HarunYahya
Üye
- Katılım
- 7 Eki 2006
- Mesajlar
- 126
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Konum
- Zuhurat
- Web sitesi
- www.ademyakup.net
Harun Yahya (Adnan Oktar)
1956 yılında Ankara'da doğan Adnan Oktar, Harun Yahya müstear ismi ile kitaplarını yazmaktadır. Hayatını tamamen Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini insanlara anlatmaya ve Kuran ahlakını yaymaya adamış olan bir kişidir. Üniversite yıllarından başlayarak, hayatının her döneminde, bu kutlu amaca hizmet vermiş ve hiçbir zaman zorluklar karşısında yılmamıştır. Bugün, hala büyük bir sabır ve kararlılık göstererek tüm baskılara karşın fikri mücadelesini devam ettirmektedir.
İlk Karalama Kampanyası ve Akıl Hastanesinde İşkence
Adnan Oktar'ın Darwinizm, materyalizm ve ateizm aleyhine yürüttüğü fikri çalışmalar bir süre sonra daha geniş çevrelerden de tepki almaya başladı. Sayın Oktar'ın milliyetçi ve mukaddesatçı çalışmalarından rahatsız olan bazı çevrelerin etkisiyle, aleyhinde büyük bir komplo kuruldu. Bu komplo, Adnan Oktar'ın büyük yankılar uyandıran Yahudilik ve Masonluk adlı eserini yazıp yayınladığı günlere denk gelmektedir.
1986’nın yazında Adnan Oktar, “Türk Milletindenim, İbrahim ümmetindenim.” sözlerinden ötürü tutuklandı. Bu ifade bir gazetede yayınlanan bir röportajda yer almıştı. Aynı dönemde çeşitli yayın organlarında, yukarıda ifade edilen çevrelerin etkisiyle, birtakım yanlış haberler, mesnetsiz bilgiler ve iftiralar yer almaya başladı.
Adnan Oktar önce tutuklandı ve cezaevine kondu. Sonra Bakırköy Akıl Hastanesi’ne nakledildi ve akıl sağlığı yerinde olmadığı iddiasıyla müşahade altına alındı. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu "14A" koğuşunda tutuldu. 14A koğuşuna birkaç kilitli demir kapıdan geçilerek gidiliyordu. İçerisi oldukça bakımsız, izbe ve pisti. Bu ağır hastaların arasında cinayet çok sıradan bir olay olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda Adnan Oktar, 6 hafta yatağına ayak bileklerinden zincirlendi. Şuur bulandıran ilaçlar kendisine zorla verildi. Bu arada, onu ziyaret etme ve görme imkanı bulan genç arkadaşları onun bu dönemde de kararlılığını ve şevkini hiç kaybetmediğine şahit oldular. Onları İslam ahlakına davet edeceği düşünülerek, doktora öğrencilerini, hemşireleri ve hatta doktorları bile görmesine izin verilmiyordu. Bir süre sonra ailesi, yakınları ve arkadaşlarıyla da görüşmesi yasaklandı. Hatta, telefon görüşmesi bile yapmasına müsaade edilmiyordu. Faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatı boyunca hastanede kalacağına dair tehdit edildi. Bazı kesimlerden Yahudilik ve Masonluk kitabını basmaktan vazgeçmesi için yoğun baskılar gelmeye başladı. Eğer kitabı basmaktan vazgeçerse, hemen hastaneden çıkabileceği, yaşamının bundan sonrasını refah içinde geçirebileceği gibi teklifler geldi. Kitabın tüm dosyalarını vermesi karşılığında, büyük maddi imkanlar teklif edildi. Ancak, kendisi tüm bu teklifleri geri çevirdi, baskı ve tehditlerden yılmadı. Tam tersine bu yaşadıkları, onun kararlılığını daha da arttırdı.
Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutuldu ve sonra savcılığın, "ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını" belirtmesiyle beraat etti ve mahkemece serbest bırakıldı.
