABA VE HAVVA ANAMIZIN CENNETTEN YERYÜZÜNE İNDİRİLDİĞİ EFSANESİ GNOSTİK KÜLTÜRDEN ALINTIDIR!

..İnsan; Nur âleminden şu an içinde yaşadığı madde dünyasına düşmüştür! İnsan kutsal düşüncede tasarlanmış ve Işık Dünyasında ortaya çıkmıştır. Logos tarafından, cennette bizzat Logos’un imajında şekillenmiştir. İnsanoğlunun ilk atası olan (semavî anthrapos) a tüm cennetin hâkimiyeti verilmiştir ve yenilmez manasında “Adam” denilmiştir. Yahudi Kabala düşüncesinin Adam Kadmon (İnsan-ı Kâmil) veya ilk insan işte bu kimsedir! Mitolojik hikâyenin devamında şeytan Âdem ve Havva’yı yoldan çıkarma ve Işık Dünyası’ndan aşağı düşürme planları yapmaktadır. Hıristiyanlıkla aradaki farka gelince, bu düşüşün sorumluluğu Hıristiyanlıkta Âdem’e verilirken, gnostik öğretide şeytan düşüşten sorumludur. Böylece Âdem ve Havva asli yerleri olan Işık Dünyası’ndan düşerek maddenin kirliliğine yakalanmış ve insanın yeryüzü serüveni başlamıştır.


...Bu kötü durumdan kurtuluşun yolu inançlı ve ahlaklı olmak, iyi ve güzel şeyler yapmakla değil, Gnosis’e ulaşmakla mümkündür. Varoluşun temel amacı maddeden kurtulup, Tanrı tarafından gönderilen bir kurtarıcı (Redeemer) sayesinde Yaratıcı ruha geri dönüşten ibarettir. Eğer kişi gnosisi elde edemez ve Ruhunu tanrısal âleme yükseltemezse, aydınlanıncaya kadar bu lanetli, aşağılık dünyaya gelmeye devam eder! Yani; Gnostikler, reenkarnasyona inanırlar.


...Gnostisizmin en bariz özelliği felsefi ve dinsel kötümserliktir. Bu âlemde iyilik-kötülük, nur-zulmet, ruh-beden vs. gibi zıtlar arasında devam eden savaşta bu söz konusu zıtlar birbirine denk, eşit güçtedir. Tüm evreni bir bozulma ve bir yıkım olarak değerlendiren bu katıksız kötümserlik, bedenden kurtulmaya hummalı biçimde can atar.


...TASAVVUFTAKİ NEFSİN AŞAĞILANMASI GNOSTİKLERDEN BİZE İNTİKAL ETMİŞTİR!


...Gnostisizm’e göre insan; beden, ruh ve can/nefs’den oluşur. Beden ve can maddî âleme ait
olduklarından tamamıyla olumsuz nitelikler taşırlar. Ruh ise; ilahi takdir gereği kötülük âlemine ait olan yeryüzüne ve kötülüğün bir parçası olan bedene düşmüş ya da atılmış bir varlık ya da bir cevherdir. Gnostiklere göre, beden içerisinde ruh, hapishanedeki bir tutsak gibidir. Bu yüzden o, maddi âleme ve bedene atılmış olmaktan hiç memnun değildir. O, kendi asıl vatanı olan ilahi âleme geri dönebilmek için yanıp tutuşmakta ve bunun özlemini çekmektedir. Ruhu tutsak etmiş olan kötülük, ruhun kaçmasını engellemek için bedeni ve her türlü dünyevî istek, arzu ve ihtirası temsil eden nefsi kullanmaktadır.


..İŞTE BU RUHU BEDEN HAPİSHANESİNDEN KURTARACAK MÜRŞİDLERE İHTİYAÇ VARDIR!

