spesifik
آزادی قید و بند
Bazı olaylar vardır; acı olsa da, anlatması zor olsa da anlatılmalıdır, aynı acıyı yaşamama temennisiyle.
Bazı olaylar vardır; farklı bir çerçeve de farklı bakış açılarıyla belki göremediklerimizi dillendiren.
Bazı olaylar vardır; hiç yaşanmamış arzusuyla hiç unutulamayanların arasında.
Bazı olaylar vardır; hayat anlam kazandıkça önemi artan, gönül hassaslaştıkça başka yürekleri korumasına alan.
İşte yaşanmış, geçmiş bir olayın ardından unutulmamasında hayır umarak ürpertiyle kalemin ucundan dökülürken, yürekte bir serzeniş bir dua ‘aynı acılarla olgunlaşmazsınız inşaallah’
Odada yalnızım. Karşımda duran saatin ilerleyen saniyesi dışında bir hareket yok! Az önce kardeşinle beraber dişlerini fırçaladın, sizleri birer öpücükle yatağınıza yerleştirirken suyunuzu da komidinin üzerine bırakıp tatlı temennilerle uyumanız için yanınızdan ayrıldım.
Yıllardır içimde dert olan aslında hatırlamak istemediğim, diğer yandan kimi zaman aklıma gelen lise döneminin acı dolu yıllarını ve bana yaşattıklarını anlatmak istedim sana! Neden sana? Bu duygusal psikolojiyi ilerde sana da yaşatacak insanlar çıkarsa karşına belki bir siper olur ‘annemde yaşamıştı’ dersin. Sen o hataya düşmezsin meleğim.
Evet, acı dolu o yıl. Gözümün önüne gelince hala batırıyor iğnesini.
Derslerdeki başarı,hocalarla aramdaki muhabbet ve seviye ile sevilen, takdir edilen öğrenciler arasında ilklerin arasındaydım. Okumayı seviyordum yazmayı sevdiğim kadar. Hatta eğer yazdıklarım bir maharetse bana bunu kazandıran o senelerin mücadelesi de vesile oldu diyebilirim. ( Rabbin hediyesi muhakkak! Bana bu yeteneği verdiği için sonsuz şükürler.)
Beden dersi öğretmenimiz bir asker eşiydi. Okuduğum İ.H.L. de bütün öğrenciler kızlardan oluşuyordu. Yani okulda hiç erkek öğrenci yoktu. (Şükür ki yoktu. Bu okulları da karmalaştırarak eski huzuru bırakmadılar) Şu ana kadar beden derslerinde el işleri yaparak, el becerilerimizi geliştirmiştik. Boyamadan pullarla çiçek yapmaya kadar bir bayanın yapmaktan hoşlanacağı zevkli el işleri. Şimdi okullarda bunu ev ekonomisi diye okutuyorlar.
Derken bu beden öğretmeni gelince her şey değişti. Eşofman giymeyi bizlere zorunlu kılmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi havanın sıcak olduğu zamanlarda bizi eşofmanla dışarıya çıkarıyordu. Okulumuz yol kenarında, evlerin arasındaydı. Bizler (şahsen ben) teneffüslere bile pardesü ile çıkmaya gayret gösterirken eşofmanla nasıl bahçeye çıkardık.
Bazı öğrenciler, tabi ki bende dışarı çıktığımız günlerde eteğimizi üzerimize giydik. Henüz on altı yaşındaydık. Hayatın en kırılgan safhasındaydık. Kaşlarını çatıp işaret etmiş bizden eteklerimizi çıkarmamızı istemişti. Saygı itibariyle hocamızı kırmak istemiyor ama bize anlayış göstermesini bekliyorduk. Her zaman çok başarılı olmak insana torpil vermiyordu. Beden öğretmenimizin hakaretlerine, rencidelerine maruz kalmak ilk duygusal sarsıntımız olmuştu. Yetmezmiş gibi ‘ beden dersinden geçirmem’ tehditleriyle bizi kaosa sürüklüyordu.
