F.Gülen ve Cemeatini TENKİT denler Buyrun doğrusunu yapın Fikirleriniz ?

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Arkadaslar sa.
Rasulullah (s.a.v.): “Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kafir!” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular. (Müslim 1/319)

Şimdi biz hüsnü zan gereği "ben müslümanım" diyene dil uzatma hakkına sahip değiliz kanımca. Yani eleştirilerimizde belki "müslümanım" diyen ve hayatı boyunca maddi anlamda bir beklentisi olmayan, gözleri ağlamaktan patlayacak kadar şişen, islama adanan hayatı ve ilmi göz önünde olan bir insanın müslümanlığını tenkid etmek haddimize olmamalı, Allah'a ait kısım O'na bırakılmalı. Eleştirilerimiz tavır ve hareketlere yönelik olursa daha sağlıklı olur. Bilgisizliğimden soruyorum Peygamberimiz bir münafığı dahi olsa deşifre etmiş midir?

Peygamberimiz (sav) buyurdu ki; "İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız" [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Madem bu şekilde karşımızdaki insanda bir müslümana ait belli başlı özellikler vardır ve madem daha fazlasını sorgulamak bize düşmez, o zaman bırakalım dünyayı kurtarmayı! Çünkü onu sevmedikçe imanınız kurtarılmaya muhtaç.

Tabi bu söylediklerim, bu gibi liderlerin eleştirilmemesi manasına çekilmesin. Peygamberimizin istişareye ve sahabenin fikirlerine verdiği önem konusunda bakınız: uhud savaşı, hendek kazılması...Liderlerden mükemmellik beklemek onları - haşa- farklı konuma oturtmak demek oluyor. Herkes hata yapabilir, bazen bu hata gerçekten büyük de olabilir. Ya hata kabullenilmeli ya da hiç değilse yapılan hareketin arkasındaki düşünce istişare kavramı gereği ilan edilmeli. Bizim liderimiz ne yapsa haktır demek pek akıllıca değil. Malesef gruplarda istişare kavramı gelişmiyor. Tabandan tavana yayılması gereken istişare yerini hiyerarşiye ve biz yaptık oldu ya bırakmış.

Bunlar mesele değil. Gruplar da liderlerinden ve onların hatalarından ibaret değil. Eleştirdiğiniz gruplarda tamamen temiz ve halisane niyetle çabalayan arkadaşlar bir çok gencin imanına vesile oluyor. Eleştirirken bunu da göz önünde bulunduralım derim.

Çoğunuz kızacaksınız ama ben Efendimiz ve sahabeler vb. dönemler hariç tarihten pek hazzetmiyorum. Çünkü galiba tarihten ders alma bi safsata. Hangi devirde tarih bi ayrımcılık aracı olmamış da insanların ders aldığı bir araç olmuş? "siz 19..de hükümetteyken ..." cümlelerine bu forum dahil her yerde rastlamak mümkün. Tarih -özellikle bizim toplumumuzu- bir kavmiyetçiliğe götürmekten başka bi işe yaramış mı ya da biz şu kadar şanlıydık diyip geçmişle övünen yatalakların oluşmasından başka netice vermiş mi bilmiyorum.

Ben derim ki hiçbirimiz kendimizi gruplarla partilerle tanımlamayalım. tek kimliğimiz müslümanlık olsun. ve meseleleri kişiler üzerinden değil de ahkam üzerinden Kuran ve sünnet cihetinden değerlendirelim. Ayrıca ne dersiniz biraz da geleceği konuşsak. Gelecek adına dahil olduğumuz gruplar dışında bizim İslam davası adına ne gibi fikirlerimiz ve amaçlarımız var. Allah kullarını defalarca "düşünmez misiniz" diye uyarıyor. Başkalarının aklını sorgusuz sualsiz akıl edineceksek bu akıl nimetine Ve Allahın uyarılarına ters olmuyor mu? Kendinizi küçümsemeyin ve liderleri abartmayın: Allah dilerse bir kör cahili dahi bir başkasının imanına vesile yapabilir. Ayrıca diğer tarafa eğer gerçekten tebliğ amacıyla yaklaşıyosak -ki bu amaç dışında konuşma kendini üstünlemedir- tavrımız onu ve müntesibi olduğu kesimi aşağılama tarzında olmamalı galiba. Çünkü böylesi amacı aşmak olur.

