DostunDostu ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0

Melamilik bir din değil, tavırdır. Hz. İbrahim ağaca, yıldızlara, Ay'a, Güneş'e tapa yanıla yaşadığı bir süreç vadır. Bütün bunları yaparken Ay'a taparken Güneş doğar ve sonra taptığı Ay'a söver sayar ''lan bu da değilmiş'' der. Bu diyaloğun içinde protest vardır. İşte o protest tavır melâmiliktir. Aslında bak bu manada Hz. İbrahim hem hanifliğin babası hem de bu tavrıyla melâmiliğin de babasıdır. İlginç!

Civciv yumurtadan çıkmış, sonra kabuğunu beğenmemişliktir de..

bak sizin hz ibrahime bakşınızda ters siz o ayetide ters anlamışsıız şu vidonun 21 saniyesin biraz dikkat ederseniz yanıldığınızı anlasınız
http://www.youtube.com/watch?v=h0c6YJjnltE
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Fazla kitap okumak karıştırmak açık büfede yemek yemeğe benziyor.Size katılıyorum ancak hiç okumadanda olmuyor.
Başlarda bize sadece belli kitapları okutmuşlardı sonrasında istediğinizi okuyun dediler o zamanda biz istemedik luzum görmedik..

Demek önce dersler ve sohbet..maşallah daim olsun..derslere devam ediyormusunuz? sohbetler tarikat düzeyinde mi yoksa hakikat düzeyinde mi?
Önce belli kitapları okumak gerek. Lakin insan okumaya başladığı zaman öncre romantizmin girdabına kapılıyor. Kitabını okuduğu insanı başlıyor her yerde savunmaya. Gelen eleştirileri hakaret sayıyorsun çünki romantizmin ektisi kendisini böyle gösteriyor. Zamanla oradan anlıyorsunuz bunun böyle olduğunu. Sonra aynı kitapları tekrar okuyunca bamaşka düşünmeye başlıyorsunuz. Okudukça bilgi çoğalıyor. Çoğalan bilgiyle çevreyi gözlemlemeye başlıyorsun. Sonra bu gözlemleme sonucu hikmetler bulunuyor. Çıkarımlar yapılıyor. Empati çok önemli. Zira dünya sizin çevrenizden ibaret değil. Her şey herkesle ve herkes için var.

Çok okuyan insanları iki kategoriye ayırıyorum. Kendisi için okuyan ve genel çerçeveyi anlamak için okuyan.

Kendisi için okuyan adam edindiği bilgi ile sadece kendi dünyasında kalıyor. Her şeyi hapsettiğinin farkında değil. Dolayısıyla hiç bir hikmet alamaz. Ezbere okur gider. En fazla ulaşacağı nokta tarfgirliği artar. Allah, kitap yüklü merkep derken bunları kastediyor olsa gerek. Anlamak için hakikat peşinde at koşturan ise her daim farklı pencerelerden bakmasını öğreniyor. Bir bütün içinde bütünü okur. Kainat onunla birlikte onu, o da kainatı okur.

Hani önce belli kitapları okuturlar ya; aslında doğrusu nefsini terbiye ettikten sonra okumaya başlamaktır. Önce dünyevi yüklerden ve hırslardan kurtulmak gerek. Şayet bu olmadan edinilen bilgi tamamen nefse hizmet eder. Genel insanlığa sunacağı hiç bir şey olamaz. Bunun böyle olduğunu şuradan anlayın ki; bütün düyada artık eskisi gibi bilim adamları ve büyükler yetişmiyor. Eğitimde ne değişti de bu böyle oldu? Çünki eğitim sistemi tamamen bencil insanlar yetiştiriyor. Bencil insanlar edindiği bilgiyi kendisi için kullanır. Kariyer peşinde ömür tüketir. Makam sevdası vardır. Bunu bilinçli yapmaz, bu kendiliğinden olur çünki nefsinin tabiyatı bozuk. Önce nefis adam olacak. Bu çok önemli. Bu nefis terbiyesi eski batı eğitim sisteminde vardı. Centilmenlik, lordluk gibi müesseseler ahlak timsali olmaya ehemmiyet gösterirler. Şimdi oralarda da kalmadı. İnsanlarımız bu gibi faktörleri görmüyorlar. Tasavvufa saldırması kolay. Oysa onun toplum içinde ki misyonu tam anlaşılamamıştır. Avrupasıyla Asyasıyla kapitalist dünyanın muhtaç olduğu reçete tasavvuftadır. Amerikalıların bobstilliği ile en fazla geleceğiniz nokta nihayetiyle iyi bir tüketici olmaktır.

