Burçlar Hakkında Görüşler

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
bütün peygamberler kavimlerini Allah'a çağırdıklarında
kendilerince haklı ! mazeretleri hep olmuştur, olacaktır.
öne sürdüğünüz şeylerin hurafe olup olmadığı ise dayandıkları isnada bağlı olarak belirlenir.
İdris aleyhisselam ait isnad nedir bunu almak isterim.

Levhi mahfuzdan bilgi aşırılması süleyman aleyhisselam zamanında engellediği halde bu bilgi akışının devam ettiğini ileri sürmek
ya cahiliye aklının bir ürünü yada sağlam bilgiliye dayanıyordurki biz bunuda öğrenmek isteriz.
ileride gaybden haber vermek değildir dediğiniz halde yaklaşan bir sıkıntı bilinebilir dediğinize göre gayb nedir?gayb çeşirleri varsa onları almak isterim .yada mugayyebatı hamseye giren konular varmıdır bu yıldız haberlerinde.
Sİzin kader anlayışınızıda öğrenmek isterim bu kader anlayışınızda insanların iredesi ne ölçüdedir.kaderiye mezhebine bir yakınlığınız varmı?

tekrar dan gayb ve cin etkisi hakkında Kur'anı bilgileri gözden geçirmenizi tavsiye ederim.cinlerin bilgi alması gibi bir şey söz konusu değidir.

son olarak yularılarda alıntı yaptığım İslami ilimlerde belli yerlerde olan kimseler yok dediği halde sizin ısrarlı kabulünüzün Müslümanlarca ilmi olmadıkça hiç bir değeri olmadığı aşikardır.

eklemek istedim ayetleri anlam mecrasından çıkararak görüşlerinizi haklı çıkaramak için kullanmak olsa olsa Kur.'ana yapılan haksızlıktır.
nahl suresinin 16. ayetinin siyak sibak-ı ile ne anlam taşıdığını buraya siz aktarırsanız daha iyi olur
Kuraniyyun taifesinden olup olmadığınızı anlamak adına

NAHL 16-) Daha nice alâmetler! Necm (yıldız-hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) olarak hakikate erdirir!
***
İdris peygambere burçlar ilmi verilmekle kalmamış , yer ve gökteki sistemin yaratıcısının Allah olduğunu insanlığa bildirirken , kendisinede bu sistemi, aynel yakin gösterilmek üzere göklere çıkartılmış ve yıldız ilmine orada vakıf olmasıda sağlanmıştır. 4.cü kat sema boyutunun kendisine mekân olduğu, diğer sema katlarında (boyutlarında) da dolaşabildiği, eski dini kaynaklarda belirtilmektedir. .

Aynel yakin vakıf olduğu bu ilmi , vahye dayalı olarak okuduğu sistemi, o devrin idrak ve anlayışına göre anlatmıştır.Yani, İdris Peygamber, Allah`ın yaratmış olduğu sistemdeki düzenleme mekanizması olan burçlar ve yıldızlar sistemini açıklamış; bunların, Allah`ın ilim ve kudretiyle alemde ilahi tasarrufun oluşmasına vesile kılındığı sırrına işaret etmiştir!..

Yıldız ilmi veya Burçlar ilmi, İdris Peygamber'in mucizesidir. Daha sonra bu veriler , Babiller tarafından, düzenlenmiş ve genişletilmiştir. Bundan sonra da tüm insanlığa yayılarak, her devirde, bir şekilde insanların ilgisini çeken bir konu olmuştur.

Bu arada zaman içinde edinilen tecrübeler ve yaşanılan olaylar neticesinde, insanlar, burçlardan gelen ışınların etkilerinin, insan kaderi üzerindeki rolünü çok rahat ve açık bir şekilde tesbit etmişlerdir.

Ne var ki bu tesbit onları, bütün oluşların ardında yıldızlar olduğuna göre, o halde yıldızlar "tanrı" dır düşüncesine getirmiştir.

Böylece, başta Güneş olmak üzere, Ay ve çeşitli yıldızlara tapınma devri başlamıştır!.

Oysa, yıldızların yaydıkları bu etkiler Allah takdir ve kudretinin açığa çıkmasından başka bir şey değildir!.

Dolayısıyla esas amaçtan sapılarak, Astroloji ilmi, hak etmediği bir noktaya indirilmiştir.

Daha sonra, Hz. İbrahim Peygamber başta olmak üzere, tüm peygamberler, yıldızların tanrı olmadığını; bütün evreni ve evrende var olan her şeyi yaratanın, Mutlak Varlık olan Allah olduğunu sürekli olarak açıklamışlardır. Dolayısıyla, yıldızları mevcut özellikleriyle yaratan ve onlar üzerinde de, yegane söz sahibi olan, ALLAH’tır; gerçeğini insanlara idrak ettirmeğe çalışmışlardır.

Pek çok İslâm düşünürü de, yıldızlar konusunu inceleyerek, varlığın var oluşunda burçların ve yıldızların rolünü, çeşitli kitaplarında anlatmışlardır.

Ayrıca, bir ilim deryası olan, Kutsal Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm’de, yıldızlarla ilgili 60 küsur Âyet ve "El- BURÛÇ" sûresinde anlatılanları bir düşünmek gerekir...

 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
BAKALIM ÜNLÜ DİN ALİMLERİ ASTROLOJİ HAKKINDA NE DEMİŞ:

ŞAH VELIYYULLAH DIHLEVI HÜCCETULLAHI'L BALIGA

isimli eserinin 8'inci bölümünde şöyle anlatıyor:
“Yıldızlar belli bir görünümde oldukları zaman, onların kuvvetlerinden oluşan ve felek'in bir yerinde temessül eden bir ruhaniyetin meydana geleceğini bilir. Bu ruhaniyeti felekiyyat hükümlerini nakleden, yeryüzüne naklettiği zaman, insanların düşünceleri o ruhaniyet doğrultusunda değişir”.
Aynı şekilde Arif-i Billah da bilir ki, şeriat dilinde, "Leyle-i mübareke" diye isimlendirilen ve içerisinde her hikmetli işin ayrılıp karara bağlandığı özel bir vakit geldiğinde, melekut aleminde insan türünün özelliklerinden oluşan bir ruhaniyet oluşur."
“Her bir yıldız kendini meydana getiren manalar yönünde görevini yapmaktadır. Aslında onların, seninle benimle bir dertleri yoktur. Sadece yapmaları gerekeni yapmaktadırlar. Nasıl ki, yağmurun sizi ıslatmak gibi bir amacı yoktur, ama, yağmur yağarken açıkta iseniz ıslanırsınız”.
Kuran-ı Kerim'de HADID süresi 22-23 ayetlerde:
“Yeryüzünde veya nefislerinizde size isabet eden bir olay, bizim onu yaratmamızdan evvel, mutlaka bir kitapta yazılmıştır”.

İMAM-I AZİZ NEFESİ ZÜBDETÜ'L- HAKAİK isimli kitabında özetle şunları söylüyor.

"7 dış aza dünyanın yedi bölgesidir, yedi batın aza da yedi kat göklerdedir. Akciğer birinci semadır. Yıldızı felek-i kamerdir (Ay). Zira felek-i kamer, alem-i kebirin reisi mesabesindedir. Ve iki alem arasında vasıtadır.
Bu felekte melekler çoktur. İlimler tahsil eden ve akıl tedbiri üzere vakit tayin edilmiş olan melek bunların serveridir. Cibril bunlardandır. Ve Cibril alemin ilmine sebeptir. Dimağ (beyin) ikinci göktür. Yıldızı felek-i Utarit'tir. (Merkür) Zira alem-i kebirin dimağı felek-i Utarit'tir.
Üçüncü göğün yıldızı felek-i Zühre’dir. (Venüs) Zira Zühre alem-i kebirin böbreğidir. Bu felekte çok melaike vardır. Neşe sevinç ve şehvet üzere vekil olan melek bunların büyüğüdür.
Kalp; dördüncü göktür. Yıldızı Güneş'tir. Zira Güneş alem-i kebirin kalbidir. Bu felekte de çok melaike vardır. Hayat üzere vekil olan melek bunların reisidir. İsrafil bunlardandır. Zira, İsrafil kainatın hayatının sebebidir.
Öd kesesi beşinci göktür. Yıldızı Merih'tir. (Mars). Zira, Merih alem-i kebirin öd kesesidir. Bu felekte de çok melaike vardır. Gazap ve kahır, vurmak ve öldürmek üzere vekil olan melek bunların büyüğüdür.
Karaciğer altıncı göktür. Yıldızı Müşteri'dir.(Jüpiter) Zira, Müşteri alem-i kebirin ciğeridir. Burada da çok melaike vardır. Rızklar üzere vekil olan melek bunların büyüğüdür. Mikail bunlardandır. Zira Mikail alemin rızkına sebeptir.

MEVLANA CELALEDDİN

Meşhur eseri MESNEVİ'sinde, birinci cilt 750-755.ci beyitlerde şöyle anlatmaktadır.
"750. güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan, pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır. Kimin bir yıldızla alaka ve mecburiyeti varsa; o, kendi yıldızı ile döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır.

Talihli Zühre ( Venüs) ise şevki, çalıp çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır. Kan dökücü huylu Merih'e (mars ) mensup ise cen, bühtan ( iftira ) ve düşmanlık arar. Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki, onlarda ihtirak (güneşe yaklaşma) ve nasih ( uğursuzluk ) olmaz.
755. onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler. Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, tanrı nurlarının ışığında dururlar. Her kimin talihi o yıldızlardan olursa, o kimsenin zatı, kafirleri taşlayıp yakar.

Onun hışmı, bazen galip gelen, bazan mağlup olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Merih'in hışmına benzemez. Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
760. O nuru, canlara Hak saçtı. Davetliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır.

Dalak, yedinci kat göktür. Yıldızı Zuhal'dir. (Satürn). Bu felekte de çok melaik vardır. Ruhları almak için vekil olan melek bunların en büyüğüdür. Azrail bunlardandır. Zira, Azrail dünyadaki insanların ruhlarını almakla görevlidir.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Bakalım kuran bu konuda neler söylemiş.

"Hakikaten biz, gökte BURÇLAR yarattık. Ve temaşa edenler için süsledik." (Hicr/16)

"Gökte BURÇLAR yaratan ve onların içinde bir kandil ve nurlu bir Ay yaratan Allah’ın şanı ne yücedir! .." (Fûrkan/61)

"Güneş ay’a yetişemez. Gece de gündüzü geçemez. Hepsi birer felekte yüzerler." (Yâsin/40)

"Allah, gökleri ve yeri HAK olarak yarattı. Bunda müminler için ibret vardır." (Ânkebût/44)

"Göklerde ve yerde olanların tamamı O’nundur. Hepsi O’na boyun eğicidirler." (Rûm/26)

"Gece, gündüz, güneş ve Ay Allah’ın kudretine delalet eden âyetlerindendir. Siz, güneşe ve aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde edin..." (Fussûlet/37)

"Biz gökleri yeri ve aralarındakileri eğlence ve boş yere yaratmadık. Biz onları ancak Hak ile yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler." (Dühan/38-39)

"O göklerde ve yerdekilerin tamamını, kendi tarafından sizin hizmetinize verdi. Bunda tefekkür eden bir kavim için âyetler ve ibretler vardır." (Casiye/13)

"Biz, yeri, göğü ve aralarındaki şeyleri kâfirlerin zannettikleri gibi abes ve batıl, boş yere yaratmadık." (Sât/27)

"Ve size geceyi, gündüzü, güneşi, ayı ve yıldızları musahhar kıldı. Bütün bunlar O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Bunların herbirinde akıl kullanacak bir kavim için alâmetler vardır." (Nahl/12)

"Gökten yere kadar bütün dünya işlerini o tedbir eder." (Secde/5)

"Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan şeyleri ancak Hakkı yerleştirmek için ve muayyen bir müddetle yarattı." (Rûm/8)

"Görmez misin ki, Allah, göklerde ve yerde olan şeyleri hep sizin menfaatinize musahhar kıldı. Üzerinize açık ve gizli olarak birçok nimetleri tamamladı." (Lokman/20)

"Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde muttaki kavim için özel ayetler vardır." (Yunûs/6)

"Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki onlar, o alâmetlerin üstüne basıp geçerler ve onlardan yüz çevirirler." (Yusuf/105)

"Üstünüze yedi sağlam göğü bina ettik. Oraya parlayan bir kandil astık." (Nebe/13)

"Biz dünya semasını yıldız ziynetleri ile süsledik . Ve onları azgın şeytanlardan koruduk." (Saffat/6-7)
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Kader Ve Astroloji Bağlantısı

Kişinin, doğum tarihi ve saatine göre hazırlanmış yıldız haritası, o kişinin kader çizgisini bir ölçüde anlamamıza vesile olur.

Burada, genetiğimizde mevcut bilgiler eşliğinde kişilik özelliklerimiz, nasıl bir hayat süreceğimiz, yakın uzak ilişkilerimiz, yaşam boyu nelerle karşılaşacağımız; huyumuz, mizacımız, hastalıklarımız, kazalar, rızkımızın ne kadar olduğu, kısaca doğumdan ölüme tüm yaşantımız, alnımızın arkasındaki beynimize, kozmik kalemle yazılmıştır, diyebiliriz..