Oktar'ın Darwinizm'in nasıl büyük bir aldatmaca olduğunu gösteren çalışmaları bu dönemde de sürdü. 1986’da Darwinizm'in iç yüzüyle ilgili tüm değerli araştırmalarını Canlılar ve Evrim kitabında topladı. Bu kitap bilimsel kaynakların ışığında evrim teorisinin açmazını gösteren bir kaynak eser olarak yıllarca tek referans olarak kaldı.
Kokain Komplosu
1991’in ortalarında yaptığı kültürel çalışmalardan rahatsız olan birtakım çevrelerin etkisiyle, Adnan Oktar yeni bir komployla karşı karşıya kaldı. Bu dönemde kendisi, masonluk tarihi ve dünya masonluğunun örgütlenmesiyle ilgili son derece önemli bir kitap çalışması yapıyordu. Oktar'ın annesiyle birlikte yaşadığı Ortaköy'deki evine gelerek arama yapan polisler, yaklaşık iki bin kitaptan oluşan kütüphanede, ellerini attıkları ilk kitabın içinde bir paket kokain buldular.
Yürüttüğü fikri mücadele nedeniyle Sayın Oktar aleyhinde birçok karalama kampanyası düzenlenmiştir. Şahsına yöneltilen pek çok iftira ve asılsız ithamlar sonucunda, birçok kez gözaltına alınmış, gözaltında aylarca tutulmuş, fakat sonunda her zaman suçsuz bulunmuştur. Bu resimde jandarmalar tarafından gözaltına alınırken görülüyor.
Bu olaydan hemen sonra, o günlerde İzmir’de birkaç arkadaşıyla birlikte olan Adnan Oktar tutuklandı. Daha sonra, 62 saat boyunca alıkonulduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne nakledildi. 62 saat sonunda kokain testi için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Sonuçlar gerçekten oldukça ilginçti! Adnan Oktar’ın kanında kokainin bir yan ürününün çok yüksek miktarlarda bulunduğu açıklandı.
Ancak daha sonra ortaya konulan delillerin tümü, bu iftiranın sadece bir komplo olduğunu kanıtladı. Öncelikle Adnan Oktar’ın evinde bulunduğu iddia edilen kokainin komplonun bir parçası olduğu ortaya çıktı. Bu komplodan kısa bir süre önce Adnan Oktar kendisine karşı gizli bir planın kurulmaya başlandığını hissetmiş ve Ortaköy’deki evinden ayrılmıştı. Sonra annesini arayıp kendisine karşı bir komplo kurulmasının muhtemel olduğunu söylemiş ve annesinden şahit olmaları için birkaç kişiyle birlikte evi temizleyip kontrol etmesini istemişti. Bunun üzerine Adnan Oktar’ın annesi Mediha Oktar komşularından birini ve kapıcılarını çağırmış ve hep beraber evi iyice temizleyip kitaplıktaki kitapların teker teker tozunu almışlardı. Adnan Oktar’ın bu temizlikten sonra eve hiç gitmediği gerçeğine rağmen, 16 polis memuru eve operasyon düzenlemiş ve eve girer girmez kitapların arasında “bir paket kokain” bulmuştu. Mediha Hanım'ın komşusu ve kapıcısı, olaydan sonra "Adnan Oktar'ın kütüphanesini hep beraber detaylıca temizledik, orada böyle bir paket yoktu" diye noter tasdikli bir ifade vermişlerdir.
Kokain komplosunun ikinci aşaması, yani Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain yan maddesi konusu da, bilimsel ve adli delillerle çürütülmüştür. Adnan Oktar emniyette 62 saat kalmış, tahlil bundan sonra yapılmıştı. Ancak kokainin kandaki yan maddesine bakılarak, kaç saat önce ne kadar kokain alınmış olduğu bilimsel olarak hesaplanabiliyordu. Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain dozu ise, 62 saat önceden alınmış olsa, Adnan Oktar'ın ölümüne neden olacak kadar yüksek bir dozdu. Bu durum, kokainin Adnan Oktar'ın vücuduna, 62 saatten çok daha kısa bir süre önce, yani gözaltında bulunduğu sırada girdiğini gösteriyordu. Yani kokain, Adnan Oktar'a gözaltındayken, yemeğine karıştırılmak suretiyle verilmişti.