Son olarak
Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam) buyurdu ki

Benim ümmetim sapıklık üzere biraraya gelmez. Onun için cemaatten ayrılmayın! Zira Allah'ın kudret eli cemaat üzerindedir.

(Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr)
Bunu nasıl değerlendirmeli, bi fikrim yok ama tartışılmalı diye düşünüyorum.


Şimdi siz bu foruma ilk girdiniz yeni üyesiniz kimseyi tanımazsınız ve İLK MESAJINIZ da bu öyle mi kardeş ? :)
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
ne diyor Erzurumlu İbrahım Hakkı Hz. :
Hüda rezzakı alemdir
rızıksız kul yaratmaz ya !

işten atılmamak için namazımı terk edeceksem ki bu kazaya bırakma fetvasına
uyanlar sanıyor musunuz eve gelinc başta sonuna kadar namazlarını kaza ediyorlar ?
benim gördüklerim etmiyorlar - buna ne diyeceksiniz ?
bir din alimi ,bir önder ,milyonlara örnek olan bir "alimden" böyle bir fetva duymak
ve böyle bir fetvanın verilmesi doğru mu sizce ? ben böyle bir adamın ne peşinden giderim nede
ona hayr dua ederim .Mevlam kendi kitabını da ,son olarak seçip gönderdiği dini islamıda
kıyamet sabahına kadar elbetde kendisi en güzel bir şekilde koruyacaktır
ben nacizanenin yaptığı sadece safımı belli etmek .