...Gnostisizm’de ruhun beden ve nefs hapishanesinden kurtularak kendi aslî âlemine dönmesi olarak tanımlanan “kurtuluş öğretisi” merkezi bir yere sahiptir. Hidayet, “kutsal bilgi” ile başlar. Gnosis (hikmet), yalnızca Gnostiklerce bilinebilen, ilâhî âleme yönelik hakikatin, kurtuluşun bilgisidir. Ruh, gerekli şartları yerine getirerek bu bilgiyi almaya hak kazanırsa, Yüce Kurtarıcı tarafından bu bilgi kendisine ilham edilir. Bu bilgiyi Yüce Kurtarıcı seçkin ve özel kimi insanlara bahşeder. Hakikatin bilgisi, ancak gnostiklere /âriflere verilir. Bu da onları “havass”, seçilmiş insanlar yapar. Buna göre ruhun, bu bilgiye doğrudan vakıf olma veya kendi kendine ulaşabilme imkânı yoktur. Bu durumda ruh, bu kutsal, gizli bilgiyi getirmekle görevli olan bir kurtarıcıya ihtiyaç duyar. Bu kurtarıcı ilahi bilgiyi ruhlara iletmekle görevlendirilmiştir. Mürşitsiz hidayet ve kurtuluş olmaz. Gnostisizm’de insanın kurtuluşu için ilâhî bilgi (Gnosis), kurtuluş isteği ve kendisini kurtuluş yoluna iletecek ilâhî bir kurtarıcının, (Redeemer) varlığı şarttır. Bu Kurtarıcı; varlık öncesinden bir varlıktır. Bu Kurtarıcı; yeryüzü ve beden hapishanesindeki tutsak ruhları kurtuluş yoluna iletmek için, ya da onlara kurtuluş bilgisini /gnosisi vermek için ilahi âlemden yeryüzüne inmiş ve insan suretinde görünmüştür.

...Bu sezgisel yöntemde başarılı olmak için, maddî âlem aşağılanmalı ve terk edilmelidir. Gnostik
müritler bu aşağılık âlemde her şeyden el-etek çekerek, zaruret miktarıyla yetinmeli, maddi ve bedensel zevklerden uzak durmalıdırlar! Işığa ulaştıklarında tanrı (sal) olacaklar ve Tanrısal gücü elde edebileceklerdir. Meditasyon, ağır riyazetler ve bir mürşidin rehberliği olmazsa ruhlarını aşağılık nefsin arzularından kurtaramazlar.


..Bu anlayışa göre, hakikate ulaşmada dinler yetersizdir. Yahudilik ve Hristiyanlık ruhun kurtuluşunu, Tanrı’ya akıl ve irade ile boyun eğmekle, yani O’na iman ve ibadetle gerçekleşeceğini öngörürken, Gnostisizm ise; ruhun kurtuluşunun evren gizemlerinin bilgisine “sezgi” ile ulaşmakla ve bu sezgiyi açıklayan büyülü formülleri öğrenmekle sağlanacağını varsayar.


...GNOSTİZM VE PAGANİZM;

...Paganlarla Gnostikler arasında epey ortak payda vardır. Pagan gizemlerinde ruhsal yola yeni
başlayanlar için gözleri kapalı anlamında ‘mystae’, aydınlanmış inisiyeler /müritler için “görenler” anlamında ‘epopteia’ denmekteydi. Uyanış süreci, inisiyasyon (seyr-i suluk) nedamet’ ile başlar. Bu, nefs terbiyesinin başlangıcıdır. İnisinasyonun ikinci safhası bâtınî felsefenin öğretilmesidir. Ruhi inisiyasyonun amacı, ‘hiç doğmayan ve ölmeyecek olan Bilincin /Ruh’un kendimiz olduğunu’ fark etmektir. Hermes’in dediği gibi, ‘Gnosis’in amacı Tanrı haline gelmektir.’

..Gnosis/marifet insanın kendisini bilmesidir. “İnsanın kendini bilmesi, Tanrı’yı bilmesidir”. Çünkü kendisinde Tanrıdan bir cüz bulunmaktadır. Pagan bilge Sextus; ‘Sizi meydana getiren O’nu bilseydiniz, kendinizi bilirdiniz’ der. Aziz Clement; ‘Bir insan kendini bildiğinde Tanrı’yı bilir’ der. Gnostiklere göre; bir hakiki gnostik, zaten Tanrı haline gelmiş kimse demektir. İnisiyeler, kendi hakiki kimliklerinin ‘Tanrı’nın Oğlu’ olduklarını fark ettiklerin an, daha önce kendileri zannettikleri ‘eidolon /ego’nun ölme vaktidir. Gnosis, insanlığımızı reddetmeden tanrısallığımızın farkına varmaktır.


...Gnostik Pagan inisiye en sonunda, Tanrı’dan başkası olmadığını farkına varır. Gnostik inisiyasyonun amacı aşağı benliğini bu yüksek benlikle birleştirip, kendi benliği ile tanrısal benliği birbirine bağlamak ve sonsuzluğa ermektir.