Bu gerçek, aralarında Scotland Yard'ın da bulunduğu 30'a yakın uluslararası adli tıp kurumu tarafından teyit edildi. Hepsinin de, incelemeleri için kendilerine gönderilen dosya hakkındaki ortak cevabı şöyleydi: Kokain Adnan Oktar'a göz altındayken yemeğine karıştırılarak verilmiştir. Olay komplodur.
Daha sonra Türk Adli Tıp Kurumu da kokainin gözaltında yemeğine karıştırılmak suretiyle verildiğini teyid etti ve Adnan Oktar mahkemede beraat ederek aklandı.
Ancak kokain olayı çok önemli bir hususu gösteriyordu: Adnan Oktar'a husumet besleyen ve her türlü kirli yöntemi devreye sokarak onu yolundan döndürmeyi amaçlayan bazı karanlık odaklar vardı. Adnan Oktar'ı daha önce hapis ve baskıyla yıldırmaya çalışan söz konusu güç odakları, bu kez bir komploya başvurmayı tercih etmişlerdi.
Adnan Oktar’ın Kitap Çalışmaları
Oktar, 1991’den sonra bütün zamanını kitapları üzerinde çalışmaya ayırdı. Tüm vaktini evinde geçirdi.
Harun Yahya, müstear ismiyle, birbirinden değerli yüzlerce kitap yazdı. Özellikle Darwinizm'i bilimsel olarak çürüten eserler, bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Evrimci yayınlarıyla tanınan New Scientist dergisinin 22 Nisan 2000 tarihli sayısındaki ifadeyle evrim teorisinin yanlışlığının ve yaratılış gerçeğinin anlatılması konusunda Sayın Oktar "uluslararası bir kahraman" haline geldi. Sayın Oktar'ın materyalizm ve Darwinizm'e karşı verdiği fikri mücadele sık sık National Geographic, Science, New Scientist, NSCE Reports gibi çoğunluğu evrimci olan yabancı yayın organlarında da gündeme getirildi. Örneğin National Geographic dergisinin Kasım 2004 tarihli İngilizce ve Almanca baskılarında, Adnan Oktar'ın, Yaratılış Gerçeği ile ilgili çalışmalarından bahsedilmiş, Evrim Aldatmacası adlı kitabından şöyle bir alıntıya yer verilmiştir: "Bu teori, dünya sistemini yönlendiren güçler tarafından bizlere empoze edilmeye çalışılan bir aldatmacadan başka birşey değildir."
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu derin farklılığın ve faydanın, eserlerdeki hikmetli, akılcı, kolay anlaşılır ve samimi üslubun farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki, kesin netice, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Eserlerin her birinde hiç kimsenin reddedemeyeceği, samimi, açık, ispatlı bir anlatım vardır. Kuşkusuz bu özellikler, Allah'ın nasip ettiği bir hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmaktadır.
Adnan Oktar'ın Yeniden Baskıyla Karşılaşması
Tüm bu fedakarane çalışmalar bazı çevreleri oldukça rahatsız etti ve "endişelendirdi". Materyalist ve mason çevrelerin provokasyonlarıyla, bu faaliyetlere karşı bir iftira kampanyası başlatıldı. Amaç, evrim teorisini çürüten her bilimsel çalışmayı kendilerince önlemekti. Fikren Adnan Oktar'ın çalışmalarına karşılık veremeyenler, iftiralar ve ithamlarla bu çalışmaları etkisiz hale getirmeyi hedeflediler.
1999 yılının Kasım ayında, Adnan Oktar yeni bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Bu, tam olarak üç ciltlik büyük kitabı Global Masonluk'un yayınlanmak üzere olduğuyla ilgili haberlerin yayıldığı zamana denk geliyordu. Adnan Oktar'ın fikri mücadelesine başladığı ilk günlerden itibaren, çeşitli iftiralar, komplolar, yalan haberler ve suçlamalarla kendisini yıldırmaya, din ahlakını yaymaktan alıkoymaya çalışan birtakım karanlık odaklar yine devreye girdi.