Hafta da tek saat olduğu için dersi geçmek zorunluydu. Sonra tunik giyebilirsiniz dedi bir gün. Ben de aileme eteğimin boyunda uzun bir tunik diktirdim biraz komik bir görüntüydü başka çarem yoktu. Öğretmenime de ölçüyü abim kendine göre vermiş dedim. Gerçekten öyle olmuştu ağabeyime ben öyle söylemiştim çünkü. Bahçeye o tunikle çıkıyordum. Hem bol hem uzundu. Mücadeleyi kazandığımı düşünürken, nedendir bilinmez öğretmen bize anotomi anlatmaya başlamıştı. Kemiklerin Latincesini ezberletiyordu. Zannımca lise yıllarında beden eğitiminden yazılı sınav olan ilk defa bizdik her halde. Üniversite seviyesinde anlatılan bu konudan sınav olduğumuzda yüz üzerinden doksan üç aldığımda karneme sonunda bedeni tam not düşüreceğim için seviniyordum.
Arapça dersimiz de dönemin sonuna doğru not hesabı yaparken sevgisiyle gözde öğrencilerinden olduğum (ellerinden öpüyorum Tuba hocam) bana bedenimi beş değil de dörtten hesaplamamı söyleyiverdi. Öğretmenler odasında konuşmuş bilememiş hanımefendi seksen dörtten dört vermiş. Bir puan düşürmüş sözlü notu ile. Notları teslim ettiği için de üzüldüğünü söylemiş güya. Karnelerim hala duruyor. Bütün dersler beş sadece beden eğitimi dört. Bu bir puan benim okulu birincilikle bitirmeme mani olamadı hamdolsun.
O zaman anladım ki rahmani mücadeleyi inşallah kazanmış, dünyevi mücadeleyi bir puanla güya kaybetmiştim! Şimdi bunu bana niye yaptığını, neden imam hatip kızlarına eşofman giydirip dışarıya çıkardığını çok iyi anlıyorum. İnsan bu derece elindekilere nankör olabiliyor. Bu derece kin tutabiliyor yüreği. Bir genç kızı duygusal yıpratacak kadar acımasız olabiliyor. Yine de bu acı şimdiki anlatacağım hadise kadar yakmadı yüreğimi, etkilemedi benliğimi.
Sonra ki sene. Malum milli güvenlik dersi. Derse bir albay gelecek. Her Perşembe bir zulüm bizim için. Başörtü sorununun en ağır günleri. En sıcak günleri…
Her Perşembe bir mücadele; okula karşı, okumaya karşı, öğretmenlere karşı, müdüre karşı, kendimize karşı.. her Perşembe öncesi ikna etme çabaları. Ayrışmalar. Rencide etmeler! Ben şanslıydım, annem ve ablam sınıfa alınmadığım her hafta okulun kapısına dayandılar. İstiklal marşından sonra eylem yapar olduk.
Ne beyin fırtınasıydı Rabbim!!!
O dönemde kimi öğretmenimiz başını açmış, kimisi peruk takıyordu. Bizleri en çok meslek dersi öğretmenlerimizin durumu üzüyordu. Bir zaman sonra yasak tüm derslere uygulanmaya başladı. Hocalar derslerde tutanak tutmaya başladılar. Meslek hocalarımız bazı zamanlarda bizleri iyiliğimiz! İçin ikna etmeye çalışıyorlardı. ‘Koltuklarımızı başkalarına bırakmayalım’ senfonisi çalıyordu tüm dudaklarda, terennüm edemeyenlerin bakışlarında.
Albay daha okula gelmeden önce müdürümüz tüm onuncu sınıfları kantinde topladı. Zaten topu üç sınıftan oluşuyordu. Biri Fen-A diğerleri Mat grubundan oluşuyordu. Biz sayısal sınıftaydık. Okulun en başarılı öğrencileriydik. Müdür açmayı düşünenleri bir tarafa diğerlerini öbür tarafa topladı. Dedi ki : ‘ Eğer birkaç kişi açarsa, gelen albay nasıl olsa hepsi açmıyor diye tutanağını tutup gider. Siz de biz de rahat ederiz. Endişelenmeyiz.’ Anlamında bir konuşma yaptı. Zaman geldi, albay okula teşrif etti. Okulun 10-B ve 10-C sınıfından kimse başını açmadı. Sadece bizim sınıftan on kişi derse girdi. Kapalı olarak girenleri zaten yok yazıyordu.