...Pagan düşüncesine göre; aydınlanmamış ruh, gnosis’e erişene kadar tekrar tekrar reenkarne olmaya (bedenlenmeye) devam eder.

...Pagan Tanrısı Dioynsus; kendine tapanları her yasadan muaf tutan tanrı olarak bilinir. Pagan gizemciliğinin temeli ahlak köleliği değil, ruhsal özgürlüktür. Gnostiklere göre gnosis/marifet’e ulaşmış biri geleneksel ahlak öğretilerini bir kenara iter. Onların artık korkacağı kimse kalmamıştır. Artık istedikleri gibi yaşamakta özgürdürler. Tek kural, hiçbir kuralın olmamasıdır. Kişi ağır bir riyazet yapmak isterse kabul edilir, rastgele serbest bir cinsel hayat yaşamak isterse, bu da kabul edilir. Ama inisiye olmuş bir gnostik doğal olarak ahlaklı davranır.


...Pisagorcular ve Platon kozmosun büyük bir mağara olduğunu söyler. İnsan bu âleme düşmüş/atılmış bir tutsaktır. Platon’un sık sık tekrarladığı bir Pagan deyişi olan ‘Soma sema (Beden mezardır)’ sözü bunu ifade eder. Beden nefsin hapishanesi ya da mezarıdır. Bu mağaradan çıkış inisiyasyon (seyr-i suluk) ile olur.


....GNOSTİZM VE HRİSTİYANLIK;

Gnostisizm, yeni doğmuş Hristiyanlık ile karşılaştığında, hızla bu yeni dinin terimlerini kullanmaya başladı. Kendisini Mesih İsa doktrininin bâtınî bir açıklaması olarak takdim etti! Kilise babaları ise onları Hristiyanlığın heretik /SAPKIN bir yorumu olarak değerlendirdi. Zaten Gnostikler, dinlerin mutlak bilgiyi sağlamada yetersiz olduğunu, hakikatlere dinler ile değil, ancak ruhî gelişim ve nefis terbiyesiyle ulaşılabileceğini söylüyorlardı. Sonunda onlar ‘İncil dışında bir hikmet aradıklarından’ Hristiyanlar tarafından zındıklık ile suçlandılar. Erken dönemlerden itibaren kilise babaları Gnostisizmi temelde Hıristiyanlık içerisinden neşet eden bir heresi olarak görmüşler ve Simon Magus, Marcion, Valentinus ve Basilides gibi gnostiklere karşı reddiyeler yazmışlardır.
....Gnostikler İncil’i sembolik olarak okumuşlar ve hakiki Hristiyan’ın gerçek amacının ‘Tanrı haline gelmek’ olduğunu öğretmişlerdir. Nasıl bir pagan inisiyenin amacı, tanrı haline gelmek ise, bir gnostik Hristiyan da kendisinin Christ (tanrının oğlu/tanrı-insan) olduğunu farketmiş olmalıdır.


...Başta Yuhanna İncili olmak üzere çeşitli Hıristiyan metinleriyle, Simon Magus ve Pavlus gibi kimselerin düşüncelerinde birçok Gnostik motifler bulunmaktadır.


...YİNE MÜSLÜMANLARIN ÇOK ETKİLENDİĞİ MANİHEİSTLER GNOSTİK KARAKTERLİ BİR DİNDİR!

...Mezhepler tarihçileri, Mecûsîleri “Seneviyye”, Gnostik Mecûsîleri ise “Maneviyye, Maneviler” olarak adlandırmışlardır. Hakîm Mani, farklı dinsel geleneklerin gnostisizmini /irfanını sentezleyen büyük bir eklektikti. Mani, Mecûsîlik ve Hıristiyanlık arasında bir din kurmuştu. Mani, kendi öncülleri olarak Hermes’i, Nuh'un oğlu Sam'ı, Buda'yı, Zerdüşt’ü ve İsa’yı saymıştır. ...Maniheizm’e göre evrenin gizemi, Mani'nin ruhsal ikizi olan ‘Paracletos’ tarafından Mani'ye aktarılmış ve o da bu gizemi öğretmekle görevlendirilmiştir. Maniciler; gizeme ulaşmış olan seçkinler (havass) ile avam olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bir tür ruhban sınıfı olan seçkinler, çok zorlu hazırlık dönemlerinden ve çetin inisiyasyon törenlerinden geçirilirdi. Sistemleri birçok yönden İsa öncesi Essenilere benzer. Maniheistlerin ve akidelerinin İslâm gnostiklerinde ve İslam İrfan’ı üzerinde tesiri aşikârdır.


