Hayrettin Karaman "Muaviye'yi sevmem de sövmem de"

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Kerbela olayını okuduktan sonra,
hz Hasan ve Hz Hüseyine yapılanları okuduktan sonra insan sevemiyor.Neticede bizde insanın kalp taşıyoruz duygularımız var.
İşin açığı zorbalığı sevmiyorum saltanatıda sevmiyorum.Muaviye'nin yaptığı, kendi dediği gibi saltanattır.Tamam biz yargılayalım falan demiyoruz ama Hz Ali'ye çoğunluk biat etmişken onun sudan sebeplerle başkaldırması yanlış.Şuradan da hareket edebiliriz? Müslüman halklar neden Hz Aliyi ve çocuklarını tereddüd etmeden severde,Muaviye ile Yezidi sevmez,Haccacı sevmez.Neden??
Müslüman halklar neden Hz Aliyi ve çocuklarını tereddüd etmeden severde,Muaviye ile Yezidi sevmez,
Hadi söyle.Evet ne kadar bozuk varsa Hazreti Muaviye Radıyallahüanh'i sevmez.Bunlar zan ederlerki Hazreti Ali Radıyallahüanh'i seve bilmek için Hazreti Muaviye'yi sememek gerekir.Bu insanlar bilmezki Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali birbirlerini severlerdi.Yine bu insanlar bilmeski Hazreti Muaviye'yi sevmeyeni Hazreti Ali de sevmez.



Yönetici notu: mesajınız düzenlenmiştir.. Üsluba dikkat edelim...
 

Ezrak Yektâ'

NisyanDireniŞ
Katılım
21 Nis 2008
Mesajlar
629
Tepkime puanı
84
Puanları
0
Hz. Ali'nin hilafetinden, hariciler tarafından şehit edilmesine kadar geçen sürede dönemin siyasi olaylarını da göz önünde bulundurarak, Hz. Hasan'ın hilafeti Muaviye'ye bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
 
K

Kaçak

Guest
Bu içtihad ne menem bir şeymiş merak etmeye başladım ...
İctihad farkı de 30 bin kişi birbirini kırsın , sonuçta farklıydı de çık işin içinden ...
Tamam o zaman olayı ictihad dilinden anlatalım umulurki anlayan olur ...
Hz Ali ictihad etmiş , çekmiş kılıcı dikilmiş Muaviyenin karşısına ...
Muaviyede aynısını yapmış ...
O zaman bize düşen , yapılan ictihada uymak ...
Benden uydum Hz Aliyeee ....
Napcez şimdi , cekecek kılıncda yok , paslı bir kılınc bulsakta ortada Muaviye yok ...
Eh bende Hz Alinin ictihadına uydum açtım agzımı arkadaş ...
30 bin kişinin kanından kurtardıgınız Muaviyeye gösterdiginiz ictihad farkı kılıfından zahar banada yarım porsiyon düşer ...
Düşerde uydugum ictihada hürmeten , zındık ilan etmezsiniz ...
Soran olursa selam söyleyin , Hz Alinin arkasından gidiyormuş deyin ...
Deyinde , hiç olmazsa tavrımı ortaya koyup , tarafımı belli ettigime şahitlik etmiş olun ...
Hz Ali tarafındayım , o günde bu günde ...
Gerisi teferruat ...
 

Alper...

MarmaranınKralı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
9,574
Tepkime puanı
452
Puanları
0
Konum
İsLamBol
Web sitesi
cennetsarayi.blogcu.com
ne söz be !... sevmem de sövmem de...
ey hayrettin ! ortalığı sen mahvettin... ve senin gibi düşünenler de cabası... tabi hoca olanlara diyorum.yoksa hiç bir ilmi vesikası olmayan kulaktan dolma bilgiyle , samanın rüzgarın akışıyla sağa sola yatması gibi yatanlara sözüm yok.muhatab değillerdir onlar...

HAZRETİ MUAVİYE RADIYALLAHU ANH, sahabedir.onlar yıldızlar gibidir hadisine dahildir.AMMA YEZİD sahabe değildir.Ama Hz Muaviye radıyallahu anha sövemezsiniz.Ashaba söven peygambere sövmüştür.peygambere söven Allaha sövmüştür...
 

Alper...

MarmaranınKralı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
9,574
Tepkime puanı
452
Puanları
0
Konum
İsLamBol
Web sitesi
cennetsarayi.blogcu.com
Dinin ifadesi belirtisi Muaviye yada Yezid sevgisi değil.

Tüm sahabeleri aynı kategoriye koyabilirmiyiz
Orada ifade olunan şey "sevmem de sövmem de"
Hz.Osman'ın evini muhasara altın alanlar
Onu şehit edenler
Onlar sahabe değilmiydi
Hepsi mi hariciydi?
Hz.Hüseyin'i Kerbela da şehit edenler arasında Sahabe yokmuydu?
Esasen Türk toplumu bu noktada isabet etmiştir.
Tek bir elvadına dahi YEZİD ismini YAKIŞTIRAMAMIŞTIR
Anlayana çoktur bu
Muaviye ve Yezid aynımıdır değilmidir bilemem
Ama Hz.Ali gibi bir ilim ehli bir sır alemi var iken halifelik gütmek yakışmazdı ona
O Kureyş ahalisinin önde gelen itibarlı isimlerinden olmasını kullandı ve saltanat güttü
Mesele bundan ibaret

