dedekorkut1
Doçent
İSLÂM’DA NESEB İDDET MÜDDETİ
SELİM GÜRBÜZER
İslam’da “Neseb-İddet Müddeti” bilhassa yeni doğmuş bir çocuğun nesebini belirleyicilik açısından çok mühim ikili işaret taşları olarak karşılık bulur. Değim yerindeyse bu ikili işaret taşlarından birincisi soy sop yönünden belirleyicilik içerir, ikincisi de herhangi bir sebeple evliliğin sona ermesi halinde bir kadının beklemek zorunda olacağı süre yönünden belirleyicilik içerir. Ki, neseb deyince ilk evvela ana, baba ve sülale akla gelir hep. İnsanın aklına böyle düşmesi de son derece gayet tabiidir. Neticede bir çocuğun nesebi aynı soy ağacından erkek bireylerin en son halkasında yer alan babasıyla sabit olmakta.
Şayet bir insan kendi soyağacının dışında bir nesebin davasını gütmeye kalkışırsa biliniz ki davasını güttüğü neseb lafta neseb olup hakikatte yok hükmündedir. Zira İslam’da kendi soyunu sopunu inkâr edip kendince suni neseb kütüğü oluşturmak akla ziyan maraz illet olarak addedilir. Asla ısmarlama neseb kabul görmez. Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v) böylelerini lanetlemiş de. Kaldı ki, bir insan nesebini inkâr etse ne etmese ne, sonuçta kendisini doğuran anneyi de inkâr edemez ya. Öyle ya, bir çocuk ister meşru yoldan dünya gelmiş olsun ister gayri meşru yoldan hiç fark etmez her iki durumda da çocuğu doğuran anne besbellidir. Yani çocuk kimden doğmuşsa annesi o’dur. Ama işin içine baba girdiğinde baba için ortada ne hamilelik ne de doğum gibi elle tutulur gözle görülür net bir veri söz konusu olamayacağından çocuğun babası şudur demek pek kolay olmayacaktır elbet. Çünkü ihtilafa konu olan birçok neseb davalarında görüldüğü üzere çocuğun nesebinin bir başkasından çıkması ihtimal dâhilindedir. İşte bu tür ihtimal dâhilinde vuku bulabilecek hadiselere mahal vermemek adına bir çocuğun babalık yönünden nesebinin belirlenmesi noktasında sahih ya da fasit nikâhla bir araya gelmiş eşler arasında cinsel ilişkinin yaşandığına dair en ufak bir emare kifayet teşkil edebiliyor. Keza babanın kendi çocuğu olduğunu kabullenmesi de kâfidir. Tabii, neseb için bu tür dayanak teşkil edecek kifayetler nesebin görünen yüzü bakımdan kifayettir, birde nesebin görünmeyen yüzü vardır ki, o da malum ayrılık ve ölüm gibi hadiselerin ardından vuku bulacak ihtilafa konu olan neseb davaların görülmesiyle ortaya çıkacak olan kifayettir. İşte bu noktada Hanefiler bu tür ihtilafa konu olan davaların arkasından yatan sis perdesinin kalkmasına yönelik ilk adım olarak gebelik süresini en az altı ay, en fazla iki yıl bir süre olarak formüle etmişlerdir. Formüle ederken de Peygamberimiz (s.a.v)’in beyan buyurduğu “Çocuk yatak sahibine aittir” hadis-i şeriften hareketle dünyaya gelen bir çocuğun nesebi annesinin sahih nikâh akdi kıydığı gün itibariyle üzerinden en az 6 ay veya daha üstü bir zaman diliminin geçmiş olmasıyla sabit olduğunu beyan etmişlerdir. Öyle ki bu tür sabitlik cinsel ilişki yönünden özrü olmayan bir erkeğin yatağına girdiği nikâhlı kadından doğan çocuğun babası olduğunun ilanı anlamında bir sabitliktir.