Bir zaman sonra müdür bizleri yine kantinde toplayarak. Açanları kast etmek üzere bazı hakaretler de sarf ederek kimse açmasa albayın gideceğinden bahsetti. On kişinin açması albayda ilerde bunlara katılanlar olur düşüncesini oluşturmuş meğer. Biz bunları sessizce dinliyoruz tabi. Ben her Perşembe arkadaşları dilekçe verme konusunda ikna etmeye çalışıyordum. Gerek çekindiklerinden gerekse ailelerinden dolayı tepki gösteremiyorlardı.
Benim ailem Milli Güvenlik dersinin olduğu her gün okula gelmeye devam ediyordu. Bir zaman rehberlik servisinde tek tek mulakat edilir olduk. Sıra bana geldiğinde okula gelen velilerin ailem olduğunu, beni zorladıklarını anlattığımda yüzlerinde ki ve gözlerinde ki düşmanlık pırıltılarını görmeni isterdim kızım. Beni avuçlarının içine aldıklarını, sefa sofralarında zafer kadehlerini tokuşturduklarını hissedebiliyordum.
Bir gün derse girdim iki arkadaşımı da yanıma alarak. Albay yoklama yapıyordu. Numaramızı söylediğinde !burdayım’ dedim. Beni yok yazdı. ‘ Hocam buradayım niye yok yazıyorsunuz’ dediğimde istifini bozmadı bile. Ne söylediğimi hatırlamıyorum ama baya ateşli konuşup kapıyı çarparak sınıftan çıktım. Başımız örtülü diye yok yazmış, şu numaralı öğrenci sorun çıkarmıştır diye benim numarama not eklemişti.
Bir gün eve tebliğat geldi. Mahkemeye verilmişiz. Albay ailemin desteğine dayanamamış ‘ ya bunları şikayet edersin ya da okulunu kapattırırım’ deyince müdür! Bizi şikayet etmiş. Beraat ettik tabi.
Gel zaman, git zaman. Okulların kapanmasına doğru duyduk ki. Tüm onuncu sınıflar bayan hocalar tarafından sınav edilecek. Gözyaşlarıyla dua ediyor secde ediyoruz. Yedi sekiz aylık mücadelenin ardından bize zafer ışıklarını gösteren Rabbimize şükrediyoruz. Ama ortalıkta sınava albayın geleceğine dair söylentiler yayılmaya başladı. Umutlar sönmüştü bir ara. Sonra babası istihbarattan olan bir arkadaşım. Severdik birbirimizi. Dost olmuştuk. Babası telefonları dinlediğini, namaz kılıyorum yerine süper fm dinliyorum dememi isterdi. Bana o gün albayın gelemeyeceğini bir işinin olduğunu söyledi. Derste başını açan arkadaşlar tartışıyordu’ biz bedel ödedik’ kelamlarıyla bir sınavla hem de bayan hocaların yapacağı bir sınavla geçmemizi hazmedemiyorlardı. Belki haklıydılar ama biz de haklıydık.
Sonra sınava girdik!!!
Aslında gerisini okumanı ve duymanı istemiyorum canım kızım.
Bir ara kafamı kaldırdım ki albay bulunduğum sınıftan dışarı çıkıyordu.tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Dünya yıkılmıştı sanki. Nefes alamıyordum. O acının, o ne yapacağını bilemeyişin tarifi yok.
Bu kaybedişin ardından okul müdürünün beni odasına çağırıp hiç tanımadığım bir insanın yanında ‘ madem sınava girecektin, neden okulun reklam malzemesi yaptınız. Ailene hakkımı helal etmiyorum’ diye beni rencide ederek derse gönderdi. O günden sonra ben ölü bir ruh gibi her derste hocalarla tartışıyor, sürekli ağlıyordum. Öldüğümü bile hayal eder olmuştum. Bazen o psikoloji ile ‘ya intihar etseymişim’ diye düşünmekten haya ettiğim o duyguyu tahayyül etmek dahi beni dehşete düşürüyor.
Hele o babası istihbarattan olan arkadaşım bana ‘bana verilen görevi başarıyla tamamlamıştım’ diye pişmanlığını anlatıp helallik istediğinde tüm bunların tezgahlanan, planlanan bir oyun olduğunu öğrenmek bana nasıl bir acı yaşattı bilemezsin kızım.
Bu nasıl dostluktu?
Bu nasıl arkadaşlıktı?