başını açma fetvalarına gelince asıl kendiniz araştırın ve kaynağını bulun
Başörtüsü Dinin Açık Emridir
Tesettür, gerçi dinin esasını teşkil eden imanî meselelerden değildir; İslâm’ın beş şartı arasında da yer almaz. Fakat, Kur’an’ın açık emridir. Farziyeti, hem Kur’an’la, hem Sünnet-i sahiha ile, hem de on dört asırlık İslâm tarihindeki uygulamalarla sabittir. Nur Suresi’nin 31. âyetinde mü’min kadınların başlarını, boyunlarından ve göğüslerinden açık bir yer bırakmayacak şekilde örtmeleri emredilmektedir. Dinin bu konudaki emirleri mezkur ayetle de sınırlı kalmamıştır. Düşünün ki, Peygamber Efendimiz’in pak zevceleri, hükmen mü’minlerin anneleridir. Peygamberimizden sonra onlarla evlenmek mü’min erkeklere haram kılınmıştır. Böyle iken, Ahzab Suresi’nin 59. âyetinde, sadece mü’min kadınlara değil, Peygamber Efendimiz’in mualla zevcelerine de “Dış örtülerini, cilbablarını üzerlerine salsınlar” emri bildirilmiş; Sünnet-i sahihanın ve İslâm tarihindeki bütün uygulamaların ortaya koyduğu üzere, el, ayak ve -Hanefi Mezhebi’nde yüz dışında- bütün vücudun bol bir elbise ile örtülmesi emredilmiştir.
Arz edildiği gibi, başın tamamını içine alacak şekilde tesettür emri, yalnız Kur’an-ı Kerim’le değil, -aksine hiçbir ihtimal vermeyecek şekilde- Sünnet-i sahiha ve İslâm tarihindeki uygulamalarla da sabittir. Haddizatında, dinin her emri Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından bizzat gösterilmiş, başta Ashab-ı Kiram ve Tabiîn olmak üzere, asırlar boyu mü’minlerce tatbik edilerek iyice yerleşmiştir. Mesela, Kur’an-ı Kerim’de “namaz” emredilmiştir; fakat, şartları, rükunları ve sünnetleriyle bir bütün olarak tarif edilmemiştir. Hazreti Üstad’ın yaklaşımıyla, Allah Rasûlü, kendisine vahiy gelene kadar Hazreti İbrahim’in çok perdeler arkasında kalmış bakiyye-yi diniyle amel ettiği gibi, önceleri kendi firaseti ile bilebildiği şekliyle namaz kılmış; daha sonra hiçbir rüknünde, şartında, hatta hudû, huşû ve huzurunda herhangi bir kusura meydan vermemek için, Cibril-i Emin’in imamlığına tabi olmuş ve namazın Allah nezdindeki mahiyet-i nefsü’l-emriyesi ne ise, işte o şekilde bu önemli ibadeti tesbit etmiştir. Cibril Aleyhisselam kendi mahiyetinin vüs’atiyle, Peygamber Efendimiz’in ruhunun enginliğine duyuracak şekilde namazı kıldırmış; bir keresinde vaktin evvelinde, diğerinde de sonunda kıldırmak suretiyle vakitleri de dahil namazın her hususunu açıkça göstermiştir.
Evet, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, hayatı boyunca, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği ve Cebrail Aleyhisselam’ın gösterdiği şekilde namaz kılmıştır. Namazın farz kılınmasından sonra, Ashab-ı Kiram efendilerimiz de on sene kadar O’nun arkasında namaza durmuş; O’na tabi olmuş, namazla alâkalı her meseleyi bizzat O’nda görüp O’ndan öğrenmiş ve sonraki nesillere de aynıyla öğretmişlerdir.
Ezcümle, Rifâa İbnu Râfi’ (radıyallâhu anh) diyor ki: Biz mescidde iken bedevî kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (aceleyle) namaz kıldı. Akabinde Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a selam verdi. Efendimiz onun selamını aldıktan sonra, “Git namaz kıl, sen namaz kılmadın!” buyurdu. Adam döndü (tekrar) namaz kılıp geldi, Rasûlullah’a selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz onun selamına mukabele etti ve “Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!” dedi. Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde Rasûl-ü Ekrem, “Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!” dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi. Adam sonuncu sefer, “Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!” dedi. Allah Rasûlü şöyle cevap verdi: “Namaz için kalkınca, önce Allah’ın sana emrettiği şekilde abdest al. Sonra tekbir getirerek namaza dur. Kur’ân’dan bir miktar okuyarak kıraatini tamamla ve rükuya git. Rükû halinde itmi’nâna er (âzâların rükûda mûtedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er; akabinde secdeye git ve secdede itminana er; sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, ikinci secdeni tamamladıktan sonra kalk... İşte bu söylenenleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun). (Bundan bir şey) eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir.”
Görüleceği üzere, Allah Rasûlü, “Bir ferdin namazı ne ki!..” demiyor; tek kişi de söz konusu olsa, ona namazını talim ediyor. O günden bu yana da, namaz Rasûl-ü Ekrem’in tatbik buyurduğu keyfiyette ikame ediliyor. Bu konuda hiç inkıta olmamış. Belli dönemlerde bazı ülkelerde namazı terk edenler çıkmış, bir devirde ezan yasaklanmış; kimi zaman mescitler kapatılmış, onların yerine depo, hapishane, hatta ahır yapılmış. Fakat, o türlü devirlerde bile namaz bütün bütün terkedilmemiş, onun hiçbir rüknü unutulmamış. O, Asr-ı Saadetten günümüze kadar aslî suretiyle hep uygulana gelmiş.
Evet, o günden bugüne mü’minler Peygamber Efendimiz’in talim buyurduğu üzere namazı ikame etmeye çalışıyorlar. Hal böyleyken, bir kimse kalkıp yoga ve meditasyon türü hareketler yapmak suretiyle namaz kıldığını söylese herkes gülüp geçer ona. Çünkü, artık namaz bellidir; uygulana uygulana günümüze kadar gelmiştir.
Nitekim, bütün dini emirler için aynı husus söz konusudur. Kur’an bir meseleyi emir buyurmuş; Allah Rasûlü de onu hem tebliğ hem de temsil etmiştir. Yapılması gerekenleri bizzat kendisi göstererek öğretmiştir. Oruç, zekat ve hacca ait meseleler de o dönemde emredilmiş, uygulanmış ve sonraki devirlerde de aynıyla tatbik edilegelmiştir.