...GNOSTİZM VE SABİİLİK;

...Sâbiîlik, inanç ve uygulamaları ile yaşayan son gnostik din olarak bilinmektedir. Aydınlanma ve kurtuluşa odaklanmışlardır. Sâbiîlerin yazıları tipik Gnostik düşünce yapısını ve mitolojisini yansıtır. Ehli kitap olarak Kur’ân’da anılan Sâbiîler 2000 yıldır ağırlıklı olarak Irak'ın güneyinde ve İran’da yaşamaktadırlar. Kendilerini Sâbiî, Mandean, (Mandea kelimesi gnosis/ irfan anlamına gelmektedir) olarak nitelerler.


...Sâbiîlere göre, insan madde ve ruhtan oluşan iki farklı unsurdan meydana gelmiştir. Ceset maddi varlığı itibariyle kötülük ve karanlığı, ruh ise iyilik ve nuru temsil eder. Ceset varlık itibariyle bu süfli âleme aittir; ruh ise ilahî ışık âleminden bu süflî dünyaya indirilerek cesede konulmuştur. Sâbiîliğe göre ruhun kurtuluşu, bedenden ve dünyadan ayrılması ile gerçekleşmektedir. Kurtuluş ise; Işık Elçisi’nin sahip olduğu “kutsal bilgi” sayesinde mümkün olabilmektedir. Sâbiîlere göre, bu aracının cismani değil, ruhani olması gerekir.


.. Sâbiîler, sadece ruhanilerle yetinmemişlerdir. Onlara yaklaşmak ve onlardan bilgileri doğrudan almak mümkün olmayınca, ruhanilerin bulunduğu farz edilen yedi gezegen veya bazı sabit yıldızlar gibi yerlere yönelmişlerdir. Yani yıldızlara tapmışlardır. Zaman zaman bu ruhanilerin bulundukları yerlerden inerek, bazı nesnelere hulul ettiğine inanmışlardır. Yani; putperestliğe kaymışlardır.


...Şehristani’ye göre, Sâbiîlerin dinlerinin esası, ruhani varlıklarla inanmaktır. Onlar şöyle derler; Biz, O’nun yüceliğine ulaşamayız. Ona ancak yakın olan, kutlu ruhaniler yardımıyla erişilir. Onlar bizim rablerimizdir. Bize farz olan nefislerimizi şehvet ve tabiat kirlerinden temizlemektir. Böylece aramızda münasebet kurulur. Vasıta olan ruhaniler kuvvetlerini yüce tanrıdan alırlar ve aşağı varlıklara verirler.

Sabîler; Güney Sâbiîleri (Mandeanlar) ve Harran Sabiileri olmak üzere ikiye ayrılırlar;

Güney Mezopotamya Sâbiîleri ile pagan Keldanîler /Harrân Sabiileri tamamıyla farklıdır. Bazı eserlerde Kur’ân’da “kitap ehli” olarak zikredilen Sâbiîler, “yıldızlara, gezegenlere ve bunları sembolize eden putlara tapan” Harran paganlarıyla karıştırılmıştır.


Sâbiîlerin bilginleri; Uranî, Agathadaimon, Hermes, Eflatun’un dedesi Solon’dur. İslam kültüründe Agathadaimon ve Hermes’in Hz. İdris ile Şit ile aynı kişiler olduğu kabul edilir. Nasıl Hermetik kültüre yitik hikmet nazarıyla bakmışlarsa, Sabiilerin gnostik /irfani bilgi teorilerine de kutsallık verilmiştir. Bu irfani bilgi, Kitabî beyani bilgiyi önemsizleştirmiş, peygamberler âriflerin /gnostiklerin gerisine düşürülmüştür. Sâbiîlerin fikirleri İslam öncesi ve sonrasında da, Irak, İran ve Horasan dâhil geniş bir bölgede uzun müddet etkisini devam ettirmiştir.