Siz orda mıydınız bu güdülenmeler olurken?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Abdullah bin Mübarek hazretlerinden soruldu ki Hz. Muaviye ile (İslam'ın ilk müceddidi olan ve hayırlı nesil tabiinden) Hz. Ömer bin Abdülaziz'den hangisi daha yüksektir? Cevap olarak:

"Hz. Muaviye, Resulullah Efendimizin yanında giderken, Hz. Muaviyye'nin atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz'den kat kat daha yüksektir"

buyurdu. Hz. Muaviye'nin Hz. Ali ile münazaası (karşılaşması), içtihad (İslam'da hüküm bulmak) üzere idi. Allah onlardan razı olsun. Ve bu kavil (söz) Ehli Sünnet itikadı (inançları) arasındadır. Bütün içtihadlar yeri gelince olur. Hatalı (isabet edemeyen) için, sevaptan bir derece vardır: Haklı olana iki, hatta on derece vardır.

Durum böyle olunca, onları dalalet (dinden sapma) ve fasıklıkla (günah işlemekle) suçlamak, hiç bir Müslüman'ın cüret (cesaret) edemeyeceği bir iştir. Ancak kalbinde maraz (hastalık), içinde dahi habaset (pislik ve kötülük) bulunanlar cesaret edebilir.

Hz. Muaviye, nasıl cair (haksız) bir imam olur ki? Halbuki onun adil bir imam olduğu sahihtir. Hem Allah'ın haklarına riayette hem de Müslümanların haklarına riayette adil bir imamdır. Resulullah Efendimizin Hz. Muaviye'ye şöyle dua ettiği anlatılmıştır:

«Allah’ım, ona yazı ve hesap ilmi ver; onu azaptan koru..» (Taberani)

Bir başka duasında ise, şöyle buyurmuştur:

«Allah’ım, onu hidayeti bulan ve hidayet eden eyle..»

Resulullah Efendimizin duası ise makbuldür. (mutlaka kabul edilir)

Hz. Muaviye bu işte yalnız tek başına değildi. Ashabın yarısı tahminen bu işte onunla müşterekti. Eğer Hazreti Ali ile muharebe edenler kafir veya fasık olmuşlarsa, dinin yarısı gitti, demektir. Çünkü dinin yarısı onların tebliği ile bize ulaşmıştır. Böyle bir şeye de, ancak dinin iptalini isteyen zındık yol verir.

Bu makamda en salim (tehlikesiz) yol, Resulullah Efendimizin Ashabı arasında geçen meselelerde sükut etmektir (susmaktır). Resulullah Efendimizin hadis-i şerifleri bu manayadır: "Allah'a karşı hazer ediniz (sakınınız) ve ondan korkunuz. Bilhassa Ashabım hakkında dikkat ediniz. Onları melanet ve taan (lanet okuma ve kötüleme) okunuza hedef seçmeyiniz."

İmam Şafii Hz. şöyle anlattı:

"O bir kandı; Allah ondan elimizi temizledi. Biz de ondan dilimizi temiz tutalım."

Bu ibareden de anlaşılıyor ki: Onların hata icrasını dahi, dile getirmek yerinde olmaz. Onları hayırdan başka türlü anmamak gerekir.


Kaynak: İmam Rabbani Hz.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Doğrusu Hayreddin karaman hocanın yazılarında çelişkiler olduğunu düşünüyorum.Şöyleki, hoca allame Taftazaniden naklen şunları aktarıyor:Sahabe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Bu böyledir; çünkü her sahâbî masum (günahsız ve günah işleyemez) değildir ve Peygamber'i (s.a.) gören, ona ulaşan herkes hayırlı (iyi) değildir...Şerhu mekasıdı'y-tâlibîn, İst. 1305, C. II, s. 306-307)..'

Hoca anladığımız kadarıyla Hazreti Ali zamanındaki ve sonrasındaki olaylara atıf için bunları yazmış..Fakat aynı Taftazanin Şerhul Akaidindeki şu ifadeler, hocayı nakzeder mahiyettedir. allame Taftazani Şerhul Akaidinde şunları ifade eder(orijinal nüshayı Murat Yazıcı iktibas etmiş):''..Hazreti Ali'nin halife seçilişi sonrasında sahabe arasında vuku bulan ihtilaf ve harpler onun halifeliğini kabullenmemekten kaynaklanmamıştır.Bilakis bu ihtilaf hatalı İCTİHADDAN KAYNAKLANMIŞTIR...'('Şerhul akaid orijinal nüsha sayfa 100)

Yine hoca şunları söylüyor:''
 
İslam hilafetini kaldıran ve yerine istibdadı, saltanatı getiren kimdir?
 
Ehl-i sünnet kaynaklarında Muaviye ve yandaşlarının hilafeti saltanata (zalim ve cebbar hükümdarlığa/mülk adûda) çevirdikleri açıkça ifade edilmektedir. Bunların meşru halifeye haksız yere başkaldırdıkları ve böylece bâğî oldukları da yine aynı kaynaklarda yer almıştır''

Hilafet otuz senedir.Ondan sonra meliklik ve emirlik vardır.Nitekim hadisi şerifte ''Halifelik benden sonra otuz sene olacaktır.Ondan sonra ısırıcı/zalim saltanat dönemi başlayacaktır.''(Sahihi İbni hibban, H.N. 6943)

buyurulmaktadır.Hazreti Ali Allah Resulünün vefatının ardından geçen otuz senenin başında vefat etmiştir.Buna göre Hazreti Muaviye ve sonra gelenler halife değil, melik ve emirdirler.Ancak burada bir sorun bulunmaktadır.Sorun şu:Ümmetin büyükleri Abbasi halifelerinin ve Ömer bin Abdülaziz gibi bazı Mervanilerin hilaferinde ittifak etmişlerdir.