Bu nasıl vicdandı Allah’ım?
Bana bu acıyı yaşatan insanların geceleri rahat uyumamaları için günlerce göz yaşlarıyla dua ettim. Tevbe ettim.
Ailemi utandırmanın acısı, kaybedişin ızdırabı, günahın yüreğimi yakmasıyla hayata daha bir direnen, direnmeliyim dedirten bu hadiseyi asla yaşamaman dileğiyle seninle paylaşıyorum .Temiz yüreğini kirletmek isteyenlere karşı hep uyanık olmamız gerektiğini canlı şahit olan anneciğinden duymanı istedim.
Ve istedim ki hala hayatta olan okul müdürüm ola ki şu satırları okursa, kendini bir kez daha muhasebe ederek helallik hususunda bir kez daha düşünür de yüzüne söyleyemediklerimi hisseder.
Benim o zaman kaybettiğim, nidalarını savurduğum, o nadide dünyama, aslında hiç giremediklerini, kendilerinin kaybettiklerini haykırmak istedim.
Allah korkusuyla hakkımı helal etsem dahi bana yaşattıkları yürek acısının hesabını elbet vereceklerini bilmelerini istedim.
Kendi kızının döneminde merciini kullanarak tüm öğrencilere birinci dönem bilgisayardan beş verip, ikinci dönem boş bırakarak bu psikolojiden muaf tutulmalarını sağlarken aynı hassasiyeti bizlere gösteremediğini onun da ayrı bir hesabı olduğunu hatırlatmak istedim.
Şimdi en içten, en titrek namelerimle mahşerde hesaba çekilirken Rabbimden tek dileğim yüreğimin dinmeyen sızısını , seccademe dökülen göz yaşlarım, amel-i terazimin şefaatçisi olsun. O kimi yüzlerin ak, kimi yüzlerin korkudan kapkara kesileceği günde Rabbim beni bu amelden beri tutsun inşAllah. Burada zahiren kaybettiğim sınavımı ahrette O’nun izniyle kazanmış olayım. Rabbim hepimizi rahmet dergahında yıkasın canım kızım..
Tüm bu olanlara rağmen milli güvenlik dersi karneme sıfır geldi. Lise sonda zorunlu ders olduğu için bu dersi vermek durumundaydım. Son seneyi okulda başörtüsü çok sorun olmayan bir okul bulduk. Ve ailecek oraya taşındık. Okulda başörtü problemi vardı ama tutanak tutup geçiliyordu. Öyle psikolojik baskı, kafa karıştırmalar yoktu. Son sınıfta yeni gelmeme rağmen hala dostluğunu sürdürdüğümüz on kişilik bir grup oluştu. Beden ve milli güvenlik dersleri sadece diplomamdan birer puan düşürdü ben yine de okulu birincilikle bitirdim elhamdulillah. Üniversite sınavına girmediğim için birinciliği sanırım kontejan hakkından da yararlanabilsin diye başka bir arkadaşa verdiler. Bu da başka türlü bir haksızlık J. Derslerde başımızı açmadığımız için takdir- teşekkür vermediler. Bizim gruptan bazı kızlara verilen takdirleri de ona kesip paylaştık. Sınıfça her öğrencinin imzası bulunan bir takdir belgesi yaptık J. ‘kılık-kıyafet yönetmeliğine gösterdiği hassasiyetten dolayı bu belgeyi almaya hak kazanmıştır’ ibaresiyle sınıfa dağıttık. Milli güvenlik dersini sınıf hocamız ve rehberlik hocamız( ikisi de bayan) yaptırdı. Bonelerimizle sınava girdik. Şimdi düşünüyorum da şu m. Güvenlik dersi tamamen ‘başı açık ders’ namzeti taşıyor. Çünkü bütünüyle başörtüye endeksli.
Öteki okulda ki arkadaşlar albayın derslerde akrabalarından bahsettiğini anlatırlardı. Zaten imam hatipte m. Güvenlik dersinin ne işi vardı. Hele şimdi kat sayı problemi de varken ihl mezunları orduya mı alınıyordu ki? Askeri eğitim dersini müfredata zorunlu koymuşlar!
Ömür yeter de yaşarsam sizlerin o derste ne yapacağını merak ediyorum. Dilerim Rabbimden sen bu kaosları hiç yaşamazsın.