Evet, öyle anlaşılıyor ki bir çocuğun nesebi sahih nikâhın kıyıldığı an itibariyle belirlenmekte. Ancak fasit nikâh böyle değildir. Malumunuz fasit nikâhta neseb tayini cinsi ilişkiye girildiği an itibariyle belirlenir. Sahih nikâhı esas alındığında ise bir çocuğun altı ay veya altı ay üstü bir zaman dilimi içerisinde dünyaya gelmesiyle birlikte babadan nesebi belirlenmesi gerekir. Velev ki, bu zaman diliminde karı kocanın cinsi ilişkiye girip girmediği hususunda ortada her hangi bir itiraf edilmiş beyan olmasa da hüküm değişmez, yine her halükarda çocuğun nesebi sahih nikâhla evlenmiş aynı babadan sabit olur. Kaldı ki eşler arasında geçen mahremiyetin başkalarıyla paylaşılması caiz olmadığı gibi aynı kapsamda karı koca arasında ki mahremiyeti dışarıdan birilerinin sorgulaması da caiz değildir. Zaten böylesi destursuz bir şeye sorgulamaya kalkışmak hem evli çiftlere suizan etmek olur hem de haddi aşmak olacağından şer’an bu ilişkinin yaşandığının düşünülmesi icab eder.
Peki ya, iddet müddeti bekleyen bir kadının doğurduğu çocuğun nesebi nasıl belirlenir? Malumunuz bu hususta Hz. Aişe (r.anh)'ın beyan buyurduğu “Çocuk annesinin rahminde iki yıldan fazla kalmaz” sözü meselenin özünü açıklığa kavuşmasında önemli bir mihenk taşı olmaya yeter artar da. Şöyle ki; talak iddet müddeti ya da ölüm iddet müddetinin sonlandığını itiraf etmeksizin hamile kalmış bir kadının iki yıla kadar bir sürede doğum vuku bulmuşsa çocuğun nesebi talak ve ölüm nedeniyle ayrı düştüğü kocadan sabit olur. Yok, eğer kadın daha öncesinde iddet müddetinin bittiğini itiraf edip sonrasında da çocuk doğurmuşsa böyle bir durumda iki şıktan biri gerçekleşir:
-Birinci şık olarak şayet bir kadın iddet müddetini itiraf ettiği gününün üzerinden altı ay geçmeden bir çocuk doğurmuşsa bu çocuğun nesebi aynı babadan sabit olur.
-İkinci şık olarak da şayet bir kadın itiraf ettiği iddet müddeti gününün üzerinden altı ay ve üstü bir zaman dilimi geçip de çocuk doğurmuşsa, böyle bir durumda neseb sabit olmaz.
Yine bir kadın düşünün ki, gözden uzak biriyle gıyaben nikâh kıymış olsun, işte böyle bir kadının doğurduğu çocuğun nesebi gıyaben evlendiği o erkekten sabit olur. Bikere kocasının uzak diyarlarda olması cinsi ilişki kurmadığı anlamına gelmez, zira ortada nikâh söz konusu olduğundan eşlerin her an bir şekilde bir araya gelmeleri ihtimal dâhilindedir. Kaldı ki, Hanefiler bırakın eşlerin bir araya gelmelerini icabında aklen ve tasavvur yoluyla da cinsi birleşme (duhul) olabileceğini düşünmüşlerdir. Dolayısıyla Hanefiler bu noktada 'Çocuk yatak sahibinindir' hadis-i şerifini temel ölçü almakla birlikte