Hem Laik’im Hem Müslüman’ım Diyen Kafirdir!

korbakor53

Doçent
Katılım
7 Ara 2012
Mesajlar
556
Tepkime puanı
24
Puanları
0
fatken ,gerçek hayatta hiç birisinin yüzüne kafir münafık cehennemlik dedin mi? bence dememişsin ve yoksa iyi bir sopa yiyip dilinden çıkanları ilk önce bir düşünme kabiliyetine sahip olurdun. bu konuda nasihatleri dinlemediğine göre belki de iyi bir dayak senin için daha hayırlı olur.deneyebilirsin.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Müslüman müslümanın ayıplarını ve kusurlarını örtmeli, eğer onda noksan sıfatlar var ise usulünce düzelttirmeye çalışılmalıdır.Yoksa tekfir etmenin karşı muhatabından tepki almaktan başka hiçbir faydası da yoktur.
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
fatken ,gerçek hayatta hiç birisinin yüzüne kafir münafık cehennemlik dedin mi? bence dememişsin ve yoksa iyi bir sopa yiyip dilinden çıkanları ilk önce bir düşünme kabiliyetine sahip olurdun. bu konuda nasihatleri dinlemediğine göre belki de iyi bir dayak senin için daha hayırlı olur.deneyebilirsin.

Konu; Hem laikim, hem müslümanım diyenlerin durumuyla ilgilidir.
Dinimizi gericilikle, dindarları yobazlıkla itham eden laiklerin konumunu saptırıp farklı noktalara çekmeyelim lütfen..
eğer konuyu farklı noktalara çekerseniz @manifesto isimli üyenin oldu olacak futbolculara da kafir deyin şeklinde konuyu sulandırma noktasına getirmiş olursunuz.
laiklerin islamı nasıl tanımladıklarına ve kendilerini nasıl tanımladıklarına bakıp konu çok açık ve net anlaşılabiliyor iken şuna kafir denilemez buna kafir denilemez gibi yaklaşımlarla laikleri konunun odağından çekip, konu başlığını ve içeriğini asıl mecrasından uzaklaştırma ve sulandırma çabasına alet olursunuz.
kardeşim laiklere göre senin dinin gericilik akımı, irticai hareket, çağdışılık olarak nitelendirillmiyor mu?
ve kendilerini çağdaş ilerici olarak tanımlamıyorlar mı?
kur-an kurslarına, imam hatiplere, başörtüsüne şiddetle karşı durmuyorlar mı?
daha yüzlerce binlerce din karşıtı hal ve hareketleri alenen açık açık söylemlerinde ifade etmiyorlar mı?
kendilerini köprünün korkuluklarına bağlayıp, göğsünde din derslerinin kalkmasını talep edip baskılar bizi yıldıramaz diye slogan atarken, din dersini bir baskı unsuru olarak işaret etmiyorlar mı?
bu durumda laiklere, ben veya sen müslüman diyebilirmiyiz?
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Hem hanefiyim, hem nakşi, kadiriyim, ehli sünnetim, kısaca, elhamdülillah müslümanım :)
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
yahu.aslinda cikmisdim ama kusuruma bakmayin,özür dilerim,tartismalara daha fazla seyirci kalamazdim...

Bu konu hakkinda bir iki kelam edip kendinizi bilgilendirebileceginiz birkac online-kitab ekleyip gidecegim:

----------------
islam düsmanligi seklinde uygulanan laiklik anlayisini bir müslüman elbette RED EDER!
Aksi düsünülemez bile.

Müslümanlarin laiklik kavraminin üzerinde bukadar durmasinin sebebi laikligi cok sevdigimizden degil laikligin simdiye kadar hep dinsizlik ve islam düsmanligi manasinda uygulanmasindan kaynaklaniyor.
Bizimkiler (erdogan,erbakan gibileri) demek istiyorki :

1.)
"Madem bu laiklik var ve bizim aleyhimize isliyor,ohalde sunun bir tarifini yapalimda bizim milli ve manevi degerlerimize zarar vermeyecek duruma getirelim..."

2.)
"ey laiklik maskesi altina gizlenerek islam düsmanligi yapan, ve müslümanlari kendi devletlerinden tasviye eden REJIM...Laiklik din düsmanligi degildir,din ve devlet islerini birbirinden ayirmak degildir,dindarlari devlet islerinden uzak tutmak degildir,
aksine,laik devlet HALKIN dinine esit mesafede yaklasip din ve vicdan hürriyetlerini saglamali,halkina hizmet etmeli,vatandasinin haklarini korumali,isteklerini karsilamali,egitimini vermeli..vs..."

Yani Tayyib erdoganin yapmaya calisdigi sey dinsizlik olarak algilanan yaygin laiklik anlayisini dine uygun hale getirip zararindan kurtulmaktir.Yapmis oldugu aciklama bana göre siyasidir.

Böylece laiklik din düsmanligi olmaktan cikar, halkina hizmet eden bir arac haline gelir. Halk müslümansa devlette müslüman olur cünkü müslümana müslüman gibi yaklasir,hristiyana hristiyanligini yasama hakkini tanir...dolayisiyla böyle bir laiklik anlayisi islama ters degildir.
Aksine,müslümana müslüman gibi muamele edince SERIATIN ta kendisi olur!

Diger dinlere mensub vatandaslara muamele meselesine gelince,

islamda zorlama yoktur.Bir hristiyana veya yahudiye islamiyeti zorla kabul ettirmez,dininde göre muamele eder,müslümansa islamin hükümlerini uygular,gayri müslime müslüman gibi davranmaz...laiklikten kasit budur,dolaysiyla islam dini zaten laikdir.Peygamber efendimiz (sav) hristiyanlara ibadet etme imkani vermemismi?osmanli gayri müslimlere ibadet etme hürriyeti vermemismi?Devlet yönetimi vatandasinin dinine göre yaklasir,herkese bu acidan esit mesafede olur.

Asagdaki pdf formatindaki online kitablari gözden gecirmenizi tavsiye ederim:

OSMANLI DEVLETİLAİK MİYDİ?
www.ekrembugraekinci.com/pdfs/osmanliDevletiLaikmiydi.pdf

İSLAM HUKUKUNDA DEĞİŞMENİN SINIRI
http://www.ekrembugraekinci.com/pdfs/o_urf.pdf

YAZARIN İSLAM HUKUKU ve OSMANLI HUKUKU konusundaki diger KITABLARI:
http://www.ekrembugraekinci.com/yayinlar.asp
 

fatken

Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
87
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
İstanbul
Laiklik nedir? Cesur Bir Laikin Ağzından Laikliğin Gerçek Yüzü



1948 yılında, Diyarbakır’da, Muzaffer Faik Amaç adlı bir öğretmen, öğrencilerine din düşmanlığı yaptığı için veliler tarafından şikayet edilmiş ve bunun üzerine adı geçen öğretmen mahkemeye verilmiş. Suçu ise, derslerinde Allah’ı inkar etmek, Islam’ı hakir görücü konuşmalar yapmak ve Islam dininin değerleriyle alay etmek…


47399443_tn30_0.jpg



Muzaffer Faik Amaç, çıkarıldığı mahkemede çok enteresan bir savunma yapmış. Savunmasında, Türkiye’deki laikliğin ne anlamlara geldiğini de pek güzel açıklamış. Ilgiyle okuyacağınızı umduğum bu uzun alıntı, Türkiye’de laikliğin ne anlama geldiğini açıklaması açısından oldukça ilginç.


