TEVESSÜL
..:: 5 ::..
Bunun üzerine ben de kalkıp abdest aldım ve iki rekat namaz kıldıktan sonra Cenâb-ı Hakk'a şöyle yalvardım:
"- Yâ Rabbî! Ben Sen'i "Allâh" diye çağırıyor, duâ ediyorum. "er-Rahmân", "el-Berr" ve "er-Rahîm" diye çağırıyorum. Bildiğim ve bilmediğim bütün esmâ-i hüsnâ ile Sen'i çağırıyorum. Beni bağışlaman ve bana merhamet etmen için sana duâ ediyorum!"
Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz sözlerine devâmla diyorlar ki:
Ben bunları söyleyince Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- güldü ve şöyle buyurdu:
"- Şüphesiz o isim, senin duâda bulunduğun isimler içindedir!" (İbn-i Mâce, Duâ, 9)
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- da şöyle bir hadîs-i şerîf rivâyet eder:
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir adamı:
"- Allâh'ım! Ben, "Hamd sana mahsustur. Senden başka ilâh yoktur. Sen ortağı olmayan teksin. Sen bol nîmet verensin (Mennân). Gökleri ve yeri yaratansın (Bedî'). Sen celâl ve ikram sâhibisin!" diyerek Sen'den istiyorum!" şeklinde duâ ederken işitti. Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"- Vallâhi bu adam, Allâh'ın ism-i âzamı ile istedi. O isim ki, Allâh Teâlâ, onunla istendiğinde verir ve onunla duâ edildiğinde icâbet eder." (İbn-i Mâce, Duâ, 9; Nesâî, Sehv, 58) buyurdu.
Bu ve benzeri hadîs-i şeriflerden anlaşılacağı üzere, esmâ-i hüsnâ ile tevessül etmek de, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sünnet-i seniyyesindendir.
Bâzı âlimler, genelde tasavvufî ıstılahlar olarak zikredilen "tevessül, istiâne, istigâse, istişfâ, teşeffu', teveccüh ve teberrük" lafızları arasında muhtevâ bakımından bir fark olmadığını söylemişlerdir. 1
Yardım istemek mânâsına gelen bu kelimeler, tasarruf salâhiyetine sâhib Hak dostlarından gerek huzurlarında ve gerek de gıyablarında himmet taleb etmeyi ifâde eder. "Himmet taleb etmek" mânen üst derecede olduğuna inanılan sâlih zâtlardan, maksûda vâsıl olma yolunda vesîle olmalarını istemektir. Bu ise, onların duâ, teveccüh, yakın ilgi ve alâkaları ile gerçekleşir.
Himmet kelimesi, ekseriyetle Allâh'ın velî kullarının yardımı hakkında kullanılır. Allâh'ın yardımından ise, "nusret" ve "tevfîk" gibi kelimelerle bahsedilir.
Esâsen, yardım edecek olan yalnız Allâh Teâlâ'dır. O'na yapılan duâlarda vesîlelere tevessül etmeyi, sanki Allâh'tan başkasından yardım talep etmek şeklinde telakkî etmek, muvâfık değildir. Zîrâ, tevessülde kendisine yönelinen zât, ancak Hak Teâlâ'dır.
Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ
"... Yardım (nusret), sâdece ve sâdece Allâh katındandır…" (el-Enfâl, 10)
"Allâh size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Artık müminler ancak Allâh'a güvenip dayansınlar." (Âl-i İmrân, 160)
Abdullâh ibn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- anlatır:
Birgün, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in terkisinde bulunuyordum. Bana:
"Evlâdım! Sana birkaç söz belleteyim. Allâh'ı (yâni O'nun emir ve nehiylerini) gözet ki Allâh da seni gözetip korusun. Allâh'ı(n rızâsını) her işte önde tut ki, Allâh'ı önünde bulasın. Bir şey isteyeceksen Allâh'tan iste. Yardım dileyeceksen Allâh'tan dile! Ve bil ki bütün insanlar toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allâh'ın senin için takdîr ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün insanlar, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allâh'ın senin hakkında takdîr ettiği zararı verebilirler..." (Tirmizî, Kıyâmet, 59)
Bu hakîkati bütün müminler böylece kabul ettikleri gibi namazların her rekatında tilâvet edilen Fâtiha Sûresi'ndeki:
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
"(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz." âyet-i kerîmesiyle de bu gerçeği ikrar hâlindedirler.
Nitekim Bedir Harbinde düşmana karşı yaşanan ilâhî yardım üzerine Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e:
"Attığın zaman sen atmadın fakat Allâh attı..." (el-Enfal, 17) buyurmuştur. Yâni yaşanılan her türlü mânevî yardım ve lutuflarda gerçek ve mutlak fâil, yalnız Allâh Teâlâ'dır.
___________________
1. Bkz. Sübkî, Şifâü's- Sekâm fi Ziyârati Hayri'l-Enâm, s. 133-134.
osman nuri topbaş