HARRAN SABİİLERİ;

Harran; Urfa ve Suriye gibi gnostik öğretilerin bulunduğu merkezlere yakın bir merkezdi. Harran ve civarında yaşayanlar; din ve düşünce hayatlarında, Yunan-İskenderiye ekolünün Yeni Pisagorculuk ve Hermesçilikle, Babil ve Keldanîlerin astronomik ve astrolojik fikirleri ile birleştirilmiş bir inanca sahip Süryanice konuşan bir topluluktur. İnançlarının bir sonucu olarak astroloji, kehanet, tılsım gibi garip bilimler doğmuştu. Harran bölgesindeki paganizm, “Keldânî bilimleri”nin -yani astrolojinin ve gizli ilimlerin (okültizm)- gerçek mirasçısıydı. Harran’da heykeller yapmışlar, yıldızlardan sonra putlara tapmışlardı. Bunlar Azimun ve Hermes adlı iki Mısırlı peygamber tanıyorlardı. Bütün anlayışlarını bu iki büyük peygamberden aldıklarını iddia ediyor, ruhsal varlıklar hakkında çok fazla taassup gösteriyorlardı.

Astroloji/ İlm-i nücûm ile birlikte kehanetin Kaldanîler’den Araplara geldiği kabul edilir. Bilhassa Müslüman Arapların fethinden sonra Harran’da, kadîm Samî putperestliği tekrar yükselişe geçti. Harran putperestlerine göre, bu dünyayı yıldızlar yönetiyordu. Heykeller ruhsal varlıkların bedenleri hükmündeydi. Tanrı, rabların Rabbı, heykeller rab ve baba idi. Sâbiîler, gök cisimlerine ibadet ederlerdi.

Arap fatihler sadece ehl-i kitap olanlara yaşam hakkı tanıdıklarından, Harran Paganlarının bazıları Müslüman bir kısmı da Hristiyan veya Zerdüştî oldular. Sâbiî adını almış olan paganlar onu kullanmaya devam etmiş, Hristiyan ve Zerdüşti olanlar, eski inançlarına dönmüşler ve onun bu yeni adını (Sâbiilik) da benimsemişlerdir. Müslüman olanlardan bir kısmı -bu dinden dönen kimseye verilen ölüm cezasından kurtulmak için- Müslüman görünmeye devam etseler de, geleneksel inançlarını sürdürdüler.

....Müslümanların Hermetik felsefeyle tanışmalarında Güney Sabiîlerin (Mandeanlar) ve Harran Sabiîlerinin büyük rolü olmuştur.
**
...Özetle; Gnostisizm Mısır mitolojisi, Yahudi apokaliptisizmi, Babil astrolojisi, Zerdüşt düalizmi, Yunan ve Helen felsefesi, Hıristiyanlık, Hindu ve Budist etkileri gibi değişik farklı din, kültür ve felsefi düşünceyi bir araya getiren dini-felsefi bir harekettir. Gnostisizm müstakil bir din ve felsefe olarak devam etmemişse de, başta Yahudilik ve Hıristiyanlık olmak üzere, İslamiyet içinde mebzul miktarda gnostik unsurlarla karşılaşmak mümkündür. Ortaçağdan sonra da varlığını Rönesans’la birlikte kendini yenileyerek devam ettirmiştir. Kabalaizm ve Hermetizm’le birleşen Gnostik düşünce, sadece Kabalacı Hıristiyan düşüncesine ilham vermekle kalmamış, okült oluşumlara, büyük mistiklere, ruhani düşünürlere, simyacılara ilham kaynağı olmaya devam etmiştir.


....Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Hindistan gibi bölgelerin fethedilmesinden sonra buralardaki dini, felsefi, mistik ve kültürel miras bize intikal etmiştir. Özellikle tasavvuf, felsefe ve Şiiliğin İsmaili yorumu üzerinde Gnostisizm’in gölgesi oldukça belirgindir. Gnostisizm; İslam dünyasında irfani ekol olarak, ehl-i marifet olarak kendisini gösterecektir. Kadim gnostikler de ârifler ve hekîmler olacaktır. Sufilerin keşf ve keramet ile elde ettiğini iddia ettikleri bilgi işte bu gnosis’in isim değiştirmiş şeklidir!