Bu odakların provokasyonları ve yanlış bilgilendirmeleri neticesinde, 12 Kasım 1999’da, Bilim Araştırma Vakfı mensuplarının evlerine ve iş yerlerine bir polis baskını düzenlendi. Operasyonda hiçbir suç unsuruna rastlanmadı, hiçbir gayri ahlaki manzarayla karşılaşılmadı. Buna rağmen tümü birbiriyle çelişen akılalmaz yalanlar ve iftiralar her gün basında yer aldı. Bu operasyon neticesinde hiçbir hukuki delil öne sürülmeksizin, Adnan Oktar 9 ay cezaevinde tutuldu.
Tüm bu yaşananlar sırasında, Sayın Adnan Oktar, tevekkülü ve teslimiyetiyle çevresindekilere her zaman örnek oldu. Tarih boyunca yaşamış tüm müminlerin benzer olaylarla imtihan edildiğini, yaşanan her olayın Allah Katında belirlenmiş bir kader olduğunu ve hepsinin pek çok hayır ve hikmetle yaratıldığını etrafındakilere hatırlattı. Başlarına ne gelirse gelsin müminlerin her zaman itidalli, neşeli, azimli ve teslimiyetli olmaları gerektiğini söyledi.
Kendisine çeşitli komplolar kuran, akıl ve mantık dışı iftiralarla karalamaya çalışanlara karşıysa her zaman affedici ve merhamet edici oldu. Yüce Allah'ın “…Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır…” (Fussilet Suresi, 34) ayetiyle bildirdiği ahlaka uyan Adnan Oktar, 12 Kasım 1999 tarihinde yaşanan olaylarla gündeme gelen suçlamaların hepsinden, mahkeme aşamasında elde edilen delillerle aklanmıştır. Bugün halen kitap çalışmalarına devam etmekte ve insanları güzel ahlakı yaşamaya çağırmaktadır.
1956 yılında Ankara'da doğan Adnan Oktar, Harun Yahya müstear ismi ile kitaplarını yazmaktadır. Hayatını tamamen Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini insanlara anlatmaya ve Kuran ahlakını yaymaya adamış olan bir kişidir. Üniversite yıllarından başlayarak, hayatının her döneminde, bu kutlu amaca hizmet vermiş ve hiçbir zaman zorluklar karşısında yılmamıştır. Bugün, hala büyük bir sabır ve kararlılık göstererek tüm baskılara karşın fikri mücadelesini devam ettirmektedir.
İlk Karalama Kampanyası ve Akıl Hastanesinde İşkence
Adnan Oktar'ın Darwinizm, materyalizm ve ateizm aleyhine yürüttüğü fikri çalışmalar bir süre sonra daha geniş çevrelerden de tepki almaya başladı. Sayın Oktar'ın milliyetçi ve mukaddesatçı çalışmalarından rahatsız olan bazı çevrelerin etkisiyle, aleyhinde büyük bir komplo kuruldu. Bu komplo, Adnan Oktar'ın büyük yankılar uyandıran Yahudilik ve Masonluk adlı eserini yazıp yayınladığı günlere denk gelmektedir.
1986’nın yazında Adnan Oktar, “Türk Milletindenim, İbrahim ümmetindenim.” sözlerinden ötürü tutuklandı. Bu ifade bir gazetede yayınlanan bir röportajda yer almıştı. Aynı dönemde çeşitli yayın organlarında, yukarıda ifade edilen çevrelerin etkisiyle, birtakım yanlış haberler, mesnetsiz bilgiler ve iftiralar yer almaya başladı.