Bilebildiğimiz kadarı ile, yıldız haritamızdaki veriler alınyazımızdır!.

Bizim fıtratımız itibari ile, takdir olunanların ortaya çıkması da transit adı verilen yıldız hareketleri ile olur.

Kişinin özel Yıldız haritasında, her gezegen belli bir burcun, belli bir derecesine düşer. Aynı zamanda da 12 evden birine isabet edecektir. Bu şekilde sabitleşir ve artık değişmez. Böylece, buna dayalı olarak beyinde belli noktalar açılır ve faaliyete başlar....

Şimdi güneş sisteminin hareketini düşünün. Tüm planetler sürekli bir dönüş ve hareket içindeler. Bunun sonucu, her an, değişik mana yüklü dalgalar uzaya yayılmaktadır.

İşte, bir planet, kendi haritamızda belli bir burçta bulunan ve artık bizim için sabitleşmiş olan bir planetimizin, yani beynimizde açılmış olan sabit bölümlerin üstünden geçerken; veya o nokta ile çeşitli açılar oluşturduğu zaman, biz belli durumlarla, duygularla veya olaylarla karşılaşırız...

Daha önce, beyinde o devre açıldığı için, daha sonra, o noktaya denk gelen etkiyi, beynin değerlendirmesi mümkün olur. Sistemin işleyişi bu şekildedir.

Şimdi bir örnek verelim:

Kişinin özel haritasında AY, Boğa burcunun 10 derecesinde bulunsun... Daha sonra bir planet, örneğin MARS, Boğa burcunun 10 derecesinden transit geçerken veya Akrep burcunun 10 derecesine gelip, zıt pozisyonda transit olduğu zaman, kişi sert duygusal etkiler altında kalarak taşkınlıklar, duygusal patlamalar veya kaza gibi durumlarla karşı karşıya gelecektir. Mars, boğa burcunun 10 derecesinden uzaklaşıp, transit etkisi geçtiği zaman, kişi yeniden normal yaşamına dönecektir. Ve bu arada, ters bir şey yaptıysa sonradan pişmanlık duyacaktır.

Ne zaman, nelerle karşılaşacağımız, kendi haritamıza yani, proğramımıza bağlıdır!.

Her ne kadar birbirimizle alakalıyız gibi görünse de, aslında herkes kendi kaderini yaşar!.

Kişiler, başımıza gelecekler için sadece bir vesiledir.
Eğer bize bir sıkıntı takdir edilmişse, bir olay, bir kişi buna figüranlık edecektir.

Daha gerçekçi bir ifade ile; olaylar bize gelmez, biz, kaderimiz gereği, olayları kendimize çekeriz!.

Ve o olayın bize ulaşması için de, birtakım kişiler buna vesile olur!.

Zahirdeki görünüm itibariyle falanca bana kötülük veya iyilik yaptı deriz. Halbuki herkes, kendine takdir olanı yaşamaktadır!.

Durum böyle olunca, kişileri suçlamak mı, yoksa kaderine razı olup; akılcı bir şekilde gereğini yapmak mı...?

Başımıza gelecek olayların, gelmesi kaçınılmazdır!. Çünkü bunu değiştirmek demek, ya doğum anında gelen tesirle, beyinde açılan noktayı kapatmak; ya da, daha sonra gelen yıldız etkisini kesmek demektir, ki; her ikisi de mümkün değildir.

Ancak bunun ötesinde şöyle bir gerçek daha vardır... Hz. Rasûlullah Efendimizin öğretisinde; “Dua ve sadaka kazayı yok eder.“ buyurulmaktadır.

İşte, halk arasında, atlatılan bir kazanın akabinde, sık kullanılan, “Verilmiş sadakan varmış..” sözü bu noktaya dayanmaktadır.

Dua, kişinin varlığındaki, özündeki, ilahi güçleri ortaya çıkarır!.

Yani, dua, zikir, namaz gibi çalışmalar aynı zamanda, beyinde koruyucu manyetik bir güç de oluşturur!. Gelen sert tesirler, kendi oluşturduğumuz, manyetik kalkanımız sayesinde hafifler. Böylece kişi kendini korumuş olur.

Ne var ki, tedbir de takdirdendir ve “dua dahi kaderdendir”, gerçeği unutulmamalıdır.

Bakın KADER konusunda büyük islâm âlimi Şah Veliyullah Dihlevi, neler diyor "Hüccetullahi Baliga" isimli çok meşhur eserinde :

"Şimdi gelelim kulların ihtiyarı konusuna... Kullar işleyecekleri fiilleri seçebilirler.. Evet ama, kullar için gerçek bir seçim, hiç bir zaman için sözkonusu değildir!. Çünkü bu seçim, kişinin değil de Allah`ın istediği şeyin olması, fayda vermesi hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şey hakkında bir saik ve azmin bulunması gibi sebeplerle malüldür. Bu durumda hangi ve nasıl ihtiyardan bahsedilebilir?

Rasûlullah aleyhisselam şu açıklamasında bu hususa işaret eder:

"Şüphesiz kalpler, Allah`ın iki parmağı arasındadır; onları dilediği gibi çevirir!." (cilt:1-sayfa:248)
* * *
Şimdi bir örnek daha verelim.
Diyelim ki; Mars kişinin özel haritasında 2.ci evde ve Koç burcunda sabitleşmiş durumda olsun...

Transit Mars, Koç burcuna 60 ve katları derecelerde açı yapacak mesafelere geldiği zaman, kişiden güçlü ve yaratıcı davranışlar ortaya çıkar. Buna mukabil 45 ve katları olan derecelerde açı yaptığı zaman, ters, güçsüz, sert ve hatalı davranışlar görülür.

Ayrıca, 2.ci ev para evi olduğu için, hiç umulmadık masraflara neden olur. Yani kaderde, bu parayı harcamak var ve sistem gereği bu tesir geldiği anda kişide alma hırsı veya arzusu meydana gelir ve bu harcama yapılır!.

Ya da, sağlık evine sert bir yıldız varsa, güçlü yıldız transitleri etkileri geldiği zaman, bir hastalık ortaya çıkar. Çünkü böyle bir durumda kişinin beyninin sağlıkla ilgili bölümü zayıf durumdadır. Güçlü tesirler karşısında ister istemez yenilecektir. Ama sağlık evinde böyle bir durum yoksa, sağlıklı bir yaşam sürecektir...

Bu arada çok önemli bir hususu açıklayalım...
Burçlardan gelen veya planetlerin yansıttığı dalgalar, "sen şu fiili işle" gibisinden anlamlar ihtiva etmezler!.

Ya da "sen şu duyguya kapıl" gibi bir duygu oluşturmazlar!.
Gelen dalgalar genel bir anlam taşırlar; ancak herkes bu dalgaları, kendisinin ilk beyin proglamlanışı istikametinde değerlendirir..

Mesela; Mars, Yay burcuna girdiğinde yansıttığı dalgalar tek tip olmasına karşın, herkes bu dalgayı kendi haritasındaki Yay burcunun düştüğü eve göre değerlendirir.. İkinci evi Yay olanla, altıncı, ya da onbirinci veya onikinci evi Yay olanın bu dalgaları değerlendirişi son derece farklıdır..

Tıpta, şöyle bir uygulama vardır...

Bir kediyi masaya yatırırsınız ve beynine, mesela seks merkezine elektrodu değdirir ve onu irrite edersiniz.. Hayvanda seksüel davranış görülür.. Sonra aynı elektrodu farklı bir merkeze yöneltirsiniz, bu defa aynı dalga irritesi hayvanda başka tür bir davranışın mesela açlık duygusunun oluşmasına neden olur...

Dalga aynıdır, fakat farklı bölümde farklı şekilde değerlendirilir.

İşte bir burçtan veya gezegenden gelen astrolojik tesirler de, tek tek aynı olmasına rağmen, farklı açılımları dolayısıyla insanlar ve diğer canlılar tarafından farklı farklı değerlendirilir.

Düşünün ki, ayrıca, pekçok farklı türden, çok farklı dalga türleri her an dünya üzerine gelmekte; ve bizler de beyinlerimizin ilk açılışlarına göre bunları her an farklı bir şekilde değerlendirmekteyiz!..

Bu mekanizma, "Din" açıklamaları içinde "KADER" kelimesiyle tanımlanmıştır..

Rasûlullah aleyhisselam bir açıklamasında diyor ki:
“Allah bütün mahlukatı karanlıkta zulmet içinde halketti, sonra nurundan saçtı. O nur kime isabet etti ise hidayet buldu. Etmeyen ise karanlıkta kaldı.”

Takdir gereği kime mutluluk getirecek tesirler isabet etti ise, o beyin, kendisine kolaylaştırılan bir biçimde gerekli fiilleri yaparak onun neticesine ulaşır!.

Hiç kimsenin programı dışında birşey yapması mümkün değildir. Ve gene, sistemi anlatan Hz. Peygamber s.a.v. efendimiz diyor ki; “Hiç kimse kendi ameliyle cennete gidemez.“

Cennete gitmek "amel"e değil, Allah’ın o kişi hakkındaki hüküm ve takdirinin sonucu olarak oluşan "iman" a; ve bunun açığa çıkış şekli olan anne karnında 120.ci günde, meleki kökenli yıldız tesirlerine bağlıdır. Nitekim bunu daha evvel de açıklamıştık zaten....

Yapılan ameller, yani çeşitli çalışmalar ise, gideceğimiz boyuttaki (cennet veya cehennem) mertebelerimiz için çok önemli.... Ancak, bu çalışmaların bize kolaylaştırılması veya zor gelip yapılmaması dahi, takdire bağlı olarak, gene kozmik tesirlerle oluşan istidat, kabiliyet ve genetik programa bağlıdır....

O halde hedef; kendini tanıyıp, mevcut ve gizli özelliklerimizi en iyi şekilde kullanarak, var oluşun hakkını verebilmektir. Bu da ancak, sistemi bilmekle mümkün olur....
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
Kur'an'da İnsan-Gayb ilişkisi
Murat Kayacan