...Tasavvuf geleneğinde gnosis/irfan; keşif, sezgi ve ilham yoluyla kalpte hâsıl olan bu bilgi türüdür. Mutasavvıflar, irfani bilgiyi akli ve beyani bilgiye tercih etmişlerdir. Bu irfani bilgi; keşf/sezgi yoluyla Allah’ın lütfunun bir eseri olarak Allah’ı müşahede edenlerin ulaşabildiği bir bilgi çeşididir. Onlar, kesin akli delille elde edilip akıl sahiplerine hitap eden bilgiye ilme’l-yakin, açıklama ve bildirim sonucunda ulaşılıp ilim sahiplerine seslenen bilgiye ayne’l-yakin, keşif ve müşahede ile elde edilen ve yalnızca marifet ehline has olan bilgiye hakka’l-yakin derler! Bu tasnifleri gnostik /irfani düşüncenin birebir yansımasıdır. Hakka’l yakin derecesinde bilgi sahibi olan kişi, bilginin en üst mertebesine vasıl olmuştur. Haliyle bu kimseye Allah’ın kaza ve kaderi de dâhil olmak üzere gaybın ve tüm sırların kapısı ardına kadar açılmış olur.


...İbn Arabî Gnostik/irfani anlayışın en önemli temsilcisidir. İbn Arabî, irfani düşünceyi vahdet-i vücut doktrininde olduğu gibi hem epistemolojik hem de ontolojik bakımdan sistematik bir yapıya kavuşturmuştur.


...Bir gnostik, daima her kutsal kitabın ve metnin Bâtıni anlamı üzerinde çalışmayı hedefler. Çünkü bu metinler onlara göre daima rumuzlu ve şifrelidir. Dinsel ifadelerin içinde gizli manalar bulunur.

Yine Şii-İsmailiyye ekolü gnostik/irfani bilgi temelli felsefeleriyle dinin peygamberden peygambere değişen (!) zahiri/dış kabuk kısmını atmışlar ve hiçbir zaman değişme söz konusu olmayan batınını bulmuşlardır!

Yine İslam felsefesinde, özellikle İbn Sina’nın Meşşai sisteminde, sezgiye dayalı bilginin akli olandan daha üstün olduğu kabul edilir. Arif riyazet ve arınma ile gayb âlemine dair ilahi sırlara vakıf olabilir. Gnostiszm/İrfaniyye anlayışını temsil eden bir diğer İslam felsefesi/ ekolü Sühreverdi, Molla Sadra öncülüğünde gelişen İşrakilik’tir.


Saadettin Merdin..

İnönü Üni., Gnostik Akımlar ve Okültizm Sempozyumu, Kasım/2012

 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
İşte şuan beni can evimden vurdunuz sayın yönetici.

Saadettin Merdin kadar bu olayı, bağlam, delil ve gerçeklik kriterleri içerisinde açıklayabilecek insan sayısı yok denecek kadar az, hatta bence şuan yoktur da.
Mükemmel bir çalışma ama kim gelip,
bu kelimeler yumağı ile ne diyor bu adam diye anlamaya çalışacak...?

O ya da bu çalışacak bilemiyorum, ancak "Allah'ın indirdiği din" gibi bir derdi olanların okuması gerektiği şüphe götürmez bir gerçek.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Beni hiç bir yerimden vuramadınız meal esef....

ADEM BABA VE HAVVA ANAMIZIN CENNETTEN YERYÜZÜNE İNDİRİLDİĞİ EFSANESİ (utanmadan efsane diyor şuna bak) GNOSTİK KÜLTÜRDEN ALINTIDIR!


Bu ifade bile bu yazının ne kadar sapkın bir düşüncenin tezahürü olduğunu anlatmaya yetiyor....

İbn-i Arabi ve islam tasavvufunu Gnostizm ve Sabbiilikle aynı göstermeye çalışırken adam devirdiği çamı dahi farkedememiş...

O zaman Gnostikler Adem ve Havva'nın yeryüzüne indirilmesi efsanesine inanıyorlarsa ilgili ayetleri sırf gnostiklere benzemememek için Kur'andan çıkaralım gitsin...

veya

Gnostikler
...TASAVVUFTAKİ NEFSİN AŞAĞILANMASI GNOSTİKLERDEN BİZE İNTİKAL ETMİŞTİR!

böyle inanıyor diye Yusuf suresindeki " ben nefsimi temize çıkarmam...Şüphesiz nefs ancak kötülüğü emreder..." ayetini de fırlatıp atalım....Beyimizin keyfi yerine gelsin ....

Birşeyi bilmenin ilmel yakiyn- aynel yakin derecelerinin olduğuna gnostikler inanıyor diye TEKASÜR suresini ortadan kaldıralım....

Hülasa...Merdin bey epey saçmalamış...

Doğru ifade şu olmalıdır...