Muzaffer Faik Amaç’ın savunması:

“Sayın yargıç,

Öğrencilerin dini duygularına dokunur sözler söyleyerek görevini kötüye kullanmaktan sanık bulunuyorum.

Sayın yargıç,

Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Bunun için Meclis’te Kur’an’a aykırı kanunlar yapılır, mahkemelerinde Allah’ın buyruğuna aykırı yargılar verilir. Böyle bir devlette, din kurullarına bağlılıklarını ne savcılar ileri sürebilir, ne de yargıçlar. Öğretmen için de durum böyledir. Bilimsel görüşü aşılamak ve Atatürk devrimlerine bağlı yurttaşlar yetiştirmekle görevli bulunan öğretmenler, bu kutsal görevlerini yerine getirirlerken ondört asır önce konmuş olan din inançlarını hesaba katmazlar. Bunun tersini arzulayanlar, yirminci yüzyılda ortaçağ kafası taşıyan fosillerdir.

Söz gelişi, Kur’an’da Bakara suresinin 276. ayetinde Allah, faizi haram kılmıştır. Oysa, 2279 sayılı kanun faizden para kazanmak işini düzenlemektedir. Maide suresinin 38. ayetinde, Allah, hırsızlık edenin elini kesin diye buyurmuştur; oysa ceza kanunumuz, bu buyruğa aykırı olarak, hırsızın sadece hapsedilmesi yargısını koymuştur. Bakara suresinin kısas’ı emreden 179. ayeti, laik Türkiye Cumhuriyeti kanunlarıyla hükümsüz bırakılmıştır.
Istenirse daha da çoğaltılabilecek olan bu türlü örneklerden açıkça anlaşılmaktadır ki, kanunlarımızın bir çoğunda, Kur’an’ın buyruklarına aykırı yargılar vardır.

Çünkü milletin biricik ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi, Kur’an’ın buyruklarıyla bağlı değildir. Bundan, zorunlu olarak çıkan sonuç şudur: Kanunları yürütmekle görevli olan hükümet de din karşısında tam bir bağımsızlığa sahip bulunmaktadır.

Memurlar, kanunların kendilerine yükledikleri görevleri yapabilmek için dini inançların dışında kalmak zorundadırlar. Söz gelişi, Kur’an’daki buyruklara aykırı laik kanunların uygulanmasını isteyip de kısas ayetinin uygulanmamasını isteyen bir cumhuriyet savcısı, din inançlarının dışına çıkmış sayılmaz mı? Savcı, bir yandan Kur’an’ın buyruklarının bırakılıp ona aykırı olan laik kanunların uygulanmalarını isterken; öte yandan da Kur’an’ın hiç bir ayetinin hiç eskiyemeyeceğini, bu ayetlerin bugün için de yürürlükte olduğunu, yarın için de yürürlükte kalacağını söylerse, bu savcının içtenliğine inanılır mı? Kur’an buyruklarının hiç bir zaman eskimeyeceğine inanan bir kimse, o buyruklar yerine başkalarının konmasını isteyebilir mi? Duruşmalarda şer’i hükümler yerine, laik kanunların uygulanmasını isteyen bir cumhuriyet savcısı, bu isteğiyle kullar eliyle, yapılmış olan kanunların Allah kelamı olan ayetlere üstünlüğünü dolaylı bir şekilde ileri sürmüş ve din duygularını incitmiş sayılmaz mı? Suçluların, Kur’an’ın yargılarına göre değil, laik ceza kanununa göre cezalandırılmalarına karar veren laik Türk yargıcı da yargıçlık görevini yerine getirirken din inançlarına uygun hareket ettiğini ileri sürebilir mi? Din karşısındaki bu bağımsızlık, eğitim kurumları için de zorunludur. Ilk, orta, lise ya da yüksek okullarda ders okutanlar, din inançlarının dışına çıkmadıkça görevlerini yerine getirmiş sayılamazlar.

Ilkokul beşinci sınıf tarih kitabının 203. sayfasında şu cümleler vardır:

‘Eskiden din ile dünya işleri birbirinden ayrı tutulmazdı. Cumhuriyetin en büyük iyiliklerinden biri din ile dünya işlerini biribirinden ayırmış olmasıdır.’

Laik Türk okullarında laiklik ilkesinin pek tabii bir sonucu olarak öğrencilere aşılanan bu fikir gerçek bir Müslümanın din duygalarını incitecektir. Çünkü Islam dini, hem dünyaya, hem ahirete ilişkin buyrukları kapsamaktadır. Oysa ilk okul tarih kitabından aldığımız bu cümlede, dinin dünya hayatına karışmaması gerektiği anlatılmaktadır. Bu cümle ile, Kur’an’ın dünyaya ilişkin buyruklarının bugün artık eskimiş olduğu, uygulanmasının yararlı değil, zararlı olacağı fikri aşılanmış olmuyor mu? Bu fikir bir Müslümanın din duygularını incitmez mi? Tarih kitabının bu cümlesi Kur’an’daki şu ayetlere aykırı değil midir?

‘Yoksa kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musunuz? Artık bunları işleyenlerin dünya diriliğinde cezası rüsvaylık, kıyamet gününde de azapların en ağırına uğratılmaktır.’
‘Her kim Allah’ın inzal ettiği ile hükmetmezse, onlar kafirlerdir.’

Görülüyor ki, bir Müslüman, Kur’an’ı bir bütün olarak almak, onun her buyruğunu kabul etmek zorundadır. Hükümler zamanla değişir anlamına gelen, zaman ile ahkam tagayyur eder, kuralı, Kur’an’da açıkça yazılı olan buyruklar hiç bir zaman değiştirilemez. Kur’an buyruklarının değiştirilemeyeceğini, eskiler, mevridi nasta içtihade mesag yoktur, kuralı ile anlatmışlardır. Kur’an’ın ahirete ilişkin buyruklarını alıp, dünyaya ilişkin buyruklarını hiçe saymak, yani din ile dünya işlerini ayrı tutmak, Islam dininin temel inançlarına aykırıdır. Oysa ilk okul tarih kitabı din ile dünya işlerini ayrı tutmamış olmasını bir gerilik, bunun ayrılmasını da ilerlemek olarak göstermekte ve öğrenciye bu fikri aşılamaktır. Bu fikir, öğrencilerin din duygularını kötülemez mi? Atatürk devrimini ve hele laiklik ilkesini değerlendirmek için bu türlü din inançlarının kötülenmesi zorunlu değil midir?

Öğrenci, bir yandan Kur’an’ın buyruklarının kesin doğruluğuna inansın, bu buyrukların hiç bir zaman eskimeyeceğini kabul etsin, Allah kelamı olan Kur’an buyruklarının kullar eliyle değiştirilmeyeceği fikri onda egemen olsun; öte yandan da Kur’an’daki ayetler yerine, şer’i hukuk yerine laik hukuk kurallarının konmasını bir ilerleme olarak nitelendirsin, bu mümkün müdür?

Çelişkisiz düşünen ve düşündüğünü söylemekten kaçınmayan herkes kabul etmek zorundadır ki, ya Kur’an’daki ceza ve hukuk kuralları bugünün ihtiyaçlarına da uygundur ve uygulanmasında yarar vardır; öyleyse şer’i hukuku bırakıp laik hukuku kabul etmekle yanlış bir yol tutulmuştur, ya da Kur’an’ın dünyaya ilişkin buyrukları artık eskimiştir, bugünün ihtiyaçlarına uymamaktadır.