Bilimsel araştırmalar nereye varırsa varsın, yeryüzünün zenginlikleri ve onun gizli olan enerji kaynakları ne ölçüde ortaya çıkarılırsa çıkarılsın, insanlar hep gaybın perdesi önünde güçsüz ve çaresiz kalacaklardır. İnsanoğlunun en bilginleri dahi bir an sonra başlarına gelecek şeyi bilemezler. Verdikleri nefesin geri gelip gelmeyeceğinden habersizdirler1. Gaybın varlığına inansın, inanmasın herkes gayb ile her an iç içedir ve bu içiçeliğin farkında olanlar da, bilinçsizce yaşayanlar da doğruyu pek yakında bileceklerdir.
Umumi olarak gayb ile insanın ilişkisi bir bilgi düzeyinde görülmüştür. Vahyin insan hayatına etkisi ve yaşamdaki yeri geri planda kalırken araştırmalar, gayb bilinebilir mi, kimler bilebilir, bilen insana tabi olmak gerekir mi, yoksa gaybı bildiğini iddia edenler apaçık iftira mı almaktadırlar, yoksa bu bir keramet midir gibi sorular etrafında yoğunlaşmıştır. Tabii bu sorular kesinlikle cevapsız bırakılmamalıdır. Nihayetinde hayatın olduğu kadar bilginin de bir problem oluşu söz konusudur. Bu anlamda gaybın insanı ilgilendiren ve müesser kılan yönü bizi daha fazla ilgilendirmektedir. Yoksa bize bildirilen vahyi daha da gaybileştirerek somut örnekleri soyut alana kaydırma ve hedefi kaçırma tehlikesi söz konusudur.
Bu tehlikeden korunmak için Kur'an'ı rehber edinerek onun tanıttığı insanı, gaybı ve ikisi arasındaki ilişki şeklini ölçü edinmek kaçınılmazdır.
I. İnsan nasıl bir varlıktır?
a) İyi yönleri:
İnsan yeryüzünün efendisidir2. Allah onu bilmediğini öğretir3. Bu özelliği sayesinde meleklerden farklı olarak keşfedebilme kabiliyetine sahiptir4. Doğuştan Allah'ın varlığını tanıma ve kabullenme tabiatına sahiptir5. Allah onu ruhundan üfleyerek yaratmıştır6. Kainattaki yerin, göğün ve dağların kabullenmekten imtina ettikleri emaneti (iradeyi) yüklenerek büyük cesaret örneği gösterir7. Allah'ın gösterdiği hak yolu kabul veya red noktasında serbesttir8. İyiliği ve kötülüğü seçme kabiliyeti Allah tarafından bahşedilmiştir. İnsan nefsini kötülüklerden arındırırsa kurtulur, kirletirse ziyana uğrar9. Yeryüzünün bütün nimetleri onun için yaratılmıştır10. Yaratılış hedefi Allah'a kulluktur11. Onun bazı gerçekleri görmesi ölümünden sonraya bırakılmıştır12. Öldükten sonra karşılaşacağı şeylere iman etmesi onun ödüllendirilmesine vesile olur13.
b) Kötü yönleri:
İnsan Allah'ın nimetlerini görmezlikten gelir 14. Bazen Allah'a ihtiyacı olmadığı zannıyla azar. Küçük dağları ben yarattım sanır15. Çok acelecidir16. O kadar ki, adeta aceleden yaratılmıştır17. Zor durumda kalınca Allah'ı hatırlar. Zorluktan kurtulunca Allah'ı unutur18. Allah'ın ikram ettiklerini kendisinden bilerek cimrileşir. Çok nekes bir varlıktır19. İhtiraslı ve hırslıdır20. Kötülük görürse inler, sızlanır, bağırır ve yardım ister, yardım edilince de cimrileşir21.
Görüldüğü gibi insan nötr bir varlık değil, fıtrat hadisinde olduğu gibi inanmaya mütemayildir. Yapısı bunu gerektirmektedir. Fakat insanların çoğu müşriktir ve zanna uymaktadırlar22. İslami kesimden bazı cemaatlerin ya da "münafık müslümanların (ılımlı laiklerin) ifade ettiği gibi inananlar ifadesi son derece muğlaktır. İnanmayan insanlar kaale alınmayacak kadar azdır ve muhatap alınacak keyfiyet ve kemiyete sahip değillerdir. Demek ki asıl mesele insanları bilgisel bir imana ulaştırmak değil, şirkten ve zulümden arınmış bir anlayış ve hayata sahip fertler yetiştirmektir. O halde yalnız başına "imanlı gençlik" sözü muhaldir. Muhtevası çağdaş bilimle değil. Kur'an ile doldurulmalıdır.
II. Gayb nedir?
a) Gaybın anlamı:
Gerektiği yerde bulunmamak, kaybolmak, uzaklaşmak, gizli kalmak, bulunmamak, hazırda olmamak anlamına gelen gayb23 Kur'an'da sıkça işlenen bir temadır. Gayha iman müminlerin özelliklerindendir24.
Kur'an'da gayb geçmiş olaylar25, gizli ve sır olan şeyler26, bir hadisenin gerçek yüzü27, fiziki dün yada başkalarının göremediği davranışlar28, bilinmeyen her şey29 ve görünmeyen her şey30 manalarına gelmektedir. Allah kendisini gayb olarak değil de yine görünmeyen anlamına gelen batın31 olarak nitelendirir. Bu anlamda Allah gaybtır diyebiliriz.
b) Gaybın türleri;
1.Mutlak gayb:
Bu alan peygamberler de dahil kimseye açık değildir. Bunu ne gökte ne de yerdekilerin bilmeye gücü yeter32. İnsan ne bilgi kapasitesiyle, ne de vahyi verilerle bu alana nüfuz edebilir. Mutlak gayb alanının neleri ihtiva ettiğini sayıp dökmeye çalışmak manasız ve imkansızı istemektir. Allah'ın zatı ile ilgili konular, yaratılış, kıyamet anının kamil bilgisi, ümmü'l kitab'ın mahiyeti gibi...
2.Vahy yoluyla peygamberlere bildirilen gayb:
Cennet, cehennem ve nihai adaletin tahakkuku gibi konular33 bu alana aittir. Sözgelimi melekler ile ilgili konular da bu alana girer. Melekler Allah'ın emrini tereddütsüz yerine getirirler34, insanların yaptıklarını kayda geçirirler35, Allah'a itaatkar, insanoğluna saygılıdırlar36, insanların canlarını alırlar37, teşbih ederler38, müminler için mağfiret talebinde bulunurlar39, peygamberlere vahy getirirler40 ve arşı taşırlar41.
Rabbimiz vahy yoluyla bunların dışında cinlerin42 ve şeytanların43 da varlığını bize haber vermiştir. Bu tür vahy ile kendisinden bahsedilen varlıklar gayb olma özelliğini sürdürürler. Allah bizi güvenilir bir kaynakla onların mevcudiyetini bildirmiştir. Müminler bu varlıklar hakkındaki vahyi bilgilerle yetinmek durumundadır.
3. İzafi gayb:
Buna göreceli gayb da diyebiliriz. Şehadet ile gayb içice geçmiştir. İnsanı aşan durumlar ve dolaylı yollardan hakkında bilgi sahibi olunabilecek gayb izafi olan gaybdır. Mekan olarak bir insanın çıplak gözle duvarın ardını görememesi zaman olarak da önceki kavimlerin kendilerine gönderilen peygamberlere karşı aldıkları tavrın nasıl olduğu gaybtır. Ancak bu duvarın ardındaki insanlar ve peygamberlere karşı plan kuranlara gayb değildir. Bu nedenle Yusuf44 ve Nuh45 kıssası gayb olarak tavsif edilmiştir. Yani Yusuf ve Nuh peygamberlerin düşmanları bize gayb olanı bilmekteydiler.
Eski Ahid'in Tekvin babında Yusuf ve Nuh kıssaları yer almaktadır. Ayrıca rivayetlerde Arap kabilelerinin Nuh kavminin putlarının isimlerini zaten bildiklerinden söz edilmektedir46. Bu durumda bu kıssaların gaybiliğinden maksat nedir? Kur'an'daki kıssalar ayrıntılı değildir. Kıssalar öğüt, hatırlatma, uyarma, müjdelerine, açıklama ve telkin amacını güder ve olayları bu mana ve tarz da zikreder. Orta seviyede kültüre sahip birisi bile bunu kavrayabilir. Kur'an'da bununla uyumlu olan ve destekleyen somut bir gerçek vardır ki o da Kur'an'ın kıssalardaki hedef ve üslubunun aktarılan olaylar, mücadeleler, hükümler ve deliller ile Hz. Peygamber'in siretindeki olayların arasında uyumlu bir ilişki olduğudur. Kur'an kıssalarının tarihi olayların sadece can alıcı noktalarına dikkat çekmesi bu gerçeği tekid etmektedir. Kur'an bir tarih kitabı değildir. Ona böyle bir yaklaşımla bakmak doğru değildir. Bundan Kur'an'ın tarihi gerçeklerle çelişkili olduğunu değil, onun olayların doğru ve öz bilgisini verdiğini kastediyoruz. Zaten gayb olan, geçmiş dönemlerde vuku bulan olayların bilinmezliği değildir. Ehl-i Kitab ve Mekke müşrikleri bu kıssaları bilmektedirler. Fakat ellerinde kalan ilahi mesaj değil, tarihi kırıntılardır.
c) Gaybı kim bilebilir?
Kur'an-ı Kerim gaybın Allah'a ait olduğunu ve bu konuda cinler ve peygamberlerin de istisna edilmediğini söyler47. Ancak Allah dilediği peygamberlere gaybi bilgiler verir48. Peygamber kimsenin kalbinden geçeni bilmez49. Allah bildirmedikçe onun bunlardan haberli olması söz konusu değildir. Nitekim kendilerine arz edilmiş bir dava ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Ben ancak bir beşerim, birbirinizden davacı olarak geliyorsunuz. Bazınızın davasını, ötekininkine haksız olarak galip getirmesi mümkündür. Ben de duyduğum gibi karar vereceğime göre o kimse için eğer kardeşinin hakkı olan bir parçayı hükmetmişsem o kimse ona ateşten bir parça veriyor olduğunu bilip sakın ondan bir şey almasın"50. Yine, Allah bildirmedikçe peygamberlerin gaybla ilgili bilgi sahibi olmaları Kur'an nokta-i nazarından mümkün değildir51.
d) Görünen şeylerin gaybi yanı:
Kur'an'da insanın bazı organlarının yapıp ettikleri konusunda ahirette şahidlik yapacağından bahsedilir52. Bu organlar deriler, eller, diller, gözler, kulaklar ve ayaklardır. Bu, aklımıza onların da bir bilince, kavrayamadığımız özellikleri sahip oldukları ihtimalini getirmektedir. Kur'an canlı cansız her varlığa bir kişilik atfeder. Evrendeki her şey Allah'ı teşbih eder, fakat insanlar bunu anlayamazlar53. Kainattaki her şey ona boyun eğer, göklerde ve yerde olanlar, gök cisimleri, dağlar, ağaçlar ve insanlardan bir çoğu Allah'a secde etmektedirler54. Nice taşlar vardır ki, Allah korkusundan ötürü aşağıya doğru düşerler55. Bütün bu ifadeler eşyanın, duyularımıza hitab eden yanının ötesinde bir boyuta sahip olduğuna işaret ediyor. Ancak bu vasıfların mahiyeti mecazi midir, değil midir, o bizi aşmaktadır. Yorumlar yapmak da ihtimalden öteye geçmez.
III. İnsan-gayb ilişkisi
Görünür alemde oldukları halde insanın zaman, mekan ve duyuların yetersizliği gibi engellerden ötürü göremediği, duyamadığı hakkında doğrudan bilgi sahibi olamadığı şeyler mevcuttur.
Duyularımızın sınırlılığı bizi gözümüzün önünde duran mikropları bile göremez durumda bırakır. Bilgimiz, bilmediklerimize göre çok sınırlıdır. Bu alemde vukubulan hadiselerin küçük bir bölümünü duyularımızla algılarız. Saniyede 30'dan az ve 2400'den fazla olan hava titreşimlerini algılayamıyoruz. Gözlerimiz yedi rengi görebilecek kapasitededir. Gözlerimizin göremediği ultra mavi ve kırmızı ışınları ancak gözden daha kuvvetli aygıtlar tespit edebilmektedir. Ayrıca X ışınlan, Gama ışınları, Kozmik ışınlar ve radyo dalgaları için gözlerimiz işe yaramıyor56.
Bu durumda insan gayb olgusundan kurtulamamaktadır. İnsanoğlu sayısız bilinmeyenlerle karşı karşıyadır. Eğer insanoğlu neyin peşinde olduğunda hayırlı bir amel üzere olduğunu tespite edebilirse hüsrana uğramaktan kurtulacaktır. Bu sayede zanna ya da yakine tabi olup olmadığını farkedebilecektir.
A- Diğer dinlerde gayba ilgi:
Geleneksel dinlerden Konfüçyüsçülük'de Gök Tanrı'ya Tien denir. O, tabiat düzeninin idarecisi, herşeyin üzerinde olan varlık ve yaratıcı güçtür.
Hinduizm'de bir üçleme vardır. Brahma yaratıcıdır, Vişna koruyucu, Şiva ise yok edici tanrıdır. Hinduizm'de vahdet-i vücud inancı da bulunmaktadır.
Zerdüştlük'de tanrı Ahura Mazda, kötülüklerin kaynağı ise Ehrimen'dir.
Yahudilik'de tek tanrı inancı ve peygamberlere inanma söz konusudur.
Görüldüğü gibi dinlerdeki temel inanç esasları 'gayb' ile bağlantılıdır. Tarihte ve günümüzde insanoğlunun kahir ekseriyetini ilgilendiren din gayba büyük önem vermektedir.
B- İslami ekollerde gayba ilgi:
1- Kelamcıların ilgisi:
İslami kültürde Usulu'd-din ve Tevhid ilmi olarak da ele alınan kelam, Kur'an'ın gayb alemindeki varlıklar, onların nitelikleri ve gayb alanındaki oluşlardan söz eden ifadelerden kalkarak onların insan irade ve sorumluluğuyla ilgisi konusunda değerlendirmeler yapmışlardır. Kelamcılar gaybi bilgilerin sadece vahiy ile elde edilebileceğini kabullenmelerine rağmen gaybın insan hayatındaki öneminden ziyade Allah'a ait olan kısma akılla nüfus etmeye çalıştılar57. Onlar gencide keşf ve ilham gibi tasavvufi bilgi anlayışına karşı çıkmalarına rağmen akli metoda o kadar güvendiler ki, gayb hakkında kesin yargılarda bulunmakta bir beis görmediler.
2- Mutasavvıfların ilgisi:
Tasavvufta hep görünmeyen üzerinde bir yoğunlaşma, bir tecrübe ve yaşantı hali olmuştur. Gayba doğrudan nüfuz etme çabası, görünen aleme pek önem vermeyiş genel temalardır. Mistik vahyi verilerin tanrı ve gaybla ilgili verdikleri bilgileri yeterli görmeyip görünmeyeni deruni bir tecrübeyle, tam bir içe dönüşle daha yakından görme, tanıma ve hissetme çabasındadır. Bu açıdan mistisizm gayb ile ilgilidir. Sufilere göre akıl ve nakil bilgilerin kaynağı kabul edilse de en ulvi, en kutsi bilgiler keşf ve ilhamla, yani sezgi ile elde edilir. Bu sufi tecrübenin ayırıcı özelliği doğrudanlık ve kesinliktir. İnsan zihninin sonsuz ve mutlak olanı kesinlikle bilebileceği iddiaları vardır. Mükaşefe halinde kul ile gayba ait hususlar arasında perde bulunmaz.
Sufilerin gaybi olan durumları bilmeye kalkmasının Kur'an çerçevesinde muhkem bir zemine oturtmanın imkanı yoktur. Tasavvufi bilgiye ulaşma arzusunda Kur'an'ın verdiği gaybi bilgilerle yetinmeme gibi bir düşünce sezilmektedir. Oysa Kur'an gaybi bilmemizi değil, gaybın varlığını derinden ve sürekli hissederek şehadette güzel faaliyetlerde bulunmamızı ister. Kur'an'da gaybın bilinmesine yönelik bir amaçtan söz etmek mümkün değildir. Aksine bunun tersi vurgulanır. Müslümanın böyle bir bilgiyi amaç edinmesi doğru olmadığı gibi kul olarak böyle bir bilgi iddiasıyla da imtiyaz sahibi olunamaz. En doğru tutum, gaybın yegane sahibinin Allah, yegane güvenilir bilginin de vahyi veriler olduğunun benimsenmesidir. Bizim için gaybın bilgisi sadece Kur'an vahyi ile kayıtlıdır. Aksi takdirde istismarın önü alınmaz. Kur'an'daki gaybi bilgiler inanan insanın duygu ve düşünce dünyasında yaşanan gerçeklikler halini aldığı müddetçe ilave hiçbir gaybi bilgiye ihtiyaç duyulmadan Allah'ın dostluğu kazanılır.
3- Hatmilerin gayba ilgisi:
İslam dünyasında batini yorumda yana olanlara baktığımızda mutasavvıfları ve Şiiliğin İsmailiye kolunu görürüz. İslami literatürde aslında batinilik denince akla hemen İsmaililik gelir. Batınilik 12. yy.'dan sonra varlığını daha çok bazı tasavvufi akımları içinde sürdürmüş ve Kalenderilik, Melametlik ve Hurufilik gibi tarikatlerin oluşumunu etkilemiştir.
Hurufilik; Fazlullah tarafından 800/1398 yılında Horasan'ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattir. Hurufilik harf ve rakamların yorumlarıyla ilgili bütün eski birikimlerle tasavvufi, batini ve Şii inançların bir sentezinden oluşmuştur. Eski kültürlerde olduğu gibi İslam dünyasında da harflerin simgeselliği ve sayısal değerleri bir meşguliyet alanıdır.
İlm-i Hurufi denilen alanda harflerin sırları ve simgelediği anlamları araştıran çalışmalar lugaz, mevamma, remil, fal, cifr, vefk, azam ve nücum gibi bağımsız dalları ortaya çıkardı. Hurufiler Kur'an'daki el-Hurufu'l-Mukatta'yı çeşitli şekillerde yorumladılar. Hurufilik hususunda yapılan sufi tefsirlerde 2. yy.'dan başlamak üzere gelişmiş, İbnu'l Arabi'de zirveye ulaşmıştır.
4- Astrologların ilgisi:
Günümüzde özellikle gizli bilimler, astroloji, büyücülük, vs. yoluyla gayb hakkında bilgi edinme gayretlerinin revaç bulduğunu görmekteyiz. Bu yanlış adrese yönelmiş boş bir çabadır. Kur'an insanın önüne böyle bir amaç koymadığı gibi bünyesinde teşvik unsuru da barındırmaz. Gaybi bilgilere sahip olduklarını ileri sürenler bir temel üzerinde değildirler.
Medyumlar da cinlerle bağlantılı çalıştıklarından bahsederler. Halbuki cinler gaybi bilmekten aciz var­lıklardır58. Teşebbüs etseler de gaybın bilgisine ulaşamazlar59. Bir de cinlerin insanlara düşman olanlarının60, insanlarla uğraşanlarının61 olması eklenince, onlar vasıtasıyla elde edilen bilgilerin zanniliği daha da muhkemleşmektedir. Türkiye'deki iki meşhur medyuma bir çok yardımda tutunduğu iddia edilen cinlerin, onları gözaltına alma niyetine sahip polislerin gelişlerini haber ver(e)memeleri, ilişkinin –varsa eğer- anlamsızlığını göstermektedir.
5- Bilimin gayba ilgisi:
Bilimin pozitivist yorumu insanın bütünlüğünü ihmal ederek, onu olgusal alana hapseder ve insanın bu alanın dışıyla bir bağının olmadığını ileri sürer. Olgusal durum üzerine olmayan bir cümle anlamsızdır. Metafizik olan nesnel olmadığı için kabul edilemez. Dolayısıyla bir pozitivist, insanı sadece bilen bir varlık olarak alıyor gibidir. O, insanın aynı zamanda anlayan, sezen, idrak eden, kavrayan, inanan bir varlık olduğunu gözardı eder. Bu, insanı parçalayıp cüz veya bir yanını alarak 'insan bundan ibarettir' demek gibi anlamsız bir şeydir.
IV- Gayb üzerinde insanın etkisi
A- Müminlere etkisi:
Allah, namaz ve infak ibadetlerini yerine getirenlere hayırlı bir ticarette bulunduklarını söyler62. Güzel davranmalarına, geceleri pek az uyuyarak, seherlerde de bağışlanma dilemelerine ve infak etmelerine karşılık gayb olan cenneti vaadeder63. Namazlarında huşu içinde oldukları, boş şeylerden uzak durdukları, zekatlarını verdikleri ve iffetsizlikten sakınmaları, kurtuluş vesilesi olur64.
Onlar, geleceklerini garantiye alabilmek için peygamberin yoluna destekçi olurlar ve Kitab'a tabi olurlar65. Allah müminlerin inanıp sakındıkları için dünya ve ahirette korku ve üzüntü nedir bilmeyeceklerini66 söyler. Allah'ı Rab olarak kabul eden ve dosdoğru yol üzerinde olan müminleri meleklerin gaybi kimliğine yöneltir. Bizlere meleklerin dünya ve ahirette dost olacağından bahseder67, Gayba imanlarının gereği olarak müminler adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar. Yoksula, yetime ve esire onun sevgisi için yemek yedirirler: "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık beklemiyoruz. Çünkü biz suratsız, çok katı bir gün(ün azabından)den ötürü Rabbimizden korkuyoruz..." derler68.
Demek ki Allah gaybi varlıkları ve bizler için hazırladığı nimetleri bizler için teşvik unsuru olarak kullanmaktadır. Allah müminleri dünyada melekleriyle destekler. İnanan insanlar için gaybi yardımlar söz konusudur. Bu, yardımların her zaman mucizevi tarzda olmasını gerektirmez. Mesela Şamil Basayev'in Rusya'da eylem gerçekleştirebilecek kadar cesarete sahip olması ve bu eylemi gerçekleştirmesi karşısında Rus toplumunun ifsad içinde olması, ona yardımcı bir unsurdur. Peygamberi öldürmeye gelenleri bir örümcek ağının engellemesi, gaybi bir yardımdır.
Bu tür olaylarda mümin, eşyanın işleyişindeki gaybiliği yakalarken, kafir bunu görse de inkar etmektedir. Matematik olarak az sayıda olan müminlerin, çok sayıdaki kafirlere galip gelmesi de bir gaybi yardımdır69. Çünkü kafirlere-karşı savaşırken müminler yalnız değillerdir70.
İslam inancının üç ana esasından birini teşkil eden ahiret inancı her şeyden önce imtihanda sorumluluk duygusu meydana getirmekte ve bu yönüyle hem hukuki, hem de ahlaki müeyyide olmaktadır. Dünya hayatında insanın zorluklarla, haksızlıklarla mücadele ettiği halde, bunları ortadan kaldıramadığı, neticede elem çektiği bir gerçektir. Mutlak adaletin tecelli edeceği iyiliğin mükafatlandırması için bütün engellerin ortadan kalkacağı ebediyet aleminin varlığına inanmak, insan için büyük bir teselli kaynağı ve yaşama sevincidir71.
Kur'an-ı Kerim'de ahiret sahneleri somut bir şekilde sunularak insanlara amellerinin onları nereye götüreceği gösterilir. Tevbe Suresi'nde hahamlar ve rahiplerden çoğunun malı haksızlıkla yedikleri ve Allah yolundan alıkoydukları anlatılır. Malı biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için cehennem ateşinin kızdırıldığı ve bu ateşte alın, böğür ve sırtlarının dağlanacağı ifade edilir. Sa'd Suresi'nde ise müminlerin amellerine karşılık, onlara Adn cennetlerinin kapılarının açılacağı, orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve yiyecek isteyeceklerini ve yanlarında son derece iffetli yaşıt eşler bulacakları haber verilir. Bu ayetlerle bir yandan haklarını alamadan ömrünü tamamlayan insanların zararda olmadığı ve adl-i ilahinin muhakkak ortaya çıkacağı vurgulanırken, bir yandan da hakkın şahidliğini yapan insanların güzel davranışlarının karşılıksız kalmayacağı müşahhas bir şekilde ifade edilir.
B- Kafirlere etkisi:
Gayba inanmayan insan, gaybi cezalandırmadan dünya ve ahirette kurtulamaz. Gaybi inkar edene karşı, gaybın sahibi sürekli sarsıcı, incitici, hüsrana uğratıcı darbeler gönderir. Bunların bir kısmını sıralamak yerinde olacaktır.
Kafirleri Allah, melekler ve insanlar lanetlerler72. Bu azab onları saptırır73. Kalplerini katılaştırır74, mühürler75. Allah yolundan dönenleri, O'nu unutup terk edenleri O da terk eder ve yardımsız bırakır76. Onlara bütün kapıları açar, bütün imkanları verir, onların vahim bir durumda olduklarını hatırlamalarına engel olur. Aralarına düşmanlık sokar77. Onların inananlara karşı tuzaklarını boşa çıkarır78. Allah onlara gazab eder79. Allah azgın toplulukların yok oluşunda rol sahibidir. Nitekim geçmiş toplulukları da azgınlıklarından dolayı yok etmiştir80. Allah haddi aşanları, nankör ve günahkarları, kafirleri, zalimleri, hainleri, büyüklük taslayanları, bozgunculuk çıkaranları, aldatanları sevmez81. Münafıklara ve kafirlere azab eder82.
Gaybi varlıklardan şeytan, inanmayanların dostudur83. İnananlar ve ihlaslı olanlar hariç diğer bütün insanların gönlüne vesvese verir84. Bu vesveseler özellikle günahkar, müfteri ve kafir şahıslar üzerinde etkili olurlar85. Allah kendisine, peygamberlerine Cebrail ve Mikail'e düşman olan inkarcıların düşmanıdır86. İnkarcıların, zalimlerin, fasıkların, yalancı nankörlerin, hainlerin dosdoğru yolu bulmaları engellenir87.
Kafir ve münafık varoluşunu gayb unsuru olmaksızın yaşadığını sanarak varoluşunu yaşar, mümin ise her zaman Rabbinin gücünü, müdahalesini, sevgisini, gazabım, rahmetini, bereketini, feyzini, adaletini, fiillerini hissederek yaşar.
Sonuç
Müminin hayat mücadelesinde vahyi bilgilerin etkili olabilmesi ve onun varoluşunun en güçlü belirleyicisi haline gelebilmesi öncelikle bu bilgilerin müminin benliğini kaplaması, ondan bir parça haline gelmesi, onunla bütünleşmesi gerekir. Bu bilgileri iç dünyasında, yaşayan unsurlar haline getirip onların söylediğini hissetmesi gerekir. Kısacası bilginin mücerred bir bilgi olmaktan çıkıp müminde yaşayan, kaynayan, coşan, hislendiren, harekete geçiren bir ruh haline dönüşmesi gerekir.
Bu amaca yönelik olarak Rabbimiz gaybi unsurları anlayabileceğimiz düzeye indirgemiş ve görünen ile görünmeyen unsurların içiçeliğini bizlere göstermiştir. Gaybi meseleler öz olarak belirtilmiş, bu konudaki insan merakı sahih bilgilerle duyurulmuş ve insanoğlu zandan kurtulma imkanını yakalamıştır.
Müminlerin gayba ilgisi, onun bilinebilirliği/bilinemezliği noktasında kilitlenmemelidir. Gaybın müminin gücüne güç katan, onu destekleyen, imtihan eden, bazen korku ve hüznünü kaldıran aktif bir unsur olduğu ön planda tutulmalıdır. Bir şey yaparken gayb gerçeğini ve onu yönlendiren iradeyi hesaba katmak gerekir. Zira müminler aldıkları karar ve kurdukları planların gerçekleşmesinin Allah'ın dilemesiyle olacağını zihinlerinde taze tutarlar. "Hiçbir iş hakkında bunu yarın mutlaka yapacağım deme, inşaallah (Allah dilerse) de" (18/Kehf, 23-24)

