Ilmi Ledün
LEDÜN İLMİ
Bâtın esmâsına olan ilimdir!.
Ledünni ilim ne demektir?... Başkasından naklen gelene Ledünnî ilim denir mi?...
"Allah", kulun neresinde ki, “ O “nun indinde olan, kulunda nasıl açığa çıkıyor?...
“Ledün İlmi” kitabını hangi kitabevinden ya da kişiden temin edebilirim?...
Hızır, Musa'ya Ledün İlmini mi öğretti?...
Hızır, Musa aleyhisselâma nasıl tâlim etti. Ledün İlmi, nasıl tâlim edilir?..
Hızır aleyhisselâm bir Rasûl idi...Evet, ustalar , cevap bekliyorum...
Nakli ilim sınıfında mıdır Ledün ilmi? ..
İlim Ledün birisinden diğerine naklolan bir nakli ilim midir; yoksa kişinin indinden yani özünden gelen bir ilim midir?..
İLMİ LEDÜN tanımlamasıyla ne anlatılmak isteniyor acaba?...
İlmi Ledün’ü nasıl anlamalıyım?... Bana kim öğretebilir bu ilmi?... Sakın "Allah" deyip kısadan cevap verme!...
İlmi Ledün nedir; neden bahseder?... Ne anlatır, neyin hakkında?...
Şu ilmin ne olduğunu bir anlatan çıksa da, sonra o ilim hakkında bir yorumda bulunabilsem ben de!..
Horasan ‘da halı denir bir şey dokunurmuş, ama eni nedir, boyu nedir, kaç ilmektir bilmem ben!...
Tanrımın evliyası!...
Tanrımın özel, kendine mahsus ilmi!...
Tanrımın mertebeleri!...
Benim elimden tutacak tanrımın has kulları!...
Tanrımın Cehennem’i!...
Tanrımın Cennet’i!...
Tanrımın......???
Bir de, "ALLAH Adıyla İşaret Edilen” varmış!... Her ne ise.... Bir anlayabilsem onu!... O zaman tüm hard diskimi yeniden formatlamam gerekecek galiba!.
LEDÜN, ÇALIŞMAKLA ELDE EDİLMEZ!
Allah’a “yakin” kazandığın ölçüde, kendini tanırsın; kendini tanıdığın ölçüde de Allah’ı tanımış olursun!.
Hatırlayalım Rasùlullah salla’llâhu aleyhi ve sellemin işaretini;
-Allah nerededir, yerde mi gökte mi?
-Mü’min kullarının kalbindedir! (Gazali-İhyâ)
Allah’a “vâsıl” olabilirsin; ama Allah’ı idrâk edebilir misin?
Hayır!.
“ONUN MİSLİ OLAN ŞEY YOKTUR”(Şùra-11)
“İDRÂKLAR O’NU KAVRAYAMAZ”(En’âm-103)
“..VE ONA LEDÜNNÜMÜZDEN İLİM İHSAN ETTİK”
Evet, burada şu gerçeği kesinlikle tesbit edelim...
Şayet bizden bu ilmi dinliyorsanız, bu Allahû Teâlâ’nın bize ihsân ettiği “ilmin” den dolayıdır..Bu ilim, çalışmakla elde edilmiş bir ilim olmayıp; O’nun bizden zâhire çıkarmayı murad ettiği bir ilimdir...O’nun ilmidir!.
O dilerse ,”ilmini” bir mahalde izhar eder...Yani, ilmin sende varoluşu, Allah’ın sende o ilmi izhar edişi yoluyladır!. İhâtan yoluyla değil.
İhâta yoluyla olmayışı demek; Allah’ın mânâlarını sonuna kadar ihâtanın, idrâkın mümkün olmadığına işarettir. Çünkü sonlu, kısıtlı, kayıtlı bir varlık değildir!. Olmayışı hasebiyle de ilmin sonu yoktur.
LEDÜN,
“İNDALLAH”TAN BAĞIŞLANAN GAYBİ İLİMDİR!
Zâtiyyuna has, müferriduna has, ikram yollu sunulan “indallah”tan bağışlanan gaybi ilimdir.
KUDRET SIFATININ ZUHURU
LEDÜN İLMİNE BAĞLIDIR!
Bu ilme nail olanlar, artık kişilik değer yargılarından arınmış olurlar; ve Allah’ın âleme nazarı gibi bir nazar sahibi olurlar.
İkram yollu bir kula verilirse bu ilim -Hızır ve zatiyyun gibi-bir insanın tüm geçmişini ve gelecekte cennet veya cehennemdeki hâlini ve bütün mertebelerde nereye ulaşacağını icmâlen bilir.
Ledün ilminin verilmesi ile Kudret izhârı oluşur! Kudret sıfatının zuhûru ledün ilmine bağlıdır.
LEDÜN, KİŞİNİN ZÂTINDAN AÇIĞA ÇIKAN
ALLAH’IN KUDRETİNE İŞARET EDER Kİ
İLÂHİ SIFATLARLA TAHAKKUK ANCAK LEDÜN İLE MÜMKÜNDÜR!