(2011)Büşra Betül
Bazı olaylar vardır; farklı bir çerçeve de farklı bakış açılarıyla belki göremediklerimizi dillendiren.
Bazı olaylar vardır; hiç yaşanmamış arzusuyla hiç unutulamayanların arasında.
Bazı olaylar vardır; hayat anlam kazandıkça önemi artan, gönül hassaslaştıkça başka yürekleri korumasına alan.
İşte yaşanmış, geçmiş bir olayın ardından unutulmamasında hayır umarak ürpertiyle kalemin ucundan dökülürken, yürekte bir serzeniş bir dua ‘aynı acılarla olgunlaşmazsınız inşaallah’
Odada yalnızım. Karşımda duran saatin ilerleyen saniyesi dışında bir hareket yok! Az önce kardeşinle beraber dişlerini fırçaladın, sizleri birer öpücükle yatağınıza yerleştirirken suyunuzu da komidinin üzerine bırakıp tatlı temennilerle uyumanız için yanınızdan ayrıldım.
Yıllardır içimde dert olan aslında hatırlamak istemediğim, diğer yandan kimi zaman aklıma gelen lise döneminin acı dolu yıllarını ve bana yaşattıklarını anlatmak istedim sana! Neden sana? Bu duygusal psikolojiyi ilerde sana da yaşatacak insanlar çıkarsa karşına belki bir siper olur ‘annemde yaşamıştı’ dersin. Sen o hataya düşmezsin meleğim.
Evet, acı dolu o yıl. Gözümün önüne gelince hala batırıyor iğnesini.
Derslerdeki başarı,hocalarla aramdaki muhabbet ve seviye ile sevilen, takdir edilen öğrenciler arasında ilklerin arasındaydım. Okumayı seviyordum yazmayı sevdiğim kadar. Hatta eğer yazdıklarım bir maharetse bana bunu kazandıran o senelerin mücadelesi de vesile oldu diyebilirim. ( Rabbin hediyesi muhakkak! Bana bu yeteneği verdiği için sonsuz şükürler.)
Beden dersi öğretmenimiz bir asker eşiydi. Okuduğum İ.H.L. de bütün öğrenciler kızlardan oluşuyordu. Yani okulda hiç erkek öğrenci yoktu. (Şükür ki yoktu. Bu okulları da karmalaştırarak eski huzuru bırakmadılar) Şu ana kadar beden derslerinde el işleri yaparak, el becerilerimizi geliştirmiştik. Boyamadan pullarla çiçek yapmaya kadar bir bayanın yapmaktan hoşlanacağı zevkli el işleri. Şimdi okullarda bunu ev ekonomisi diye okutuyorlar.
Derken bu beden öğretmeni gelince her şey değişti. Eşofman giymeyi bizlere zorunlu kılmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi havanın sıcak olduğu zamanlarda bizi eşofmanla dışarıya çıkarıyordu. Okulumuz yol kenarında, evlerin arasındaydı. Bizler (şahsen ben) teneffüslere bile pardesü ile çıkmaya gayret gösterirken eşofmanla nasıl bahçeye çıkardık.
Bazı öğrenciler, tabi ki bende dışarı çıktığımız günlerde eteğimizi üzerimize giydik. Henüz on altı yaşındaydık. Hayatın en kırılgan safhasındaydık. Kaşlarını çatıp işaret etmiş bizden eteklerimizi çıkarmamızı istemişti. Saygı itibariyle hocamızı kırmak istemiyor ama bize anlayış göstermesini bekliyorduk. Her zaman çok başarılı olmak insana torpil vermiyordu. Beden öğretmenimizin hakaretlerine, rencidelerine maruz kalmak ilk duygusal sarsıntımız olmuştu. Yetmezmiş gibi ‘ beden dersinden geçirmem’ tehditleriyle bizi kaosa sürüklüyordu.