Adnan Oktar önce tutuklandı ve cezaevine kondu. Sonra Bakırköy Akıl Hastanesi’ne nakledildi ve akıl sağlığı yerinde olmadığı iddiasıyla müşahade altına alındı. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu "14A" koğuşunda tutuldu. 14A koğuşuna birkaç kilitli demir kapıdan geçilerek gidiliyordu. İçerisi oldukça bakımsız, izbe ve pisti. Bu ağır hastaların arasında cinayet çok sıradan bir olay olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda Adnan Oktar, 6 hafta yatağına ayak bileklerinden zincirlendi. Şuur bulandıran ilaçlar kendisine zorla verildi. Bu arada, onu ziyaret etme ve görme imkanı bulan genç arkadaşları onun bu dönemde de kararlılığını ve şevkini hiç kaybetmediğine şahit oldular. Onları İslam ahlakına davet edeceği düşünülerek, doktora öğrencilerini, hemşireleri ve hatta doktorları bile görmesine izin verilmiyordu. Bir süre sonra ailesi, yakınları ve arkadaşlarıyla da görüşmesi yasaklandı. Hatta, telefon görüşmesi bile yapmasına müsaade edilmiyordu. Faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatı boyunca hastanede kalacağına dair tehdit edildi. Bazı kesimlerden Yahudilik ve Masonluk kitabını basmaktan vazgeçmesi için yoğun baskılar gelmeye başladı. Eğer kitabı basmaktan vazgeçerse, hemen hastaneden çıkabileceği, yaşamının bundan sonrasını refah içinde geçirebileceği gibi teklifler geldi. Kitabın tüm dosyalarını vermesi karşılığında, büyük maddi imkanlar teklif edildi. Ancak, kendisi tüm bu teklifleri geri çevirdi, baskı ve tehditlerden yılmadı. Tam tersine bu yaşadıkları, onun kararlılığını daha da arttırdı.
Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutuldu ve sonra savcılığın, "ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını" belirtmesiyle beraat etti ve mahkemece serbest bırakıldı.
Oktar'ın Darwinizm'in nasıl büyük bir aldatmaca olduğunu gösteren çalışmaları bu dönemde de sürdü. 1986’da Darwinizm'in iç yüzüyle ilgili tüm değerli araştırmalarını Canlılar ve Evrim kitabında topladı. Bu kitap bilimsel kaynakların ışığında evrim teorisinin açmazını gösteren bir kaynak eser olarak yıllarca tek referans olarak kaldı.
Kokain Komplosu
1991’in ortalarında yaptığı kültürel çalışmalardan rahatsız olan birtakım çevrelerin etkisiyle, Adnan Oktar yeni bir komployla karşı karşıya kaldı. Bu dönemde kendisi, masonluk tarihi ve dünya masonluğunun örgütlenmesiyle ilgili son derece önemli bir kitap çalışması yapıyordu. Oktar'ın annesiyle birlikte yaşadığı Ortaköy'deki evine gelerek arama yapan polisler, yaklaşık iki bin kitaptan oluşan kütüphanede, ellerini attıkları ilk kitabın içinde bir paket kokain buldular.
Yürüttüğü fikri mücadele nedeniyle Sayın Oktar aleyhinde birçok karalama kampanyası düzenlenmiştir. Şahsına yöneltilen pek çok iftira ve asılsız ithamlar sonucunda, birçok kez gözaltına alınmış, gözaltında aylarca tutulmuş, fakat sonunda her zaman suçsuz bulunmuştur. Bu resimde jandarmalar tarafından gözaltına alınırken görülüyor.
Bu olaydan hemen sonra, o günlerde İzmir’de birkaç arkadaşıyla birlikte olan Adnan Oktar tutuklandı. Daha sonra, 62 saat boyunca alıkonulduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne nakledildi. 62 saat sonunda kokain testi için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Sonuçlar gerçekten oldukça ilginçti! Adnan Oktar’ın kanında kokainin bir yan ürününün çok yüksek miktarlarda bulunduğu açıklandı.