"Ledün" kelimesinin anlamını öz’ünden gelen bir şekilde anlamak gerekir... İçten dışa bakarak...
Tasavvufta, "mâiyyet sırrı" denilen hususa işaret eden "ind" tâbiri Türkçe'ye "katından" diye çevrilmektedir ki bu asla yeterli olmayıp; bilâkis konunun inceliğini örtmektedir.
Zâhir vardır, bâtın vardır, ledün vardır.
Ledün kelimesiyle işaret edilen her şey, o kişinin zâtından açığa çıkan Allah'ın kudretine işaret eder ki; buna şöyle de diyebiliriz.
Hikmet sisteminde açığa çıkan kudret sırrı!.
Dünya hikmet yurdudur. Her şey bir sebeple, bir vesile ile oluşur. Ahiret denilen ölümötesi yaşam ise kudret yurdudur; orada hikmet kuralları dünya fizik kanunları geçerli olmaz.
İşte mukarreblere dünyada ikrâm kabilinden gelen "ledün" nimeti ile "kudret" sırları seyredilir.
Genelde ”ledün” kelimesinin anlamını öz’ünden gelen bir şekilde anlamak gerekir…İçten dışa bakarak...
«Hakikatı» yaşayabilmek, ancak «ilmi ledün» ile mümkündür...
Zirâ, ilâhî sıfatlarla tahakkuk, ancak «ilm-i ledün» ile mümkündür!.
Şayet tasavvuf lisanı ile açıklamak gerekirse, kendini esmâ boyutunda, sıfat boyutunda ve zât boyutunda tanıyabilmek ana hedeftir ki; bu da ancak gidilecek noktanın ne olduğunu idrâk edip, O'nun gereğini yaşayabilmek ile mümkün olur.
Bunun için de ilk hedef "ALLAH" ismiyle işaret edilenin ne olduğunu öğrenmek, anlamaktır!.
Yolculuk ALLAH'tan başlar, ve ALLAH'la, ALLAH'a olur ise son derece kısalır!.
LEDÜN,
FETİH EHLİNDE YAŞANAN İLİMDİR!
Mardiye Nefs sahibinde fetih vardır; kendilerinde yaşanılan ilim, ilmi Ledün`dür!.
Ledün ilmi, Zâtın, esmâsına olan ilimdir...
Taalluku a’yân-ı sâbite’yedir! İkram yollu bir kula verilirse bu ilim –Hızır ve Zâtiyyûn- gibi bir insanın tüm geçmişini ve gelecekte cennet veya cehennemdeki hâlini ve bütün mertebelerde nereye ulaşacağını icmâlen bilir...
Bu ilim, kişide “FETİH” denilen bir hâl sonunda yaşanır hâle gelir...”Feth”in birisi “zulmânî” olmak üzere yedi basamağı vardır...Keşif basîrete aittir. “Fetih” ise tahakkukla alâkalıdır! İlâhî sıfatlarla tahakkukla, demek istedim...
İLMİ LEDÜN’E ERDİRİLENLER,
PERDESİZ YAŞAYANLARDIR!
Bil ki, Kur’ân’ın bir tefsiri vardır, bir de gerçek anlamı.
Tefsir, çalışıp çabalama sonucu, kişinin uzun seneler sonunda elde ettiği ilimile, zâhir manâsının genişletilmesi demektir.
Gerçek anlamı ise, ancak Allah’ın “indinden ilim” ihsan ettiği RASÎH kişiler tarafından bilinir. Bunlar Rabbülâlemi’nin verdiği ilim ile, her bir âyet ve kelimenin gerçek mânâsını müjdelerler .
“ONUN TE’VİLİNİ ALLAH’DAN VE ONUN İHSANINA EREN PERDESİZ KİŞİLERDEN BAŞKASI BİLEMEZ.” (3-7)
Burada “Rasîh”kişiler diye belirtilen kullar,“ilmi ledün”e erdirilenlerdir... Perdesiz yaşayanlardır!... Gerçeğe ermiş kişilerdir!..
Onlar, kendilerine kimse ses etmeden gerçek yolu bulmuş kişilerdir.
“ONA DOKUNULMASA DA, O IŞIK VERİR KENDİLİĞİNDEN.” (24-35)
Bu, Rabbinden bir lûtuf, fazl-ı ilâhidir...
“BU ALLAH’IN FAZLIDIR Kİ, ONU DİLEDİĞİNE VERİR.” (5-54)
Ve, O’na sorulmaz da niçin bunu böyle yaptığından!..
“O’NA FİİLLERİNİN NEDENİ SORULMAZ.” (21-23)
Bu arada şunu da ilâve edelim ki, bu âyetlerin bâtıni izahı var, diyerek zâhir hükümleri, emir ve nehiyleri yapmamak, sadece o kişilerin basiret yetersizliklerini ortaya koyar.