Hafta da tek saat olduğu için dersi geçmek zorunluydu. Sonra tunik giyebilirsiniz dedi bir gün. Ben de aileme eteğimin boyunda uzun bir tunik diktirdim biraz komik bir görüntüydü başka çarem yoktu. Öğretmenime de ölçüyü abim kendine göre vermiş dedim. Gerçekten öyle olmuştu ağabeyime ben öyle söylemiştim çünkü. Bahçeye o tunikle çıkıyordum. Hem bol hem uzundu. Mücadeleyi kazandığımı düşünürken, nedendir bilinmez öğretmen bize anotomi anlatmaya başlamıştı. Kemiklerin Latincesini ezberletiyordu. Zannımca lise yıllarında beden eğitiminden yazılı sınav olan ilk defa bizdik her halde. Üniversite seviyesinde anlatılan bu konudan sınav olduğumuzda yüz üzerinden doksan üç aldığımda karneme sonunda bedeni tam not düşüreceğim için seviniyordum.
Arapça dersimiz de dönemin sonuna doğru not hesabı yaparken sevgisiyle gözde öğrencilerinden olduğum (ellerinden öpüyorum Tuba hocam) bana bedenimi beş değil de dörtten hesaplamamı söyleyiverdi. Öğretmenler odasında konuşmuş bilememiş hanımefendi seksen dörtten dört vermiş. Bir puan düşürmüş sözlü notu ile. Notları teslim ettiği için de üzüldüğünü söylemiş güya. Karnelerim hala duruyor. Bütün dersler beş sadece beden eğitimi dört. Bu bir puan benim okulu birincilikle bitirmeme mani olamadı hamdolsun.
O zaman anladım ki rahmani mücadeleyi inşallah kazanmış, dünyevi mücadeleyi bir puanla güya kaybetmiştim! Şimdi bunu bana niye yaptığını, neden imam hatip kızlarına eşofman giydirip dışarıya çıkardığını çok iyi anlıyorum. İnsan bu derece elindekilere nankör olabiliyor. Bu derece kin tutabiliyor yüreği. Bir genç kızı duygusal yıpratacak kadar acımasız olabiliyor. Yine de bu acı şimdiki anlatacağım hadise kadar yakmadı yüreğimi, etkilemedi benliğimi.
Sonra ki sene. Malum milli güvenlik dersi. Derse bir albay gelecek. Her Perşembe bir zulüm bizim için. Başörtü sorununun en ağır günleri. En sıcak günleri…
Her Perşembe bir mücadele; okula karşı, okumaya karşı, öğretmenlere karşı, müdüre karşı, kendimize karşı.. her Perşembe öncesi ikna etme çabaları. Ayrışmalar. Rencide etmeler! Ben şanslıydım, annem ve ablam sınıfa alınmadığım her hafta okulun kapısına dayandılar. İstiklal marşından sonra eylem yapar olduk.
Ne beyin fırtınasıydı Rabbim!!!
O dönemde kimi öğretmenimiz başını açmış, kimisi peruk takıyordu. Bizleri en çok meslek dersi öğretmenlerimizin durumu üzüyordu. Bir zaman sonra yasak tüm derslere uygulanmaya başladı. Hocalar derslerde tutanak tutmaya başladılar. Meslek hocalarımız bazı zamanlarda bizleri iyiliğimiz! İçin ikna etmeye çalışıyorlardı. ‘Koltuklarımızı başkalarına bırakmayalım’ senfonisi çalıyordu tüm dudaklarda, terennüm edemeyenlerin bakışlarında.
Albay daha okula gelmeden önce müdürümüz tüm onuncu sınıfları kantinde topladı. Zaten topu üç sınıftan oluşuyordu. Biri Fen-A diğerleri Mat grubundan oluşuyordu. Biz sayısal sınıftaydık. Okulun en başarılı öğrencileriydik. Müdür açmayı düşünenleri bir tarafa diğerlerini öbür tarafa topladı. Dedi ki : ‘ Eğer birkaç kişi açarsa, gelen albay nasıl olsa hepsi açmıyor diye tutanağını tutup gider. Siz de biz de rahat ederiz. Endişelenmeyiz.’ Anlamında bir konuşma yaptı. Zaman geldi, albay okula teşrif etti. Okulun 10-B ve 10-C sınıfından kimse başını açmadı. Sadece bizim sınıftan on kişi derse girdi. Kapalı olarak girenleri zaten yok yazıyordu.
