Bir kurumla veya kişiyle ilgili evrensel, her konuda geçen bir güven olmadığı, olmayacağı gibi, her yönüyle güvenebileceğiniz bir kurum yoktur, İnsanoğulları doğaları ve limitlilikleri nedenleriyle özel ilgi alanları veya belli branşlara, hatta mizaçlara doğru eğilebilirler, eğrilebilirler.
Ehli olmadıkları konu veya boyut veya mesleklerde güven vermemesi biz insanlar için son derce normaldir. Olağan ve öngürülebilecek bir okumadır.
Ama "fazla güvenenmeler" iyi olmayan bir şeydir; güvenilenler, fazla güvenildikleri takdirde bu "güven büyüsü"nün akımına kapılmalar artabilir ve bu şekilde İnsanlar kendini bu sahte cennetlerde kandırarak aldanırlar. Ve seyahat kıtlık ve sürgün yemek gibi sebepler dışında onlara hallerini anlatacak vesile pek azdır, çok da zordur. ya da karşılarına dişli ve hakiki bir rakip çıkmalıdır onlara yanlışlarını söyleyebilecek veya tavsiye verebilecek...
İnsanlar çoğu zaman güven kavramına "yanlış ve duygusal" bakıyorlar. Güven, bir konuda alıştırılıp o konuda "uzman", "ehil" olma halidir. Aldatmamak da uzmanlıktır, ve öğretilir, telkinle elde edilir. Her insanda aynı sonuç vermez telkinler, bunun iki türlü yönü vardır bir telkinlerin niteliğiyle iki telkin edilenin kendisiyle. Fakat içinde bir iyilik olanın iyiliğinin baskılarını giderir, yolunu açar, kılavuzlayabilecek doğrunun telkinleri olduğu da muhakkaktır.