kerameti de göz ardı etmezler. Böylece 'evliyanın kerameti haktır' düsturunu hem çocuğun nesebini belirlemek hem de kadının ırzını korumak açısından bir fırsat, bir çıkış yolu olarak görmüşlerdir. Öyle ki, bir kadın nikâhlandığı erkekle aralarında duhul (birleşme) olmaksızın boşanmış olsa da hüküm aynıdır. Yani, böyle bir kadın boşandığı günün üzerinden altı ay geçmeksizin bir çocuk doğurmuşsa, çocuğun nesebi boşandığı kocadan sabit olur. Ancak yine de Hanefiler ihtiyatı elden bırakmamak adına ortada herhangi bir cinsi ilişkinin olmaması halinde mulâane (liân-hâkim huzurunda yemin edilerek karşılıklı lanetleşme) yoluyla çocuğun nesebini reddetmenin mümkün olabileceğini belirtmişlerdir. Bunun dışında normal şartlarda bir çocuğun nesebi annesinin daha önceden beyan ettiği iddet müddeti üzerinden altı ay geçmeden doğduğu tarih itibariyle sabit olur. Bu demektir ki, altı ay ve sonrası bir zaman diliminde neseb sabit olmaz. Zaten Ömer Nasuhi Bilmenin Hukuk-ı İslamiyye Kamusuna baktığımızda bu meselelerle alakalı şu şer’i kural ve kaideler dikkatimizi çeker:
-İmamı Azam ve İmam Muhammed’e göre bir kız gerdek gecesinden sonra boşanıp akabinde iddet müddetinin bittiğini itirafla hamile olduğunu ileri sürmeksizin boşandığı tarih üzerinden dokuz aydan az bir zaman kala çocuk doğurmuşsa bu çocuğun nesebi gerdek gecesi sonrası boşandığı kocasından sabit olmaz. Bu hususta İmam Yusuf’a göre de bain talakla (tam boşanma) iki yıla kadar bir sürede, ric’i talakda (geriye dönüş olabilecek boşanma) ise yirmi yedi ay bir sürede neseb sabit olur. Peki ya ergenliğe erişmiş bir kadında durum nasıldır? Malum bu hususta İmam Azam ve İmam Muhammed hem fikir olup ergenliğe erişmiş bir kadının kocasının vefatının üzerinden on ay on günden az bir süre kala çocuk doğurduğunda, çocuğun nesebi sabit olup şayet bu zaman diliminden daha uzun bir süre aşılmışsa bu durumda neseb sabit olmaz demişlerdir. İmam Yusuf ise iki yıla kadar ki sürede neseb sabit olur demiştir.
SELİM GÜRBÜZER
İslam’da “Neseb-İddet Müddeti” bilhassa yeni doğmuş bir çocuğun nesebini belirleyicilik açısından çok mühim ikili işaret taşları olarak karşılık bulur. Değim yerindeyse bu ikili işaret taşlarından birincisi soy sop yönünden belirleyicilik içerir, ikincisi de herhangi bir sebeple evliliğin sona ermesi halinde bir kadının beklemek zorunda olacağı süre yönünden belirleyicilik içerir. Ki, neseb deyince ilk evvela ana, baba ve sülale akla gelir hep. İnsanın aklına böyle düşmesi de son derece gayet tabiidir. Neticede bir çocuğun nesebi aynı soy ağacından erkek bireylerin en son halkasında yer alan babasıyla sabit olmakta.
