Mecliste 273 üyeli İsrail Dostluk Grubunun 173`ü AKP milletvekili.
Derin devletin(Kontr Gerilla-Gladyo)şimdiki adı ETÖ.
ABD-İsrail izniyle,son kullanma tarihi geçen Milliyetçileri ve ulusalcıları temizlemek, yerine Batıyla,emperyalistlerle daha iyi geçinen ılımlı islamcıları,Gülencileri getirmek.
Ne devletin içinde yapılanmış olan ateist Milliyetçi-Ulusalcıları, nede sizin gibi tatlı su islamcılarını istemiyoruz.
Eğer Ergenekon soruşturmasında samimiyseniz neden 28 Şubat'ın mimarlarından,müsebiplerinden olan komutanlardan Çevik Bir, hakkında soruşturma açmıyorsunuz?Onuda yargılayıp içeri atın.
Biz iftira atmıyoruz gerçekleri yazıyoruz.İftira atanlar sizlersiniz.
Seçimi kazanmakla duanız kabul oldu anlamı çıkmaz. Haklı olduğunuz anlamıda çıkmaz.
Vasıfsız, ölçüsüz, ilmi ve akli kriter ve kıstasları olmayan kemiyet(çokluk)lerin bir öneme sahip olmadığını, dolayısıyla keyfiyeti değil, kemiyeti esas alan fert veya toplumların hayatta başarılı olamadıkları tarihi vakalarla kanıtlanmıştır.
Seçimde başarı sağlamak,birinci olmak çoğu kez çokluk tarafı felaket kaynağı, murdarlık batağı oluverir. Seviyesiz, bir çoğunluğa ilk etapta katılma eğilimi insanda uyansa bile, bu eğilim akıl nurunun ışığında canlanmış değil, bilinçsiz ve duygusal olarak belirmiştir.
Bir ayeti celilede: “De ki pisin çokluğu tuhafınıza gitse de, pis ile temiz denk olmaz. Ey akıl sahipleri Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”
(Maide/100)
Günümüzde hakka değil, çokluğa itibar edilir olmuştur. Geçimini hırsızlıktan, yolsuzluktan sağlayan bir köy halkı, bir teşkilatın mensupları arasında onlar gibi olmayan biri veya birkaç kişi o kalabalık nazarında haksız, hor ve topluma ayak uyduramayan bir gerici telakki edilmektedir. Böylesine psikolojik baskı ile yüz yüze olan bu azınlık, eğer takva zırhına (Maide:100) bürünmez de gevşek davranırlarsa onların potasında erimeye mahkum olurlar.
Körler topluluğunun yaşadığı bir adaya, gözü olan bir adamın ayağı düşer körlerle konuşurken gözünün gördüğü eşyadan söz edince; körler, onun psikolojik bir rahatsızlığı olduğu dolayısıyla bazı isimleri söyleyerek sayıkladığı gerekçesiyle yakalayıp doktora götürüyorlar. Adam her ne kadar: ben hasta değilim, sayıklamıyorum, isimlerini söylediğim bu şeyleri görüyorum, gördüklerimi konuşuyorum, siz görmediğiniz için bunları bilmiyorsunuz.” diyorsa da kimse aldırış etmiyor. Muayene eden doktor da kördür. Elleriyle yoklayıp muayene ederken, elleri adamın iki gözüne dokunur. Doktor: adamın niçin sayıkladığını şimdi anladım, yüzünde iki çıkıntı var, onları ameliyatla alacağım, o zaman rahat eder, der. Adam: aman ne yapıyorsun, onlar benim gözlerimdir, diye bağırıp çağırıyorsa da dinleyen kim?
İşte basiretleri kör, hakkı görmeyen kalabalıklar arasında yaşayan basiretli, hak yanlısı azınlık, takva zırhına bürünmez. O toplumun seline kendilerini bir kaptırdılar mı, o toplumun birer uydusu, üyesi oluverirler.
İlim ve bilinç özelliğine sahip olmayan kalabalıkların Kur'an'da yerildikleri, çokluğun Allah'a, onun dinine inanmadıkları, Allah'a karşı şükretmeyen nankörler olduğu ifade edilmektedir:
“Bilakis onların çoğu bilinçsizdirler.” Ankebut/63
“Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” A'raf/187
“Lakin insanların çoğu iman etmezler.” Hud/17
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar.” Enam/116
Diğer taraftan Kur'an-ı Kerim, Allah'a iman edip, toplumda yararlı ve güzel işler yapan, Allah'ın nimetlerini yerli yerince kullanmasını bilen, nankör ve kalleşlikten sakınarak samimi davranan insanlarında azınlıkta olduklarını vurgulamaktadır:
“Ancak iman edip, yararlı/güzel işler yapanlar(müstesna). Onlar da ne kadar azdır!”Sad/24
“Şükreden kullarım(Allah'ın nimetlerini yerinde kullanmasını bilen, nankörlük etmeyen) kullarım ne kadar azdır!” Sebe/13
O halde vasıfsız kemiyetin üyeliğine aday olmaya değil, keyfiyetin üyeliğine aday olmaya bakmalı. Salihlerden birinin “ya Rabb beni azlardan eyle!” diyerek dua ettiğini duyan biri, ne demek istediğini sorunca,“Sebe/13. ayetinde ki”’gerçek manada şükredenlerin azlığı ifade edilen o kullardan olmayı istedim' diye cevap verir.
Keyfiyetin kemiyyete galebe çalıp, üstün geldiğini Kur'an'dan öğrenmiş bulunuyoruz: bkz. Bakara:249-251, Al-i İmran:123, Enfal:26
Bir an için keyfiyetin öneminden gaflet edip, kemiyyete (çokluğa) aldanan ashaptan bazı kurmay subayların Huneyn savaşı sırasında: “ Bu ordu hiç yenilir mi?” sözlerinin faturası kendilerine ağıra mal olmuştu. İlk etapta düşmana yenilip, çil yavrusu gibi dağılmışlardı. Daha sonra yüce Allah onlara zafer ihsan etti. Yüce Allah bu olaydan şöyle söz ediyor. Mealen:
“Andolsun Allah bir çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi hayran bırakmıştı da size hiçbir şeyle yarar sağlayamamıştı. Yeryüzü genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arkanızı çe-virerek (savaşmaktan) yüz çevirmiştiniz. Sonra Al-lah, Resulü ve müminlerin üzerine huzur ve süku-net indirdi. Ve görmediğiniz ordular gönderdi. (Böylece) kafirleri cezalandırdı. İşte kafirlerin ce-zası budur.” Tövbe/25-26
İman ve sabır özellikleriyle keyfiyet k-zanmış, insanların bu keyfiyete sahip olmayan düşmanlarına karşı onlarca kat bir güce sahip olduklarını Kur'an haber veriyor: “Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulu-nursa (onlardan) iki yüz kişiyi mağlup eder. Eğer sizden (aynı keyfiyette) yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiyi mağlup eder. Çünkü onlar fıkhetmeyen bir topluluktur.”Enfal/65
O halde başarının sırrı kemiyyette değil keyfiyette yatıyor.
Ailede, toplumda, ülkenin sevki idaresini deruhte etmiş güç ve potansiyelde iman, sadakat, metanet özellikleriyle keyfiyet kazanmış, insan unsuru kadar ne para, ne servet, ne dolar hiçbir şey huzur, emniyet, başarı ve üstünlük sağlamada rol oynayamaz.
Rivayet edilir, Hz. Ömer (R.A.) arkadaşla-rıyla bir gün geniş bir evde otururken onlara: “Kim neyi temenni ediyor” diye sordu. Biri:
-Bu evin gümüş para dolusu olup, onu Al-lah yolunda infak etmeyi temenni ediyorum” dedi. Diğeri:
-Bu evin altınla dolu olmasını ve onu Allah yolunda infak etmeyi istiyorum.” dedi. Hz. Ömer de şöyle dedi.
-Ben de bu evin Ebu Ubeyde bin Cerrah, muaz bin Cebel ve Ebu Huzeyfenin azatlı kölesi Salim gibi insanlarla dolu olup ve onları Allah yolunda çalıştırmayı istiyorum” dedi.
Kemiyyeti itibariyle 1,5 milyarı aşan alemi İslamın, iman, ibadet, sadakat ve metanet gibi keyfiyetlerden yoksun oluşundan değil midir ki dünya siyaset gündeminin oluşmasında söz hakkına sahip olamadıkları gibi, ülkelerinde bile halkını yönetmede emperyalist güçlere bağımlıdırlar. Bu ümme-tin özelliğini kaybederek böyle bir çizgiye geleceğini rivayete göre Allah Resulü, nübüvvet projektörü ile 1400 seneyi aşkın bir zaman önce haber vermişti:
“ Kurtçukların bir yiyecek çanağı üzerine üşüştükleri gibi, yakında dünyanın her yanından (ecnebi) topluluklar (sizi sömürmek için) üzerinize çullanacaklar” buyurdu. Ashap:
-Ey Allah'ın Resulü, o gün biz azınlıkta mı olacağız.
- Hayır, çok olacaksınız. Ancak selin beraberinde getirdiği çerçöp gibi olacaksınız ve Allah düşmanınızın kalbinden heybetinizi çıkaracak, kalbinize 'vehn'i koyacaktır.” buyurdu. Ashap:
Vehn nedir Ey Allah'ın Resulü?
Vehn: Dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır. Buyurdu.
Bugün İslam alemi maalesef bu hali yaşıyor.
Keyfiyeti oluşturan özellikler göz ardı edilerek vasıfsız kalabalıkları, toplumları idare etme-de öne çıkarak %5'in %49'a hükmetmesini öngören Avrupa kaynaklı sistem, insanlara hayır değil şer getirmiştir. Toplumların sorunlarını istenilen sonuçlara bağlayacak, problemlerine çözüm geti-rebilecek görüş ehli(ehl'ul-hall vel akd) insanlar arasından çıkacak çoğunluk dikkate alınabilir. Yani bu da kemiyyet bağlamında değil, keyfiyet nokta-sında geçerlidir.
Otobüse binenler şoförün kim olacağını seçimle belirlemezler. Ehliyete bakarlar. Bin kişi ehliyetsize oy verse, bir kişi de ehliyetli şoföre oy verse bir kişinin ki geçerli olur. Altmış kişilik otobüstekilerin canını korumak için seçime değil de ehliyete bakılırken, bir milletin hayatıyla oynaya-cak olan yöneticiler için ehliyete değil de oy çokluğuna niçin bakılıyor?
Mahmut Toptaş hoca efendi, ehliyetsiz kalabalıklara önem vermenin gülünç olduğu konusunda şöyle bir örnek veriyor:
Bakırköy'deki deli hastanesinde oylama yapılsa, dense ki, bütün doktorlar, hemşireler, hastalar oylamaya katılacak. Tabii hepsi insan. Hasta-lara iğne vurulsun mu, vurulmasın mı? Diye oylama yapılsa hangi taraf kazanır. Vurulmasın kazanır. Peki orada 300 tane hasta, 50 tane de görevli varsa, 50 görevli vurulsun diyor, 300 hasta vurulmasın di-yor. “Efendim memlekette demokrasi var. Bu hastalara bu ilaçlar vurulmaz” denebilir mi?
Toplum bazında keyfiyetin önemi ne ise fert bazında da odur. Mesela bir insan boyunun uzunluğu, adalelerinin kuvvetli, bünyesinin güçlü, yüzünün parlak ve güzelliği ile değerlendirilmemelidir. Bunların hepsi insan hakikati ve cevherinin haricindedir. İnsanın dış görüntüsü insan haki-katinin biniti ve onun maddi kalıbıdır. Asıl insanın hakikati aklı ve kalbidir. Hakiki yanı yozlaşmış, teaffun etmiş ve fakat heykel boyutu gösterişli olan münafıklar hakkında yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onları gördüğün zaman cüsseleri (belki) hoşuna gider, söz söylerlerse sözlerini dinlersin(ilginç hitabeler, edebi konuşmalar yaparlar). Halbuki onlar duvara dayandırılmış keresteler gibidirler.”
(Münafikun/4)
Sahih bir hadiste: “Kıyamet gününde bü-yük, etli ve şişman bir adam getirilir. Allah katında o, bir sivrisinek ağırlığında bile değildir. İsterseniz şu ayeti okuyun: 'Kıyamet gününde onlara hiçbir tartı kurmayacağız'.”
( Buhari-Müslim)
İbn'u Mes'ud bir gün ağaca çıkar, zayıf bacakları görünür. Gören bazı ashap bacaklarının zayıflığına gülerler. Allah Resulü: “onun bacaklarının inceliğine mi gülüyorsunuz? Nefsimi elinde olan zata yemin ederim ki, o ince bacaklar terazide Uhut dağından daha ağır gelecektir.” buyurdu.
Anlaşılan şu ki, kemiyyete değil, keyfiyete, posaya değil öze, maddi görüntülere değil ruhi ve manevi yöne değer biçmeli. Kemiyyet bazında vücudumuzu çeşitli gıda ve vitaminle beslemeye çalışırken, keyfiyet yönünden de ruhumuzu, kalbimizi ibadetle, Allah'ı zikirle diriltmeye gayret edelim. Kuru kalabalıkların arasında değil, ehli zikirle beraber olmaya, sapıklarla değil sadıklarla hem dem olmaya çalışalım.