Bir zaman sonra müdür bizleri yine kantinde toplayarak. Açanları kast etmek üzere bazı hakaretler de sarf ederek kimse açmasa albayın gideceğinden bahsetti. On kişinin açması albayda ilerde bunlara katılanlar olur düşüncesini oluşturmuş meğer. Biz bunları sessizce dinliyoruz tabi. Ben her Perşembe arkadaşları dilekçe verme konusunda ikna etmeye çalışıyordum. Gerek çekindiklerinden gerekse ailelerinden dolayı tepki gösteremiyorlardı.
Benim ailem Milli Güvenlik dersinin olduğu her gün okula gelmeye devam ediyordu. Bir zaman rehberlik servisinde tek tek mulakat edilir olduk. Sıra bana geldiğinde okula gelen velilerin ailem olduğunu, beni zorladıklarını anlattığımda yüzlerinde ki ve gözlerinde ki düşmanlık pırıltılarını görmeni isterdim kızım. Beni avuçlarının içine aldıklarını, sefa sofralarında zafer kadehlerini tokuşturduklarını hissedebiliyordum.
Bir gün derse girdim iki arkadaşımı da yanıma alarak. Albay yoklama yapıyordu. Numaramızı söylediğinde !burdayım’ dedim. Beni yok yazdı. ‘ Hocam buradayım niye yok yazıyorsunuz’ dediğimde istifini bozmadı bile. Ne söylediğimi hatırlamıyorum ama baya ateşli konuşup kapıyı çarparak sınıftan çıktım. Başımız örtülü diye yok yazmış, şu numaralı öğrenci sorun çıkarmıştır diye benim numarama not eklemişti.
Bir gün eve tebliğat geldi. Mahkemeye verilmişiz. Albay ailemin desteğine dayanamamış ‘ ya bunları şikayet edersin ya da okulunu kapattırırım’ deyince müdür! Bizi şikayet etmiş. Beraat ettik tabi.
Gel zaman, git zaman. Okulların kapanmasına doğru duyduk ki. Tüm onuncu sınıflar bayan hocalar tarafından sınav edilecek. Gözyaşlarıyla dua ediyor secde ediyoruz. Yedi sekiz aylık mücadelenin ardından bize zafer ışıklarını gösteren Rabbimize şükrediyoruz. Ama ortalıkta sınava albayın geleceğine dair söylentiler yayılmaya başladı. Umutlar sönmüştü bir ara. Sonra babası istihbarattan olan bir arkadaşım. Severdik birbirimizi. Dost olmuştuk. Babası telefonları dinlediğini, namaz kılıyorum yerine süper fm dinliyorum dememi isterdi. Bana o gün albayın gelemeyeceğini bir işinin olduğunu söyledi. Derste başını açan arkadaşlar tartışıyordu’ biz bedel ödedik’ kelamlarıyla bir sınavla hem de bayan hocaların yapacağı bir sınavla geçmemizi hazmedemiyorlardı. Belki haklıydılar ama biz de haklıydık.
Sonra sınava girdik!!!
Aslında gerisini okumanı ve duymanı istemiyorum canım kızım.
Bir ara kafamı kaldırdım ki albay bulunduğum sınıftan dışarı çıkıyordu.tepemden aşağı kaynar sular döküldü. Dünya yıkılmıştı sanki. Nefes alamıyordum. O acının, o ne yapacağını bilemeyişin tarifi yok.
Bu kaybedişin ardından okul müdürünün beni odasına çağırıp hiç tanımadığım bir insanın yanında ‘ madem sınava girecektin, neden okulun reklam malzemesi yaptınız. Ailene hakkımı helal etmiyorum’ diye beni rencide ederek derse gönderdi. O günden sonra ben ölü bir ruh gibi her derste hocalarla tartışıyor, sürekli ağlıyordum. Öldüğümü bile hayal eder olmuştum. Bazen o psikoloji ile ‘ya intihar etseymişim’ diye düşünmekten haya ettiğim o duyguyu tahayyül etmek dahi beni dehşete düşürüyor.
Hele o babası istihbarattan olan arkadaşım bana ‘bana verilen görevi başarıyla tamamlamıştım’ diye pişmanlığını anlatıp helallik istediğinde tüm bunların tezgahlanan, planlanan bir oyun olduğunu öğrenmek bana nasıl bir acı yaşattı bilemezsin kızım.
Bu nasıl dostluktu?
Bu nasıl arkadaşlıktı?
Bu nasıl vicdandı Allah’ım?