Ancak daha sonra ortaya konulan delillerin tümü, bu iftiranın sadece bir komplo olduğunu kanıtladı. Öncelikle Adnan Oktar’ın evinde bulunduğu iddia edilen kokainin komplonun bir parçası olduğu ortaya çıktı. Bu komplodan kısa bir süre önce Adnan Oktar kendisine karşı gizli bir planın kurulmaya başlandığını hissetmiş ve Ortaköy’deki evinden ayrılmıştı. Sonra annesini arayıp kendisine karşı bir komplo kurulmasının muhtemel olduğunu söylemiş ve annesinden şahit olmaları için birkaç kişiyle birlikte evi temizleyip kontrol etmesini istemişti. Bunun üzerine Adnan Oktar’ın annesi Mediha Oktar komşularından birini ve kapıcılarını çağırmış ve hep beraber evi iyice temizleyip kitaplıktaki kitapların teker teker tozunu almışlardı. Adnan Oktar’ın bu temizlikten sonra eve hiç gitmediği gerçeğine rağmen, 16 polis memuru eve operasyon düzenlemiş ve eve girer girmez kitapların arasında “bir paket kokain” bulmuştu. Mediha Hanım'ın komşusu ve kapıcısı, olaydan sonra "Adnan Oktar'ın kütüphanesini hep beraber detaylıca temizledik, orada böyle bir paket yoktu" diye noter tasdikli bir ifade vermişlerdir.
Kokain komplosunun ikinci aşaması, yani Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain yan maddesi konusu da, bilimsel ve adli delillerle çürütülmüştür. Adnan Oktar emniyette 62 saat kalmış, tahlil bundan sonra yapılmıştı. Ancak kokainin kandaki yan maddesine bakılarak, kaç saat önce ne kadar kokain alınmış olduğu bilimsel olarak hesaplanabiliyordu. Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain dozu ise, 62 saat önceden alınmış olsa, Adnan Oktar'ın ölümüne neden olacak kadar yüksek bir dozdu. Bu durum, kokainin Adnan Oktar'ın vücuduna, 62 saatten çok daha kısa bir süre önce, yani gözaltında bulunduğu sırada girdiğini gösteriyordu. Yani kokain, Adnan Oktar'a gözaltındayken, yemeğine karıştırılmak suretiyle verilmişti.
Bu gerçek, aralarında Scotland Yard'ın da bulunduğu 30'a yakın uluslararası adli tıp kurumu tarafından teyit edildi. Hepsinin de, incelemeleri için kendilerine gönderilen dosya hakkındaki ortak cevabı şöyleydi: Kokain Adnan Oktar'a göz altındayken yemeğine karıştırılarak verilmiştir. Olay komplodur.
Daha sonra Türk Adli Tıp Kurumu da kokainin gözaltında yemeğine karıştırılmak suretiyle verildiğini teyid etti ve Adnan Oktar mahkemede beraat ederek aklandı.
Ancak kokain olayı çok önemli bir hususu gösteriyordu: Adnan Oktar'a husumet besleyen ve her türlü kirli yöntemi devreye sokarak onu yolundan döndürmeyi amaçlayan bazı karanlık odaklar vardı. Adnan Oktar'ı daha önce hapis ve baskıyla yıldırmaya çalışan söz konusu güç odakları, bu kez bir komploya başvurmayı tercih etmişlerdi.
Adnan Oktar’ın Kitap Çalışmaları
Oktar, 1991’den sonra bütün zamanını kitapları üzerinde çalışmaya ayırdı. Tüm vaktini evinde geçirdi.
Harun Yahya, müstear ismiyle, birbirinden değerli yüzlerce kitap yazdı. Özellikle Darwinizm'i bilimsel olarak çürüten eserler, bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Evrimci yayınlarıyla tanınan New Scientist dergisinin 22 Nisan 2000 tarihli sayısındaki ifadeyle evrim teorisinin yanlışlığının ve yaratılış gerçeğinin anlatılması konusunda Sayın Oktar "uluslararası bir kahraman" haline geldi. Sayın Oktar'ın materyalizm ve Darwinizm'e karşı verdiği fikri mücadele sık sık National Geographic, Science, New Scientist, NSCE Reports gibi çoğunluğu evrimci olan yabancı yayın organlarında da gündeme getirildi. Örneğin National Geographic dergisinin Kasım 2004 tarihli İngilizce ve Almanca baskılarında, Adnan Oktar'ın, Yaratılış Gerçeği ile ilgili çalışmalarından bahsedilmiş, Evrim Aldatmacası adlı kitabından şöyle bir alıntıya yer verilmiştir: "Bu teori, dünya sistemini yönlendiren güçler tarafından bizlere empoze edilmeye çalışılan bir aldatmacadan başka birşey değildir."