"Mitolojik kült ve inanışlar kendilerine İlim ve Hikmet sahibi peygamber gönderilen geçmiş toplumların zamanla sapıtmaları sonucunda ortaya çıkmıştır...Evvelinden Ahirine tüm peygamber efendilerimiz sadece ve sadece İslamı tebliğ etmişlerdir...İslam'a çelişmeyen noktalar o düşüncelerin ilk kaynağının vahiy olmasından çelişen noktaları ise kendilerine inen vahyin tahrif edilmesinden kaynaklanmaktadır..." nokta....Tasavvufu Gnostizm ile eşitleyeceğim diye bu kadar ıkınmaya gerek yoktu halbuki....
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hadi yazan yazmış. Herkes her şeyi yazıyor. Peki, adı "ihvan" olan bu forumun modu böyle bir rezaleti alıp nasıl foruma getirebilir? Ne yorumu var, ne tenkidi. Yazıya reddiye yapmak için olsa anlarız. Modlara kim ceza verecek?

Allah'a havale ediyoruz.

Verdanın yerinde olsam şu saat istifa ederdim.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Allah'a açıkca küfredip, " bir ara ben rab olurum Allah bana kulluk eder" diyen küfürbazların sözlerinin, bir Allah dostunun sözleri diye sunulduğu bir mekanda, beyin hücrelerni azıcık çalıştırmaya yönelik yazıların, malum idiyotları donmuş bir kesim tarafından, istemezük diye bağrışmalar arasında katledilmeye çalışılması Sünnetullah'ın bir gereği..
Allah aklemeyenlerin üstüne pisliği boca eder, onlar nur deryasında yüzüyoruz zanneder, dimağ küfür olunca, pislik te nur olur elbet
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Allah'a açıkca küfredip, " bir ara ben rab olurum Allah bana kulluk eder" diyen küfürbazların sözlerinin, bir Allah dostunun sözleri diye sunulduğu bir mekanda, beyin hücrelerni azıcık çalıştırmaya yönelik yazıların, malum idiyotları donmuş bir kesim tarafından, istemezük diye bağrışmalar arasında katledilmeye çalışılması Sünnetullah'ın bir gereği..
Allah aklemeyenlerin üstüne pisliği boca eder, onlar nur deryasında yüzüyoruz zanneder, dimağ küfür olunca, pislik te nur olur elbet

Kardeşim niçin ısrarla o sözleri o zatların söylediği kesinmiş gibi kabul ediyorsun?
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Arkadaşlar buraya asılan her yazının paylaşımcının bütünüyle kabulu veya reddi olduğu düşüncesini öncelikle bir tarafa koyalım burası özgür düşünce platformuysa ki öyle paylaşımlar da tartışmaya açıktır elbette. Sn Levent konuya dair düşüncelerini gayet güzel dile getirmiş fakat sn Hirahos her zamanki gibi amorf bakış açısıyla konuyu ele almış ve demegogluğunu bir kez daha göstermiş ve korkarım ki bu durum kendisinde kolay kolay da değişmez. Bunun dışında yazıda ele alınması gereken noktalar elbette mümkün fakat yazının genel olarak bize sunduğu gerçeği gözden kaçırmayalım lütfen sn Levent'in de dediği gibi öncesinde muhtemel nübüvvet değmiş fakat sonrasında dejenere olmuş bir takım mistik inanışlar dinin içine kolaylıkla sızabiliyor bugün de bunu görmek çok zor değil, asıl soru neden bu noktalara kayıyoruz?
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Levent'in de dediği gibi öncesinde muhtemel nübüvvet değmiş fakat sonrasında dejenere olmuş bir takım mistik inanışlar dinin içine kolaylıkla sızabiliyor bugün de bunu görmek çok zor değil, asıl soru neden bu noktalara kayıyoruz?