Dipnotlar:
1- S. Kutub, Fizilaii'l-Kur'an, Dünya Yay., İst., 1991,c.6,s.554
2- Bakara 2/30
3- Alak 96/5
4- Bakara 2/31-33
5- Araf 7/172
6- Secde 32/9
7- Ahzab 33/72
8- İnsan 76/3
9- Şems 91/8-10; İsra 17/7
10- Bakara 2/29; Casiye 13
11- Zariyat 51/56
12- Kaf50/22
13- Fecr 89/28; Tevbe 9/172
14- Hac 22/66
15- Alak 96/6-7
16- İsra 17/11
17- Enbiya 21/37
18- Yunus 10/12
19- İsra 17/100
20- Mearic70/19
21- Mearic 70/20-21
22- Enam 6/116
23- Bekir Topaloğlu - H. Karaman; Arapca Türkçe Yeni Kamus; Nesil Yay., İst., 1991.S.305
24- Bakara 2/3
25- Al-i İmran 3/44; Yusuf 12/102; Kehf 18/22,26
26- Tevbe 9/78 ; Rad 13/9,10
27- Yusuf 12/81
28- Tevbe 9/94,105
29- Araf 7/187-188 ; Hud 11/31
30- Enam 6/73
31- Hadid57/3
32- Nemi 27/65
33- Bakara 2/25; Rad 13/18; İbrahim 14/16,17,23
34- Tahrim 66/6
35- Kaf 50/17,18
36- Araf 7/11-12
37- Nisa 4/97; Enam 6/61; Nahl 16/28,32; Muhammed27
38- Fussilet 41/38
39- Mümin 40/7
40- Şura 42/51
41-Mümin 40/7
42- İsra 17/88
43- Araf 7/27; Maide 5/95; Araf 7/200-201; Taha 20/120
44- Yusuf 12/102
45- Hud 11/49
46- İ. Derveze, Kur'an Cevap Veriyor, Yöneliş Yay., İst., 1988, S.228-229
47- Nall 16/77; Müminun 23/92, Kehf 18/26; Fatır 35/38; Nemi 27/65
48- Cin 72/26-27; Al-i İmran 3/79
49- Tevbe 9/64, 101; Muhammed 47/30; Münafikun 63/8
50- Sünen-i Nesai, Mısrr 1383/1964, c.8, 205; A. B. Hanbel, Müsned VI, 308
51- Araf 7/188; Yunus 10/20; Lokman 31/34; Kehf 18/23
52- Nur 24/24; Yasin 165; Fussilet41/20-22
53- İsra 17/44
54- Hac 22/18
55- Bakara 2/74
56- Halis Albayrak, Kur'an'da İnsan-Gayb İlişkisi, Şule Yay., İst., 1993, s. 174-175
57- A.g.e.,s.4O
58- Sebe 34/12-14
59- Saffat 37/6-10
60- Enam 6/112
61- Enam 6/128
62- Fatır 35/29
63- Zariyat 51/15-19
64- Müminun 23/1-5
65- Araf 7/157
66- Yunus 10/62-64
67- Fussilet 41/30-33
68- İnsan 76/7-10
69- Bakara 2/249
70- Enfal8/17
71- İslam Ansiklopedisi, d, s.545
72- Bakara 2/88, 159, 161; Nisa 4/46,52; Maide 5/64, 78; Feth 48/6
73- Nisa 4/88, 143; Hac 22/4; Şuara 99;Gaşiye88/37, 74
74- Maide 5/13
75- Nisa 4/115; Araf 7/100-101; Tevbe 9/87,93; Yunus 10/74; Münafikun 63/3
76- Nisa 4/115; Tevbe 9/67; Haşr 59/19
77- Maide 5/14, 64
78- Bakara 2/9; Al-i İmran 3/54; Nisa 4/142; Nemi 27/50 vd.
79- Bakara 2/61, 90; Al-i İmran 3/112; Araf 7/152; Enfal 8/16; Nahl 16/106 vd.
80- Enam 6/6; Yunus 10/13; İsra 17/17; Enbiya 21/9; Hac 22/45 vd.
81- Bakara 2/190, 276; Al-i İmran 3/32,57, 140; Nisa 4/36, 107; Maide 5/64, 87; Enam 6/141; Araf 7/71; Hac 22/38; Kasas 28/76
82- Al-i İmran 3/56; Tevbe 9/26, 39, 55, 66, 74
83- Enam 6/121; Araf 7/30; Nahl 16/100
84- Hicr 15/40; Nahl 16/100; Sad 38/83
85- Şuara 26/221
86- Bakara 2/98
87- Bakara 2/258, 264; Al-i İmran 3/86; Nisa 4/51; Tevbe 9/19,24; Yusuf 12/52; Nahl 16/107; Zümer 39/3; Mümin 40/28