Işte bu ancak ikinci ihtimali kabul edersek, laiklik ilkesini benimsemek mümkün olacaktır.
Her yurttaş bu iki şıktan birini seçmek ve benimsemek zorundadır. Ya Atatürk devrimini benimseyecektir, öyleyse Kur’an’daki dünya ile ilgili ayetlerin artık eskimiş olduğunu ve kullar eliyle yapılan kanunları Allah kelamı ile bu ayetlere üstünlüğünü kabul ve itiraf etmiş, böylece de dini inançlarını kötülemiş bulunacaktır. Ya da Kur’an’ın hiç bir ayetinin hiç bir zaman eskimeyeceğini, kullar eliyle yapılan kanunların hiç bir zaman Allah kelamı olan ayetlerin yerini tutmayacağını söyleyecek ve böyle olunca da Atatürk devriminin temeli olan laiklik ilkesini kötülemiş bulunacaktır.

Hem onu, hem de ötekini kabul etmeye imkan yoktur.
Hırsızlık edenin eli kesilir, ya da kesilmez. Bir üçüncü ihtimali düşünmek mantık bakımından imkansızdır. Hırsızlık edenin elini kesersek, Kur’an’ın buyruğunu yerine getirmiş; ama yüzyıllarca geriye gitmiş oluruz. Hırsızlık edenin elini kesmezsek, kullar eliyle yapılmış olan kanunların Allah kelamından daha yararlı olduğunu dolaylı bir şekilde ileri sürmüş sayılacağımızdan, din inançlarını kötülemiş oluruz.

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin laik okullarında ders okutan bir felsefe öğretmeninden ne beklenirdi? Eski Konya Millet Vekili ve Şeri’iyye Vekili Mehmed Vehbi efendinin, Hulasatül Beyan fi Tefsiril Kur’an adlı kitabındaki şu satırları öğrencilere okuyup bunların doğruluğunu ileri sürmeğe mi kalkışmalıydı:

‘Kısas ayetinin hükmü bir zamandan beri ihmal olunup katil hakkındaki şer’i cezaya karşı Adliye Ceza Mahkemelerinin katil cinayetini irtikab eden kimseye vermiş oldukları hapis cezasıyla yetinildiğinden hapishaneler taburlar teşkil edeceğinden erbabı cinayetle dolmakta; ve millet de hapishanelerdeki bu insanları beslemeğe mecbur kaldıkları cihetle ayrıca zarara uğramaktadır… Işte bu beyan olunan fenalığın başlıca sebebi, bu ayetin hükmü olan kısasın esasını ihmala ve ecnebi kanunlarından alınan bir takım ahkamla amel edebilmekte bulunulmasıdır.”

Evet, Mehmet Vehbi efendi ve onun gibiler böyle düşünüyor, böyle yazıyorlar. Atatürk rejimine bağlı yurttaşlar yetiştirmekle görevli bulunan laik felsefe öğretmeni de böyle mi düşünmeliydi? O da öğrencilerine böyle mi söylemeliydi?

Beni, Bakanlığa şikayet eden altı tüccar ve onları kışkırtan Diyarbakır Müftüsü Halil’e sorarım:

Kur’an’ın, Maide suresinin 44. ayeti şöyle demiyor mu: ‘Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse onlar kafirlerdir.’

Bugün laik Türk mahkemelerinde Kur’an’ın dünya ile ilgili buyruklarına göre mi hüküm veriliyor? Kur’an’ın buyrukları yerine laik ceza kanunu ve Türk Medeni Kanunu’yla hükmolunmuyor mu? Her yurttaşın uymakla yükümlü olduğu kanunlar arasında Kur’an’ın buyruklarına aykırı kanunlar yok mu? Kanunları yapan Büyük Millet Meclisi’nde Müslüman olmayan milletvekilleri de yok mu? Oysa, Kur’an’ın Nisa suresinin 59. ayeti: ‘Ey iman edenler, Allah’a, Peygamber’e ve sizden olan ulul emre itaat edin’ demiyor mü?
Diyanet Işleri Başkanlığının çıkardığı Kur’an Dili adlı kitapta “müminlerden olmayan ulul emre i
itaat dince vacip kılınmamıştır” diye bir cümle yok mu?

Bu durum karşısında, Türkiye Cumhuriyetinin laik kanunlarından Kur’an buyruklarına aykırı olanlara Müslüman yurttaşlar uymasınlar mı? Sayın Müftü Halil, Müslüman yurttaşlara böyle bir öğütte bulunabilir mi? Ve kendisi de bu kanunlara uymakla yükümlü değil mi?

Sayın yargıç,

Huzurunuzda da tekrar ediyorum:

Dinin esasları, devletin sosyal düzenine aykırıdır.

Dinin esasları, devletin iktisadi düzenine aykırıdır.

Dinin esasları, devletin siyasal düzenine aykırıdır.

Dinin esasları, devletin hukuk düzenine aykırıdır.

Bu apaçık gerçekleri söylemenin suç olduğunu sananlar, beni değil, Büyük Millet Meclisini suçlamış olurlar. Çünkü, dinin esaslarının bugünkü devletin sosyal, siyasal, iktisadi ve hukuki temel düzenine aykırı olduğunu söyleyen, Büyük Millet Meclisi’nin ta kendisidir.

Evet sayın yargıç,

Ben, öğrencilerime, Kur’an’ın dünya hayatına ilişkin buyrukları eskimiştir, artık bununla iş görülemez, dedim. Çünkü Atatürk devrimine ve bu devrimin temeli olan laiklik ilkesine bağlı yurttaşlar yetiştirmekle görevli bulunan bir felsefe öğretmeninin bu fikrin tersini kabul etmesini ve söylemesini imkansız bulanlardanım.

Sayın yargıç,

Şimdiye kadar söylediklerimi özetliyorum:

Ben, derslerimde öğrencilerime, Atatürk devriminin ilkelerini kavratmak ve onlarla bilim görüşünü aşılamak için bütün gücümle çalıştım. Bu çalışmam sonucunda öğrencilerin din duyguları incinmişse, bunun birinci nedenini dinsel inançlarla bilim arasındaki aykırılıklarda aramak gerekir. Bunun ikinci nedenini de 14 yüzyıl önce konmuş olan dinsel hukuk kuralları ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin laik hukuku arasındaki derin ve kesin aykırılıklarda aramak gerekir.

Laik bir devlette, devlet işleri görülürken bu işlerin dinin esaslarına uygun olup olmadığı hiç araştırılmaz. Söz gelişi, Büyük Millet Meclisi Kur’an’a aykırı kanunlar koymuştur ve koyacaktır. Savcılar, laik kanunların uygulanmasını isterlerken, din kurallarına bağlılıklarını ileri sürmezler.

Yargıçlara gelince: Maide suresinin 44. ayetinde ‘Her kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, onlar kafirdirler’ deniyor. Oysa laik Türk yargıcı Allah’ın indirdiğiyle değil, aslı Italya’dan alınan ve bir çok bakımdan Kur’an’a aykırı olan Türk Ceza Kanunu’yla, gene aslı Isviçre’den alınmış olan Medeni Kanun’la hüküm veriyor.

