maide 82-83-84
selam kardeş .maide 82-83-84 ayetlere baktım bu ayetler habeşliler hakkında nazil olmuş. en kapsamlı kurtubi tefsirinde buldum. isteyenler ibni kesir tefsirinede bakabilirler.
82. Andolsun, insanlar arastada iman edenlere düşmanlıkta en şiddetli olanların yahudiler ve müşrikler olduğunu bulacak*sın. İman edenlere sevgi (beslemeleri) bakımından en yakınla*rını da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Bu, arala*rında keşişlerin, rahiplerin olmasından ve onların büyüklük taslamamalarındandır.
Yüce Allah'ın: "Andolsun, İnsanlar arasında iman edenlere düşmanlıkta en şiddetli olanların yahudiler... ol*duğunu bulacaksın" buyruğunda geçen 'İâm" harfi, kasem (yemin) la*mı'dır. el-Hali! ve Sibevyeh'in görüşüne göre, fiilin sonunda gelen "nun" ise, hal ile müstakbel (gelecek) arasındaki farkı göstermek için gelmiştir.
"Düşmanlık (bakımından)" buyruğu ise temyiz olarak mansub gel*miştir. Aynı şekilde: "İman edenle*re sevgi bakımından en yakınlarını da: Biz hıristiyanlarız, diyenleri bu*lacaksın" buyruğu da böyledir.
[56]
Âyetin Nüzul Sebebi:
îbn İshâk'ın Sîyret'i ve diğerlerinde meşhur olduğuna göre bu âyet-i ke*rime, müşriklerden ve onların işkencelerinden korkarak müslümanlann bi*rinci Habeşistan Hicreti diye bilinen hicretleri esnasında Necaşî'nin ve ar*kadaşlarının yanına gitmeleri üzerine; onlar hakkında nazil olmuştur. Sayı*ca az değillerdi. Daha sonra Rasulullah (sav) Medine'ye hicret etti, fakat ken*dileri Hz. Peygamber'e ulaşamadılar. Çünkü Rasulullah (say) ile kendileri ara*sına (yani yanma gitmelerine) ortadaki savaş hali engel olmuştu.
Bedir vakasında Allah'ın takdiri ile kâfirlerin ileri gelenleri öldürülünce, Kureyş kâfirleri şöyle dediler. Sız, intikamınızı Habeşistan topraklarında alabilirsiniz. Necaşî'ye bir takım hediyeler ile aranızdaki görüş sahibi kimselerden iki kişi gönderiniz. Belki yanında bulunanları size verir ve siz de Bedirde siz den öldürülenlere karşılık onları öldürebilirsiniz. Bunun üzerine Kureyş kâ*firleri, Amr b. el-Âs ile Abdullah b. Ebi Rebia'yı bir takım hediyelerle gönder*diler. Peygamber Csav) da bunu işitince, Amr b, Umeyye ed-Damrfyi (Habe*şistan'a) gönderdi ve onunla bidikte Necaşîye verilmek üzere bir mektup ver*di. Amr b. Umeyye, Necaşî'nin yanına vardı. Ona Rasulullah (sav)'m mektu*bunu okudu. Daha sonra da Cafer b, Ebi Talib ile Muhacirleri çağırdı. Ayn-ca, rahiplere ve keşişlere de haber göndererek onları bir araya topladı. Arka*sından Cafer'e bunlara Kur:ân-ı Kerim okumasını emretti. O da Meryem Sû-resi'ni okudu. Yerlerinden gözleri yaşla dola dola kalktılar. İşte yüce Allah: İman edenlere sevgi beslemeleri bakım nidan en yakınlarını da: Bi/ hris-tîyanlanz diyenleri bulacaksın âyetini bunlar hakkında indirdi. Bunu: "Ar*tık bizi şakid olanlarla beraber yaz" (el-Mâide 5, 83) buyruğunu okudu.
Bu hadisi Ebu Dâvud şöylece senedini zikrederek rivayet etmiştir: Bize, Mu-oanımed b. Seleme el-Muradî anlattı, dedi ki: Bize İbn Vehb anlattı dedi ki: Bana Yunus, İbn Şihab'dan haber verdi, fbn Şihab, Ebu Bekr b. Abdurrah-man b. el-Haris b. Hişam ile Said b. el-Müseyyeb ve Urve b. ez-Zübeyr'den naklettiğine göre ilk hicret, müslü mani arın Habeşistan'a yaptıkları hicrettir.., dedikten sonra hadisi uzun uzadıya nakletti.