Şu halde Allah Resülü'ne muhalefetin ve onun yolundan sapma halinin hiç karışmadığı kâmil halifeliğinin otuz sene süreceğini, bundan sonra ise bazen

bu halifeliğin temsil edilip bazen temsil edilmeyeceğini düşünmemiz gerekmektedir.(Şerhul akaid)

İslami terminolojide gerek Hz. Muaviye gerekse ondan sonra gelen diğer emirlere halife dendiği hususu tarihi bir vakıadır.ancak hadiste belirtildiği üzere Râşid halifelerden sonraki dönemde hilafet mülke dönüşecek, geneli itibariyle halifeler tavır ve uygulamalarında melikler gibi olacaktır.ama bu durum onları halife diye anılmalarına mani olmamıştır.ancak burada İbni hacer 'in ifade ettiği gibi hilafeti ikiye ayırmak mümkündür:Hilafeti Nübüvve ve Hilafeti mülk.(Bak.Fethul Bâri, H.N. 6896) Şu durumda genel manada İslami yönetim biçimini temsil etmektedir.Ve ilgili kitablarda zikredilen şartları haiz her müslüman devlet adamı , diyaneti bir tarafa ''halife'' olarak anılmaktadır.

Bu bakımlardan bazı aklı evvellerin hazreti Aliden sonraki İslami yönetimleri zalimlik, despotik, istibdat gibi sıfatlarla nitelemeleri doğru değildir.
Saniyen hoca diyorki: : "Ben Muaviye'yi sevmem, ama ona sövmem". "Bir gönülde Ehl-i Beyt sevgisi ile Muaviye ve Yezid sevgisi bir araya gelemez".,''Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolda olursunuz" mealinde sahih bir hadis yoktur.''

hocanın ''Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolda olursunuz'' sözüne itirazını kabul edelim, peki şu hadise ne diyecek:''Ashabıma sövmeyin.Şayet sizden biriniz Uhud dağı kadar altın dağıtsa dahi, onların Allah yolunda dağıtmış oldukları bir avuçlarına, hatta yarım avuçlarına ulaşamaz''

Hoca diyecekki, zaten ben sövmediğimi belirttim.Lakin iş öyle değil..''La tesubbuu Ashabi'' cümlesinden hiç bir ferdi müstesna değildir.Onların, dine hizmetleri çok üstün olduğundan şahsiyetlerine layık olmayan herhangi bir söz söylemek, SÖVMEK'' sayılır!

Başka bir hadiste Resulü Muhterem :'' Yıldızlar semanın güvenidir.Yıldızlar gittiği zaman , semaya vadolunan şey gelir.Bende ashabımın güveniyim.Bende gittiğim zaman ashabıma vadolunan ihtilaf gibi mukadder şeyler gelecektir.ashabım da ümmetim için güvendirçAshabım gittiği zaman ümmetimin başına vadolunan şeyler=bid'adler, hadi aşmak, hıyanet gibi gelecektir.'' buyurmuştur.(Müslim h.n. 2531=207...)

Hasılı kelam, hocanın bu tür sözleri maatteessüf Şianın itikadını takviye etmeye yönelik bir sonuç meydana getirmektedir...
Ehli Sünnet'in sahabe telakkisi

24 OCAK 2011


Ehl-i Sünnet'in her konuda olduğu gibi Sahabe konusundaki tutumu da açık ve nettir. Bu konuda herhangi bir problem yok. Problem, şu veya bu kesimin/kimsenin Ehl-i Sünnet'in kabullerine aykırı düşen söz ve iddialarının halk üzerinde hemen şüphe ve tereddütlere yol açması, "bizim bu konudaki inancımız nasıl olmalıdır" türünden soru işaretlerine vücut vermesidir. Oysa normal olan, bu ümmetin avamının dahi itikadî konularda kale gibi sağlam/sarsılmaz bir bilinç ve teslimiyet durumunda olmasıdır.

Ehl-i Sünnet, Sahabe'nin tamamını "udul" kabul eder. Bunun anlamı -Usulcüler farklı mülahazalarda bulunmuş iseler de, hepsinin ortak noktası olarak tesbit edebileceğimiz gibi-, onların bize bu muazzez dini ve onun kaynaklarını naklederken yalan, hıyanet, desise, saptırma türünden herhangi bir tahrif ve tahrip faaliyeti içine girmemiş olması, güvenilirlik vasfına halel getirici nakisalardan uzak bulunmasıdır. Onlar tıpkı Kur'an'ı bize naklederken olduğu gibi, Sünnet'i naklederken de emin/güvenilirdirler.

Ehl-i Sünnet, derece ve fazilet bakımından Sahabe'nin hepsinin aynı olmadığını kabul eder. Onlar arasında İslam'a ilk girenler, hicret edenler, Ehl-i Bedir, Efendimiz (s.a.v)'in ev halkı, cennetle müjdelenenler... gibi diğerlerinden daha üstün olanlar vardır. İbn Sa'd Sahabe'yi 5 tabakaya, el-Hâkim en-Nîsâbûrî 12, Abdülkahir el-Bağdâdî ise 17 tabakaya ayırarak vermiştir.