Sonuç çıkarmayı gerekli görmeden bilinenleri tekrarlıyorum:

Laik Türk yargıcı, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmiyor! Halbuki Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerdir. Öğretmenler için de durum böyledir.
Meclisinde Allah’ın buyruklarına aykırı kanunlar yapılan, mahkemelerinde Kur’an’a aykırı hükümler verilen ve ders kitaplarında Kur’an: Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitap, diye tanımlanan laik bir devlette öğretmenlerin öğrencilerine; Kur’an’ın dünya hayatına ilişkin buyrukları eskimiştir, artık onunla iş görülemez, demeleri suç sayılabilir mi?

Sayın yargıç,

Şimdiye kadarki savunmalarımdan anlaşılıyor ki, bu dava, suçlunun cezasız kalmaması gibi yüksek bir duygudan doğmuş değildir. Bu dava, laiklik ilkesini benimsemeyenlerin yarattığı bir davadır. Bu dava, okulların medreseleşmesini arzulayanların düzenledikleri bir davadır. Bu davada karşınızda yargılanan bir fert değildir. Bu davada cezalandırılması istenen Faik Muzaffer değildir. Bu davada laiklik ilkesinin ta kendisi sanık sandalyesindedir. 20. yüzyılın ortasında, altıncı yüzyılın hayali ve özlemiyle yaşayanlar yanlış kapı çalmışlardır. Laiklik ilkesinin cezalandırılacağı yer, laik Türk Mahkemesi değildir ve olamaz.

Sayın Yargıç,
Bu devrim davasında vereceğiniz kararın ne olacağından hiç kuşkum yoktur. Bunun için kararınızı büyük bir güven ve rahatlık içinde beklemekteyim.”[1]



Bu ilginç savunma, bize Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi temeller üzerine kurulduğunu pek güzel açıklıyor.

Faik Muzaffer Amaç akıllı ve zeki bir insanmış. Kendini yargı önünde aklamak uğruna, rejimin tüm hilelerini bir bir gün yüzüne çıkarmış. Umuyorum, bu savunmadan dönemin yetkilileri oldukça rahatsız olmuşlardır. Çünkü Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların asıl amaçları, yukarıdaki düşünce ve gerçekler olsa da, bunu açıkça halka söylemiyorlardı. Faik Muzaffer Amaç, bunların tüm niyetlerini bütün açıklığıyla gözler önüne sermiş.

Laikliğin dinsizlik demek olmadığını söyleyen çağdaş yobazlar, gerçekte laikliğin, hele hele Türkiye’de uygulanmakta olan laikliğin dinsizlikten başka bir şey olmadığını biliyorlardı. Ama bu baklayı ağızlarından çıkarmak niyetinde değillerdi. Aradan onca zaman geçmesine rağmen hala bunu söylüyorlar, laikliğin din düşmanlığı olmadığını, aksine dini koruma altına aldığını, dinin kutsal bir müessese olarak korunmak gerektiğini belirtiyorlar. Çağdaş laik yobazlar bunları söylüyorlar söylemesine, ama gerçek hiç de öyle değil. Allah, dini, insanlar korunsun ve doğru yolu bulsunlar diye gönderdi, yoksa dini bir kenara bırakıp “sözde” korusunlar diye değil. Eğer dine uyulmayacaksa, neden gönderilsin?

Gerçekte laiklik ilkesi Faik Muzaffer Amaç’ın söyledikleri gibi idi. Ama geniş halk yığınlarından bu gerçekler saklanıyordu. Bu bakımdan Muzaffer öğretmeni ne kadar tebrik etsek azdır. Düzenin gerçek kimliğini, gerçek niyetini gün yüzüne çıkarmış olduğundan ötürü ne kadar kutlasak yine de azdır.

Her ne kadar rejimin kurmayları tarafından laiklik ilkesi Muzaffer öğretmenin tarif ettiği şekliyle ele alınmıyor, takiyye yapılıyor ve gerçekler toplumdan gizlenmeye çalışılıyorsa da, Cumhuriyetin kurulduğu yıldan günümüze kadar geçen dönem içinde, resmi makamların uygulamaları Muzaffer öğretmeni doğruluyordu.

Sağ olasın Muzaffer öğretmen. Eline, diline sağlık…

Sen de olmasan, biz ne yapardık.

Iyi ki doğmuşsun, iyi ki Diyarbakır lisesinde görev yapmışsın.

Ve iyi ki, kimi gafillerin hala inanmakta zorluk çektikleri gerçekleri dile getirmişsin.

Ve iyiki de, bu savunmanı bir kitapçık haline getirmiş, bastırmışsın.

Çünkü biz de senin gibi düşünüyoruz, ama bu düşüncelerimizi senin gibi bir laikin, senin gibi bir devrimcinin, senin gibi çağdaş bir yobazın, senin gibi bir laiklik sevdalısının dilinden duymaya hasret kalmıştık.

Bir oyun oynanıyordu Türkiye’de, bu oyunun kuralları Islam dışı kaidelerle çizilmişti, ama biz bunu söylemeye kalktığımızda, karşımıza senin gibi düşünen, ama senin gibi cesaretli ve yiğit olmayan, korkak ve hilekar insanlar çıkıyordu. Ve onlarla bir türlü anlaşamıyorduk.

Ne iyi ettin de bu savunmayı yaptın.

Ne iyi ettin de bu savunmayı ayetlerle, Islami nasslarla açıkladın.

Ne iyi ettin de laikliğin gerçekte bir din düşmanlığı olduğunu açıkladın.

Eline sağlık olsun…

Diline sağlık olsun…

Bizler ciltler dolusu eserler yazsa idik, seninki gibi bir açıklama getiremezdik.

Senin gibi düşünen insanlar çok az.

Örneğin Uğur Mumcu vardı.

Ama onların hiç birisi senin gibi yürekli değillerdi. Senin gibi ağızlarındaki baklayı mertçe çıkaramıyorlar. Içlerinde bir tek Aziz Nesin vardı senin gibi olan. Dinsiz olduğunu, Allah’a inanmadığını, Kur’an’a inanmadığını söyleyen bir tek o vardı. Gerçi çoğusu Aziz Nesin ve senin gibiler, ama sizler başkasınız.

Sizler mertsiniz…

Takiyye yapmıyor, olduğunuz gibi görünüyorsunuz…
Sizler gibi, bu rejimi tüm açıklığıyla, tüm boyutlarıyla ve gerçek çehresi ile bize anlatan insanlara ne kadar da ihtiyacımız var, bir bilseniz…




KAYNAK:
[1] Faik Muzaffer Amaç, Laiklik Ilkesi Sanık Sandalyesinde, Barış Yayınları, Istanbul 1966.
 

fatken

Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
87
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
İstanbul
TAĞUT'A DUYULAN BAĞLILIK


Gerçek bütün çıplaklığı ve azametiyle bize bir kol boyu uzaklıktayken onun bir kısmını görüp anlayabilirken sırf öyle şartlandırıldığımız için diğer kısmını yok saymak neyin nesidir anlamak mümkün değil gündüzün en aydınlık olduğu bir vakitteki güneşten daha aydınlık hakikat görülemiyor ya da görmezden geliniyor.

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm Hz. Muhammed (Sallallâhu aleyhi ve sellem)’in alinin, ashabının ve yolundan gidenlerin üzerine olsun..