Şayet bir insan kendi soyağacının dışında bir nesebin davasını gütmeye kalkışırsa biliniz ki davasını güttüğü neseb lafta neseb olup hakikatte yok hükmündedir. Zira İslam’da kendi soyunu sopunu inkâr edip kendince suni neseb kütüğü oluşturmak akla ziyan maraz illet olarak addedilir. Asla ısmarlama neseb kabul görmez. Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v) böylelerini lanetlemiş de. Kaldı ki, bir insan nesebini inkâr etse ne etmese ne, sonuçta kendisini doğuran anneyi de inkâr edemez ya. Öyle ya, bir çocuk ister meşru yoldan dünya gelmiş olsun ister gayri meşru yoldan hiç fark etmez her iki durumda da çocuğu doğuran anne besbellidir. Yani çocuk kimden doğmuşsa annesi o’dur. Ama işin içine baba girdiğinde baba için ortada ne hamilelik ne de doğum gibi elle tutulur gözle görülür net bir veri söz konusu olamayacağından çocuğun babası şudur demek pek kolay olmayacaktır elbet. Çünkü ihtilafa konu olan birçok neseb davalarında görüldüğü üzere çocuğun nesebinin bir başkasından çıkması ihtimal dâhilindedir. İşte bu tür ihtimal dâhilinde vuku bulabilecek hadiselere mahal vermemek adına bir çocuğun babalık yönünden nesebinin belirlenmesi noktasında sahih ya da fasit nikâhla bir araya gelmiş eşler arasında cinsel ilişkinin yaşandığına dair en ufak bir emare kifayet teşkil edebiliyor. Keza babanın kendi çocuğu olduğunu kabullenmesi de kâfidir. Tabii, neseb için bu tür dayanak teşkil edecek kifayetler nesebin görünen yüzü bakımdan kifayettir, birde nesebin görünmeyen yüzü vardır ki, o da malum ayrılık ve ölüm gibi hadiselerin ardından vuku bulacak ihtilafa konu olan neseb davaların görülmesiyle ortaya çıkacak olan kifayettir. İşte bu noktada Hanefiler bu tür ihtilafa konu olan davaların arkasından yatan sis perdesinin kalkmasına yönelik ilk adım olarak gebelik süresini en az altı ay, en fazla iki yıl bir süre olarak formüle etmişlerdir. Formüle ederken de Peygamberimiz (s.a.v)’in beyan buyurduğu “Çocuk yatak sahibine aittir” hadis-i şeriften hareketle dünyaya gelen bir çocuğun nesebi annesinin sahih nikâh akdi kıydığı gün itibariyle üzerinden en az 6 ay veya daha üstü bir zaman diliminin geçmiş olmasıyla sabit olduğunu beyan etmişlerdir. Öyle ki bu tür sabitlik cinsel ilişki yönünden özrü olmayan bir erkeğin yatağına girdiği nikâhlı kadından doğan çocuğun babası olduğunun ilanı anlamında bir sabitliktir.
Evet, öyle anlaşılıyor ki bir çocuğun nesebi sahih nikâhın kıyıldığı an itibariyle belirlenmekte. Ancak fasit nikâh böyle değildir. Malumunuz fasit nikâhta neseb tayini cinsi ilişkiye girildiği an itibariyle belirlenir. Sahih nikâhı esas alındığında ise bir çocuğun altı ay veya altı ay üstü bir zaman dilimi içerisinde dünyaya gelmesiyle birlikte babadan nesebi belirlenmesi gerekir. Velev ki, bu zaman diliminde karı kocanın cinsi ilişkiye girip girmediği hususunda ortada her hangi bir itiraf edilmiş beyan olmasa da hüküm değişmez, yine her halükarda çocuğun nesebi sahih nikâhla evlenmiş aynı babadan sabit olur. Kaldı ki eşler arasında geçen mahremiyetin başkalarıyla paylaşılması caiz olmadığı gibi aynı kapsamda karı koca arasında ki mahremiyeti dışarıdan birilerinin sorgulaması da caiz değildir. Zaten böylesi destursuz bir şeye sorgulamaya kalkışmak hem evli çiftlere suizan etmek olur hem de haddi aşmak olacağından şer’an bu ilişkinin yaşandığının düşünülmesi icab eder.
Peki ya, iddet müddeti bekleyen bir kadının doğurduğu çocuğun nesebi nasıl belirlenir? Malumunuz bu hususta Hz. Aişe (r.anh)'ın beyan buyurduğu “Çocuk annesinin rahminde iki yıldan fazla kalmaz” sözü meselenin özünü açıklığa kavuşmasında önemli bir mihenk taşı olmaya yeter artar da. Şöyle ki; talak iddet müddeti ya da ölüm iddet müddetinin sonlandığını itiraf etmeksizin hamile kalmış bir kadının iki yıla kadar bir sürede doğum vuku bulmuşsa çocuğun nesebi talak ve ölüm nedeniyle ayrı düştüğü kocadan sabit olur. Yok, eğer kadın daha öncesinde iddet müddetinin bittiğini itiraf edip sonrasında da çocuk doğurmuşsa böyle bir durumda iki şıktan biri gerçekleşir:
-Birinci şık olarak şayet bir kadın iddet müddetini itiraf ettiği gününün üzerinden altı ay geçmeden bir çocuk doğurmuşsa bu çocuğun nesebi aynı babadan sabit olur.