Ehl-i Sünnet, Sahabe'nin masum ve hatadan masun olduğunu iddia etmez. Onlar da beşerdir; hata yapar, kusur işlerler. Sahabîlik faziletine sahip olmak ayrı, masum/günahsız-hatasız olmak ayrıdır. "Sohbet" şerefine nail olması Sahabe'yi günahsız kılmayacağı gibi, aralarından -nadiren de olsa- içki içmiş, zina etmiş... kimselerin çıkması da onları sıradan insanların seviyesine indirmez. Onları farklı kılan, "sohbet-i canan"a nailiyetleri, teslimiyet, fedakârlık ve feragatları, sabır ve gayretleri, en önemlisi de Kur'an ve Sünnet tarafından methedilmiş olmalarıdır.

Ehl-i Sünnet, Sahabe arasında cereyan eden üzücü olaylar hakkında dili tutmayı ve Kur'an'ın öğrettiği gibi, "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş mü'min kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen Raûf'sun, Rahîm'sin!"1 demeyi esas alır.
Evet, Mu'âviye b. Ebî Süfyân (r.a) Sahabe'nin ileri gelenlerinden, Muhacirlerden veya Ensar'dan değildir. Sıffin savaşında karşısında yer aldığı Hz. Ali (r.a)'nin faziletine erişmesi ve onunla denk tutulması imkânsızdır; bunu iddia eden de yoktur.

Ancak bütün bunlar, "sahabîlik" vasfını haiz olduğunda şüphe bulunmayan Mu'âviye (r.a) hakkında Şia'yı çağrıştıran tutumların sergilenmesine sessiz kalınabileceği anlamına elbette gelmez.

Ehl-i Sünnet ulema, Mu'âviye (r.a)'ın hak halife olan Hz. Ali (r.a)'a bey'at etmemekte ve onunla mukatelede haklı olmadığını söylemekten geri durmamıştır. Ancak onları başkalarından ayıran en önemli nokta, ona ya da Sahabe'den herhangi birisine karşı saygısızlık anlamına gelecek, onların manevi şahsiyetlerini rencide edecek tavırlardan uzak durma hassasiyetini daima gözetmiş olmalarıdır.

Tecrübeyle sabittir ki, Sahabe'den herhangi birine ilişme tavrı, ilişilen sahabî ile sınırlı kalmıyor, başkalarına da sirayet ediyor. Söz gelimi bir kimse Hz. Mu'âviye'yi davasında haksız, zalim, baği... olduğu gerekçesiyle hedef tahtasına oturttuğu zaman, onun safında yer alan sahabîleri de kaçınılmaz olarak aynı kategoriye sokacaktır. Bir sonraki adımda Hz. Ali (r.a) ile mücadelesinde onun yanında da karşısında da yer almayan, tarafsız kalmayı tercih eden -İbn Ömer (r.a) gibi- sahabîlere sıra gelecektir normal olarak. Tutarlılık bunu gerektirir. Zira onlar da işlediği zulme sessiz kalmış (!) olmakla Mu'âviye (r.a)'nin vebaline ortaklık etmiş olacaklardır. Bu silsile bu şekilde uzayıp gidecektir...
Bir sonraki yazıda Hz. Mu'âviye (r.a) hakkındaki hususi iddiaları mercek altına alalım. ( 59/el-Haşr, 10.) (Ebubekir Sifil)
 
K

Kaçak

Guest
E.Sifili şimdi daha bir başka sevdim ...
Evet asıl sıkıntıyı göz önüne sermeye niyetlenmiş aslında ...
Asıl sıkıntı Muaviyenin ne olup olmadıgı degil , aslında ne oldugunu hepimiz biliyoruz ...
Sıkıntı onu kurban olarak verirsek , arkasından verilecekleri engelleyemeyiz ki , neticede o dönemden bu döneme kadar epey bir adam eder ...
Elle tutulacak adam kalmayabilir , dert budur ..
Yoksa Muaviye etrafına örülen bu muhteşem koruma duvarı , bir tek onun için degildir ...
Neyse hayırlısı olsun bakalım ...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Kaçak kardeşimizin yukarıdaki yazıyı anlamadığı anlaşılıyor...

Kaçak kardeşimize bir kitab önereyim, kabul ederse.Bu kitabı incelediğinde Ebubekir Sifilin yazısını daha iyi anlayacaktır.
Muhammed salih Ekinci ''Tarihte Metod Ve Tarihi Tetkikler Işığında SAHABE DÖNEMİ Eğer bu kitabı piyasada bulamazsa, HÜNER KİTABEVİ, Rampalı Çarşı Konya adresinden istesin.Ayrıca <Kitabın içinde isteme adresleri mevcut. saniyen Rıhle Dergisi 7. sayı: Sahih İslam Çizgisinin Kilit Kuşağı Sahabe , okumadıysa okusun.Tavsiye ederim.Bu meselede ayağı kayan çok sayıda müellif olduğu bir gerçektir.
 