İşte, tesettür mevzuu da, daha o dönemde vuzuha kavuşturulmuş, Rasul-ü Ekrem’in rehberliğinde Ezvac-ı Tahirat ve hanım sahabilerce tatbik edilmiştir. O dönemdeki dinin özüne bağlı uygulama nesilden nesile geçerek asırlarca devam etmiştir/etmektedir. Bundan bin küsur sene evvel yazılan bir tefsire bakılsa, “Devr-i risalet penahide meselenin şekli şöyleydi!” denildiği görülecektir. Yüz yıllar boyunca ortaya konan eserler, bu meselenin esasları üzerinde de durmak suretiyle ilk günden bu yana devam edegelen uygulamanın hiç inkıtaya uğramadığına delil teşkil etmektedir. Bazı dönemlerde, bir kısım bölgelerde meselenin nüansları göze çarpmaktadır; başörtüsünün nasıl olması gerektiği, omuzların nasıl örtüleceği, yüzün açık olup olmayacağı... gibi mevzularda farklılıklar görülmüştür. Köy ya da kent hayatı açısından başörtüsünün şekliyle uğraşanlar olmuştur: Tarlada daha rahat çalışma, sıkılmama, güneşten korunma... gibi hususlar göz önünde bulundurularak bazen farklı örtüler kullanılmıştır. Fakat, başın kapanmasının gerekliliği mevzuunda dünden bugüne hiçbir farklı mütâlaa ortaya konulmamıştır; müfessirler, muhaddisler ve fakihler arasında tesettürün esasıyla alâkalı farklı ve aykırı görüş belirten olmamıştır.
....
Cehaletin Böylesi...
Bir diğeri de diyor ki; “Türban şehadet kelimesinin yerine konuldu!” Bu çok ağır bir ithamdır. İnsan, bu türlü meselelerde konuşurken, muhataplarıyla bir gün yine yüz yüze gelebileceğini hesaba katarak üslubuna çok dikkat etmelidir; köprüleri bütün bütün yıkmamalı, dikkatsiz ve temkinsiz konuşmamalıdır. Bir kere, hiçbir Müslüman hiçbir ibadeti kelime-i şehadetin yerine koymaz. Çok basit bir Müslüman bile hiçbir zaman başörtüsünü kelime-i şehadete denk saymaz. Kelime-i şehadet, -eski ifadesiyle- imanın rükn-ü aslîsidir; olmazsa olmaz şartıdır. Allah’a kurbet kazanma, Cennet’e girme ve ebedî saadete mazhar olma meselesi “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” ikrarına bağlanmıştır. Kelime-i şehadet, öyle büyük bir beyandır ki, peygamberlere, kitaplara, meleklere, kadere ve öldükten sonra dirilmeye inanmadan ibaret olan imanın diğer beş rüknünden hiçbiri bu rükn-ü aslînin yerini tutamaz. Bu rükünler de çok önemli iman esaslarıdır, bunları mutlak inkar eden dinden çıkar. Fakat, bunların bütünü bir araya gelse, yine de kelime-i şehadetin yerini dolduramazlar. Kaldı ki, başörtüsü meselesi İslam’ın o beş esası içinde de yoktur; o muamelât kısmına ait ayrı bir farzdır; Allah’ın başka bir emridir.
Söz gelmişken, bir hususu belirtmek lazım: Bir insan başı açık gezdiğinden dolayı küfre girmez. Zaten, şimdiye kadar hiç kimse “Başı açık gezen küfre girer!” demedi. Böyle söyleyen birini hiç duydunuz mu? Çarşıda, pazarda, sokakta, mecmuada ya da gazetede, “Başı açık dışarı çıkan kafir olur!” dendiğine şahit oldunuz mu? Kur’an’ın bir emrini yerine getirmeme başkadır; Kur’anı ve Kur’an’a ait bir hükmü inkar etme daha başka bir meseledir. “Kur’anın şu ayetini kabul etmiyorum!” diyen küfre girer, dinden çıkar; girerse girer, çıkarsa da çıkar; kimseyi alakadar etmez.. bu, o şahsın tercihidir. Çünkü, dünyevî hükümler açısından, bugün laiklik var, demokrasi var, hürriyet var, düşünce hürriyeti var, inanç hürriyeti var... İnsan, ne olmak isterse onu olur; buna kimse bir şey diyemez. Ne var ki, “Başı açık gezen kafir olur” diyen de duymadık; çünkü, dinde öyle bir hüküm yok.
Ebu Hanife hazretleri, Fıkh-ı Ekber’inde, tâ o dönem itibarıyla, bu türlü mesâili cem’ ederken, günah-ı kebair işleyen, oruç tutmayan, namaz kılmayan kimseler hakkında diyor ki “İn şâe afâ ve in şâe azzebe - Allah dilerse affeder, dilerse de azap eder!” İmandan sonra en önemli bir rükündür namaz; “Namaz kılmayanın hükmü merduttur.” demişler. Fakat, namaz kılmayan ve oruç tutmayan da dahil, günah-ı kebair işleyen insanlar için “Allah dilerse bağışlar, dilerse cezalandırır.” diyor. İmam Azam Ebu Hanife hazretleri, bu sözü kendine ait bir cüret ve cesaretle söylemiyor; onu Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in hadis-i şerifine dayanarak ifade ediyor. Evet, bir emrin gereğini yerine getirmeyenleri Allah ister bağışlar isterse de azaba düçar kılar; o Allah’ın bilebileceği bir husustur.
İşte, ilahî bir emri uygulamayan kimseler hakkında mü’minin akîdesi budur; dolayısıyla da, bu esasa göre, başı açık gezen kafir olmaz. Fakat, Kur’ana ait bir hükmü inkar eden ve “Ben bunu kabul etmiyorum; dâl bil’ibare, dâl bil’işare, dâl bid’delale veya dâl bil’iktiza, delaleti ne olursa olsun, ben bunu kabul etmiyorum” diyen kimse iman dairesinde sayılmaz. Ona da kimse bir şey demez; herkes istediği gibi düşünebilir, dilediği gibi yaşayabilir. Ne var ki, Usulüddin açısından, dinin emrini inkar eden kimse artık mü’minler arasında mütalaa edilemez.
Zannediyorum, az önce de değindiğim gibi, bütün bu tartışmalar alan ihlalinden kaynaklanıyor. Diğer sahalarda uzmanlık, ihtisas ve araştırma bir esas kabul ediliyor; fakat, ne gariptir ki, dini mevzulara aynı hassasiyetle yaklaşılmıyor. Mesela; bir kimse, tıbba dair ahkam kesse; “Midemde şöyle bir ağrı var!” diyen adama hemen “Psikosomatik bir rahatsızlık, efendim; sizde çok kuvvetli bir sinir var, ondan dolayı mideniz durmadan asit ifraz ediyor.” cevabını yapıştırsa, ona ne denilir?!. Oysa, bu çok basit bir meseledir; gayrı halka da mal olmuş bir ihtimaldir ve bugün -doğru bir davranış olmasa da- herkes bunu kullanmaktadır. Fakat, böyle bir meselede bile, bir gastroentrolog, “Be adam, haddini bil; bırak da ona ben karar vereyim!” dese seza değil midir?