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:2V6Gf9AyWvMJ:haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php%3Fid%3D1184+haks%C3%B6z+astroloji&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
ne İbrahim hakkı hazretleri nede İbn.arabi hüccet değildir
müçtehid imamlarımız hemen hepside benim sözüme karşılık efendimiz aleyhisselamın sahih bir sözünü bulduğunuzda
benim sözümü terk edin diye buyurmuşlardır.

fakat bizler mücdehid degiliz...
Vahabiler böyle yaptiklari icin yani bu sözü kendi kafalarina göre anlayip uyguladiklari icin ayet ve hadisleri kendi kafalarina göre yorumlayarak yanlis yollara düstüler.
Burclar hakkinda söylenen hadiste burclarla ne kastedildigini iyi bilmek lazim.
Bu kelimeyle falcilar veya bu ilmi kötü kullananlar,serre alet edenler kastedilmedigini nereden biliyorsunuz?

Ayet ve hadisleri kendi kafamiza göre anlama konusunda asagdaki yaziyi okumanizi tavsiye ederim:

" Malumnuzdur ki, ayet ve hadisler edebi yönden en zengin ve benzeri olmayan, söz ve manaları ihtiva den hazinedirler.onların bir benzerlerini asla kimse sarf edemez ve o muhteşem mana alemine giremez..hadis ve ayetlerde bazen öyle kelimelerle karşılaşırız ki, manasını aklımız idrak edemez…hatta bir çok alim bile, bir kelimenin lafzını tevil ederken ihtilaf etmiş ve edegelmişlerdir…bu ayetlerdeki lafızların değişik manaya geldiklerinden dolayıdır…

Ayet ve hadislerin şerhlerine baktığımız zaman; “ şu alim bunu öyle alamış,falan alim bunu öyle anlamış” gibi ifadelere sartlarız…dimiii….işte bu ayet ve hadislerin değişik manaları ifade ettiklerini gösterir…***bazen bir söz geçer ayet ve hadiste,”ama kastedilen şey başka olur”…ayet ve hadislerde; kinaye,eş anlam,mecaz anlam gibi birçok edebi snatı görebilmekteyiz…

Ve alimleri alim yapan şeyin; AYET VE HADİSLERİ KAVRAMA VE TEVİL ETME gücüne sahip olduklarını yine bilyoruz inşALLAH..alimler ayet ve hadislere baktıklarında, “neyin kastedildiğini,hangi lafızların hangi manada kullanıldığını., ayet veya hadisin ne zaman nazil olduğunu,kimleri kasteddiğini, bilir ve anlarlar…zaten işte bundan dolayı alimdirler yaa….

Ve bizim gibi acizler, AYET VE HADİSLERİ tevil etme ve anlama gücüne sahib değildirler.ayet ve hadislerin tevili için alimlere ihtiyaç duyarız.zira başka çaremiz yoktur da..kendi aklımıza tevil yapmamız ALLAH muhafaza çok tehlikeli bişeydir..ucunda delalaet , hatta şirke düşme bile vardır bunun…

Diyeceğim şudur ki; ayet ve hadisleri kendi mantığımızla tevil etmeye kalkışmayalım inşALLAH…alimler,müfessirler,fakıhler nasıl anlamışsa öyle anlıyalım…bu konuda onlara ittibaa edelim..zira helali-haram,haramı-helal anlar isek kendi aklımızdan, bu çok tehlikeli bir iş olur hakkımızda…biz buna muktedir değiliz.....fi emneilleh…"

bazen kardeşler gelir ve bir mesele hakkında bişey söylerler..ve akabinden hadis okurlar konuyla ilgili..ama bide bakarlar ki, okudukları hadisten çıkardıkları hüküm, alimlerin görüşlerine (icmaya) testir...çıkmaza girerler...
-Eeee ben hadis okudum ama bu konuda...okuduğum hadiste öyle diyor!!!! (diye çıkmaza girdikleini ifade edeler)....
işte bu hadisi tevil etmeden doalyı çıkan sorundan ibarettir...demek ki alimler kardeşimizin okuduğu hadisi farklı tevil etmişlerdir...(otada bişey yok yani...)
onun içindir ki, hadis ile beraber onun şerhini okumalı ve öğrenmeliyiz...ancak o zaman o hadise vakıf olabiliriz....kendi kafamıza göre tevil ederisek çıkmaza girmememiz mümkün değildir...


ben bu mevzuyu inanmasam bir şey kaybetmem ama siz inanırda yanılırsanız bu tehlikelidir
Bence kaybedersin....
Allahin yarattigi yildizlarin gezegenlerin,ay ve günesin sebebsiz yere yaratildiginimi söylemeye calisiyorsun?
Peki sorarim,gece yapilan dua ve ibadet ile gündüz günesin parladigi zamanlarda yapilan dua ve ibadet arasindaki farki bilyorsunuzdur,hisetmissinizdir,,gündüzleri,özellikle günesin parladigi zamanlar maneviyat gece gibi olmuyor (Günes isinlarinin insan üzerindeki etkisiyle ilgili bir mesele)....gece yapilan dua ve ibadetlerde daha suurlu oluruz,daha tesirli olur ve daha sevabdir.
Geceleri dua etmek,namaz kilmak ayni zaamanda islamda tavsiye edilir...peki neden gece,neden gündüz degil?
Bunu hic düsündünüzmü?
"Düsünmeme gerek yok,öyle tavsiye edilmis,nokta" derseniz ozaman siz tahkiki iman yerine taklidi imani üstün görmüs ve tercih etmis olursunuz.

Insanlarin karakterleri farkli farklidir demistik.Bunun sebebi öyle yaradilmisiz.
Insanlarin zaaflari ve kabiliyetleride farkli farklidir...
Bu burc meselesiyle ilgilenmeden önce her insanin ayni oldugunu,aralarindaki farklar sirf insanlarin yasam tarzlari ve aldiklari egitimle ilgili oldugunu düsünüyordum.
Halbuki bunun dogum tarihiylede yakindan ilgisi var.Bu meseleyle ilgilenmeden önce zaaflarim ve karakterim konusunda hep kendi kendimi suclardim,nerede nasil hata yaptim,sebebi nedir,ben neden böyle yamukum,ben neden böyle sinirliyim,ben neden gevsekim,ben neden agirim.ben neden duyguslaim,neden normal insanlar gibi degilim,su su karakterim neden diger insanlar gibi degil...diye hep kendi kendimi suclardim,bu huylarimi düzeltebilmek icin kaynagini ve sebebini arardim...halbuki sebebi Allah beni bu zaaflarla yaratmis.Bu düsünce beni öyle bir rahatlattiki.yani bu zaaflar bende dogustan varmis,kaynagini,sebebini,nerede nezaman yanlis yaptim,neden böyle oldum...vs gibi arayislarla ugrasmama gerekj yok...,bu zaaflarim,kötü huylarim bende var ve beni rahatsiz ediyor,Allah benden bunlarin sebebini arastirmami degil terbiye etmemi istiyor,benim imtihanim bu.

Bu karakter meselesi dogustan kaynaklandigi meselesi baska insanlarin hata ve kusurlarina damgalayici bir tavirla ve önyargiyla yaklasmamida engelledi.Simdiye kadar insanlarin yamuk karakterlerinden dolayi insanlari suclardim,insanlari azarlardim,(ben öyle degilim,o öyle,demekki ben daha iyi bir insaim,o daha kötü,bunun sebebi benim islam anlayisim,benim aldigim iyi terbiye olmali,demekki o yanlis yolda...gibi zanlar) haklarinda kötü düsünürdüm...halbuki ögrendimki bu insanlarin sucu yok,Allah onlari böyle yaratmis.Allahin bunlari böyle yarattigi düsüncesi insanlar hakkinda kötü zan beslememe engel oldu.
Ben misal sabirliyim fakat sinirlendigim zaman cok kötü sinirlenirim,adeta patlarim.
Bir baskasi cok sakindir,oda araliklarla sinirli olur ama benim gibi patlamaz.
Bunun sebebini cok düsündüm.ben neden böyleyim diye,yani nerede yamuk yapiyorum,neden patliyorum,bir baskasi patlamiyor,hangi hatamdan kaynaklaniyor bu sinir krizleri...
Ögrendimki Allah insanlari farkli karakterde yaratmis,farkli huylar,farkli zaaflar.Ve ben dogum tarihim sebebiyle böyleyim,yani benim dogum tarihimde doganlar cok sabirli olurlar fakat eger kendilerini terbiye edemezlerse sinirlendiklerinde ortaligi dagitirlar,bu huyum piskolojik hastalik degil,ben salak degilim,ben geri zekali degilim,kendimi suclamama gerek yok...
Bu huyum dogustan oldugunu ögrenince kendi kendimi suclamaktan ve sebeb aramaktan kurtuldum ve sirf bu huyumu terbiye etmeye yöneldim,konsantrasyonumu sebeb aramaya degil bu karakter özelligimi düzeltme yönüne cevirdim.

Bunlari bilmekle birsey kazanmazsin demissinizde ondan yazdim bunlari,ben karakter özelliklerinin yaradilisdan kaynaklandigini ögrenmekle kendi kendimi suclayarak bitirmekten kurtuldum ve sirf Allaha yönelmeyi ve ümitli olmayi ögrendim.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yükselen burcu ya burcu BAŞAK, İKİZLER, YAY, BALIK olanlar mutlaka şu zikiri yapmalılar.

Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy alâ diynike.

Anlamı:
Ey kalbleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sabitle!..

Bilgi:
Ümmü Seleme radıyallâhu anhaya soruldu:
- Ey müminlerin annesi, senin yanında olduğu zaman Peygamberin en çok duâsı ne idi?..
Efendimiz'in kutlu zevcesi Ümmü Seleme radıyallâhu anha anlattı:
- Resûl-i Ekrem'in en çok yaptığı duâ şu idi:
Ey kalbleri çeviren, kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!..
Bunun üzerine sordum:
- Senin duânın en çoğu, neden, Ey kalbleri çeviren kalbimi dinin üzerine sâbit kıl, duâsıdır?..
Resûl-i Ekrem buyurdu ki:
- Yâ Ümmü Seleme, gerçek şu ki, kalbi Allâh’ın iki parmağı arasında olmayan insan yoktur. Dilediğini sebât ettirir, dilediğini de kaydırır."