Arayıcı

Asistan
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
55
Puanları
0
Bu içtihad ne menem bir şeymiş merak etmeye başladım ...
İctihad farkı de 30 bin kişi birbirini kırsın , sonuçta farklıydı de çık işin içinden ...
Tamam o zaman olayı ictihad dilinden anlatalım umulurki anlayan olur ...
Hz Ali ictihad etmiş , çekmiş kılıcı dikilmiş Muaviyenin karşısına ...
Muaviyede aynısını yapmış ...
O zaman bize düşen , yapılan ictihada uymak ...
Benden uydum Hz Aliyeee ....
Napcez şimdi , cekecek kılıncda yok , paslı bir kılınc bulsakta ortada Muaviye yok ...
Eh bende Hz Alinin ictihadına uydum açtım agzımı arkadaş ...
30 bin kişinin kanından kurtardıgınız Muaviyeye gösterdiginiz ictihad farkı kılıfından zahar banada yarım porsiyon düşer ...
Düşerde uydugum ictihada hürmeten , zındık ilan etmezsiniz ...
Soran olursa selam söyleyin , Hz Alinin arkasından gidiyormuş deyin ...
Deyinde , hiç olmazsa tavrımı ortaya koyup , tarafımı belli ettigime şahitlik etmiş olun ...
Hz Ali tarafındayım , o günde bu günde ...
Gerisi teferruat ...
Tamamen katılıyorum bende uydum Hz Aliye.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi’nde şöyle yazıyor:

İmam Gazâlî (450 - 505)'nin rivayetine göre büyükler­den bir zât rüyasında kıyametin koptuğunu görmüş, Alî ile Muâviye hazerâtını getirmişler, dâvaları görüldükten sonra Hz. Alî: «Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki dâva lehime hükmolundu.» diyerek gitmiş; ondan sonra Hz. Muâviye gö­rünmüş, o da: «Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki Rabbim beni affetti.- diyormuş. (a.g.e, c.5, Bab:47-48, s.519)

İbni Kayyım'ın Kitabu'r-Ruh kitabında da benzer ma'nada bir olay anlatılır.

İmâm-ı Rabbânî ve yolundakileri anlatan Berekât isimli kitap m. 1627 yılında Hindistan'da yazılmış. Kitabın orijinali Farsça. Aşağıdaki yazılar bunun tercümesinin 5. baskısının 272. sayfasında görülebilir (kütüphanemde mevcuttur). Kitabın yazarı Muhammed Hâşim diyor ki:

"Seyyidlerden bir genç, medresede talebe arkadaşım idi. Birgün soluk soluğa geldi. Başından geçen, şaşılacak bir şeyi anlatdı. Ahmed Fârûkî hazretlerinin büyük bir hârikasını görmüşdü. Dedi ki: Hazret-i Alîye karşı savaşanları ve hele hazret-i Mu’âviyeyi sevmezdim. Bir gece, senin üstâdının [ya’nî İmâm-ı Rabbânînin] Mektûbâtını okuyordum. Buyuruluyor ki, (İmâm-ı Enes bin Mâlik buyurdu ki, hazret-i Mu’âviyeyi sevmemek, Onu kötülemek, hazret-i Ebû Bekri ve hazret-i Ömeri sevmemek ve bunları kötülemek gibidir. Ona söğene, bunlara söğene verilen cezâyı vermek lâzımdır). Bunu okuyunca canım sıkıldı ve hiç yerinde olmıyan bir yazıyı buraya yazmış, dedim. Mektûbâtı yere atdım. Yatağıma uzandım, uyudum. Rü’yâda gördüm ki, senin o yüce şeyhin öfkeli olarak yanıma geldi. İki mubârek elleri ile kulaklarımı çekdi ve ey câhil çocuk! Sen bizim yazdığımızı beğenmiyorsun ve kitâbımızı yere atıyorsun. Benim yazımı okuyunca, şaşaladın ve inanmadın. Ama, gel seni bir zâta götüreyim de gör! Onun arkadaşları olan, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını sevmediğin için aldandığını, Ondan işit, buyurdu. Beni çekerek, bir bağçeye götürdü. Beni bağçenin kapısında bırakıp, kendisi yalnızca ilerledi. Uzakda görünen büyük bir odaya girdi. Odada nûr yüzlü, büyük bir zât oturuyordu. Çekinerek ve saygı ile, o zâta selâm verdi. O da, gülerek karşıladı. Önünde edeb ile diz çöküp oturdu. Ona birşeyler söylüyor. Beni gösteriyordu. Uzakdan bana bakışlarından, beni söylediği anlaşılıyordu. Biraz sonra, senin o yüce şeyhin kalkdı. Beni çağırdı. Bu oturan zât, hazret-i Alî “radıyallahü anh”dır. İyi dinle! Bak ne buyuruyor, dedi. İçeri girdik. Selâm verdim, (Sakın, sakın! Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbına karşı, kalbinde hiçbir dargınlık bulundurma! O büyüklerden hiçbirini, hiç kötüleme! Aramızda muhârebe şeklinde görünen işlerimizin, hangi iyi niyyetlerle yapıldığını, biz ve O kardeşlerimiz biliriz) dedi. Senin O yüce şeyhinin şerefli adını söyliyerek, (Bunun yazılarına da, sakın karşı gelme!) buyurdu. Bu nasîhatı dinledikden sonra, kalbimi yokladım. O, harb edenlere karşı bulunan soğukluğun, düşmanlığın, kalbimden çıkmadığını gördüm. Bu hâlimi hemen anladı. Öfkelendi. Senin yüce şeyhine bakarak (Bunun gönlü dahâ temizlenmedi. Suratına bir tokat indir!) dedi. Şeyh hazretleri, yüzüme kuvvetli bir tokat indirdi. Tokadı yiyince, kendi kendime dedim ki, bunu sevdiğim için, Onlara düşmanlık etmişdim. Hâlbuki kendisi, Onlara düşmanlığımdan bu kadar çok incinmekdedir. Bu hâlden vazgeçmemi istemekdedir. Artık ben de, bu düşmanlıkdan vazgeçmeliyim! Kalbimi yokladım. Düşmanlık, kırgınlık kalmamış, tertemiz buldum. O anda uyandım. Şimdi de kalbim, o kinden temizlenmişdir. O rü’yânın, o sözlerin tadı, beni başka şekle sokdu. Kalbimde, Allahdan başka hiçbirşeyin sevgisi kalmadı. Senin yüce şeyhine ve Onun yazılarındaki ma’rifetlere inancım katkat artdı." (Muhammed Hâşim, Berekât)

Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi'nde şu bilgi aktarılıyor:

İbni Asâkir, Mu’âviye'nin hal tercemesinde Ebu Züra'dan nakleder: Ebü'l-Kâsım der ki: Amcam Ebu Züra'ya birisi geldi. Müsâhabe esnâsında: Mu’âviye'ye buğzederim! dedi. Amcam: Niçin? diye sorunca: Haksız yere Ali ile harb ve kıtâlde bulundu! demesi üzerine amcam şöyle cevap verdi: Mu’âviye'nin Rabbi çok rahmet sahibi olan Allah'dır; hasmı da kerem sâhibi olan Hazret-i Ali'dir; sana ne oluyor ki, ikisi arasına giriyorsun? (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 7. Baskı, DİB Yayınları, Ankara; 12. cilt, s. 310)

Not: İmam Abdülkadir-i Geylani kuddise sirruh hem seyyid, hem şeriftir, yani bir taraftan Hazret-i Hasen'in radıyallahü teâlâ anh, bir tarafdan da Hazret-i Hüseyn'in radıyallahü teâlâ anh torunudur. Bu konuda Gunye kitabında yazdıklarına bakılmasını tavsiye ederim. Vaktim olunca ben yazarım.
 
K

Kaçak

Guest
Kaderin çilvesimidir , siyasetin geregimidir bilemem ama dikkatinizi çektimi acaba ?
Şu muhteşem koruma kalkanı hep Muaviyeye çalışır ...
Bir Allah'ın kuluda kalkıp , Hz Ali'yi korumaya almaya çalışmaz ...
Muaviye aslında şöyleydi , böyleydi , şuydu buydu ...
Biraz Ali olun yahu ...
Çekti kılıcı ve yürüdü , bu kadar ...
Ne hareketine bir savunma , ne bir sözüne tevil ...
Kimsede rüyasında görmez , kıssa türetmez ...
Yok yakın tarihte aslında Hz Hüseyin ile , Yezid aslında kankaydı, ahirette birbirleriyle kucaklaşıp muhabbet ediyorlardı gibi şeyler türeyecek ondan korkarım ...
Arkadaş niye ve neyi diretirsiniz anlamıyorum ...
Bu iki isim , birbirilerine kılınc çekti ve kan akıttı ...
30 bin insan öldü ..
Ben şurda 3 sinegi , sırf keyfi olsun diye öldürsem hesabını verecegime iman etmişim ...
Neye dayanarak birilerini hesaptan kurtarma gayreti içindeyiz ?
Madem koruyorsunuz Muaviyeyi , eh o zaman ayıp olmazsa kan akıtan Hz Ali deyin de sözünüz yerini bulsun ...
Bu şişde yanmasın , kebapta tavrının sonu , Kerbalaya giden Hüseyinin ardından agıt yakan Kufe halkına benzeyecek ...
Hayırlısı bakalım ...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Bugün blogumda şu notu düştüm:

Doğrusu, Hayreddin Karaman'ın kayda değer bir ilmi veya kütübhanemizde bulundurmak isteyeceğimiz istifadeli bir eseri yoktur. Beynelmilel sahada kendisine itibar edildiğini de görmedik, duymadık. Bu açıdan bakılınca, klasik ma'nâda bir âlim olmadığı gibi, mühim bir araştırmacı veya vasatın üstünde bir yazar da değildir. Ancak, Türkiye'de kendisine itibar eden kesimler olması, gazete ve televizyonlar vasıtası ile bozuk görüşlerini neşretme imkânına sahib olması gibi hususlar, bu şahsı görmezden gelmemize mâni oluyor.

Taha Akyol'la yaptığı röpartajda demiş ki: "“Muaviye’yi sevmem, ... Ehl-i Beyt sevgisiyle Muaviye bir kalpte birleşmez!”

Bu kendisinin kıymetsiz görüşüdür. Zaten daha evvel "mut'a nikâhı yapanlara fasık denemez" ma'nâsında anormal sözleri sarfetmiş bu kişi başka türlü söyleseydi, herhalde şaşırırdık.

Ehl-i sünnetin bu konudaki tavrı çok açıktır ve tartışmasızdır. Bunları daha evvel uzun yazdım; burada önce Ehl-i sünnetin reisinin sözlerini yazıp, sonra da ikinci bin yılın müceddidinden bir iktibasla noktayı koyacağım.