[57]
Beyhakî de İbn îslıâk'tan naklederek der ki: Peygamber (sav) Mekke'de bulunduğu sırada Habeşistanda durumunun duyulması üzerine yirmi veya ona yakın sayıda hıristiyan, huzurana gelmişlerdi. Onu Mescidde buldular. Onun*la konuştular, sorular sordular. Kureyş'ten bazı kimseler de Kâ'benin etrafın*daki sohbet meclislerinde oturuyorlardı. Bu hırisUyanlar, Rasuîulİah tsav)'a sormak istedikleri sorulan bitirince, Rasulullah (sav) onları çağırdı, onlara Kur'an-ı Kerim okudu. Kur'an-ı Kerim'i dinleyince, gözleri yaşla doldu. Son*ra Hz. Peygamberin davetini kabul edip ona iman ettiler, onu tasdik ettiler. Kitaplarında durumuna ait niteliklerin onda bulunduğunu gördüler. Hz. Peygamberin yanından kalkıp gittiklerinde Ebu Cehil, Kureyşli bir gurup ile birlikte karşılarına çıkıp onlara şöyle dediler: Allah sizin gibi kafileyi iflah et*tirmesin. Geride bıraktığınız sizin dindaşlarınız sizi kendileri adına bu ada*ma dair haberleri kendilerine götürmek üzere gönderdiler. Fakat siz, onun-h oturur oturmaz hemen dininizi bıraktınız ve size söyledikleri şeylerde onu doğruladınız. Sizden daha ahmak bir kafile bilmiyoruz dediler; -ya da buna benzer şeyler söylediler. Bunun üzerine şu cevabı verdiler: Selam sizlere. Biz, sizinle cahillik yarışına girmeyeceğiz. Bizim amellerimiz bizim, sizin amel*leriniz sizindir. Biz, kendi adımıza iyilik yapmaktan geri durmayız.
Denildiğine göre, bu gelen kafile Necranlı hıristiyanlardan idi. İşte: "Ön*ceden kendilerine kitap verdiğimiz kimseler ona inanıyorlar... Size selam ol*sun. Biz cahilleri aramayız" (el-Kasas, 28/52-55) âyetlerinin, bu kimseler hak*kında nazil olduğu da söylenmektedir.
Yine denildiğine göre, Cafer ve arkadaşları, Peygamber (sav)'ın huzuru*na üzerlerinde yün elbiseler bulunduğu halde yetmiş kişi ile birlikte geldi*ler. Aralarında altmış ikisi Habeşistanlı, sekizi de Şamlı idiler. Şamlı olanlar ise, Rahib Bahira, İdris, Eşref, Ebrehe, Sümame, Rusem, Dureyd ve Eymen adındaki kimseler idiler. Rasulullah (sav) bunlara Yâsîn Sûresi'ni sonuna ka*dar okudu. Onlar da Kur'an-ı Kerimi dinleyince ağladılar ve iman edip şöy*le dediler: Bu, İsa'ya inenlere ne kadar da benziyor. Bunun üzerine hakla*rında: "Andolsun insanlar arasında iman edenlere düşmanlıkta en şiddet*li olanların yahudiler ve müşrikler olduğunu bulacaksın. îman edenlere sevgi bakımından en yakınların ı da: Biz lııristiyanlarız diyenleri bulacak*sın" âyeti nazil oldu. Yani, Necaşî'nin gönderdiği heyet hakkında bu buyruk nazil olmuştur. Bunlar ise manastırlarda yaşayan kimselerdi.
Said b. Cübeyr de der ki: Yine yüce Allah bunlar hakkında; "Ondan önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler ona inanıyorlar... işte bunlara iki ke re ecirleri verilir..." (el-Kasas, 28/52-54.) âyetlerini indirdi.
Mukatil ve el-Kelbî der ki: Bunlar, Necran'lı Haris b, Ki'boğullanndan, kırk, Habeşistanlılardan otuz iki, Şam halkından da altmış sekiz kişi idiler.
Katade ise der ki: Bu âyet-i kerime kitab ehlinden olup, İsa'nın getirmiş olduğu hak şeriat üzere bulunan bir takım kimseler hakkında inmiştir.. Al*lah, Muhammed (sav)'ı peygamber olarak gonderince ona iman ettiler, Yü*ce Allah da onlardan övgü ile sözetti.
Yüce Allah'ın Bu, aralarında keşişlerin, rahiple*rin olmasından..." buyruğunda geçen; Kesifler lafzının tekili; 'dır. Kutrub bu açıklamayı yapmıştır. Keşiş (Kıssis), bilgin demek*tir. Bu kelimenin aslı, bir şeyi izleyip onu ele geçirmek İstemek demek olan; den gelmektedir.
Şair recez vezninde şöyle demiştir:
0 kadınlar eziyet verici {laf alıp götürme) lerden, bunların arkasına takılmaktan habersizdirler."
İse, geceleyin seslerine ne söylediklerini anlamak için kulak verdim demektir. Nemime (laf alıp götürmek) demektir. Yine kiss, din ve ilim bakımından hıristiyanlıkta bir makamın adıdır Çoğulu şeklinde gelir. da böyledir. Buna göre, Âlim ve âbidiere tabi olanlar, onlann arkalarından gidenler demektir. kelime*sinin çoğulu kırık şeklinde de kullanılır. Burada çoğulda gelmesi gereken iki "sin"den birisi "vav"a değiştirilmiştir. Bunun aslı ise, şek*lindedir İki "sineden birisini "sin"lerin çokluğu dolayısıyla "vav"a dönüştür*müşlerdir.
lafzı ya arapçadır veya rumca olup, araplar bunu dillerine katmış*lar; böylelikle bu kelime de onlann dillerinden bir kelime haline gelmiştir. Zira Kitab-ı Kerimde (mukkaddime bölümünde) geçtiği üzere arapça olma*yan bir kelime yoktur. Ebu Bekr el-Enbârî der ki; Bize babam anlattı: Bize, Nasr b. Dâvud anlattı: Bize Ebu Ubeyde anlattı dedi, Tel: Muaviye b, Hişam'dan bana nakledildiğine göre, Muaviye, Nusayr et-Tai'den, ot es-Salt'dan, o. Ha*miye b. Rebat'tan naklen dedi ki; Ben, Selman'a: "Bu aralarında keşişlerin ve rahiplerin olmasından....dır* buyruğunu okudum dedi ki: Şu keşişleri manastırlarda ve mihrablarda bırak da onu bana Rasulullah (sav): Bu, aralarında sıddîklerin ve rahiplerin olmasından..,dır" diye okuttu,"
Urve b. ez-Zübeyr de der ki: Hıristiyanlar İncil'i kaybettiler. Ve ona İncil'den olmayan şeyleri sokuşturdular. İncil'i değiştirenler dört kişi idiler. Bunlar ise, Lükas, Markos, Yuhannas ve Mekbus'dur, CMinyos diye bilinen Matta olma*lıdır), geriye ise bir tek keşiş hak ve istikâmet üzere kaldı. İşte kim onun di*ni ve yolu üzere kalmaya devam ettiyse, ona da keşiş Ckıssîs) denilir.
Yüce Allah'ın: "Rahiblerin" buyruğuna gelince, Rahibler (er-Ruhbân)t râhib kelimesinin çoğuludur. Şair Nâbiğa söyle demiştir:
"Eğer o (kadın) yaşım başım almış ve kadınlardan kendisini uzak
Tutarak ilâha ibadete yönelmiş bir rahibe görünecek olursa,
Uzun uzun ona bakıp durur ve tatlı sözünü (dinlemeye koyulur) ve o,
Bununla doğru yol üzre olmasa dahi, bu yaptığının doği-u olduğunu zannederdi."
Bu isimden fiil şeklinde yapılır. Allah'tan korktu, demektir. Mastarları da şeklinde gelir.
Ruhbanlık (rahbaniyet) ve ruhbanlık etmek (terahhub) ise, bir manastır*da ibadete çekilmek anlamındadır. Ebu Ubeyd der ki: Bazan "ruhban" keli*mesi hem tekil, hem de çoğul İçin de kullanılır, el-Ferrâ ise der ki; Eğer ruh*ban kelimesi tekil için kullanılırsa çoğulu -kurban ve karabin kelimesinde ol*duğu gibi- Rehabine ve Rehâbîn şeklinde gelir. Cerir de bu kelimenin ço*ğulunu şöylece kullanmaktadır:
"Seni görseler eğer Medyen'in rahipleri de inerler Ayaklarının bir bölümü beyaz olan dağların zirvelerindeki yaşlanmış dağ keçileri de inerler."
Bir diğeri de ruhbanı tekil kullanarak şöyle demektedir:
"Şayet dağlardaki manastırda bulunan rahibi görecek olsa, O raMb dağdan dua ede ede yürüyerek aşağı inerdi."
Rahâbet ise, karnın üst tarafında, şekli dili andıran göğüsteki bir kemiğin adıdır.
Bu buyruk, aynı zamanda aralarından küfürleri üzere ısrar edenler İçin de-ğil de yalnızca Muham.med'e iman edenler için bir övgüdür, İşte bundan do*layı: "Ve onların büyüklük taslamamalanodandır* yani, hakka bağlanmak*ta büyüklük taslamamalanndandır, diye buyurmuştur.
[58]
83- Peygambere indirileni işittiklerinde hakkı bildiklerinden göz*lerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz, İman ettik. Artık bizi şah id olanlarla beraber yaz."
Şanı yüce Allah'ın: "Peygambere indirileni işittiklerinde, hakkı bildik-
lerinden, gözlerinin yaşla dolup taktığını görürsün" buyruğundaki:
"Yaşla" ifadesi hal konumundadır.
"Derler ki" buyruğu da böyledir. Şair İmruu'1-Kays der ki:
"Özlem duyarak gözyaşlarını taştı da
Bağrıma düştü, hatta gözyaşlarını kılıcımın kınını dahi ıslattı."
Yine aynı kökten gelen "müstefl(d) haber" de çokluktan dolayı suyun taş*ması gibi çoğalan ve yayılan haber demektir.
İşte ilim adamlarının hali budur. Onlar ağlarlar, fakat baygın düşmezler. Al*lah'tan dilerler. Fakat, feryad ve figan etmezler. Üzüntülü görünürler, fakat cenaze imiş gibi bir görüntü vermezler.
Nitekim yüce Allah: "Allak sözün en güzelini:, müteşabih, tekrar tekrar edi*len bir kitap halinde indirmiştir. Ondan ötürü Rabblerinden korkanların derileri titrer. Sonra Allah'ın zikrine derileri ve kalpleri yumuşar" (e^Zü-mer, 39/23) diye buyurmaktadır.
Bir başka yerde de: "Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı za*man kalpleri titrer..." (el-Enfal, 8/2) diye buyurmuştur. Yüce Allah'ın izniy*le ileride en-Enfal Sûresi'nde (sözü geçen âyetin tefsirinde) buna dair açık*lamalar gelecektir. Şanı yüce Allah bu âyet-i kerimelerde, kâfirler arasında müslümanlara karşı en katı, inatçı ve ileri derecede düşman olan kimselerin yahudiler olduklarını, müşriklerin de bunlara benzediklerini açıkladığı gibi, sevgi bakımından onlara daha yakın olanlarının ise hıristiyanlar olduklarını açıklamaktadır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Yüce Allah'ın: wArtik bizi şahid olanlarla beraber yaz" buyruğuna gelin*ce, bizi de hakk ile şahidlik yapan Muhammed (sav)'ın ümmeti ile birlikte yaz demektir. Bununla kendilerini yüce Allah'ın: "Böylece sizi vasat bir üm*met kıldık. Bütün insanlara karşı şahidler olasınız" (et-Bakara, 2/143) buyruğunda geçen şahidler arasına katmasını istemektedirler. Bu açıklama İbn Abbas ve îbn Güreyc'den nakledilmiştir. el-Hasen der ki: İman ile şahid*lik eden kimselerle beraber yaz, demektir, Ebu Ali de der ki: Peygamberim ve Kitabım doğrulayarak şahidlik eden kimselerle beraber yaz, demektir,
"Bizi... yaz kılr demektir. O bakımdan bu, yazılıp tedvin edilen şey gi*bi bir anlam ifade eder.
[59]
84. Rabbİmizin bizi de salihler topluluğu ile birlikte (cennete) sok*masını ütnid edip dururken, ne diye Allah'a ve bize gelen hak*ka iman etmeyelim?
Şanı yüce Allah'ın: "... ne diye Allah'a ve bize gelen hakka iman yelim" buyruğu, onların din hususundaki basiretlerini açıklamaktadır. Yani, biz ne diye iman etmeyelim? Yani, ne diye imam terkedelim; derler. Buna gö*re "(£rfjJ): İman ederiz" kelimesi, burada hal olajak nasb mahallin dedir
"Rabbimizln bizi de sal i hler topluluğu ile birlikte (cennete) sobrnüi ümidedlp dururken." Yani, Muhammed ümmeti ile birlikle ... demektir. Buı-na delil de yüce Allah'ın: "Muhakkak arza Benim satıh kullarım ryıirasçı ala*caktır" (.el-Enbiya, 21/105) buyruğunda Muhammed ümmetini kastetmiş el*masıdır.
Bu ifadelerde hazf edilmiş kelimeler vardır. Yani biz, Rabbimizin bm. cennete sokmasını ümid edip dururken.... demektir.
Buradaki "Birlikte" lafzının, "Arasında" anlamında olduğun söylenmiştir. Emiri karşılayanlarla birlikte idim, anlamam*da kullanılması gibi, tttlmid etmek anlamındaki tama'ın masum şekillerinde gelebilir.
[60]