-İkinci şık olarak da şayet bir kadın itiraf ettiği iddet müddeti gününün üzerinden altı ay ve üstü bir zaman dilimi geçip de çocuk doğurmuşsa, böyle bir durumda neseb sabit olmaz.
Yine bir kadın düşünün ki, gözden uzak biriyle gıyaben nikâh kıymış olsun, işte böyle bir kadının doğurduğu çocuğun nesebi gıyaben evlendiği o erkekten sabit olur. Bikere kocasının uzak diyarlarda olması cinsi ilişki kurmadığı anlamına gelmez, zira ortada nikâh söz konusu olduğundan eşlerin her an bir şekilde bir araya gelmeleri ihtimal dâhilindedir. Kaldı ki, Hanefiler bırakın eşlerin bir araya gelmelerini icabında aklen ve tasavvur yoluyla da cinsi birleşme (duhul) olabileceğini düşünmüşlerdir. Dolayısıyla Hanefiler bu noktada 'Çocuk yatak sahibinindir' hadis-i şerifini temel ölçü almakla birlikte kerameti de göz ardı etmezler. Böylece 'evliyanın kerameti haktır' düsturunu hem çocuğun nesebini belirlemek hem de kadının ırzını korumak açısından bir fırsat, bir çıkış yolu olarak görmüşlerdir. Öyle ki, bir kadın nikâhlandığı erkekle aralarında duhul (birleşme) olmaksızın boşanmış olsa da hüküm aynıdır. Yani, böyle bir kadın boşandığı günün üzerinden altı ay geçmeksizin bir çocuk doğurmuşsa, çocuğun nesebi boşandığı kocadan sabit olur. Ancak yine de Hanefiler ihtiyatı elden bırakmamak adına ortada herhangi bir cinsi ilişkinin olmaması halinde mulâane (liân-hâkim huzurunda yemin edilerek karşılıklı lanetleşme) yoluyla çocuğun nesebini reddetmenin mümkün olabileceğini belirtmişlerdir. Bunun dışında normal şartlarda bir çocuğun nesebi annesinin daha önceden beyan ettiği iddet müddeti üzerinden altı ay geçmeden doğduğu tarih itibariyle sabit olur. Bu demektir ki, altı ay ve sonrası bir zaman diliminde neseb sabit olmaz. Zaten Ömer Nasuhi Bilmenin Hukuk-ı İslamiyye Kamusuna baktığımızda bu meselelerle alakalı şu şer’i kural ve kaideler dikkatimizi çeker:
-İmamı Azam ve İmam Muhammed’e göre bir kız gerdek gecesinden sonra boşanıp akabinde iddet müddetinin bittiğini itirafla hamile olduğunu ileri sürmeksizin boşandığı tarih üzerinden dokuz aydan az bir zaman kala çocuk doğurmuşsa bu çocuğun nesebi gerdek gecesi sonrası boşandığı kocasından sabit olmaz. Bu hususta İmam Yusuf’a göre de bain talakla (tam boşanma) iki yıla kadar bir sürede, ric’i talakda (geriye dönüş olabilecek boşanma) ise yirmi yedi ay bir sürede neseb sabit olur. Peki ya ergenliğe erişmiş bir kadında durum nasıldır? Malum bu hususta İmam Azam ve İmam Muhammed hem fikir olup ergenliğe erişmiş bir kadının kocasının vefatının üzerinden on ay on günden az bir süre kala çocuk doğurduğunda, çocuğun nesebi sabit olup şayet bu zaman diliminden daha uzun bir süre aşılmışsa bu durumda neseb sabit olmaz demişlerdir. İmam Yusuf ise iki yıla kadar ki sürede neseb sabit olur demiştir.