Bana bu acıyı yaşatan insanların geceleri rahat uyumamaları için günlerce göz yaşlarıyla dua ettim. Tevbe ettim.
Ailemi utandırmanın acısı, kaybedişin ızdırabı, günahın yüreğimi yakmasıyla hayata daha bir direnen, direnmeliyim dedirten bu hadiseyi asla yaşamaman dileğiyle seninle paylaşıyorum .Temiz yüreğini kirletmek isteyenlere karşı hep uyanık olmamız gerektiğini canlı şahit olan anneciğinden duymanı istedim.
Ve istedim ki hala hayatta olan okul müdürüm ola ki şu satırları okursa, kendini bir kez daha muhasebe ederek helallik hususunda bir kez daha düşünür de yüzüne söyleyemediklerimi hisseder.
Benim o zaman kaybettiğim, nidalarını savurduğum, o nadide dünyama, aslında hiç giremediklerini, kendilerinin kaybettiklerini haykırmak istedim.
Allah korkusuyla hakkımı helal etsem dahi bana yaşattıkları yürek acısının hesabını elbet vereceklerini bilmelerini istedim.
Kendi kızının döneminde merciini kullanarak tüm öğrencilere birinci dönem bilgisayardan beş verip, ikinci dönem boş bırakarak bu psikolojiden muaf tutulmalarını sağlarken aynı hassasiyeti bizlere gösteremediğini onun da ayrı bir hesabı olduğunu hatırlatmak istedim.
Şimdi en içten, en titrek namelerimle mahşerde hesaba çekilirken Rabbimden tek dileğim yüreğimin dinmeyen sızısını , seccademe dökülen göz yaşlarım, amel-i terazimin şefaatçisi olsun. O kimi yüzlerin ak, kimi yüzlerin korkudan kapkara kesileceği günde Rabbim beni bu amelden beri tutsun inşAllah. Burada zahiren kaybettiğim sınavımı ahrette O’nun izniyle kazanmış olayım. Rabbim hepimizi rahmet dergahında yıkasın canım kızım..
Tüm bu olanlara rağmen milli güvenlik dersi karneme sıfır geldi. Lise sonda zorunlu ders olduğu için bu dersi vermek durumundaydım. Son seneyi okulda başörtüsü çok sorun olmayan bir okul bulduk. Ve ailecek oraya taşındık. Okulda başörtü problemi vardı ama tutanak tutup geçiliyordu. Öyle psikolojik baskı, kafa karıştırmalar yoktu. Son sınıfta yeni gelmeme rağmen hala dostluğunu sürdürdüğümüz on kişilik bir grup oluştu. Beden ve milli güvenlik dersleri sadece diplomamdan birer puan düşürdü ben yine de okulu birincilikle bitirdim elhamdulillah. Üniversite sınavına girmediğim için birinciliği sanırım kontejan hakkından da yararlanabilsin diye başka bir arkadaşa verdiler. Bu da başka türlü bir haksızlık J. Derslerde başımızı açmadığımız için takdir- teşekkür vermediler. Bizim gruptan bazı kızlara verilen takdirleri de ona kesip paylaştık. Sınıfça her öğrencinin imzası bulunan bir takdir belgesi yaptık J. ‘kılık-kıyafet yönetmeliğine gösterdiği hassasiyetten dolayı bu belgeyi almaya hak kazanmıştır’ ibaresiyle sınıfa dağıttık. Milli güvenlik dersini sınıf hocamız ve rehberlik hocamız( ikisi de bayan) yaptırdı. Bonelerimizle sınava girdik. Şimdi düşünüyorum da şu m. Güvenlik dersi tamamen ‘başı açık ders’ namzeti taşıyor. Çünkü bütünüyle başörtüye endeksli.
Öteki okulda ki arkadaşlar albayın derslerde akrabalarından bahsettiğini anlatırlardı. Zaten imam hatipte m. Güvenlik dersinin ne işi vardı. Hele şimdi kat sayı problemi de varken ihl mezunları orduya mı alınıyordu ki? Askeri eğitim dersini müfredata zorunlu koymuşlar!
Ömür yeter de yaşarsam sizlerin o derste ne yapacağını merak ediyorum. Dilerim Rabbimden sen bu kaosları hiç yaşamazsın.
(2011)Büşra Betül