http://www.herkul.org/kiriktesti/index.php?view=article&article_id=5288
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
Acele Edilmesi Gereken Meseleler
Diğer taraftan, acele edilmesi icap eden yerler ve şartlar da vardır: Rasûl-u Ekrem Efendimiz, “tesvîf” yapan, yani hayırlı işleri sürekli erteleyen ve bugünün işini yarına bırakan kimselerin kendilerini büyük bir tehlikeye attıklarını belirtmiş; ölüm gelip çatmadan tevbe etmekte, ahiret için azık toplamakta, zekat ve sadaka vermekte ve namazı vaktinde kılmakta acele edilmesi gerektiğini beyan buyurmuştur. Bu konuda, Hazreti Ömer ve koşarak camiye giden bir çocuk arasında geçen konuşma pek ibretâmizdir: Hazreti Ömer Efendimiz, her zamanki gibi namaza giderken koşarak yanından geçen bir çocuk görür. Ona seslenir; “A be evlat, bu ne acele?” der. Çocuk, “Namaza gidiyorum, cemaate yetişmek istiyorum” cevabını verir. Mü'minlerin emiri, “Sen daha küçüksün..” mukabelesinde bulununca; çocuk, “Efendim, dün komşumuzun oğlu vefat etti; o benden de küçüktü.” der ve hızlı adımlarla caminin yoluna koyulur. İşte, ecel kapıyı çalmadan evvel kulluk vazifelerini yerine getirmek konusunda o salih çocuk gibi acele etmek makbul bir acûliyettir.
http://www.herkul.org/kiriktesti/index.php?view=article&article_id=2998
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Yusufsaid kardeş hoş ve sefa gelmişsiniz...