Yeni Osmalı kardeşim duygusal patlamalar yaşadığınızda veya yaşamamak adına Allah’ın HALİM ismini günde yarım saat kadar kalbinizden zikredebilirsiniz

İradenizi kuvetlendirmek için günde yarım saat MÜRİD

İlminizi artırmak içİn ALİM

Gerçekleri görebilmek için BASİR

Gerçekleri duyabilmek için SEMİ

Allah’ın Yardımı için VEKİL okuyabilirisniz.

Sıkıntılı, zaman zaman bunalan, hayattan tad almama hali sık sık nüksediyorsa :


300 defa- Rabbiş rahli sadriy ve yessirliy emri (Rabbim sadrıma inşirah ver ve işimi kolaylaştır)

300defa- Elem neşrah leke sadrek (Senin için sadrını açıp genişletmedik mi?)


Okuyabilirsiniz.
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
sorulan sorulara ilmi cevab verilemediğinden (isnad gibi)
tartışmanın sağlıklı bir zeminde yapılmasının mümkün görülmemesi üzerine
bizden bukadar diyoruz
miş mış larla dine taalluk eden konular konuşulmaması gerektiğinden selam üzerinize olsun diyorum :gl
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
UBEYDUN haksozhaber.net sitesinden alintilar yapiyorsunuz...biraz inceledim,site sia kokuyor,siteden mezhebsizlik ve tasavvuf düsmanligi kokusu geliyor.
Bunlardanmi gercek islami ögrenecegiz?
:)
Allah serlerinden korusun!
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
ebu bekir sifil den örnek verdim onuda beğenmediniz :)

neyse..
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
ebu bekir sifil den örnek verdim onuda beğenmediniz :)

neyse..

Ebubekir Sifil hoca ibni arabi ve ibrahim hakki gibi büyük alimleri elestirecek kadar ileriye gidecek derecede hata yapmaz,o meseleyi yanlis anlamis olmali,veya farkli bir konuya deginiyor...arastirilmali... (Konuyla ilgisi yok fakat islamoglu gibi sia gibi,vahabiya gibi selefiya gibi bozuk itikadli kisilere fazla takilmayin bence)
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Astrojinin Bilimsel İspatı'' nın yankıları...

Yıldızların Hareketleri bizi Etkileyebilir,
Planetler sizin geleceğinizi kontrol edebilir

Astrolojinin çok uzun bir süre falcılıktan biraz daha ileri olduğu düşünülmüş ve bu konuya bilim adamları uzak durmuşlardır.

Dr. Percy Seymour, bu tartışmayı, yazdığı provokatif kitapla yeniden başlatmıştır. Çünkü, kitabında güneş, yıldızlar ve gezegenlerin henüz doğmamış bebeklerin beyinlerini etkilediğini ve de bunların ölçülebildiğini iddia etmiştir.

Kendisi, insan beyninin gelişmesinin dünyanın manyetik alanından etkilenebileceğini belirtmiştir.

‘’Astrolojinin Bilimsel İspatı’’(The Scientific Proof of Astrology) isimli eserinde dünyanın manyetik alanının Güneş ve Ay’a ait manyetik alanların arasındaki iletişimden etkilendiğini belirtmiştir.

Ayrıca beyin gelişmesinde Jüpiter, Mars ve Venüs gibi diğer planetlerin de rolü vardır, çünkü onların manyetik alanları güneşin manyetizmasını etkilemektedir.

Seymour şöyle demiştir : ‘’Bu da gösterir ki, tüm güneş sistemi dünyanın manyetik alanı üzerinde bir senfoni çalmaktadır. Hepimiz de genetik olarak bu senfoniden değişik melodiler almak için akort edilmişizdir.’’

Ancak, Seymour’un teorilerine dikkâte değer bir destek, hiç beklenmedik bir kaynaktan gelmiştir. Profesör Richard Dawkins, Oxford Üniversitesinde halkın bilimi anlamasından sorumludur ve geçmişte astrologların ticaret kanununa aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle yargılanmalarını önermiştir. Ancak, şimdi kitabı her ne kadar okumamış olsa da Seymour’un iddialarının çok ilginç olduğunu söylemektedir.

Astrologlar ise Seymour’un iddialarından çok mutlu olmuşlardır. Astrolog Russel Grant şöyle demiştir ‘’ Şayet Ay, gel -git hadisesi ile ilişkili ise, ve insan vücudunun %70'i su ise, o zaman neden ay bizi de etkilemesin? Bizim iyi veya kötü ruh halimiz neden ayın o andaki konumu ile ilişkili olmasın?’’

Yıllarca önce Avrupa Yeniden yapılanma ve Kalkınma Bankası’nın 5 milyar İngiliz Sterlini tutarındaki yatırım portföyünü yönetmek için astrolojiyi kullandığı ortaya çıkmıştır.

Bankadaki bilgisayarları tutulumlar veya planet kavuşumları gibi önemli tarihlere göre programlamışlardır.

Sunday Times’ın bu yıl yaptığı İngiltere’nin en zengin 1000 kişisi sıralamasında 110 kişinin İkizler burcunda doğduğu, ama ancak 73 kişinin balık burcundan olduğu anlaşılmıştır.

Güçlü kişiler arasında karar vermek için astrolojiye müraccat edenler vardır.

Bunlardan Ronald ve Nancy Reagan, astrologları Joan Quigley’in Başkanın günlük programını dikte etmesine, Air Force One’in hareket edeceği saatleri belirlemesine izin vermişlerdir.

Reagan’ın bürosundaki kişilerin elinde sürekli olarak değişik renklerle işaretlenmiş bir takvim bulunurdu. Burada ‘’yeşil’’ renk güzel günleri işaretlemek için kullanılmış ve ‘’kırmızı renkler de kötü günleri belirtmek için kullanılmıştı. Hatta Margaret Thatcher bile şöyle demiştir: ‘’Ben Terazi burcunda doğdum, bu da oldukça dengeli birisi olduğumu gösterir.’’

İngiltere’nin en zengin 1000 kişisinin burçlarına göre dağılımı:

Boğa 104
Koç 95
Oğlak 92
Kova 91
Başak 88
Terazi 87
Arslan 84
Yay 84
Yengeç 80
Akrep 79
Balık 73

Jonathan Leake
Bilim editörü
Sunday Times
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Kuantum ve bilinç

Kuantum fiziği günlük yaşamımızda ve rasyonel aklımızla kavradığımız dünyanın, makro dünyanın fiziği değil, atomik seviyede, mikro dünyanın ele alındığı fiziktir.

Bu seviye bizim dünyamızın kurallarının kaybolduğu, sanki "Alice harikalar diyarındayız" dedirtecek derecede şaşırtıcıdır.

Örneğin partiküller belirli bir zamanda bir yerde olabilirler, dalgalar ise uzaya yayılır.

Halbuki atom seviyesinde elektronlar hem partikül gibi hem de dalga biçiminde var olabilir.

Aslına bakarsanız, kuantum fiziği bize olasılıkların dünyasını açıklar ve bizim için en önemli şey de, gözlemcinin rolüdür.

Zira gözlemci ister istemez, takip ettiği şeyin bir parçası haline gelir.

Halbuki bizler günlük yaşamımızda, bizim dışımızda mutlak bir gerçeğin var olduğunu düşünürüz. Gözlerimizi kapasak da elimizdeki gazetenin ya da odamızdaki masanın halen var olduğunu düşünürüz, onun varlığından kuşku bile duymayız.

Ancak kuantum seviyesine inersek, örneğin bir elektron bir partikül ya da dalga biçiminde belirlenebilir ve biz ancak Alman bilim adamı Heisenberg'in (1901-76) öne sürdüğü "Belirsizlik ilkesi" karşısında kalırız.

Bir yandan da ne tuhaf ki klasik fizik (Newton fiziği) bizi evrenden bağımsız, ayrık ve kopuk bir biçimde tanımlarken, kuantum fenomeni maddenin yapıtaşlarında evreni ve olayları bir olasılıklar bütünü içinde görebiliyor.

Eğer nesne ile gözlemci arasındaki bilmeceyi çözebilirsek ne âlâ, ancak bu noktada tüm gizem kendi bilincimiz içinde yatıyor.

Fiziğin son aşaması bizi kuantum teorisine götürürken, pek çok filozof, mistik ve ruhsal öğretiler içinde yer alan kişiler de bir yandan her şeyin "bir"in bir yansıması olduğunu, her şeyin "bir olma ilkesinden" türediğini söylemekteler.

Bu bir yaratıcı ya da kimilerine göre doğanın ta kendisi.

Baruch Spinoza (17'nci yüzyıl filozofu) Tanrı ile doğayı özdeşleştiriyor (Yunan'da Stoa felsefesi) ve her şeyin onun özel bir hali, görünüşü (modus) olduğunu söylüyordu.

Spinoza'ya göre üç ana ifade var: Cevher yani öz, nitelikler ve görünüşler. Görünüşler gerçeğin geçici olarak büründüğü (kuantumdaki ikilik?) herhangi bir özel nesne ya da olaydır.

Spinoza'ya göre öz doğa ya da Tanrı'nın kendisidir.
Acaba bu durumda, hepimiz, kendimizi ayrı ayrı bireyler olarak değerlendirsek bile, ortak bir paydada yer almıyor muyuz?


Ben bu ortak paydaya kozmik bilinç adını veriyorum. Hepimiz bu kozmik bilincin parçalarıyız ve ister istemez bu bilinci -bedenimizdeki tek bir hücreden evreni oluşturan gaz ve toz bulutlarına kadar- fark ettiğimiz anda aslında evrenden kopuk değil, onun bir parçası olarak görebiliriz.

Sembolik anlamıyla astroloji bize bu kozmik yapıyı, Güneş sistemi çerçevesinde anlatmaya çalışıyor.

Biz günlük hayatımızda mutlak tanımlar yapsak da (işte bu gazete, bu masa gibi) özde mutlak olan şey, "birlik" durumu, evrenle bir olma hali.

Yahudi mistisizminde, Kabala'da hayat ağacı evrenin hallerini anlatırken, Sufiler bu birlik olma haline, yaratıcı ile birleşme, yanma anlamında "fena" adını veriyorlar.

Bu arada, günümüzde yaşadığımız pek çok endişe, gerginlik ve psikolojik sorunların, kendimizi hayattan yalıtılmış hissetmekten, kopukluk duygusundan ve bu durumunda doğurduğu güvensizliklerden ortaya çıktığını söylememe bile gerek yok.

Kozmik bir bilinç çerçevesinde, astroloji bize çağları aşan bir bilgelik sunuyor.

hakan kırkoğlu
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Büyük Değişimler Dönemi: 2012-2013 yıllarında büyük acılara ve felaketlere hazırlıklı olmalıyız.

Üç yavaş gezegen, Uranüs, Neptün ve Pluton burç değiştirirken, hepimizi derinden etkileyecek gelişmeler beklemeliyiz. Özellikle insan-doğa ilişkisi test edilecek .

Tarihte kritik görülen bir döneme doğru ilerlemekteyiz. Üç büyük gezegen 2008 yılından başlayarak 2012 yılına kadar burç değiştirmiş olacak.

Yavaş hareket eden gezegenlerin hareketleri her zaman dikkat çekici olmuş, toplumsal, kültürel trendlerin yeni yönlerine işaret etmiştir. Bu gezegenlerin aralarında yaptıkları açılar da sosyal değişimlere ve büyük çalkantılara işaret etmiştir.

2008 yılında Pluton Oğlak burcuna,

2010-2011 geçişinde Uranüs Koç burcuna,

Neptün de 2011-2012 arasında Balık burcuna geçmiş olacak.

Üç gezegenin de burç değiştiriyor olması tarihte keskin gelişmelerin, yeni yönlerin ve başlangıçların ortaya çıkışını gösterecek.

Yavaş hareket eden gezegenlerin arasındaki açılara bakacak olursak, 2012-2013 yılları arasında Uranüs'le Pluton arasında kare açı oluşacağını göreceğiz.

Bu yıllarda Uranüs Koç burcuna, Pluton ise Oğlak burcuna yerleşmiş olacak.

Bu iki gezegen yıllar önce, 1965-1966'da Başak burcunda yan yana gelmişti. 1965-66 yılları tarihte başkaldırılar dönemi olarak bilinir.

Gençlik hareketleri, toplumda değişimi dile getiren akımlar bu dönemde karşımıza çıkar.

Bu aynı zamanda endüstrileşme ve bireyin çalışma koşulları açısından devasa değişikliklerin gündeme geldiği, teknolojinin emeğin yerini daha fazla aldığı, otomasyonun ve bilgisayarların gelişiminin hızlandığı dönemdir.

Dengeler bozulacak

Kuşkusuz, unutmamamız gereken bir diğer unsur da insan-çevre ilişkisidir.

Ağır endüstri atıklarının ekolojik dengeleri bozacağı endişesiyle yeşiller hareketinin ivme kazanması da bu iki gezegenin birleşimi döneminde şekillenmiştir.