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Allah’ın indirdiği şeriatı ile hükmetmeyip onu lanetlenmiş uydurma kanunları ile değiştiren demokrasi, laiklik gibi tağudi sistemlerin savunuculuğunu yapan ve Allah’ın dinini yüceltmek, hakim kılmak gayesi dışında kurulmuş olan her rejim ve onun kafir müesseseleri tağuti bir imansızlık üzerinedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafyadaki demokratik-laik kurumun İslam düşmanı olduğu ise zaten aşikardır. Başörtülü kadınlarımızın veya sakallı bir mümin kardeşimizin, devlet dairelerine memur olarak girmesine bile asla müsaade edilmez hatta özel sektörde bile müslüman çalışanların vakit namazlarını eda etmesi işten atılma sebeplerinin başında gelmektedir. Hal böyle iken müslüman bir kimsenin yapması gereken bu tağudi rejimlere, yöneticilerine yardımcı ve destek olmamak, onları red etmek ve onların eliyle, diliyle, malıyla savunuculuğunu yapan tüm kişi, kurum, kuruluş ve yasaları inkar ederek tağuttan beri olmaktır.

''Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.'' Bakara 2/256


Dini istismar etmeyen, etmeye karşı olan kimse, ilk başta kendisi buna uymalı değil midir? Kur’an’a inanmayan kimse onun adını ağzına bile almamalı değil midir? Kur’an’ın getirdiği hayat düzenine inanmayan, sadece ona bir fetiş ya da tabu gibi inananlar, onu hediyelik eşya durumuna düşürmek ahlaksızlığını işleyebilmektedirler.


''İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.'' Al-i imran 86.ayet

''İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.'' Al-i imran 87

''Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.'' Al-i imran 88

''Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.'' Al-i imran 89

Her kim Elhamdulillah müslümanım diye şehadet ediyorsa bilsinki; insan aklıyla ortaya konmuş kanunlara, tağudi rejimlere, kafir coğrafyalardan türemiş düşünce sistemlerine ve onların toplum-devlet yönetimindeki müesseselerine itaat eder insanları bunları kabule ve onamaya çağırır mücadele etmez en azından kalpten buğuz etmezse veya yüce rabbimizin bizim için indirdiği hükümlerin topluma ve devlet yönetimine hükümran olmasını istemez karşı çıkarsa;

Bilsinki; o halde ölürse Cenab-ı Allah'ın yüzüne bakmayacağı, muhattap olmayacağı kafirlerdir..
Onların varışı ancak aşağılayıcı ateştir..Keşke bilselerdi!


http://www.siyasethane.com/fatken/1170-la-ilahe-illallah-demek-yeter-mi.html

 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
55
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
İnternette bulduğum kadarıyla laikliğin tanımı

1. Devletin dinler arasında ve dini görüşlerle dini olmayan görüşler arasında pozitif veya negatif ayrımcılık yapmaması gerektiği temel düşüncesine dayanan siyasal ve hukuki ilke.
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/laiklik

2. Laiklik, gerçek manada, din işleri ile devlet işlerinin ayrı tutulmasıdır. Herkes istediği gibi ibadetini yapabilir ancak hiç bir kimse başka bir kimseye dini konular üzerinde baskı yapamaz. Böyle bir tutum içinde bulunamaz. Burada gözetilen asıl amaç, tamamen din özgürlüğüdür. Laiklik ilkesinin asıl amacı, asla dinsizlik olayını ön plana çıkarmak değil, insanların dinini istediği gibi ve doğru bir şekilde yaşayabilmesidir.
http://www.ataturkdevrimleri.com/yazi-50-laiklik-ilkesi.html

3. Laiklik Nedirlaiklik, devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Kısaca laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.
Genel Anlamı: Laik olma durumu ( din işleriyle dünya işlerini ayıran, dinin dünya , özellikle devlet işlerine karışmasını istemeyen kişi, toplum, devlet.).
Felsefi Anlamı: İman ve inancınyerine, aklın egemenliğini kabul eden bir inançtır.
Hukuki Anlamı: Somut olarak devlet ile dinin birbirine karışmaması olarak ifade edilebilir.
Siyasi Anlamı: Siyasal iktidarın, dinsel kudret ve otoriteden arındırılarak bağımsız hale getirilmesidir.Yada dinin siyasal erk ve yaptırım gücüne sahip olmamasıdır.
http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-385&Bilgi=laiklik-nedir

4. Lâiklik, genel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinî inançların devlet yönetiminde ve siyasette rol oynamaması esasına dayanır.

Lâikliğin ayrıntılarına inecek olursak, devlet yönetimine dinî kural ve görüşlerin karıştırılmaması yanında, toplumda din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması, din ve mezhepleri ne olursa olsun yurttaşlara eşit davranılması, devletin resmî bir dininin bulunmayışı, eğitimin lâik, akılcı ve çağdaş esaslara göre düzenlenmesi, bu ilkenin başlıca unsurlarını oluşturur. Lâiklik bu nitelikleriyle toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen, vatandaşları hoşgörülü davranmaya yönelten, bu nedenle ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan biridir.
http://atam.gov.tr/laiklik/

5. Tayyip Erdoğanın tarifi (Aynı tarif)

6. Necmettin Erbakanın tarifi (Aynı tarif)

 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Tayyip güzel anlatmış

Ben de laiklikten bunu anlıyorum

iyi güzelde,burada ataeistlerede esit mesafede yaklasir demis, "esit mesafe" konusunda bir SINIR cizmek lazim.
Devlet kötülüklerin yayilmasina "hizmet" etmez,zinacilara,kumarcilara,hirsizlara,heroincilere esit mesafede yaklasamaz.
Laik bir devlet olan fransada bile hirsizlik,dolandiricilik,sigara,heroin,esrar yasaktir,SEBEB???
Hani laiktin,bunlari isteyenlere neden vermiyorsun?
demekki herseyin bir SINIRI olmali.
Zarar veren seylere esit mesafeli yaklasilmamaz!
Kafir olan fransada bile islamiyetin yasakladigi seyler yasak oluyorsa müslümanlarin yasadigi bir ülkede elbette bundan ötesi olmali,mesela zinada,kumarda yasak olmali.
Bunlarin kafir ülkelerinde yasak olmayisi bunlarin zararlarini bilmediklerinden veya herhangi baska bir cikarlarindan kaynaklaniyor,biz ise bunlarin zararlarini biliyoruz.
Ohalde bizim adetlerimizde,kültürümüzde KÖTÜLÜK olarak anilan seyler serbest olamaz,bunu belli grublar istese bile.

Hürriyetler baskalarinin inancina ve degerlerine zarar verici nitelikte olmamali.

Mesela zina serbest olursa, bu benim inancima terstir,benim inancim yasak diyor,ohalde ne yapilmali?
Iste burada halkin iradesi devreye girer,halkin cogunlugunun istegi kabul edilir, buna ister demokrasi diyin,ister baska birsey)
Buda islamda vardir.
“Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz” (Rad, 13/11)
"Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar" hadis
"amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir" hadis

Dolayisiyla demek istedigim su:

Eger laikligin veya demokrasinin hayra vesile olmasini . müslümanlarin lehine islemesini istiyorsak öncelikle halk irsad edilmeli,halk egitilmeli,emri bil maruf-neyh anil münker yapilmali...taaaki Halk kötülüklerin def edilmesi icin gerekli kanunlarin cikmasini isteyinceye kadar...
Bizim anladigimiz laiklik ve demokrasi müslümanlara bu HAKKI veriyor,vermelide,aksi halde laiklik degil islam düsmanligi olur,simdiye kadar oldugu gibi.