Bir hal çaresini bulup bizde ki tasavvuf geleneğini bir şekil edip eğitim sistemimize entegre etmemiz gerek. Bunun adına tasavvuf diye diye insanların gözüne sokmadan yapılabilir bu. Biz hep şu hatayı yapıyoruz. Bir şeyi yerden kaldıralım derken o şeyin reklamını yapmaya başlıyor ve bununla o şeye hizmet ettiğimizi sanıyoruz. Bu hataya düşmenin ana sebebi NİCELİK-NİTELİK ilişkisi içinde düşünemiyor omamızdır. Çocuklar önce bu ilişki içinde dünyaya bakmasını öğrenmelidir. Yerden kaldıracağınız şeyin niteliğini kaldırmanız gerek. Nicelik hep değişmek zorunda zaten. UNESCO Mevlana yılı ilan ediyor. Biz bütün dünyaya Mevlana'nın niceliğini reklam ediyoruz. Nicelik-nitelik ilişkisini anlamak çok önemlidir. İşte aynı bu şekilde tasavvufun niteliği eğitime entegre edilmelidr. Amaç nefis terbiyesi olmalı. Bu iş akla ''tek tip adam mı yetiştireceksin'' sualini getirebilir. Hayır ben onu demiyorum. Diyorum ki bencillikten sıyrılmış bir nefis, aç kurt gibi maddenin hakikatine susamış akıl, hak ve adalet davası güden bir aşk verdiğiniz zaman bütün insanlığa söylenecek sözü olan nesiller kendiliğinden yetişecektir zaten. Bu vereceğiniz öz ve temel öyle bir nitelikte olması lazımdır ki üzerine ne bina ederseniz edin taşıması lazım. Belli bir kalıp oluşturmak yok. Su gibi her girdiği kalıbın şeklini alan bir temel olmalı bu. Biz bugüne hadar hep kap ürettik. Bu kabın içine koyacağız her şey kabın şeklini aldı. Hayır, dava su üretmektir. Hangi kaba akarsa o kabın içinde berraklığını koruyan sular yetişmelidir. Çünki insan kapdan ziyade su misaline daha yakındır. Yaptığınız iş, vazife, görev kaptır. İnsan bu kabın içinde berraklığını koruyabiliyorsa insandır. Bu iş yapılırken ideolojik usüllerden kaçınmak lazım. İdeoloji, bütün medeniyetleri yıkan mikrobun genel adıdır. Elbette fikir olacak, fikirsiz insan tüketicidir. Fakat bu fikir her şeye açık olacak. Kendisini dışarıya karşı savunmak için izole ettiği anda çürüme başlar. Unutmamalı; savunmaya geçmek, mağlubiyete giden yola atılan ilk adımıdır. İdeo başka ideoloji başka.
__________

Sohbetler tarikat düzeyinde oluyor. Hakikat düzeyinde sohbetler için Şems lazım. Ulu orta olmaz o.

Şemsden sonra Ay doğar, Aydan sonra Yıldızlar gelir. Sonra ağaç olur meyva verirsin. O ağaçta yaprak döker gider fani dünyadan. Kalan Hüvel Baki'dir..
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
İsmailağaya takıldığın dönemlerde bir tutam sakal, cübbe, şalvar, sarık gibi sünnetleri yaşadın mı?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0

Önce belli kitapları okumak gerek. Lakin insan okumaya başladığı zaman öncre romantizmin girdabına kapılıyor. Kitabını okuduğu insanı başlıyor her yerde savunmaya. Gelen eleştirileri hakaret sayıyorsun çünki romantizmin ektisi kendisini böyle gösteriyor. Zamanla oradan anlıyorsunuz bunun böyle olduğunu. Sonra aynı kitapları tekrar okuyunca bamaşka düşünmeye başlıyorsunuz. Okudukça bilgi çoğalıyor. Çoğalan bilgiyle çevreyi gözlemlemeye başlıyorsun. Sonra bu gözlemleme sonucu hikmetler bulunuyor. Çıkarımlar yapılıyor. Empati çok önemli. Zira dünya sizin çevrenizden ibaret değil. Her şey herkesle ve herkes için var.

Çok okuyan insanları iki kategoriye ayırıyorum. Kendisi için okuyan ve genel çerçeveyi anlamak için okuyan.

Kendisi için okuyan adam edindiği bilgi ile sadece kendi dünyasında kalıyor. Her şeyi hapsettiğinin farkında değil. Dolayısıyla hiç bir hikmet alamaz. Ezbere okur gider. En fazla ulaşacağı nokta tarfgirliği artar. Allah, kitap yüklü merkep derken bunları kastediyor olsa gerek. Anlamak için hakikat peşinde at koşturan ise her daim farklı pencerelerden bakmasını öğreniyor. Bir bütün içinde bütünü okur. Kainat onunla birlikte onu, o da kainatı okur.