2008 yılında Pluton'un Oğlak burcuna geçişi ile birlikte, dünyada büyük devletler, büyük organizasyonlar, endüstriler ve uluslararası şirketlerin yapısında güçlü değişimler bekleyebiliriz. Oğlak insan yapımı hiyerarşik organizasyonları, devletleri ve kâr odaklı kuruluşları temsil eder.

Ardından 2010-2011 yıllarında Uranüs Koç burcuna geçince, dünya tarihi açısından çok hızlı gelişmelerin, girişimlerin ve öne çıkışların yaşanacağı, yeni dengelerin kurulması gereken bir döneme girmiş olacağız.

Koç bireyi, bireysel girişimi ve insanın hayatta kalma mücadelesini simgeler. Bu durumda büyük organizasyonlar ve devletlerle bireysel girişimler arasında şiddetli bir çatışmanın yaşanacağını söyleyebiliriz.

Bu durum bize George Orwell'ın "1984" romanında çarpıcı biçimde anlattığı gibi, birey ile devler arasında ya da kişisel irademizle, bizi kısıtlayan, kontrol etmeye çalışan güçler arasındaki savaşı göstermektedir.

Eğer 1965-66 yıllarında tohumları ekilen dengeler kontrolden çıkarsa, örneğin endüstrileşmenin ekolojik dengeleri bozduğu gerçeği görülemezse, Uranüs-Pluton karesi altında bu dengenin iyice bozulacağına tanık olabiliriz.

Artık sonuçlarını iyice görmeye başladığımız global ısınma buzulların erimesi ve iklimlerin bozulmasını hızlandırıyor.

Ozon tabakasının delinmesi atmosferde sera etkisi yaratarak doğanın kendisini onarmasına izin vermiyor.

Ancak pek çok ülke, ülkemiz de dahil olmak üzere, sanayi gazlarının kontrol edilmesi yönünde imzaya açılan Kyoto sözleşmesini henüz onaylamış durumda değil. Eğer bir an önce çevremizi ve doğayı koruyacak önlemleri almazsak, 2012-2013 yıllarında büyük acılara ve felaketlere hazırlıklı olmalıyız.


hakan kırkoğlu

 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Neptün Yıkıp Geçecek

Neptün, 4 Nisan 2011’de Balık burcuna geçecek ve 14 yıl burada kalacak. Bu durum astrologlara göre, dünyada çok önemli değişimlere neden olacak.

ÖNCE NEPTÜN GEÇİŞİNİN BURÇLARA ETKİSİ

Koç ve yükselen Koçlar, farklarını ortaya koymak, özgürleşmek istedikleri bu dönemde işleriyle ilgili zorluk yaşayabilirler. Gerilimi aşmak için maneviyata yönelebilirler.

Boğa ve yükselen Boğalar, yurtdışıyla bağlantılı konularda sorunlarla karşılaşabilirler. Sosyal çevrelerinden, arkadaşlarından alacakları destekler işe yarayacaktır.

İkizler ve yükselen İkizler’in borç, alacak ilişkilerinde yeniden yapılanmaları gerekebilir. Kariyerlerine ilişkin isteklerinin üstüne gitmeli ama hayalci davranmamalılar.

Yengeç ve yükselen Yengeçler, ikili ilişkilerinin test edildiği önemli bir dönemden geçecekler. İlahi olana güvenleri sayesinde yeni bir sayfa açabilirler.

Aslan ve yükselen Aslanlar’ın gündelik uğraşları, ofis düzenleri ve sağlıkları konusunda titiz olmaları gerekiyor. Hukuksal ya da basın yayınla ilgili konularda değişikliklere açık olsunlar. Partnerlerinden maddi manevi destek alabilirler.

Başak ve yükselen Başaklar, çocuklarla ilgili zorluklarda risk alabilirler. Maddi, manevi iniş çıkışlar yaşayacakları bu dönemde uzmanlardan danışmanlık almaları tavsiye olunur.

Akrep ve yükselen Akrepler’in yakın çevreleri, kardeş ya da komşularıyla ilişkilerinde zorluk olabilir. Çalışma koşullarında yenilenme ihtiyacı artabilir. Yaratıcılıklarına güvenmeliler.

Yay ve yükselen Yaylar için parasal zorlukları aşmak kaçınılmaz. İsteklerini kontrol etmeli, zevkleri için yaptıkları masraflara dikkat etmeliler. Aileden maddi, manevi destek alabilirler.

DÜNYAYI NASIL ETKİLER

Büyük sel felaketleri, tsunamiler, depremler, salgın hastalıklar ortaya çıkabilir. Japonya ortadan kalkabilir, Atlantis medeniyeti ortaya çıkartılabilir.

Biyolojik savaş tehlikesi baş gösterebilir. Neptün petrol, sıvılar, içecekler, tütün, kimyasal maddeler, gazlar, uyuşturucular ve anestezik maddelerle de ilgilidir.

Kimi bilim adamlarının, manyetik alanların değişmesinin dünyayı koca bir Hiroşima’ya çevirebileceğini söylüyor. Bu değişim bir nükleer kış etkisi yaratabilir. Ve kuşların, balinaların, yunusların yön şaşırmasına; sebebi açıklanamayan uçak kazalarının yaşanmasına neden olabilir.
En kötü senaryo, okyanus tabanına yakın volkanların patlaması neticesinde ortaya çıkması muhtemel dev dalgalardır.

İnsan-ı Kamil süreci

Öte yandan Neptün’ün getireceği bir dizi manevi değişim de var. Balık’tan geçen Neptün, insan-ı kamil olma yolunda aşama kaydetme adına önemli fırsatlar sunacak. Bunu başaran insanlar, varoluş hallerinin sırlarını idrak edebilir.

Olgunlaşmayı başaran zihinler, evrende tam bir birlik olduğunu idrak eder ve onunla uyumlanıp, titreşimlerini yükseltirken, hazır olmayanlar, yanılgı ve kaos içerisine düşebilirler .

Bu geçiş döneminde, insanın gerçekte ne olduğuna, neye hizmet ettiğine, kurumlaşmış inanç kalıplarına dair sorgulama yaşanabilir.

Neptün’ün Balık burcuna daha önceki girişlerinde, insanların o dönemin katılaşmış düzenini çözerek ve dağıtarak değiştirme eğiliminde olduklarını görürüz.

Bu bazen ekonomik, bazen dini, bazen de hukuk sistemiyle ilgili olabilir. Bu değişimin başta Balık burcunda gezegenleri ve yükseleni Balık burcu olanları ve Yengeç, Akrep gibi su elementi burçlarında gezegenleri olanları daha yaratıcı ve vizyonel kılar. Ruhsal ve manevi temalara eğilim gösterebilir, sezgisel yönlerini ön plana çıkarabilirler.

Bu etkiler tüm burçlar için geçerli olacak. Telepatikleşme, vicdan ve merhamet duygularının ön plana çıkmasını umuyorum.”

Öner Döşer

Salgın hastalıklar konusunda ; çok dayanıklı ve kolay kolay ölmeyen bir virüsün çıkabilir. Ancak Neptün’ün yanı sıra Balık burcuna geçecek Chiron aynı zamanda bir şifacıdır ve Balık da şifa anlamına geliyor.

Tıpta yepyeni buluşlar olacak. İnsanların en büyük yaralarından birisi olan bir hastalığa da bu süreçte çare bulunacak.

Sualtı ile ilgili gizemlerin açığa çıkacağı bir döneme giriyoruz “Atlantis’i bulmak bile mümkün olabilir. Hatta Loch Ness canavarı gibi efsane olan dev mürekkep balığı da gerçekten keşfedilebilir.

Denizlerimiz bir süredir yabancı bir yosunun işgali altında ve bu bir felakete yol açabilir: Petrol ve doğal gaz Satürn ile birlikte Neptün’ün kontrolünde bir madde. Meksika Körfezi’ndeki gibi felaketler olmaması tek temennimiz. Deniz altında dünyanın en büyük rezervinin keşfedileceğini düşünüyorum.

Dünyada tsunami, deprem, buzulların erimesi veya seller gibi dev felaketler sıklıkla olacak. İnsanlar sulara geçmişten daha bağımlı hale gelecek ve bunlara duyarlılığımız daha da artacak.

Bu süreçte alternatif yaşam alanlarının, özel kurulmuş köylerin ve doğa ile içiçe bir yaşamın yükseleceği öngörülüyor. Her şeyin eşit paylaşıldığı özel köyler ve çiftlikler trend olacak. Vejetaryenliğin de tüm dünyada yayılması söz konusu olacak.”
devrim dölen
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
sorulan sorulara ilmi cevab verilemediğinden (isnad gibi)
tartışmanın sağlıklı bir zeminde yapılmasının mümkün görülmemesi üzerine
bizden bukadar diyoruz
miş mış larla dine taalluk eden konular konuşulmaması gerektiğinden selam üzerinize olsun diyorum :gl

o nedir?
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Şimdi Pluton Oğlakta : Kapitalizm Çökecek , Dünya Büyük Değişimlere Gebe

Pluton oğlakta ve önümüzdeki yıllar hayli sıkıntılı. Nedir bu yaşanması muhtemel sıkıntılar?

Gerginlik yaratacak durumlarla karşılaşacağımız, korku faktörünün pompalanacağı bu süreçte bir tek şeyi; korku ve endişenin panzehirinin sevgi olduğunu iyi bilmemiz gerek.

Yaşamımızı korku içinde mi sürdüreceğiz, yoksa sevgiyle mi yaşayacağız? Bu sorunun cevabı, bizim hangisine inanmayı tercih ettiğimizde yatıyor.

Korku dolu bir dünyada yaşamaya inanırsak, bu seçimimizden zihnimiz ve bedenimiz de etkilenir, sağlıksız bir yaşam süreriz.

Son dönemde artan şiddet olaylarına, korku enerjisinin son hamleleri olarak bakılabilir mi?

Evet, bunu söyleyebiliriz. Özellikle bu son dönemde etkinliğini gösteren Plüton etkileri gizli korkularımızın su yüzüne çıkmasına ve insanlardan şüphe duymamıza sebep oluyor.

Böyle dönemlerde, insanların korkularından faydalanarak onlar üzerinde hakimiyet kurma eğilimi artar.

Baskı yoluyla iç güvenliği sağlamaya çalışmak ve bunun için alınan acımasız tedbirler, faşizm ve terörle sert mücadele de bu gezegen irtibatlarında ortaya çıkar.

Çöküşü hızlandıracak faz başlıyor. Dünyadaki ekonomik krizi astrolojik açıdan nasıl yorumlarsınız?

Gezegensel irtibatlar ekonominin geçici bir süre için krizde olduğunu değil, ekonomik sistemin tamamen değişmek üzere olduğunu gösteriyor.

Materyalizmi simgeleyen kapitalizmin çökeceğini işaretleri ortaya çıkıyor. Oğlak burcuna giren Plüton ve tüm öteki gezegen geçişleri kapitalizmin çöküşünü haber veriyor.

Yunanistan başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin ekonomik anlamda zorlu bir sürece girecekler. Şu an , İngiltere ve ABD ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler var.

Öte yandan ABD, Japonya, Çin, Şili, Arjantin ve Pasifik ülkelerinde etkin olacak doğal afetler de genel ekonomik krizi tetikleyecek.

Ekonomik kriz, ülkemizi Avrupa ülkelerine nazaran daha az etkileyecek.

2012 sonrasında dengemizi daha iyi sağlayabileceğiz. 2012-2014 yıllarını bir temizlenme süreci olarak görüyorum. Hesaplamalarıma göre, 2016 sonrasında, Türkiye dünya ekonomisinde çok daha iyi bir noktada ve bölgesinde söz sahibi olacak.

Kısıtlayıcı ve yıkıcı tutum içindeki bireyler, kuruluşlar, örgütler, hükümetler son bir kez silkelenecekler. Başka kültürler üzerinde kaynak kontrol yöntemleri uygulayan siyasi irade sona erecek.

Herkesin eşit haklarının olduğu, gerçek bir "ortaklık toplumu" dönemine gireceğiz.

2010 - Aralık 2012 arasındaki süreçte dünya ekonomisinde önemli değişimler olacak.

Yunanistan, İngiltere, Rusya gibi ülkelerin astroloji haritaları majör etkiler alıyor.

İngiltere'de ekonomik ve siyasal çalkantılar patlayabilir, Kraliçe ve İngiliz Monarşisi gelişmelerden etkilenebilir.
Devletler düzeyinde büyük gerginliklerin ve kolektif korkuların ortaya çıkması muhtemeldir.

Ortadoğu'da yaşanacak gerginlikler en çok İsrail, Filistin, Mısır, Lübnan, İran ve Türkiye'yi etkileyecek.

Türkiye, hem Ortadoğu hem de Avrupa açısından gitgide daha çok önem kazanmaya başlayacak. Ama muhtemelen büyük bir uluslararası huzursuzluğun da ortasında kalacak.

İsrail için en zorlayıcı zamanlar 2012-2014 yılları arasında. Türkiye-İsrail ilişkilerinde uluslararası platformda yankı bulacak önemli yeni bir sürece geçiliyor. 2013 yılı bu açıdan özellikle dikkat çekiyor.

Türkiye şu an önem kazanacağı bir süreçten geçiyor. Dağılmamamız, kışkırtmalara kapılmamamız, diplomasiyi çok iyi idare etmemiz ve uluslararası ilişkilerde dengede durmamız gerekiyor.