çok doğru söylüyorsun verda hanım teşekkür ederim, mesela Peygamberleri postacı görmek gibi, sıradan insan görmek gibi, Hadis i şerifleri inkar gibi, Allah u Tealanın sıfatları hakkında bile, Allah kişinin kinimle eveleneceğini bilmez diyerek,ilim sıfatını inkar gibi, kaderi inkar gibi, Allah a mekan isnad etmek gibi, Kur an hükümlerinin tarihsel olabileceğini söylemek gibi,vs vs. bir sürü sızıntılar sokulmak istenebiliyor..
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Abdallah soruyu yine kaçırmışsın :D
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
çok doğru söylüyorsun verda hanım teşekkür ederim, mesela Peygamberleri postacı görmek gibi, sıradan insan görmek gibi, Hadis i şerifleri inkar gibi, Allah u Tealanın sıfatları hakkında bile, Allah kişinin kinimle eveleneceğini bilmez diyerek,ilim sıfatını inkar gibi, kaderi inkar gibi, Allah a mekan isnad etmek gibi, Kur an hükümlerinin tarihsel olabileceğini söylemek gibi,vs vs. bir sürü sızıntılar sokulmak istenebiliyor..
Vahdet-i Vucudu o kadar konuşup ne olduğu ortaya döküldükten sonra bile, vadet-i vucud, Hulul gibi bir inancı kıyısından köşesinden yazına soksaydın belki bir nebze samimi adam hiç olmazsa diyebilirdik.

Kendi anlayışına göre yaftaladığın her türlü etiketi en galiz haliyle yazmışsın, ama, sen en zayıf rivayete bile Allah'ı inkar etmek gibi yaklaşan Hacı Abdullah,
"Allah bana kul olur" diyen bir adamı yazının bir kelimesine bile sıkıştırmamışsın.
Hâlbuki Resulullah'a İsa As'a yakıştırdıkları gibi rab sıfatlarını yakıştırmayanlara anında Postacı dedi yakıştırmasını gözünü kırpmadan yapabiliyorken. Halbuki Resulullah bu konuda "onlar hangi yılanın deliğine girdi ise sizde gireceksiniz" diye bizi uyanırken.

Bu objektiflik mi, hakkaniyet mi, dürüstlük mü?

Kendi kanaatim körü körüne taassubtan başkası değil.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Arkadaşlar buraya asılan her yazının paylaşımcının bütünüyle kabulu veya reddi olduğu düşüncesini öncelikle bir tarafa koyalım burası özgür düşünce platformuysa ki öyle paylaşımlar da tartışmaya açıktır elbette. Sn Levent konuya dair düşüncelerini gayet güzel dile getirmiş fakat sn Hirahos her zamanki gibi amorf bakış açısıyla konuyu ele almış ve demegogluğunu bir kez daha göstermiş ve korkarım ki bu durum kendisinde kolay kolay da değişmez. Bunun dışında yazıda ele alınması gereken noktalar elbette mümkün fakat yazının genel olarak bize sunduğu gerçeği gözden kaçırmayalım lütfen sn Levent'in de dediği gibi öncesinde muhtemel nübüvvet değmiş fakat sonrasında dejenere olmuş bir takım mistik inanışlar dinin içine kolaylıkla sızabiliyor bugün de bunu görmek çok zor değil, asıl soru neden bu noktalara kayıyoruz?

Bu konuda Verda'ya katılıyorum...Biz gözümüzü kapatsak,kulağımızı tıkasak da bu tür yaklaşımlar var,var olmaya da devam edecektir...Konu foruma gelmese de gerçek hayatta aynı suallerle karşılaşmamız kuvvetle muhtemeldir...Özellikle Ateistlerin "Din insanların uydurmasıdır...Tevratta,İncilde kur'anda Mitolojik inanışların etkileri görülmektedir..." yaklaşımı tutundukları en temel söylemdir....Önemli olan bu tarz düşüncelerin antitezini oluşturabilmektir...
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Fususul Hikem uydurulmuştur mu diyorsun? Peki bunu senden başka söyleyen muteber kabul ettiğin alimler kimler, mesela intisab ettiğin Mahmud Ust böyle düşünüyor mu?

fususul hikemin içine uydurulmuş şeyler sonradan katılmıştır. Mahmud Efendi hazretlerinin ise bu konuda ne düşündüğünü bilmiyorum.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
fususul hikemin içine uydurulmuş şeyler sonradan katılmıştır. Mahmud Efendi hazretlerinin ise bu konuda ne düşündüğünü bilmiyorum.
Her konuda aklına yatmayan birşeyi hemen böyle reddetebiliyor musun? Yoksa başka kriterlerin var mı?
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Vahdet-i vücud düşüncesinde "hulül" yoktur...

"وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ..."
"Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Bakara, 2/115)

Ayeti Vahdet-i vücud düşüncesinin temelini teşkil eder...
Hulül ise "falancanın içine tanrı girdi" yaklaşımıdır...

 
Üst