Cogunlugunun istegi nasil belirlenir?
Cogunlugu temsil edenler (bizim ülkemizde müslümanlar) dinimizin belirledigi sartlara göre kendilerini temsil edecek takva ehlini secer,secilen bu vekiller (ULEMA) istisare ve secim yoluyla isteklerini devlete iletir,devlette bunu uygular.
Böylece cikartilan kanunlar cogunlugun istegi dogrultusunda gelisir ve seriat hükümleri üstünlük kazanir...al sana islami bir devlet!
Tabi bunu basarmak icin irsad alaninda cooook calisilmali.Ben seriat istiyorum demekle seriat gelmez,Allah ancak calisana verir.
Öncelikle birbirimizi tekfir etmekten vazgecmeliyiz ve milli-birlik catisi altinda birlesmeliyiz,ortak noktalarimizi belirleyip ortak hareket etmeliyiz.
 

fatken

Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
87
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
İstanbul
Şeriat istemekle gelmez elbet siz demokrasi, laiklik gibi iblis uydurması tağut rejim argümanlarının millete nasıl faydalı olacağını güzel güzel anlatmayı, sevgi duymayı yok Hristiyan varmışta, Yahudi varmışta onlar ne olacakmış bırakın bunları evvela kalpten istemek lazımdır şeriatı, bir mümin evvela başka sapkın dinlerin mensuplarını düşünmez onlar bizim dinimize ve şerefli mensuplarına ne zaman hoşgörü göstermiştir?

500 yıl önce İspanya'dan kraliçe izabella ve frederik'in kovduğu Yahudileri 1492'de bağrımıza bastık çulsuz geldikleri Anadolu'da arazi, ev verdik ekmek verdik ta geldiler 1908'de İttihat Terakki Partisiyle kendine ekmek veren Osmanlıyı yıktılar ve dahi Cumhuriyeti kurdular İngiltere ile bir olup bir yüzyıl boyunca İslamı devlet düzeninden kaldırdılar milleti Kemalist ideolojiyle sapkınlaştırarak, dejenere ettiler, irtica tehlikesi diye nice alimleri astılar, kadınları açtılar, camileri ahır yaptılar, ezanı muhammediyi yasakladılar, kadınlarımızın başörtüsünü yasakladılar, sizin gözünüze alaca mı indi bunları yapanlar müslümanlar mıydı? Bunların dinine hoşgörü göstereceğiz öyle mi? Elbette göstereceğiz ancak fitne çıkaranlar müstesna..

Ey dostum bu sapkın Hristiyanlar, Yahudiler bizlere, dinimize ne hale getirdi sen hala yaptığı mezalimleri kendilerini kötülemeyelim, suçlamayalım diye uydurdukları hümanizma, demokrasi, laisizm ve insan sevgisi uydurmalarını ezberden döküyorsun..

Müslüman, Laisizmi, demokrasiyi veya diğer sapkın dinlerin savunuculuğunu değil Allah'ın emirlerini ve kanunlarını dinler ve uygular bilesiniz..
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
esas soru şu;

biz nerden geliyoruz? nereye gidiyoruz? burada işimiz ne?

müslüman bir kardeşimizin vereceği cevaplar basittir. ... ... burada imtihan ediliyoruz. her anımızla. imtihan aracımızda şeyatin. bu şeyatin bazen kadın, bazen makam, bazen çocuk vs vs vs olur da karşımıza gelir.

yani özetle bu dünyada rahmani ile şeytani arasında bir mücadele vardır. genel bir bakış açısı ile rahmaniyi temsil eden islam medniyeti ise, şeytaniyi temsil eden batı medeniyetidir. (dikkat edin batı medeniyti her alanda islam medeniyetine meydan okumuş ve herşeyin altermatifini üretmiştir. kıyafetten, tatile kadar...)

son söz; batı medeniyetinin ürettiği hiçbir kavram, değer islami değildir. batı medeniyetinin ürettiği kavramlarla da islam medeniyetini açıklayamazsınız.


not: rte gibi çapsız birisi, abd nin döşediği su tesisatına musluk olarak monte edilmişse, bilsin ki musluğun kumandası abd nin elindedir. abd işte böyle adam kullanır. sizde, sizden diye laf edemezsiniz. (abd başörtüsü meselesini chp ye çözdürürse de şaşırmayın. bu oyunda kimin eli kimin cebinde belli değil)

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=qBY6mzZISYw

 

korbakor53

Doçent
Katılım
7 Ara 2012
Mesajlar
556
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konu; Hem laikim, hem müslümanım diyenlerin durumuyla ilgilidir.
Dinimizi gericilikle, dindarları yobazlıkla itham eden laiklerin konumunu saptırıp farklı noktalara çekmeyelim lütfen..
eğer konuyu farklı noktalara çekerseniz @manifesto isimli üyenin oldu olacak futbolculara da kafir deyin şeklinde konuyu sulandırma noktasına getirmiş olursunuz.
laiklerin islamı nasıl tanımladıklarına ve kendilerini nasıl tanımladıklarına bakıp konu çok açık ve net anlaşılabiliyor iken şuna kafir denilemez buna kafir denilemez gibi yaklaşımlarla laikleri konunun odağından çekip, konu başlığını ve içeriğini asıl mecrasından uzaklaştırma ve sulandırma çabasına alet olursunuz.
kardeşim laiklere göre senin dinin gericilik akımı, irticai hareket, çağdışılık olarak nitelendirillmiyor mu?
ve kendilerini çağdaş ilerici olarak tanımlamıyorlar mı?
kur-an kurslarına, imam hatiplere, başörtüsüne şiddetle karşı durmuyorlar mı?
daha yüzlerce binlerce din karşıtı hal ve hareketleri alenen açık açık söylemlerinde ifade etmiyorlar mı?
kendilerini köprünün korkuluklarına bağlayıp, göğsünde din derslerinin kalkmasını talep edip baskılar bizi yıldıramaz diye slogan atarken, din dersini bir baskı unsuru olarak işaret etmiyorlar mı?
bu durumda laiklere, ben veya sen müslüman diyebilirmiyiz?

Yazdiklarim konuya ait degil arkadasin tekfir hastaligina isaret etmekti. Tekfir damgasini malum guruha bastigi gibi hizini alamayip bu konuya yorum yazanlara da nasiplendiriyor.yorumlari okumadan yanlisa destek cikmayalim
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Peki devlet ateistleri ne yapmalı?

mesela fuhus endustrisi ataistlerin ürünüdür,ozaman söyle soralim:
"neslimizi zehirleyen,zihinleri kirleten,cinsel sapik eden p... sitelerini ne yapacagiz?"
nemi yapacagiz?
Elbette yasaklayacagiz cünkü daha öncede dedigim gibi "her kesime esit mesafede yaklasmaninda" bir SINIRI olmali.
Ateistte var diye topluma zarar veren asagliklara devlet laikte olsa elbette "hizmet" edemez.

Heroin ticaretide ateistlerin kontrolünde,bu neden yasak, bir baska haram neden yasak degil?
Önce bu sorunun cevabi aranmali,sonra toplum bilincine yerlestirilmeli ve toplumda bunu istemeli ve uygulatmaliki yasaklar toplumun genelinde kabul görsün.