Bu dönemde, ekonomik sistemin nasıl değiştiğine tanık olacağız. Oldukça sancılı geçecek bu değişim sırasında dünyada bankacılık ve finans sisteminin ana yapıları değişecek, büyük ve global güç odakları olan kartel ve tröst şeklindeki finans devleri çökecek.

16 yıllık sürecin sonucunda bu sancılı dönem bitecek ve hep birlikte yeni bir ekonomik sistemin doğuşunu göreceğiz. Aslında eskisinin revize edilmesi anlamına gelen bu ekonomik sistem, reel ekonomileri fazlası ile içine alan bir sistem de olacak.

Dönem bencilliğin, hep kendini düşünen bireyin ve egoizmin zamanı değil. Bir kişi aç iken, başkasının tok olması bir şey ifade etmiyor. Geçmişte yapılanlardan ve yapılmayanlardan hepimizin sorumlu olduğunu unutmamalıyız.

Ekonomİde üst üste dalgalanmalar yaşanıyor. Türkiye büyük krizden daha az etkilencek.

Dünya üzerinde manyetik alanda gittikçe artan zayıflamalar ve düzensizlikler, Güneşin manyetik alanında dengesizlikler ve büyük Güneş fırtınalarının başlangıcı ile birlikte, teknolojik cihazlarda olabilecek arızalar, depremler, volkan ve yanardağ faaliyetleri ile buzulların erimesi veya şehirlerde tayfun sel ve deprem gibi, kavramlar ile birlikte grip enfeksiyonlarına ve ölümcül salgınlara sebebiyet vermesi, inanın ki çok bilindik şeyler olacak.

Eee hadi hala borsa ile uğraşalım, hisse senetlerinden paralar kazanmaya çalışalım. Beyaz gömlekli arkadaşları zengin edelim. İş toplantılarında önemli kararlar alalım.

Rating kaygılı diziler yayınlayalım. İnsanları çeşitli kandırmacalar ile uyutmaya devam edelim. Gazetelerin arkasına çıplak kadın resimleri koyalım.

Kedi nankördür diyelim sonra da birbirimize olan sevgisizliğimizi ve nankörlüğümüzü hayvanlara yansıtalım. Fakirlerin haklarını yiyelim, siyah filmli jiplerimizle patronculuk taslayalım.

Mahatma Gandi ne güzel söylemiş. “Basit yaşa ki başkaları da var olabilsin”

İnsanın uygarlaştığı ama ahlaksızlaştığı bir dönem içindeyiz.

Sevgilisini kıskançlık uğruna kesenler, 18 yıl boyunca bir çocuğa sapıkça tecavüz edenler, bebeklerini genel evlere satanlar, cahillik , bilgisizlik ve erdemsizlik .

Eskiler ne demiş; bazılarımız para ve güç peşinde koşar, bazılarımız şöhret şan, bazılarımız iktidar ve güç. Bazılarımız ise bunları sadece seyreder ve eğlenir.

Dünya insanı ne kadar inançlı gibi görünse de ben diyim Tanrısal, siz diyin doğa olaylarından kaynaklanan ciddi ve büyük olmak üzere bir sınav yaşayacak.

Belki bir gün olacaklar, sapkınlığı ve yok oluşu insanlara ibret için anlatılacak. Tıpkı eskiden olduğu gibi… Anlamak isteyene tarihte,mitolojide ve din kitaplarında büyük dersler var. Ama sadece anlamak isteyene…

Oğuzhan ceyhan
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Kadınlar öncülük edecek

Plutonun oğlağa geçmesiyle oluşan yeni dönemde, dişi ve erkek enerji dengeleri değişecek, dişil prensipler öne çıkacak.

İnsanlık tarihinin son dönemlerinde eril enerjiye nazaran geri planda kalan dişil enerjinin tekrar devreye girmesine ve dengenin yerine gelmesine işaret eder bu durum.

Neptün'ün Balık'ta oluşu, Plüton’un oğlakta oluşu , kadınların bu geçiş sürecine öncülük edeceğini gösteriyor."
öner döşer

Evrensel enerjiler değiştiği için, Pluto artık oğlak burcunda .Artık evrensel yayın değişti.

Artık şansa dayalı hayat, fazla bir şey yapmadan aracılık ile para kazanmak ve Globalizm gibi kavramlar bitiyorken; emek vererek, bir bedel ödeyerek disiplinli çalışarak kazanmak gibi kavramlar faaliyet gösteriyor. İnsanlar eskisine göre daha az kar, daha az kariyer elde edebilecekler.

Daha çok oğlak burcu özellikleri ortaya çıkacak. Ne bu Dünyada yaşanan ekonomik kriz tesadüf, ne de bu Globalizmdeki çöküş tesadüf. Hiçbir şey tesadüf değildir.

Artık A yazılım programından B yazılım programına geçildi.

Bu sağlıkta da böyle olacak. Artık emek verenler, hak edenler, disiplinli olanlar daha sağlıklı ve formda olacaklar; mucize beklemeyecekler. Zaman disiplin ve emek verme devri.iAyrıca her zaman olumlu düşünmeyi unutmayın.
ender saraç
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Plütonun Oğlak Burcunda olması, sosyalizmi getirebilir

Sadece insanların aşk-meşk sağlık-para durumunda değil, ülkelerin ekonomik ve siyasi hayatlarındada değişimler olacak, siyasi rejimler değişecek .


Çanlar kapitalizm için çalıyor

Plutonon önceki iki geçişinde kapitalizm vücut buluyor yeryüzünde. Kâr elde etme isteği, statü kazanma ve büyük sistemlerin kurulması, Oğlak Burcu'nun temalarıdır. Günümüzde uluslararası şirketler de Oğlak’ın temsil ettiği şeylerdir.

Yani; Oğlak Burcu, “Geçmişte yaptıklarım gelecekte yapacaklarımın teminatıdır” demek istiyor adeta. Ve 2024’e kadar sürecek evrede yeryüzünde yeni bir düzenin kurulacağının işaretlerini veriyor:

Bu dönemde kapitalist sistem yeniden formüle edilmek zorunda. Bu kapitalist düzenin bir kısmının çökeceğini gösterebilir. İlk başta çökecektir zaten. Zaten son birkaç yıldır uluslararası piyasalar daha çok hapşırıyor, tıksırıyor.

Çanlar finans kapitalizm için çalıyor. ABD dünyanın en çok tüketen ülkesi ve önümüzdeki dönemde petrol kaynakları olsun, jeostratejik konumları olsun, Ortadoğu’ya yerleşip gelecek için bir şeyler üretmek istiyor. Tüm dünya enerjiyi yeniden paylaşmak durumundalar.”

ABD kapitalist sistemi temsil ediyor. Ve bu devlet Plüton, Oğlak Burcu'ndayken kurulmuştu. ABD şimdilerde , eski gücünü devam ettiremeyecek bir noktaya geldi.

Bu dönemde Sermaye-birey ilişkisi yeniden tanımlanmalı. Sadece kâr amacı güdülürse büyük problemler yaşanacak. Bu süreç sosyalizme de götürebilir. Bunun öncülüğünü Çin yapabilir. Neticede çalkantılı bir dönem olacak ve bunu yönlendirmek isteyen politik ajanlar ortaya çıkacak.

Türkiye’nin de bu dönemde üretime dayalı tedbirler alması elzem.

hakan kırkoğlu
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
WİKİLEAKS ve MERKÜR

Yine bir merkür retrosuna doğru girmekteyiz. Merkür 2010 yılının son retrosunu yapmaya başlayacak ve etkilerini 22 kasım 2010 itibariyle görmeye başladık.

10 Aralıkta ki asıl merkür retrosu, bireysel ve global etkilerini iyice belirginleşek.

Bu durumulaşım,haberleşme,eğitim,ticaret,yazarlar,medya,yayın ve yayım kuruluşları,dış ve iç politikada yapılan yazılı anlaşmalar,söylentiler,spekülasyonlar etkisi yapar.

Merkür'ün oyunlarına,hilelerine,yanlış anlaşılmalarına ve anlamalarına, teknolojik aletlerinizin bakımına ve yine net dünyasıyla ilgili ne kadar işiniz var ise tedbirini ve yedeğini almaya başlayın..

Hele ki bu retro pluto ile kavuşum yapıyor ise, elden çıkması gereken pek çok alet edevat da olabilir, insanda olabilir,belki eşiniz çıkacak hayatınızdan,belki 40 yıllık dostunuz belki iş alanınızla ilgili bir gelişme yaşanacak ve tam da oldu dediğiniz an kopacak,siz tedbir alın,takdir lütfuyla keremiyle hak tealadan".hasbinallahü ve ni'mel vekil .

Uzun zamandır aklınızda olan,kendinizi engellediğiniz bir türlü karar veremediğiniz öncesi olan ne kadar sorun ve konu var ise,yine hep yarım bırakıp bir türlü tamamlayamadığınız ne kadar biriken konu,iş ,görüşme var ise bu dönemde bunlara ağırlık verin.

Türkiye geleceğin mimarıdır inşallah. . Wikileaks belgelerinde yazılanların bir bölümüne karşı uyanık olalım .
Wikileaks adlı site tarafından Tüm dünyayı etkileyecek ,diplomatik gizli belgeler,pazarlıklar,ültimatomlar, siyasi dedikodular,çirkin,rezil,ve çoğunu bildiğimiz ve çoğunun komplo teorisi diye dalga geçtiği konularda, 250.000 'in üstünde gizli belgeyi barındıran ve şuana değin sadece yaklaşık 300 'e yakını açılan , astrolojik olarak beklediğimiz olay nihai cereyan etti.

Wikileaks olayı, provake amaçlı , özellikle Türkiye için yapılan,kurulan bir düzmece aslı bundan ibaret.
Amaç doğru bilgilerin yanında ülkemiz ve komşuları özellikle iran arasında bir türlü açmayı başaramadıkları savaş adına, ekonomik alanda iyi konumda olan ve artık başını dik tutan Türkiye adına, düzmece verileride kapsayacaktır .

8'lerin son oyunudur bu ve son 3 kozlarından birincisidir. Onların güçlerine karşılık, bizlerinde var olan güçleriyle,ışık ve karanlığın bir savaşıdır bu. hazırlık aşamasında başıma bir iş gelmez ise Hak'tan, 2011 de çoğu şeyi, olaylar cereyan etmeden,astroloji ilmi çerçevesinde,büyüklerimin müsadelerini alıp önceden yazağım inşallah.

9.2.09 da başlayan süreç 21.12.10 süreciyle tırmanışa geçecek ve 5(Mayıs).11'den başlayıp, 27.7.11 tarihine kadar herşey ifşa olacak,gelecek,yeni dünya düzeni,mimarlar ve hainler,gücünü kaybedenler,güçlerinin kaynağındaki kirli bulanık suyla gömülenler.ve bilinçli olarak pompalanan hükümete karşı olan ayaklanmalar,perde arkası işler vs.hükümeti daha da güçlendirecektir.

FUTBOL TAKIMI TUTAR GİBİ FANATİKLEŞTİĞİMİZ SİYASİ PARTİLERİMİZİ VE SİYASETÇİLERİNDE şunu bunu bırakma zamanıdır hala mı uykudayız...! Haber kanalları üç maymunu oynamakta hala ...!

Global Tutulum Etkisi
Dişil enerji ile eril enerjinin birleşimi ve ikisinin birlikte, eril enerjiye karşı çıkması, liderler ve yaşam kaynaklarını düzenleyen isimler arasında çatışmaları getirebilir .

Sözde görünen güçlüler ve aslında görünmeyen, gölgeleriyle dünyayı yönetenler arasında derin ve yoğun çatışmalar, Merkür’ün arabuluculuk, habercilik ve anlaşmaları yönetmesiyle, daha önceden yapılmış olan anlaşmaların fese edilmesi, hile ile yapılan işlerin açığa çıkması ve dünya sahnesinde ciddi anlamda mide bulandıracak pek çok olayın artık tamamlanma noktasına gelmesiyle son kez kusup bir daha ağzını açamaz duruma düşecek olan pek çok olaya şahit olacağız.

Bunları yazmak için astrolojiye gerek yok zaten meydanda olan şeyler, astroloji penceresinden de bakınca bu ilmin ne kadar muazzam bir dünya olduğunu ve yaratıcının dünya yaşamı üzerinde kurduğu sistemin yıldızlar aracılığıyla cereyan ettiğinin bir şekilde yine ispatıdır.

Türkiye bu girmiş olduğumuz zorlu süreçte, tüm dünyayı etkisi altına alacak olayların başlangıç noktası olacak, , şuana değin dış politikada olan siyasi anlaşmalar ve topluluk, birlik gibi oluşumlara resti çekmenin zamanı geldiğini anlayacağımız bir bilinç hali canlanacak.

Geleceğin mimarı bir bakıma Türkiye’dir. Eğer bu etkiyi iyi değerlendirirsek, akıllı davranır, artık işgüzarlık yapmayı bırakır ve kendi başımıza karar verme yetisini kazanırsak Türkiye dediğim gibi yenidünya düzeninde geleceğin mimarı olacak.

Yapı taşları Türkiye’den dağılacak yenidünya düzeninde. Bu bir ütopya değil. Birlikte göreceğiz. Elbette her doğum sancılıdır, elbette güneş doğmak için geceye muhtaçtır.
elif hece
 
Üst