her ne kadar yeni üye olsanız da güzide sitemizi dışardan izleyip - okuyup değerlendirmişsiniz ve bu şekilde ibretlik mesajınızı yazmışsınız.. Allah (CC) ebeden razı olsun..

elcevaz kardeşimizin de konu dahilinde alıntıları hoş ve güzel olmuş.. Allah (CC) razı olsun...

soru sorarak değerlendirmeleri alan kardeşlerimizin tam mutmain olduğunu zannetmiyorum...

çünkü senelerin birikimi ve soru işaretlerinin olduğunu düşünüyorum..

ama inşaallah bu güzel mesajları ve alıntıları okudukca eksik ve yanlış değerlendirmelerinden sıyrılacaklarını umuyor ve ümit ediyorum...

.... selam ve dualarımla... hayırlı akşamlarınız olsun inşaallah.........
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Amca Bey

Dün BELA anafikirli mesajınızı okudum anında cevap verebilirdim fakat DÜŞÜNDÜM size cevap vermek sizin seviyenize düşmekti.


DÜŞÜNDÜM

ve Bir Müslüman olarak bu mesajımı yazmaya karar verdim.

Bu Forum da size ait onlar onlarca mesajınızı örnekgösterebilirim F.GÜLEN ve Cemeatini Münafıklıkla , Kafirlikle , Dünyevi rant için İslamiyeti kullamdığı idialarınız kimileri dosyamda ( İyiki bunları kimse görmüyor başınız hukuken oldukça ağrır. ) Görmediklerine NEFSİM olarak seviniyorum AHİRETTE Mutlak hesaplaşacaksınız bu iddialarınızın neticesi olarak birde Müslüman olarak AKIL bazında üzülüyorum Keşke burda hesaplaşsanızda AHİRETTE hesaplaşmayasanız AHİRET hesabı zor.

Siz ki örnekler verebilirim bu Forum da BENİ KAFİR liğe varacak şekilde Dolaylı ve direk suçladınız ben size cevap verdim dilimin döndüğünce FAKAT ASLA İÇİMDEN BELA okumak gelmedi BELA nın kelimesi aklıma gelmedi BİR MÜSLÜMAN BİR MÜSLÜMAN a Bela okumayacağı ruhunu benimsemişim.

F.Gülen Cemeati ile Asya Finans ile Işık Sigorta ile Ülker gurubu ile bir çok TENKİT ler getirdiniz ( Hepsi dosyalarımda mevcut ) Hiç Unutmam Zafer MUTLU nun bir yazısını getirmiştiniz Vatan gazetesinden cevabını verince kayboldunuz.UNUTAMADIĞIM bir idianızda Peygamberimiz sav den sonra hiç bir dini oluşumu kabul etmeyişiniz bugünkü İslam liderlerinisuçlamıştınız.

Ne diyeyim size DUAM İNŞALLAH OKUDUĞUNUZ BELA nın size dönmemesi.

ÖFKE AKLIN bittiği yerde var olur.

Evet Konumuza gelelim

DİYELİM ki F.Gülen ve Cemeatini tenkit edenler haklı O ZAMAN BUYRUN

Dünyaya nasıl İslam ı tebliğ edebiliriz.

Türkiyede var olan islam a karşı sistemi yasal yollarla pasifize edebiliriz.

TSK nin ve Kamu kuruluşlarına İslam için Allah için Tesettüre giren Müslüman kadınları nasıl rahat GİREBİLİRLER.

Tüm Dünya İslam ülkelerini göstererek ( Teknoloji ) bunada sebeb Kuran ı işaret ederek Dünyaya enpoze etmeye çalışıyyorlar bunları nasıl pasifize ederiz ?


SORULARIM DEVAM EDECEK ŞİMDİLİK bu kadar.
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Ummuhan kardeş ne demek istediğinizi kestiremedim. İyi bişey mi onu bile anlamadım. Sitede bazı kurallar varsa ve uymadı isem cehaletime verin. Yazdıklarım belki biraz öğüt dili ile yazılmış gibi anlaşılabilir. Böylesi haddim değil. Sadece fikirdir ve şahsıma aittir. Öğüde ve tavsiyeye benden daha fazla ihtiyaç duyan biri daha bulunmaz eminim bu sitede. Orhancan kardeşim iyi dileklerin için Allah Razı olsun bilmukabele.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Dünyaya nasıl İslam ı tebliğ edebiliriz.

Türkiyede var olan islam a karşı sistemi yasal yollarla pasifize edebiliriz.

TSK nin ve Kamu kuruluşlarına İslam için Allah için Tesettüre giren Müslüman kadınları nasıl rahat GİREBİLİRLER.

Tüm Dünya İslam ülkelerini göstererek ( Teknoloji ) bunada sebeb Kuran ı işaret ederek Dünyaya enpoze etmeye çalışıyyorlar bunları nasıl pasifize ederiz ?