Hani önce belli kitapları okuturlar ya; aslında doğrusu nefsini terbiye ettikten sonra okumaya başlamaktır. Önce dünyevi yüklerden ve hırslardan kurtulmak gerek. Şayet bu olmadan edinilen bilgi tamamen nefse hizmet eder. Genel insanlığa sunacağı hiç bir şey olamaz. Bunun böyle olduğunu şuradan anlayın ki; bütün düyada artık eskisi gibi bilim adamları ve büyükler yetişmiyor. Eğitimde ne değişti de bu böyle oldu? Çünki eğitim sistemi tamamen bencil insanlar yetiştiriyor. Bencil insanlar edindiği bilgiyi kendisi için kullanır. Kariyer peşinde ömür tüketir. Makam sevdası vardır. Bunu bilinçli yapmaz, bu kendiliğinden olur çünki nefsinin tabiyatı bozuk. Önce nefis adam olacak. Bu çok önemli. Bu nefis terbiyesi eski batı eğitim sisteminde vardı. Centilmenlik, lordluk gibi müesseseler ahlak timsali olmaya ehemmiyet gösterirler. Şimdi oralarda da kalmadı. İnsanlarımız bu gibi faktörleri görmüyorlar. Tasavvufa saldırması kolay. Oysa onun toplum içinde ki misyonu tam anlaşılamamıştır. Avrupasıyla Asyasıyla kapitalist dünyanın muhtaç olduğu reçete tasavvuftadır. Amerikalıların bobstilliği ile en fazla geleceğiniz nokta nihayetiyle iyi bir tüketici olmaktır.

Bir hal çaresini bulup bizde ki tasavvuf geleneğini bir şekil edip eğitim sistemimize entegre etmemiz gerek. Bunun adına tasavvuf diye diye insanların gözüne sokmadan yapılabilir bu. Biz hep şu hatayı yapıyoruz. Bir şeyi yerden kaldıralım derken o şeyin reklamını yapmaya başlıyor ve bununla o şeye hizmet ettiğimizi sanıyoruz. Bu hataya düşmenin ana sebebi NİCELİK-NİTELİK ilişkisi içinde düşünemiyor omamızdır. Çocuklar önce bu ilişki içinde dünyaya bakmasını öğrenmelidir. Yerden kaldıracağınız şeyin niteliğini kaldırmanız gerek. Nicelik hep değişmek zorunda zaten. UNESCO Mevlana yılı ilan ediyor. Biz bütün dünyaya Mevlana'nın niceliğini reklam ediyoruz. Nicelik-nitelik ilişkisini anlamak çok önemlidir. İşte aynı bu şekilde tasavvufun niteliği eğitime entegre edilmelidr. Amaç nefis terbiyesi olmalı. Bu iş akla ''tek tip adam mı yetiştireceksin'' sualini getirebilir. Hayır ben onu demiyorum. Diyorum ki bencillikten sıyrılmış bir nefis, aç kurt gibi maddenin hakikatine susamış akıl, hak ve adalet davası güden bir aşk verdiğiniz zaman bütün insanlığa söylenecek sözü olan nesiller kendiliğinden yetişecektir zaten. Bu vereceğiniz öz ve temel öyle bir nitelikte olması lazımdır ki üzerine ne bina ederseniz edin taşıması lazım. Belli bir kalıp oluşturmak yok. Su gibi her girdiği kalıbın şeklini alan bir temel olmalı bu. Biz bugüne hadar hep kap ürettik. Bu kabın içine koyacağız her şey kabın şeklini aldı. Hayır, dava su üretmektir. Hangi kaba akarsa o kabın içinde berraklığını koruyan sular yetişmelidir. Çünki insan kapdan ziyade su misaline daha yakındır. Yaptığınız iş, vazife, görev kaptır. İnsan bu kabın içinde berraklığını koruyabiliyorsa insandır. Bu iş yapılırken ideolojik usüllerden kaçınmak lazım. İdeoloji, bütün medeniyetleri yıkan mikrobun genel adıdır. Elbette fikir olacak, fikirsiz insan tüketicidir. Fakat bu fikir her şeye açık olacak. Kendisini dışarıya karşı savunmak için izole ettiği anda çürüme başlar. Unutmamalı; savunmaya geçmek, mağlubiyete giden yola atılan ilk adımıdır. İdeo başka ideoloji başka.
__________

Sohbetler tarikat düzeyinde oluyor. Hakikat düzeyinde sohbetler için Şems lazım. Ulu orta olmaz o.

Şemsden sonra Ay doğar, Aydan sonra Yıldızlar gelir. Sonra ağaç olur meyva verirsin. O ağaçta yaprak döker gider fani dünyadan. Kalan Hüvel Baki'dir..
@DostunDostu

sen sorulara cevab yazıyorsun,ben cevablarından hiç bir şey anlamıyorum.:D
fikirler uçuşuyor bir yere monte edilemiyor.sanayi devrimiyle tasavvufa yön belirleniyor,ibrahim as güneş ve ay için akıl yürütmesiyle ,aşka dalınıyor..:D
ibrahim as cariyesini çok istemesiyle ...ışid ın ıraktaki yayılışınamı gidersin bilmiyorum..

yaaa bende sorun var galiba?

seni alkışlayanlar senin nedemek istediğini bana öz bir şekilde anlatabilirmi?
@cemaliye soralım..ibrahim as madem kolesine hacere o kadar aşıktı,helali olduğu için isteği zaman gerdeğe girerdi..deli divane neden olsun?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0