Ben almanyada yasiyorum,buradada mesela esrar yasak ama icki yasak degil,peki neden?
Cünkü toplum icki icmeye alismis,normal birseymis gibi bilinc altina yerlesmis,dolayisiyla herkes iciyor.
Esrarda durum biraz farkli,herkes icmiyor, toplumun cogu zararli bir illet oldugunun bilincinde,dolayisiyla yasaklaniyor...

Bunun gibi dinimizin diger yasaklarinada bu acidan yaklasabiliriz.
Islam dininin tüm emir ve yasaklari insan fitratina en uygun olanidir.
Yani Allah bizi yaratti ve bizim icin neyin iyi neyin kötü oldugunu bildigi icin önümüze bu yasaklari koydu...
Allah biliyor ama INSANLAR BiLMiYOR!!!
Püf nokta iste burasi.
Insanlar bazi seyleri kabul ediyor cünkü zararini görmüsler,bazi seyleride uygulamaya devam ediyorlar cünkü alismislar veya zararinin bilincinde degiller.
Hirsizlik yasak, hirsizliga sebeb olan illet yasak degil...
Dolandiricilik yasak,kumar yasak degil...
yalancilik yasak,medyanin yalanlari yasak degil...
hakaret etmek yasak,hakarete sebeb olan iftira yasak degil...
cinsel sapiklik yasak,sapikliga sebeb olan aciklik saciklik yasak degil...
...vs...vs...
Bunlarin yasak olmamasi zararli olmamasindan degil,toplum icinde yasayan bazi grublarin benimseyip uygulamasindan,alismasindan,toplumun geneli tarafindan kabul görmesinden kaynaklaniyor.

Ohalde laik devlet,hangi kesime "esit mesafede" yaklasirsa yaklassin, zararli olan seylere SINIR koymali.

Bu iyilikler ve kötülüklerin SINIRLARI belirlendigi zaman devlet her kesime esit mesafede yaklasabilir,aksi halde laikligin islama ve müslümanlara faydasi olmaz cünkü bizim dinimize göre yasaklarin SINIRLARI belli!

Bu SINIRLARI belirleyen sistem islam hukukudur.
islam hukukunun hakim olmasini istiyorsak daha öncede dedigim gibi calismaliyiz,calismaliyiz,calismaliyiz...

Taaki halk islam hukukuyla yönetilmeyi hak edene kadar.

Devlet toplumun neticesi otoriter bir
varliktir. Toplumu ise insanlar olusturur. Devlet yönetimi islami degilse
bu, toplumun islami bir hayat yasamadigini gösterir. Yapilacak yeni bir
devlet kurmak degil toplumu irsad etmektir. Zira toplum islam olursa devlet
islam olur. Toplumu islam olmayan bir islam devleti düsünülemez.

Laiklik ve demokrasi gibi sistemlerin içinde yaşamak zorunda kalanlar imkanların elverdiği ölçüde (başka bir ifade ile bu sistemlerden yararlanarak) islâmî alanı genişletmeye çalışırlar; bunlardan yararlanmak başka, bunları islâmî saymak, böyle olduğunu isbat için nasları eğip bükmek başkadır.

islam hukukunun belirledigi SINIRLAR ölcüsünde laiklik yani herkesime esit mesafede yaklasmak olabilir,aksi halde laiklik dedigim gibi olmaz.
Bu konuda OSMANLI hukuku bize örnektir.
OSMANLI zamaninda uygulanan islam hukukunda azinliklara hertürlü hak ve hukuk taninmis,özgürlükler verilmis,dinlerini yasama ve yasatma imkani taninmis ama bunun SINIRLARINI belirleyen bizim dinimiz olmus.
Yani söylede diyebilriiz:

Biz laikligi dinimizin belirledigi SINIRLAR dahilinde benimseriz,SINIRLARI ve ölcüleri belli olmayan bir laiklik anlayisi islamada aykiri olur, dolayisiyla bize uygun bir yönetim sekli olamaz.
 

fatken

Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
87
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
İstanbul
Tekfiri ben etmiyorum asıl Allah buyuruyor siz hiç Kuran okumazmısınız Allah kafirlerin tanımını bolca yapmış Kuran'da bende bakıyorum söylemlerine, fikirlerine kim Allah hükmü gelmesin sadece ibadet ritüelleri olarak kalsın diyorsa ona diyorum ne var bunda kızacak kafirlik ayıp bir şey mi? Bakın Ateistlere, Deistlere, hiç kızıyorlar mı? Siz niye kızıyorsunuz ki?

Allah'ın Kuran'da indirdiği ayetlerde yer alan bütün kaideler uygulansın isteğinde ve arzusunda iseniz dediğimiz bir şey yok!

İbadet ve ahlak kuralları zaten uygulanıyor ancak bazı hükümler bizim yaşam tarzımıza, batı özentimize, sapkın yaşamımıza, zina-fuhuş, içki-alkol zevkimize, hırsızlık yapmamıza malı götürmemize, adam öldürmemize büyük cezalar indirien Rabbimizin hükümlerini istemeyiz diyene Allah kafir diyor..Peki bunlara siz ne diyorsunuz? Bi çıkın da doğruyu söyleyin efendiler..
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0




Hukukçulara göre lâiklik devletin “din ve vicdan hürriyetini” garanti altına alarak bütün dinlere eşit mesafede olması demektir. Lâiklik yine devlete ait bir kavram olup bireyleri kapsamına almaz. Zira fert ya inanır veya inanmaz. Ferdin inançlara eşit mesafede olması düşünülemez. Laiklik, devlet kurumunun vatandaşları eşit olarak kabul etmesi ve hukuk karşısında eşit görmesi için kabul edilen bir ilkedir.

İslam dininde dinin emri olarak Müslüman devletler azınlıklara ve farklı dinlere hoşgörü ile yaklaşmış ve “Din ve Vicdan Hürriyeti” olabildiğince garanti altına alınarak korunmuştur.


Ünlü düşünür Bernard Shaw ne diyor "İngiltere'de demokrasi kemale ermiştir . biraz daha yükselirse ötesi İSLAMİYET'tir "

Mısır'lı müslüman kardeşler hele bir demokrasiyi bulsunlar ondan sonra da inşaallah şeri düzeni kurarlar . Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmasınlar .

Demokrasi aractir,amac islam olmali...
Seriat sistemi birden gökten inercesine gelemez,bunu önce halk istemeli...
Gercek demokraside kanunlari istedigin sekilde degistiebilirsin,yani islamilestirebilirsin.
Bunuda yapabilmek icin halk hazir olmali,istemeli,halk egitilerek demokrasi yoluyla sistemi ve rejimi istedigi sekilde kurabilir.
Istedigi islam olursa demokrasi yoluyla islami getirebilir...
cünkü:
"siz nasil yasarsaniz öyle yönetilirsiniz"
cünkü:
""Siz ne halde iseniz başınıza o şekilde idareciler gelir. Bir topluluk kendini duzeltmedikce Allah onlardaki hali duzeltecek değildir."
cünkü:
"Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz"
cünkü:
"amalleriniz yönetcilerinizdir, onlar sizlerin eseridir"

Müslümanın görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır. Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur. Düzelen bir toplumda ister istemez, yöneticiler de düzelir.