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu derin farklılığın ve faydanın, eserlerdeki hikmetli, akılcı, kolay anlaşılır ve samimi üslubun farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki, kesin netice, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Eserlerin her birinde hiç kimsenin reddedemeyeceği, samimi, açık, ispatlı bir anlatım vardır. Kuşkusuz bu özellikler, Allah'ın nasip ettiği bir hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmaktadır.
Adnan Oktar'ın Yeniden Baskıyla Karşılaşması
Tüm bu fedakarane çalışmalar bazı çevreleri oldukça rahatsız etti ve "endişelendirdi". Materyalist ve mason çevrelerin provokasyonlarıyla, bu faaliyetlere karşı bir iftira kampanyası başlatıldı. Amaç, evrim teorisini çürüten her bilimsel çalışmayı kendilerince önlemekti. Fikren Adnan Oktar'ın çalışmalarına karşılık veremeyenler, iftiralar ve ithamlarla bu çalışmaları etkisiz hale getirmeyi hedeflediler.
1999 yılının Kasım ayında, Adnan Oktar yeni bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Bu, tam olarak üç ciltlik büyük kitabı Global Masonluk'un yayınlanmak üzere olduğuyla ilgili haberlerin yayıldığı zamana denk geliyordu. Adnan Oktar'ın fikri mücadelesine başladığı ilk günlerden itibaren, çeşitli iftiralar, komplolar, yalan haberler ve suçlamalarla kendisini yıldırmaya, din ahlakını yaymaktan alıkoymaya çalışan birtakım karanlık odaklar yine devreye girdi.
Bu odakların provokasyonları ve yanlış bilgilendirmeleri neticesinde, 12 Kasım 1999’da, Bilim Araştırma Vakfı mensuplarının evlerine ve iş yerlerine bir polis baskını düzenlendi. Operasyonda hiçbir suç unsuruna rastlanmadı, hiçbir gayri ahlaki manzarayla karşılaşılmadı. Buna rağmen tümü birbiriyle çelişen akılalmaz yalanlar ve iftiralar her gün basında yer aldı. Bu operasyon neticesinde hiçbir hukuki delil öne sürülmeksizin, Adnan Oktar 9 ay cezaevinde tutuldu.
Tüm bu yaşananlar sırasında, Sayın Adnan Oktar, tevekkülü ve teslimiyetiyle çevresindekilere her zaman örnek oldu. Tarih boyunca yaşamış tüm müminlerin benzer olaylarla imtihan edildiğini, yaşanan her olayın Allah Katında belirlenmiş bir kader olduğunu ve hepsinin pek çok hayır ve hikmetle yaratıldığını etrafındakilere hatırlattı. Başlarına ne gelirse gelsin müminlerin her zaman itidalli, neşeli, azimli ve teslimiyetli olmaları gerektiğini söyledi.
Kendisine çeşitli komplolar kuran, akıl ve mantık dışı iftiralarla karalamaya çalışanlara karşıysa her zaman affedici ve merhamet edici oldu. Yüce Allah'ın “…Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır…” (Fussilet Suresi, 34) ayetiyle bildirdiği ahlaka uyan Adnan Oktar, 12 Kasım 1999 tarihinde yaşanan olaylarla gündeme gelen suçlamaların hepsinden, mahkeme aşamasında elde edilen delillerle aklanmıştır. Bugün halen kitap çalışmalarına devam etmekte ve insanları güzel ahlakı yaşamaya çağırmaktadır.