SORULARIM DEVAM EDECEK ŞİMDİLİK bu kadar.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
ŞUBAT ayı bitti

Hala ALTERNATİF fikirler göremiyoruz.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Ummuhan kardeş ne demek istediğinizi kestiremedim. İyi bişey mi onu bile anlamadım. Sitede bazı kurallar varsa ve uymadı isem cehaletime verin. Yazdıklarım belki biraz öğüt dili ile yazılmış gibi anlaşılabilir. Böylesi haddim değil. Sadece fikirdir ve şahsıma aittir. Öğüde ve tavsiyeye benden daha fazla ihtiyaç duyan biri daha bulunmaz eminim bu sitede. Orhancan kardeşim iyi dileklerin için Allah Razı olsun bilmukabele.


Şimdi gençlerin dilinden bir şey yazmak lazım buraya ama uslubuma uymuyor... Siz söylediniz hadi biz de inandık tamam mı kardeş :)
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Okullardan mı şikayet ediyorsunuz BUYRUN sizler açın.

Görsel ve yazılı basındanmı şikayet ediyorsunuz BUYRUN GÖRSEL ve YAZILI MEDYA yı kurun.

Yurt dışındaki okullardanmı ŞİKAYET ediyorsunuz buyrun o zaman açın.

TENKİT ve ŞİKAYETLERİNİZ SAMİMİ ise inanın sizlere ALLAH cc yardım eder.

Hadi durmayın

Forumlarda vakit kaybetmeyin önce gazetenizimaddi karşılık almadan kendiniz dağıtın GAZETENİZ BÜYÜSÜN , Dünyevi nimetlerinizden İNFAK edin Okullarınızı açın TV kurun ÖNCE BİR TEMEL ATIN bakalım.


Bunları yapamıyorsanız SUSUN çünkü sizler yalnzca TENKİT eden ve Bardağının boş tarafını gören kişilersiniz.

BİREY yapamadıklarını yapanlarını görünce yapamadıklarını örtbas etmek için yapanları tenkit edermiş GENEL PİSİKOLOJİK NEGATİV DÜŞÜNCE
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Şimdi gençlerin dilinden bir şey yazmak lazım buraya ama uslubuma uymuyor... Siz söylediniz hadi biz de inandık tamam mı kardeş

tamam mı kardeş... Bu sözler Tahir hocanın vaazlarındaki uslubunu hatırlattı. Dua ile anıyorum kendisini. Şifalar diliyorum. Forumun ilk sayfasındaki hoşgeldiniz bölümünü geç farkettim. Malesef kötü bir huydur bazılarınınki. 'bazı konular'da klişeleri sevmezler bunlar. Yıllardır herkese inat converse -adını hatırlamak için bile hepsiburada'ya girip markalara baktım- marka ayakkabı giymezler mesela. O yüzden hoşgeldiniz bölümünü bilerekten es geçmiş olabilirler. Forumun genelini okuyunca evet size hak verdim, farklı düşündükleri halde İslamda ortaklaşıp birbirini sevebilenler de var. Ama bu başlık için yazdıklarım da abes sayılmaz. İnanıp inanmamanız??? İlk yazdıklarımda size atıf yoktu zaten kardeşim ortaya yazılmıştı...Vesselam
Not: alıntı yapmaya çalıştım beceremedi isem çok gülünmesin:)
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
5-6 senedir bildiğimizi yazıyoruz:

Bu forumda, ağbi nickli abiyi, fikri cihetten alt edebilecek, akıl bazında susturup görüşlerinden çevirebilecek, ona derdini anlatabilecek tek bir tane dahi üye yoktur. :)

O nedenle boşuna ağbi'yle uğraşmayınız. Yazacaklarınız varsa umuma yazıp geçiniz.

Ves'selam.


Bir kez daha hatırlatayım istedim :)
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Bir kez daha hatırlatayım istedim :)
Ummuhan Hnm.

Bana gönderme yapmadan önce bir HATIRLAYIN başkalarına tavsiyelerde bulunuyorsunuz ama KENDİNİZ YAPIYORSUNUZ.

Bir deyim aklıma geldi

HOCANIN DEDİĞİNİ YAP AMA GİTTİĞİ YOLDAN GİTME.

Bırakın artık beni ve bana göndermeleriniz.
 
Üst