Devlet toplumun neticesi otoriter bir
varliktir. Toplumu ise insanlar olusturur. Devlet yönetimi islami degilse
bu, toplumun islami bir hayat yasamadigini gösterir. Yapilacak yeni bir
devlet kurmak degil toplumu irsad etmektir. Zira toplum islam olursa devlet
islam olur. Toplumu islam olmayan bir islam devleti düsünülemez.

Şeriatı,hayatında yaşa,yaşat...Devlet nizamına gelene kadar geçmen gereken çok yol var.

milleti ve devleti toplumun hür iradesiyle karar verdigi sekilde yönetme yöntemi anlamina gelen demokrasiden gecmeden seriat getiremezsiniz.
Seriati halk istemeli.

Gercek demokrasi oldugunda sistemiin getirecegi hür iradeyle sececegi idareciler vesileyle istedigini uygulatabilir,istedigi kanunlarii ,emir ve yasaklari getirebilir ve kimse sana hesab sormaz,ihtilal falan yapamaz...istedigin yasayi getiremedigin takdirde milletin bu yasayi istemedigi anlami cikar.Böyle bir durumda senin görevin halki irsad etmektir,bilinclendirmektir,istedigin yasayi istemelerini saglayarak istedigin partiye oy vermelerini saglamaktir...vs...

Demokrasi kalici bir sistem degildir,kanunlari istedigin sekle getirmek icin kullanabilecegin bir aractir.
Halk isteyecek,sinirlari belirleyecek ve hükümet uygulayacak.

Laiklik ve demokrasi gibi sistemlerin içinde yaşamak zorunda kalanlar imkanların elverdiği ölçüde (başka bir ifade ile bu sistemlerden yararlanarak) islâmî alanı genişletmeye çalışırlar; bunlardan yararlanmak başka, bunları islâmî saymak, böyle olduğunu isbat için nasları eğip bükmek başkadır.


-----------------------------------------------

Tayyib erdoganin dile getirdigi laiklik anlayisinin Erbakan hocanin dile getirdigi laiklik anlayisindan hicbir farki yok.
Aradaki tek fark:
Erbakan hoca Türkiyedeki laik rejimin fitnesinden emin olmajk icin böyle konusmudu,tayyib erdogan ise dünyadaki laik rejimin fitnesinden emin olmak icin bu tavsiyede bulunurken bir yandanda laikligi gündeme getirerek aslinda siyaset yapmakta cünkü bu vesileyle Laiklik anlayisini tartismaya acmisdir.
Simdiye kadar olan dinsizlik anlaminda kullanilan laikligi tayyib erdogan aksine her dine esit mesafede yaklasan,halkin dini inancinin hizmetcisi anlaminda kullanarak laiklik anlayisini kökten degistirmeyi amaclamaktadir.

Devleti yönetenler bir dine mensub olsalar bile,ki bu zaten kacinilmazdir, dinini yasama hakkina sahibdir,
fakat kendi dininden olmayan halki dinlerini degistirmeleri icin zorlayamaz,baski uygulayamaz.
Bu zaten islamada aykiridir.islamda zorlama yoktur

Tayyib erdoganin laiklik anlayisina göre laik devlet vatandasin haklarini korumali,ibadet etme imkanini saglamali,isteklerini karsilamali,egitimini vermeli...herkese esit mesafede yaklasmakla bu kastediliyor.

Dolayisiyla Halk müslümansa devlette müslüman olur cünkü müslümana müslüman gibi yaklasir,hristiyana hristiyanligini yasama hakkini tanir...dolayisiyla böyle bir laiklik anlayisi islama ters degildir.

Bu anlamdaki laiklik OSMANLININ yönetim anlayisina cok yakindir dolayisiyla islama aykiri degildir.
Osmanli ne kadar laikse tayyib Erdoganin savundugu laiklikte budur.
Aksini düsünmek aklimin ucundan bile gecmez,zaten Tayyib erdoganada yakismaz.

Prof. dr. Ekrem Buğra Ekinci Hocaefendinin "OSMANLI DEVLETİ LAİK MİYDİ?" makalesinden alinti:

"...Osmanlı Devletinde ruhban diye bir sınıf yoktur. Din adamlarını, aynı zamanda
ilmiye sınıfı diye bilinen, kadılar (hâkimler), müftüler (hukuk müşavirleri) ve müderrisler
(akademisyenler) teşkil eder. Padişah, dünyevî iktidar sahibidir. Ruhanî lider değil, devlet
başkanıdır. Bu bakımdan Osmanlı Devleti, Papalık, Tibet, İran gibi bir teokrasi değildir.
Ülkede İslâm dinine dayanan bir hukuk sistemi geçerlidir. Ancak Müslüman olmayanlar,
isterse, kendi dinlerine ait hukuk kurallarına tâbidir. Kendi mahkemeleri ve hâkimleri vardır...."

"Osmanlı hukukunun, Müslüman olsun olmasın fertlere tanıdığı çok geniş hak ve
hürriyetler vardır. Üstelik şer’î hukuk, Müslümanlara, gayrımüslimlerin hâkim olduğu
sistemlerde de sulh ve emniyet içinde, diğer din ve millet mensuplarıyla beraberce yaşama
imkânı öngörür. Tarihte bunun çok örneklerine rastlanır. Osmanlı Devleti’nde işlerin iyi
gitmediği olmuştur ama; din ve vicdan hürriyetine müdahale, hele gayrımüslimlere baskı vâki
değildir. Üstelik ne imamlar devletten maaş alır; ne verilecek fetvâ ve hutbeleri devlet belirler;
ne de mabetlere ait vakıf gelirlerine devlet el koyabilir. Şeyhülislâmlık icraî değil, istişarî bir
makamdır. Şeyhülislâm itibarlıdır ama, Divan-ı Hümâyun âzâsı bile değildir. Son yıllarda
şeyhülislâmlığa icraî sıfat yüklenmesi bile, merkezî idarenin ulema üzerindeki otoritesini
arttırmak içindir. Şu halde, Osmanlı Devleti laik değildir ama, dinlere ve dindarlara karşı
bugüne nazaran çok daha ölçülü ve mesafelidir.
Din ve vicdan hürriyeti, padişah tarafından lütfedilmiş değildir. Ecnebilerin baskısıyla
kabul edilmiş hiç değildir. Hukukun bizzat kendisi tarafından teminat altına alınmıştır. Yani
bir iç hukuk düzenlemesidir. Kimse dinini yaşama, öğrenme, öğretme ve ibadet etme
hürriyetinden mahrum kılınamaz. Bunu padişah bile yapamaz. Bu sebepledir ki, nüfusunun
neredeyse yarısını gayrımüslimlerin teşkil ettiği Osmanlı Devleti’nde, her dine mensup insan
asırlarca sulh ve sükûn içinde yaşamıştır. Hatta çok sayıda gayrımüslim mezhebi, bugün
varlığını Osmanlı sistemine borçludur...."


http://www.ekrembugraekinci.com/pdfs/osmanliDevletiLaikmiydi.pdf
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Evet,girmemeye söz vermistim,hemde Allaha söz vermistim ama irademe yenik düstüm,bu sebebden dolayi HAKKINIZI helal ediniz,verdigim sözümü tutamadigim icin önce ALLAHTAN sonra sizlerden özür dilyiorm.

Simdi ben tövbe etmeye ve Allahtan özür dilemeye gidiyorum ve birdahada dönmeyecegim!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
 
Üst