Önce belli kitapları okumak gerek. Lakin insan okumaya başladığı zaman öncre romantizmin girdabına kapılıyor. Kitabını okuduğu insanı başlıyor her yerde savunmaya. Gelen eleştirileri hakaret sayıyorsun çünki romantizmin ektisi kendisini böyle gösteriyor. Zamanla oradan anlıyorsunuz bunun böyle olduğunu. Sonra aynı kitapları tekrar okuyunca bamaşka düşünmeye başlıyorsunuz. Okudukça bilgi çoğalıyor. Çoğalan bilgiyle çevreyi gözlemlemeye başlıyorsun. Sonra bu gözlemleme sonucu hikmetler bulunuyor. Çıkarımlar yapılıyor. Empati çok önemli. Zira dünya sizin çevrenizden ibaret değil. Her şey herkesle ve herkes için var.

Çok okuyan insanları iki kategoriye ayırıyorum. Kendisi için okuyan ve genel çerçeveyi anlamak için okuyan.

Kendisi için okuyan adam edindiği bilgi ile sadece kendi dünyasında kalıyor. Her şeyi hapsettiğinin farkında değil. Dolayısıyla hiç bir hikmet alamaz. Ezbere okur gider. En fazla ulaşacağı nokta tarfgirliği artar. Allah, kitap yüklü merkep derken bunları kastediyor olsa gerek. Anlamak için hakikat peşinde at koşturan ise her daim farklı pencerelerden bakmasını öğreniyor. Bir bütün içinde bütünü okur. Kainat onunla birlikte onu, o da kainatı okur.

Hani önce belli kitapları okuturlar ya; aslında doğrusu nefsini terbiye ettikten sonra okumaya başlamaktır. Önce dünyevi yüklerden ve hırslardan kurtulmak gerek. Şayet bu olmadan edinilen bilgi tamamen nefse hizmet eder. Genel insanlığa sunacağı hiç bir şey olamaz. Bunun böyle olduğunu şuradan anlayın ki; bütün düyada artık eskisi gibi bilim adamları ve büyükler yetişmiyor. Eğitimde ne değişti de bu böyle oldu? Çünki eğitim sistemi tamamen bencil insanlar yetiştiriyor. Bencil insanlar edindiği bilgiyi kendisi için kullanır. Kariyer peşinde ömür tüketir. Makam sevdası vardır. Bunu bilinçli yapmaz, bu kendiliğinden olur çünki nefsinin tabiyatı bozuk. Önce nefis adam olacak. Bu çok önemli. Bu nefis terbiyesi eski batı eğitim sisteminde vardı. Centilmenlik, lordluk gibi müesseseler ahlak timsali olmaya ehemmiyet gösterirler. Şimdi oralarda da kalmadı. İnsanlarımız bu gibi faktörleri görmüyorlar. Tasavvufa saldırması kolay. Oysa onun toplum içinde ki misyonu tam anlaşılamamıştır. Avrupasıyla Asyasıyla kapitalist dünyanın muhtaç olduğu reçete tasavvuftadır. Amerikalıların bobstilliği ile en fazla geleceğiniz nokta nihayetiyle iyi bir tüketici olmaktır.

Bir hal çaresini bulup bizde ki tasavvuf geleneğini bir şekil edip eğitim sistemimize entegre etmemiz gerek. Bunun adına tasavvuf diye diye insanların gözüne sokmadan yapılabilir bu. Biz hep şu hatayı yapıyoruz. Bir şeyi yerden kaldıralım derken o şeyin reklamını yapmaya başlıyor ve bununla o şeye hizmet ettiğimizi sanıyoruz. Bu hataya düşmenin ana sebebi NİCELİK-NİTELİK ilişkisi içinde düşünemiyor omamızdır. Çocuklar önce bu ilişki içinde dünyaya bakmasını öğrenmelidir. Yerden kaldıracağınız şeyin niteliğini kaldırmanız gerek. Nicelik hep değişmek zorunda zaten. UNESCO Mevlana yılı ilan ediyor. Biz bütün dünyaya Mevlana'nın niceliğini reklam ediyoruz. Nicelik-nitelik ilişkisini anlamak çok önemlidir. İşte aynı bu şekilde tasavvufun niteliği eğitime entegre edilmelidr. Amaç nefis terbiyesi olmalı. Bu iş akla ''tek tip adam mı yetiştireceksin'' sualini getirebilir. Hayır ben onu demiyorum. Diyorum ki bencillikten sıyrılmış bir nefis, aç kurt gibi maddenin hakikatine susamış akıl, hak ve adalet davası güden bir aşk verdiğiniz zaman bütün insanlığa söylenecek sözü olan nesiller kendiliğinden yetişecektir zaten. Bu vereceğiniz öz ve temel öyle bir nitelikte olması lazımdır ki üzerine ne bina ederseniz edin taşıması lazım. Belli bir kalıp oluşturmak yok. Su gibi her girdiği kalıbın şeklini alan bir temel olmalı bu. Biz bugüne hadar hep kap ürettik. Bu kabın içine koyacağız her şey kabın şeklini aldı. Hayır, dava su üretmektir. Hangi kaba akarsa o kabın içinde berraklığını koruyan sular yetişmelidir. Çünki insan kapdan ziyade su misaline daha yakındır. Yaptığınız iş, vazife, görev kaptır. İnsan bu kabın içinde berraklığını koruyabiliyorsa insandır. Bu iş yapılırken ideolojik usüllerden kaçınmak lazım. İdeoloji, bütün medeniyetleri yıkan mikrobun genel adıdır. Elbette fikir olacak, fikirsiz insan tüketicidir. Fakat bu fikir her şeye açık olacak. Kendisini dışarıya karşı savunmak için izole ettiği anda çürüme başlar. Unutmamalı; savunmaya geçmek, mağlubiyete giden yola atılan ilk adımıdır. İdeo başka ideoloji başka.
__________