Bilirsin, bazı kişiler vardır bunlar sadece deryanın adını duymuşlardır; bütün bilgileri bu işittiklerinden ibarettir... Bazıları da vardır ki; denizi görmüşlerdir fakat yüzme bilmedikleri için ancak boylarına kadar kenardan girmişlerdir... Bazıları da yüzmesini bilirler ve açılırlar... Ve dahi bunların hepsinin fevkinde bir takım kişiler vardır ki; onlar âdeta deryadan bir zerre olmuşlardır... Açılırlar ve derinlere dalarlar, her zaman yeni yeni keşiflerde bulunurlar.
İnsanlarda gerçek ilme karşı böyledirler. Kimi sadece adını duymuştur. Kimi okur Kur’ân’ı ve emirleri yerine getirip, nehiylerinden kaçınmaya çalışıp, bu kadarı bana yeter der. Bu umum müslümanlardır.
Kimi de daha fazla çalışıp kendini bu inceliklere hasreder, onları öğrenmek ister. Bunlar da “Ebrar” diye bildirilenlerdir.
Kimi de kâbiliyetlidirler, istidatları vardır; Allah’da bazı hususiyetleri dolayısıyla onlara fazlını ihsan eder. Onlarda açılır derinliklere dalarlar. Sırları idrâk eder, bilirler. Bunlara “mukarrebun” derler... Seçilmişlerdir onlar!..
“ALLAH, DİLEDİĞİNİ KENDİNE SEÇER.” (42-13)
Onlar, her şey ve herkes hakkında iyi düşünür ve kemâl üzere zanda bulunurlar !.. .
«Ben kulumun zannı üzereyim.» (Kudsî Hadis)
Buyruğunu, bilirler ve karşılarındakinin kim olduğunu bilerek, ona göre zanda bulunurlar.
Ama gene de, çok düşünürler zanda bulunurlarken... Çünkü, hatırlarından hiç çıkmaz bu âyet:
“BAZI ZANLAR VARDIR Kİ SUÇTUR” (49-12)
İLMİ LEDÜN’ÜN İZHARIYLA
“ÂLEMLERİN TÜMÜYLE HAYÂL OLDUĞU” GERÇEĞİ
ALGILANIP YAŞANIR, EHLİNCE!
Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür evrensel enerjidir, (kudret sıfatıdır) eğer tâbiri câiz ise.
Normal günlük zaman birimiyle şartlanmış ve kayıtlanmış beyinlerin bu zaman birimini anlaması elbette ki imkânsızdır!.
İşte bu gerçek dolayısıyladır ki, Kur’ân-ı Kerîm’de ileriye dönük olarak gerçekleşeceği bildirilen pek çok olay olmuş-bitmiş şeyler olarak “geçmiş” zaman ifadesiyle anlatılmıştır.
Zirâ, Ezel-Ebed esasen tek bir varlık olması itibariyle, ilâhî bakış boyutunda; ya da eski ifade tarzı ile “İlm-i ilâhî” de, tek bir bakıştır!
Ehli hakikatın tasavvufta bildirmiş olduğu şu sır da buradan kaynaklanmaktadır:
-Esasen tecellî tek bir tecellîdir! “Tecellî-i Vâhid”dir!. ikinci bir tecellî olmamıştır! Görülen, yaşanan, hissedilen, idrâk edilen, tahayyül ve tefekkür edilen her şey bu Tecellî-i Vâhid’in tafsilinden ibarettir!
İşte bu anlatılan husus tasavvufta “Ân-ı dâim” tâbiri ile dile getirilmeye çalışılmıştır.
Aslında işin orijinine ulaşabilen “Zâtiyyûn” için bu “an-ı dâim” dahi bir “ân-ı muhayyel” diye izâha çalışabileceğimiz, “İlm-i Allah”tan başka bir şey değildir.
Ve varlığın tümü, Allah katında bir ilmî hükümden başka bir şey değildir! Yâni, o boyut itibariyle âlemin bir varlığı söz konusu değildir!
Bu sebepledir ki, bu hakîkata işaret etmek isteyen ehlullah, “Âlemler tümüyle hayâlden başka bir şey değildir!” demişlerdir.
Bunu kavrayabilmek, tamamıyla bir “zevk” işidir. Yâni sezgi yoluyla, bu gerçeği algılayıp, bunu yaşayabilme işidir. Bu dahi ancak “İLM-İLEDÜN” denilen ilâhî bir ilim türünün kişide izharı ile mümkündür.
SÜT, “LEDÜN” İLE TEVİL OLUNUR
“Allah Cennet’te hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir gözün görmediği, hiçbir dimağın düşünemediği şeyler yarattı kulları için”...
hadîsleri hep buna delâlet etmektedir.
“ONLARA RABLERİ TEMİZ BİR ŞARAP iÇİRİR.” (76-21)
Buyuruluyor; Rableri, gerçek aşkı tattırır onlara, demektir bu!.. Nasıl ki, bal iman ile; süt, ilim ile -ki ilmi ledündür-; su, mârifetullah ile tevil edilmekte ise. ALLAH TALEB EDENE YARDIMCIDIR ŞEMS HU.HU.HU.