İmam-ı a'zam Ebû Hanife rahimehullah buyuruyor ki:

"Biz Resulullahın (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) Eshâbının hepsini dost ediniriz ve hiçbirini hayır dışında anmayız." (el-Fıkhu'l-Ekber)

"Onların hiçbirinden uzaklaşmayız ve dost edinmekte hiçbirini ayırmayız." (el-Fıkhu'l-Ebsat)

"Takva sahibi her mü'min onları sever ve her kötü münâfık da onlara kin tutar." (el-Vasiyye)

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendi hazretleri rahimehullah buyuruyor ki:

"Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazîleti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir." (59. Mektub)
 

Ahmet

Çöl Aslanı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,764
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
38
Ehli Sünnet'in sahabe telakkisi


Ehl-i Sünnet'in her konuda olduğu gibi Sahabe konusundaki tutumu da açık ve nettir. Bu konuda herhangi bir problem yok. Problem, şu veya bu kesimin/kimsenin Ehl-i Sünnet'in kabullerine aykırı düşen söz ve iddialarının halk üzerinde hemen şüphe ve tereddütlere yol açması, "bizim bu konudaki inancımız nasıl olmalıdır" türünden soru işaretlerine vücut vermesidir. Oysa normal olan, bu ümmetin avamının dahi itikadî konularda kale gibi sağlam/sarsılmaz bir bilinç ve teslimiyet durumunda olmasıdır.

Ehl-i Sünnet, Sahabe'nin tamamını "udul" kabul eder. Bunun anlamı -Usulcüler farklı mülahazalarda bulunmuş iseler de, hepsinin ortak noktası olarak tesbit edebileceğimiz gibi-, onların bize bu muazzez dini ve onun kaynaklarını naklederken yalan, hıyanet, desise, saptırma türünden herhangi bir tahrif ve tahrip faaliyeti içine girmemiş olması, güvenilirlik vasfına halel getirici nakisalardan uzak bulunmasıdır. Onlar tıpkı Kur'an'ı bize naklederken olduğu gibi, Sünnet'i naklederken de emin/güvenilirdirler.

Ehl-i Sünnet, derece ve fazilet bakımından Sahabe'nin hepsinin aynı olmadığını kabul eder. Onlar arasında İslam'a ilk girenler, hicret edenler, Ehl-i Bedir, Efendimiz (s.a.v)'in ev halkı, cennetle müjdelenenler... gibi diğerlerinden daha üstün olanlar vardır. İbn Sa'd Sahabe'yi 5 tabakaya, el-Hâkim en-Nîsâbûrî 12, Abdülkahir el-Bağdâdî ise 17 tabakaya ayırarak vermiştir.

Ehl-i Sünnet, Sahabe'nin masum ve hatadan masun olduğunu iddia etmez. Onlar da beşerdir; hata yapar, kusur işlerler. Sahabîlik faziletine sahip olmak ayrı, masum/günahsız-hatasız olmak ayrıdır. "Sohbet" şerefine nail olması Sahabe'yi günahsız kılmayacağı gibi, aralarından -nadiren de olsa- içki içmiş, zina etmiş... kimselerin çıkması da onları sıradan insanların seviyesine indirmez. Onları farklı kılan, "sohbet-i canan"a nailiyetleri, teslimiyet, fedakârlık ve feragatları, sabır ve gayretleri, en önemlisi de Kur'an ve Sünnet tarafından methedilmiş olmalarıdır.

Ehl-i Sünnet, Sahabe arasında cereyan eden üzücü olaylar hakkında dili tutmayı ve Kur'an'ın öğrettiği gibi, "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş mü'min kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen Raûf'sun, Rahîm'sin!"1 demeyi esas alır.

Evet, Mu'âviye b. Ebî Süfyân (r.a) Sahabe'nin ileri gelenlerinden, Muhacirlerden veya Ensar'dan değildir. Sıffin savaşında karşısında yer aldığı Hz. Ali (r.a)'nin faziletine erişmesi ve onunla denk tutulması imkânsızdır; bunu iddia eden de yoktur.

Ancak bütün bunlar, "sahabîlik" vasfını haiz olduğunda şüphe bulunmayan Mu'âviye (r.a) hakkında Şia'yı çağrıştıran tutumların sergilenmesine sessiz kalınabileceği anlamına elbette gelmez.

Ehl-i Sünnet ulema, Mu'âviye (r.a)'ın hak halife olan Hz. Ali (r.a)'a bey'at etmemekte ve onunla mukatelede haklı olmadığını söylemekten geri durmamıştır. Ancak onları başkalarından ayıran en önemli nokta, ona ya da Sahabe'den herhangi birisine karşı saygısızlık anlamına gelecek, onların manevi şahsiyetlerini rencide edecek tavırlardan uzak durma hassasiyetini daima gözetmiş olmalarıdır.

Tecrübeyle sabittir ki, Sahabe'den herhangi birine ilişme tavrı, ilişilen sahabî ile sınırlı kalmıyor, başkalarına da sirayet ediyor. Söz gelimi bir kimse Hz. Mu'âviye'yi davasında haksız, zalim, baği... olduğu gerekçesiyle hedef tahtasına oturttuğu zaman, onun safında yer alan sahabîleri de kaçınılmaz olarak aynı kategoriye sokacaktır. Bir sonraki adımda Hz. Ali (r.a) ile mücadelesinde onun yanında da karşısında da yer almayan, tarafsız kalmayı tercih eden -İbn Ömer (r.a) gibi- sahabîlere sıra gelecektir normal olarak. Tutarlılık bunu gerektirir. Zira onlar da işlediği zulme sessiz kalmış (!) olmakla Mu'âviye (r.a)'nin vebaline ortaklık etmiş olacaklardır. Bu silsile bu şekilde uzayıp gidecektir...