Sohbetler tarikat düzeyinde oluyor. Hakikat düzeyinde sohbetler için Şems lazım. Ulu orta olmaz o.

Şemsden sonra Ay doğar, Aydan sonra Yıldızlar gelir. Sonra ağaç olur meyva verirsin. O ağaçta yaprak döker gider fani dünyadan. Kalan Hüvel Baki'dir..

çok kitap okumakdan girdin

nefis tezkiyyesine geçtin

unescodan mevlanaya atladın

tek düze olmamaya geçtin

nicelik nitelik irdelenmesine geçtin

madde mana irdelenmesine geçtin

fikir su teşbihi

ideol belirme

şemsden sonra ay doğar..


:)sakın yanlış anlamada ..ne anlattığın hiç belli değil.sazın her teline vuruyorsun..


@nefahtu seni anlamış...

sorun bende galiba.
 

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
çok kitap okumakdan girdin

nefis tezkiyyesine geçtin

unescodan mevlanaya atladın

tek düze olmamaya geçtin

nicelik nitelik irdelenmesine geçtin

madde mana irdelenmesine geçtin

fikir su teşbihi

ideol belirme

şemsden sonra ay doğar..


:)sakın yanlış anlamada ..ne anlattığın hiç belli değil.sazın her teline vuruyorsun..


@nefahtu seni anlamış...

sorun bende galiba.


sadece biraz uzun yazmış yoksa anlaşılmayacak birşey yok..
sorularımızı okursanız daha iyi anlarsınız.
anlatım tarzı biraz özgün kendine münasır ben anladım doğrusu:)
belki iftardan önce okudunuz ..
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
@DostunDostu, insan ilişkilerin nasıldır, sosyal bir insan mısın, arkadaş edinmede kriterlerin var mı? Doğaya etrafındaki canlılara karşı duyarlı biri misin?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
@DostunDostu, insan ilişkilerin nasıldır, sosyal bir insan mısın, arkadaş edinmede kriterlerin var mı? Doğaya etrafındaki canlılara karşı duyarlı biri misin?
Sosyal bir insanımdır. Her girdiğim ortama adapte olurum. Bu yüzden sevilir sayılırım. Hatta din düşmanları bile az bir tanıdıktan sonra, keşke herkes senin gibi olsa can feda, derler.. Ancak her ortama girmekle genel problemin ne olduğunu insan gözlemleyebiliyor. Başka türlü mümkün değil. Cemiyetimizde ki zıt unsurların birbirini daha yakından tanımaya ihtiyacı var. Sınır çekmek ideolojik düşünce şablonu yüzündendir. Bak mesela herkes Bişr-i Hafi'yi bilir. Meyhaneden çıkmayan bir herifmiş önceden. Demek ki eskiden meyhande de var, içen adamlar da var, tekkeler, medreseler de var. Ama ideoloji yok. Onun için meyhaneye giden adamın tövbe etmesi kolay oluyor. Çünki bu renkli cemiyetin bütünü içinde her şeyi kendi değeri bilebilmektedir. Ötekileştirmenin edebiyatını yapmamışlar. Eskiden olan ve bugün kaybolan şey işte budur. Tekrar keşfetmemiz lazım bunu. İşte bu her nasıl bir şeyse bir tek tarikatlarda mevcuttur. İdeolojik dış etkenlerden çok etkilensede çekirdeğinde var olduğu için her daim parlayabiliyor. Bu olduğu için tarikatler otomatikmen birbirleriyle çatışmıyor. Kendileri bile bu dinamiğin farkında değiller..

Arkadaş edinmede tek bir kriterim var, namussuz ve cimri olmasın yeter. Bunu nasıl izah etesem? Namus anlayışım farklı. Mesela Jetfadılla veya FG'yle arkadaş olamam. Ama Yılmaz Güney'le olabilirim. Hatta Cemil İpek'le bile olabilirim. İnsan satmasın, hain olmasın yeter. Dış çizgilerde takılı kalmam. İç çizgiler önemli. Zaten Allah'da oraya bakıyor. Pabucuyla susuz bir köpeğe kuyudan su çıkaran kadında Allah'ın gördüğünü aramalıyız insanlarda. Böyle olursa bütün mesele çözülür. Bu bir çeşit melekedir. Anlamak, edinmek gerek bunu.

Bak bu tavrı (melekeyi) müctehidlerin ictihadında bile okumak mümkün. Mesela İmam-ı Azam der ki; hamurun içine şarap karışsa bakılır. Şayet şarabın tadı, rengi, kokusu o hamurda fark edlimiyorsa o hamur haram olmaz. Lakin domuz etinde öyle değil. Hamurun içine bir gram domuz karışsa ne rengine, ne kokusuna, ne de tadına bakılır. Hamur komple haram olur. Yani haramlar bile kendi içinde sınıf sınıf. Tıpkı insanların karakterleri gibi. Cemiyetin hamuruna domuz karışmamalıdır.

Etrafımda ki canlılara duyarlıyımdır. Bir ara bu bende takıntı olmuştu. 14-15 yaşındayım, bu takıntı O derece ilerlemişti ki hastalandığım zaman vücudumda ki bakterilerin katili ben olmayım diye antibiyotik bile içmiyordum. Şaka gibi değil mi? Sonra bu takıntı yüzünden ailem beni psikoloğa götürdü. Doktor beni IQ testine soktu. Her halde geri zekalı falan sandı. Test sonuçlarını görünce şaşırdı. Testten Einstein'ın zeka derecesi çıkmış. Doktor teşhisini yaptı; aşırı zekadan dolayı beyin kendisine meşguliyet ararmış. Hayatta her insanın karşısına çıkan problemlere takılmayı lüzumsuz gördüğü için kendisine hususi problem üretirmiş. Bu beyin denen et parçası da bi tuhaf. Sonra bu hal geçti gitti elhamdülillah. Yalnız aradan 3 ay geçmeden eve bir mektup geldi. Babam zarfı açtı ve hemen yok etti. Ne olsa beğenirsiniz? Masonların Leons Kulübü bu durumdan haberdar oluyor ve beni özel okullarda eğitmeyi teklif ediyor. Bu eğitimin bütün maliyetini üstleneceklermiş. Heriflerin çalışmasını görüyor musunuz? Şimdi diyorum ki keşke babam kabul etseydi bunu. Etmedi de ne oldu sanki?!

Kötü müdür bilmiyorum fakat gelecek endişem yoktur. Elime geçen parayı anında harcıyorum. Sakat bir durum aslında..
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,770
Tepkime puanı
985
Puanları
113
Masonların Leons Kulübü bu durumdan haberdar oluyor ve beni özel okullarda eğitmeyi teklif ediyor. Bu eğitimin bütün maliyetini üstleneceklermiş. Heriflerin çalışmasını görüyor musunuz?

şimdi lafons seni mason olmakla suçlayacak,hangi locaya bağlısın diye soracaktır:)
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,670
Tepkime puanı
2,343
Puanları
113
Konum
istanbul

ailem beni psikoloğa götürdü. Doktor beni IQ testine soktu. Her halde geri zekalı falan sandı. Test sonuçlarını görünce şaşırdı. Testten Einstein'ın zeka derecesi çıkmış. Doktor teşhisini yaptı; aşırı zekadan dolayı beyin kendisine meşguliyet ararmış. Hayatta her insanın karşısına çıkan problemlere takılmayı lüzumsuz gördüğü için kendisine hususi problem üretirmiş. Bu beyin denen et parçası da bi tuhaf. Sonra bu hal geçti gitti elhamdülillah. Yalnız aradan 3 ay geçmeden eve bir mektup geldi. Babam zarfı açtı ve hemen yok etti. Ne olsa beğenirsiniz? Masonların Leons Kulübü bu durumdan haberdar oluyor ve beni özel okullarda eğitmeyi teklif ediyor. Bu eğitimin bütün maliyetini üstleneceklermiş. Heriflerin çalışmasını görüyor musunuz? Şimdi diyorum ki keşke babam kabul etseydi bunu. Etmedi de ne oldu sanki?!

Kötü müdür bilmiyorum fakat gelecek endişem yoktur. Elime geçen parayı anında harcıyorum. Sakat bir durum aslında..


Bi ara çay içelim abi ben özelde röportaj yapmak istiyorum seninle :)

Edit: Bi soruda benden: Sana şeriatı değil de marifet ve hikmeti tavsiye eden/yönlendiren oldu mu? Allah cc hakkında ki zannın nedir?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bi ara çay içelim abi ben özelde röportaj yapmak istiyorum seninle :)

Edit: Bi soruda benden: Sana şeriatı değil de marifet ve hikmeti tavsiye eden/yönlendiren oldu mu? Allah cc hakkında ki zannın nedir?
Muhakkak yapalım ihvanım. Ramazan ayını kazasız belasız bi atlatalım inşallah o da olur..

Computerin babası Cengiz Han'a yazmış oradan öğrendim. Neyzen Tevfik, çok cami gezdim ama başımı bir kere secdeye koymadım, demiş. Ya şunu mu deseydi; çok az cami gezdim ama başımı secdeden hiç kaldırmadım.. Allah katında nefsini yeğirmek için bu iki sözden hangisi kıymetlidir? Nefsi temize çıkarmak ibadet sayılıyor bugün. Oysa Yusuf peygamber, yediği iftiraya rağmen 'nefsimi savunacak değilim' diyor. Ya Meryem annemizin atılan iftiralar karşısında tuttuğu, susma orucu, nedir? Hala işin kabuğundayız.

Allah nasıl bilinirse öyledir. Bu sözü bile lastik gibi her yere çekebiliriz. Oysa kendisi bunu söylüor, kulumun zannı üzereyim. Aslında onu iyi bilmek lazım. Kötü bilince her şey kötü oluyor. Tıp kı özgürlük gibi. Nasıl algılarsan öyle yansıyor bu hayata. Özgürlük tarifini kölelik üzerinden yaparsan kul köle olursun. Bir tek o değil, herkes biner üstüne o zaman.

Allah tektir. Eşi benzeri yoktur. Ne doğmuştur, ne de doğrulmuştur. Ona Kuran'da ki sıfatlardan başka sıfat ekleme, zulüm etme ne yaparsan yap sorun yok.
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,670
Tepkime puanı
2,343
Puanları
113
Konum
istanbul
Yaşanmaya değer hayat nedir? O'nu bul ve ölümsüzlüğe geç..
Dediğin hayatı bulabildin mi abi :)
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Yaşanmaya değer hayat nedir? O'nu bul ve ölümsüzlüğe geç..
Dediğin hayatı bulabildin mi abi :)
Bu söz Necip Fazıl'a ait. Aslınca dünyanın en saçma sözüdür bu. Ama içinde barındırdığı nazik romantizim çok hoş.. Yaşanmaya değer bir hayat olabilir mi? Peygamber, keşke Allah Muhammed'i yaratmasaydı, demiş. Hz. Ömer; keşke toprak olaydım, demiş. Hz. Ebubekir, keşke müslümanın göğsünde biten bir kıl olsaydım, demiş. Hz. Ali; keşke müslümanın kurban ettiği bir koç olsaydım, demiş. Neşet Ertaş; ah anam garib anam, beni doğruacağına bir taş doğursaydın, demiş. Böyle bir ortamda yaşanmaya değer bir hayat aramak manyaklıktır. Şimdiyi yaşayacaksın. Bütün endişelerden sıyrılıp anı yaşamak. İşte bu.! Kafirler bunu yapıyor. Ama biz kafir değiliz. Yukarıda söylenmiş keşkelerin hepisi iman etmenin verdiği sorumluluktur. Bütün bunlar böyleyken bu söz gene de doğrudur ve Fena Fillah'a işaret eder. Allah'ta fani olan adam ölümsüzlüğe geçmiştir. Zaten ondan sonra yaşanan hayat tamamen yaşanmaya değer hayattır.
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,670
Tepkime puanı
2,343
Puanları
113
Konum
istanbul

Bu söz Necip Fazıl'a ait. Aslınca dünyanın en saçma sözüdür bu. Ama içinde barındırdığı nazik romantizim çok hoş.. Yaşanmaya değer bir hayat olabilir mi? Peygamber, keşke Allah Muhammed'i yaratmasaydı, demiş. Hz. Ömer; keşke toprak olaydım, demiş. Hz. Ebubekir, keşke müslümanın göğsünde biten bir kıl olsaydım, demiş. Hz. Ali; keşke müslümanın kurban ettiği bir koç olsaydım, demiş. Neşet Ertaş; ah anam garib anam, beni doğruacağına bir taş doğursaydın, demiş. Böyle bir ortamda yaşanmaya değer bir hayat aramak manyaklıktır. Şimdiyi yaşayacaksın. Bütün endişelerden sıyrılıp anı yaşamak. İşte bu.! Kafirler bunu yapıyor. Ama biz kafir değiliz. Yukarıda söylenmiş keşkelerin hepisi iman etmenin verdiği sorumluluktur. Bütün bunlar böyleyken bu söz gene de doğrudur ve Fena Fillah'a işaret eder. Allah'ta fani olan adam ölümsüzlüğe geçmiştir. Zaten ondan sonra yaşanan hayat tamamen yaşanmaya değer hayattır.


Bu cevabı bekliyordum :D bazı kardeşler seni hepten sapık ilan etmesinler diye özellikle sordum :D :D
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,770
Tepkime puanı
985
Puanları
113
seni alkışlayanlar senin nedemek istediğini bana öz bir şekilde anlatabilirmi?
@cemaliye soralım..ibrahim as madem kolesine hacere o kadar aşıktı,helali olduğu için isteği zaman gerdeğe girerdi..deli divane neden olsun?

havas sen beni çok seviyorsun bunu anlıyorum.doğrumu değilmi? bizim alkışlamamız parti mitingindeki vatandaşların alkışlaması gibidir.anladığımızdan değil yani.

gelelim soruna.kölesi cariyesidir diyorsun,akabinde istediği zaman gerdeğe girerdi diyorsun.sen galiba o dönemdeki cariyelikle,osmanlı haremindeki cariyeleri karıştırıyorsun. cariyesi olması,onun cinsel ihtiyaçlarını gidermekle zorunlu olması anlamına gelmiyor.onunla gerdeğe girebilmesi için karısı olması gerekir,kölesi değil.köle diye her istediğini yapamazsın kölene.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
bak sizin hz ibrahime bakşınızda ters siz o ayetide ters anlamışsıız şu vidonun 21 saniyesin biraz dikkat ederseniz yanıldığınızı anlasınız
http://www.youtube.com/watch?v=h0c6YJjnltE
Hoca, klasik tefsirlerde yazanları aktarıyor. Öncesinde bize de böyle öğretildi. Lakin şunu görmüyorlar. Hocanın bahsettiği tebliğ metodunda cümle hep soru kalıbında olmalı. Aksi taktirde zannettiği tebliğ metoduna girmez.

Mesela Yasin 22'de geçen diyalog;
- "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana?

Lakin En'am 76'da durum farklı;
- Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabb'im budur." dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem." dedi.

Gözden kaçan hususlardan birisi de şudur ki; diyalog İbrahim'in ağzından aktarılmıyor. Allah bizzat yıldızları ilah edindiğini söylüyor zaten. Bizimkiler peygamberlerin ismet sıfatının zedelenmesinden korkuyorlar. Kıvırmalarının sebebi budur. Kıvırırken de Allah'ı yalancı çıkarttıklarının farkında değiller:D

Arkadaşlar, Aklı işletmeyi tefekkürü ve sorgulamayı küfür sayarsanız elbette bu işi ismet sıfatına ters olarak algılarsınız. Açık söylüyorum kalbinde hakikati bulma niyetinde olan adam küfür üzre değildir. Allah kalbe bakıyor. Yanlız ince bir husus var inat olmayacak. Yani körü körüne taptığın anda Akıl devreden çıktığı anda bu küfre girer.. Peygamber Efendimiz hira mağarasında günlerce kafasından neler geçiriyordu sanıyorsunuz. Her halde manzara seyretmeye çıkmadı oraya değil mi?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0


havas sen beni çok seviyorsun bunu anlıyorum.doğrumu değilmi? bizim alkışlamamız parti mitingindeki vatandaşların alkışlaması gibidir.anladığımızdan değil yani.

gelelim soruna.kölesi cariyesidir diyorsun,akabinde istediği zaman gerdeğe girerdi diyorsun.sen galiba o dönemdeki cariyelikle,osmanlı haremindeki cariyeleri karıştırıyorsun. cariyesi olması,onun cinsel ihtiyaçlarını gidermekle zorunlu olması anlamına gelmiyor.onunla gerdeğe girebilmesi için karısı olması gerekir,kölesi değil.köle diye her istediğini yapamazsın kölene.

forumdaki herkesi genelde severim...bir yazıyı beğeniiyorsunda anlayarakmı anlamadanmı beğeniyorsun?
ben yazılan yazının normal olmadığını hemen anladım..bak! arkadaş doktora bile gitmiş..Allah şifa versin..

şimdi konuya dönersek,ben peygamber zamanında gittim çarşıdan güzel bir cariye satın aldım...onunla gerdeğe girememmi?
hatunu satın alıp hüsnü cemaline bakacak halim yok !:)
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0


Gözden kaçan hususlardan birisi de şudur ki; diyalog İbrahim'in ağzından aktarılmıyor. Allah bizzat yıldızları ilah edindiğini söylüyor zaten. Bizimkiler peygamberlerin ismet sıfatının zedelenmesinden korkuyorlar. Kıvırmalarının sebebi budur. Kıvırırken de Allah'ı yalancı çıkarttıklarının farkında değiller:D

ismet sıfatı peygamber olduktan sonra işler.ibrahim as allahını aran birisi daha tebliğ gelmemiş...peygamberimiz islam olmadan önce neye tapıyordu?
tam bilinmiyor..dalaletteydi..
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0

. Peygamber Efendimiz hira mağarasında günlerce kafasından neler geçiriyordu sanıyorsunuz. Her halde manzara seyretmeye çıkmadı oraya değil mi?
bunalım takılıyor olabilir.hiç bir inanç sistemi onu tatmin etmemiş olabilir..hayat anlamsız gelimş olabilir.
şu kesinki ,mağaraya allahımı bulmaya gidiyorum diye bir niyyeti yoktu.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst