Bende diyorum ki....
Bugün milletimiz,bölgemiz,İslam Dünyası ve tüm dünya buhran içinde kıvranıyor.içinde bulunduğumuz sıkıntıdan dolayı inim inim inliyor. Çünkü ahlakı bozulmuş,kültürü dejenere edilmiş,ekonomisi zaafa uğramış,ve siyaseti de çok karışık hale gelmiştir.Bundan dolayı milletimiz kendisine uzanacak kurtarıcı bir el,milli ve güçlü bir iktidar bekliyor. Ne yazık kiyıllardan beri parlak nutuklarla, degişik vaadlerle kendilerini aldatanlar ve kurtarıcı olarak gösterenler,iç ve dış destekle iktidar olmuşlar,milletin sıkıntılarını giderek rahatlatacakları yerde,derdine deva olacaklarıyerde sözlerinde durmamışlar,vaadlerini yerine getirmemişler,milletimizin sıkıntısını iyice artırarak başarısızlıklarını belgelemişlerdir.
Milletin içinde bulunduğu durumdan kurtulması için uyanması ve her söylenene inanmaması gerekir.Top yekün milletin sıkıntıdan kurtulması ancak siyasi iktidarla olur. Siyaset başta Peygamberlerin yürüttüğü kutsal bir meslektir. Siyaset idareciliktir. Milleti idare etme ilim ve sanatıdır.Bunun için milletin görevi yıllardan beri siyasi ekibini hazırlayan,yetiştiren ve her sahada birikimi olan kadroyu iktidara getirmesidir.Aksi taktirde daha uzun zamandertleri ve sıkıntıları artarak devam edecektir. Gariptir ki,bazı cemaatler siyasetin içinde oldukları ve siyasetçiler tarafından idare edildikleri halde “İslamda siyaset yoktur.”diye dindar kesimi millet-devlet idaresinden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.Şimdi sizlere İslam’da siyasetin nasıl yapılacağı hakkında bir fikir vermeye çalışacağız.
Allah yolunda, O’nun rızası için yapılan çalışmalar ahlaki, kültürel, ekonomik ve siyasi şekillerde de olur.Müslüman bir kişi siyasetle uğraşabilir mi?Uğraşması doğru olur mu?Uğraşması gerekir mi?
İslam Hukukunda siyaseti;”Milletin ahlakını korumak, mal ve can güvenliğini teminat altına almak, insanların yararına olacak şekilde hizmet etmek, mutluluklarını, dünya ve ahrette kurtuluşlarını sağlamak için yapılan çalışmalardır.” diye tarif etmişlerdir.(Ömer Nasuhi Bilmen Hukuku İslamiyye, cilt:3, sayfa:22, madde:159)
O halde yukarıdaki soruları şu şekilde cevaplandırabiliriz:
Yalan söylememek, emanete hıyanet etmemek, sözlerini, vaatlerini yerine getirmek ve rakiplerine karşı mücadele verirken haddi aşmamak, aşırı gitmemek şartıyla Müslüman elbette ki siyasetle meşgul olacaktır.
Siyasi çalışmanın neticesi olan iktidarın önemini anlatan Hac suresinin 41. ayetinin mealini ve kısaca yorumunu, konumuza ışık tutması açısından veriyoruz.
“Onlar ( o müminlerdir ki) eğer kendilerine bir yerde bir iktidar mevkii verirsek dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırlar.(Bütün ) işlerin sonu Allah’a varır.”
Bu ayeti kerimede açıkça görülmektedir ki iktidar olmadan Müslümanlar namazı bile tam olarak kılmazlar, zekatı hakkıyla veremezler, doğruyu, güzeli, dini, imanı tam olarak anlatamazlar.Yaygın hale getiremezler.Millet için konulan yasakları ve haramları da uygulayamazlar.
Esasen siyaset; ülkenin yönetim sanatıdır.Ve bir ülkenin yönetimini o ülkedeki siyasi çalışmalar, siyasi gruplar belirlemektedir.
Bu itibarla “Müslümanlar siyasetle uğraşmasın” demek; Müslümanlar hakim değil mahkum, Müslümanlar idareci değil sürü olsun demektir.
Böyle bir durum ise, Müslümanların şeref ve izzetine yakışmaz.
Müslümanlara layık olan; hakim olmak ve ilme, ehliyete hürmet eden, adalete, hakkaniyete riayet eden bir idarenin oluşmasını sağlamaktır.
Ancak dinimizde riya(gösteriş) yoktur.Dini değerlerimizi, sembollerimizi makam ve mevkii için istismar etmek haramdır.
Bundan dolayı mümin kişi namazını, orucunu, ibadet ve taatini siyasette bir vasıta olarak kullanamaz.
Allah için yapılması gereken ibadetler, kullar için, onlar görsün diye yapılır hale gelirse bu bir felakettir, şirktir.Allah korusun.
Siyasi çalışmalar içinde bulunan Müslümanları din ile kendi rey ve kanaatlerini aynı kuvvette şeyler gibi kabul etmemelidirler.
İslam dini noksansızdır.Her türlü yanlışlıktan uzaktır.Ama Müslümanların bir insan olarak hata etmeleri daima mümkündür.
Bu yüzden dinimizde istişare emredilmiştir.Bu yüzden –temelde aynı teferruatta farklı- mezhepler ortaya çıkmıştır.
Bu konuda Hz. Ömer’in (RA) davranışı ne kadar güzel bir örnektir.Bir gün Hz. Ömer bir konuyla ilgili fetva vermişti.Bu fetvanın sonuna katibi de şöyle yazmıştı: “Allah’ın ve Ömer(RA)’in görüşü ise budur.”Bunun üzerine katibine çıkışan Hz. Ömer “Çok fena demişsin.Bu Ömer’in görüşüdür.Doğru ise Allah’tan yanlış ise Ömer’dendir” der ve ona göre düzelttirir.
Ne kadar büyük bir olgunluk.Ne kadar büyük bir sorumluluk duygusu.”Evet bu benim görüşüm ama hatalı olabilir” şeklinde düşünen, bunu açıkça söyleyen, dine zarar vermekten son derece kaçınan bir tavır, ne güzel bir ders.
İşte bu şekilde hareket edilirse, millet birbirine düşmez.Kardeşlik ve birlik devam eder.Ülke kalkınır, herkes huzur ve güven içinde yaşamaya devam eder.