Bir sonraki yazıda Hz. Mu'âviye (r.a) hakkındaki hususi iddiaları mercek altına alalım.

1 59/el-Haşr, 10.
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
Ebûbekir Sifil 24-01-2011 M.Gazete
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Hz Muaviye'nin yapmış olduğu içtihâd hatasıydı. Ebubekir Hoca konuyu çok güzel ve net bir şekilde özetlemiş, uzatmanın manası yok...

Hayreddin Karaman tuhaf açıklamalarına da alıştık artık, Allah hepimize hidayet versin...
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Açıklamaların nesi tuhaf geldi ben anlamadım
Gayet açık ve net
Aldatma ile hilafet güden bir kişi hem hz.Ali yi aldatmış hem müminleri
Teferruata gerek yok
Hz.Ali ölene kadar onu halife olarak tanımadı.
Bizler de hala onu halife olarak tanımıyoruz
Bunun nesi saçma??
Ne tesadüf Babası Hz.Ali ye karşı savaştı,oğlu hz.hüseyini şehit etti
Pek bi muhterem aile doğrusu
Müslümanlıklarını tartışmıyorum
Ama insanlar sadece müslüman oldukları için değer kazanmaz
Teşbihte hata olmaz..hallac de müslümandı saddam da

ve ne ilginç ki onca insanın kanını dökmeyi sadece basit bir yanlış içtihaddı deyip anlatanlar
Hayrettin Karaman'ın kan dökmeyen can almayan sözlerine neredeyse sapıklık diyecek
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Açıklamaların nesi tuhaf geldi ben anlamadım
Gayet açık ve net
Aldatma ile hilafet güden bir kişi hem hz.Ali yi aldatmış hem müminleri
Teferruata gerek yok
Hz.Ali ölene kadar onu halife olarak tanımadı.
Bizler de hala onu halife olarak tanımıyoruz
Bunun nesi saçma??
Ne tesadüf Babası Hz.Ali ye karşı savaştı,oğlu hz.hüseyini şehit etti
Pek bi muhterem aile doğrusu
Müslümanlıklarını tartışmıyorum
Ama insanlar sadece müslüman oldukları için değer kazanmaz
Teşbihte hata olmaz..hallac de müslümandı saddam da

Hayreddin Karaman'ın sitesinden aynen alıntılıyorum:

Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun!" demiyor, "Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!" demiyor. Diyor ki; "Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah'a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar, (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler) beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler." Dolayısıyla "Bu takdirde onlar da cennete giderler" demiş oluyor.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun!" demiyor, "Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!" demiyor. Diyor ki; "Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah'a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar, (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler) beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler." Dolayısıyla "Bu takdirde onlar da cennete giderler" demiş oluyor.

linkini de verseydin yazının tamamını okumalıyız.Kur'an ayetlerini de böyle bölük pörçük alırsak yanlış manalar verebiliriz.Tebliğ aynı zamanda bir metoddur.yüzlerce binlerce yıllık inancı olan insanlara islamı tebliğ etmenin de bir metodu vardır.Ve ekleyeyim ve ne ilginç ki onca insanın kanını dökmeyi sahabenin canını almayı sadece basit bir yanlış içtihaddı deyip anlatanlar
Hayrettin Karaman'ın kan dökmeyen can almayan sözlerine neredeyse sapıklık diyecek
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
ve ne ilginç ki onca insanın kanını dökmeyi sadece basit bir yanlış içtihaddı deyip anlatanlar
Hayrettin Karaman'ın kan dökmeyen can almayan sözlerine neredeyse sapıklık diyecek

Hz Muaviye'nin içtihad hatası onu din dairesinden çıkarmaz; ama Hayreddin Karaman'ın yukarıdaki alıntıladığım sözleri küfürdür...

Hz Muaviye örneğinde olduğu gibi hiçbir günah insanı kafir etmez; ancak Hayreddin Karaman'ın imanın şartını 2'ye indirgemesinin başka bir açıklaması yoktur...

Hayreddin Karaman'a, Muhterem Hüseyin Avnî Hocaefendi, Ebubekir Sifil Hocam gerekli cevapları vererek ilmî manada yerin dibine geçirmişlerdir...

Kendisine Allah'tan hidayet diliyoruz...
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
linkini de verseydin yazının tamamını okumalıyız.Kur'an ayetlerini de böyle bölük pörçük alırsak yanlış manalar verebiliriz.Tebliğ aynı zamanda bir metoddur.yüzlerce binlerce yıllık inancı olan insanlara islamı tebliğ etmenin de bir metodu vardır.Ve ekleyeyim ve ne ilginç ki onca insanın kanını dökmeyi sahabenin canını almayı sadece basit bir yanlış içtihaddı deyip anlatanlar
Hayrettin Karaman'ın kan dökmeyen can almayan sözlerine neredeyse sapıklık diyecek

Hemen linki de verelim ve yazının tamamını okuduktan sonra bu söylediklerinin küfür olmadığını ispatlamanızı bekliyorum:

http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0318.htm
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst