Ayasofya kilise olarak esas sahiplerine verilmeli ve İstanbul adı Constantinapolis olmalı!

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Birkaç kısa cevap vermek istiyoruz;

1- milliyetçilik fikri bizim ayaklarımızın altındadır. Her çeşit milliyetçiliğe karşıyız. İnsanı üstün yapan takvadır. Bizim için peygamberimizin ümmeti olmak yeter de artar bile. "Ey insanlar, şüphesiz biz sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır." (Hucurat 13)

2- İslam hoşgörü değil, rahmet dinidir.

3- savunduğunuz “İstanbul” kelimesi de yunan menşelidir. Bizim değişmesini talep ettiğimiz “konstantiniye” de yunan menşelidir. Ve bu isim Mustafa kemalin bir hediyesidir. Kimin icraatını savunduğunu bilin. Ayrıca haddinizi de.

http://www.net-yasam.com/i/istanbul-isminin-kokeni/

“Osmanlı İmparatorluğu, 1004 yıl “Byzantion”, 1116 yıl da “Konstantinopolis” olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isminin ne olacağı konusunda tartışmaya girmedi. Osmanlı döneminde “Konstantiniyye”, “Stanpolis”, “Dersaadet”, “Asitane”, “Darülhilafe” ve “Makarrı Saltanat” olarak da adlandırılan şehrin adı Cumhuriyet'in ilanından sonra “İstanbul” olarak kabul edildi.”
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/20172589.asp


“1920 yılında Mustafa Kemal şehirin ismini resmen "İstanbul" olarak belirlemesiyle isim tartışması sona erdi. Batı dünyasının bu ismi kabul etmesi ise bir kaç onyıl daha sürdü. 1960'lara kadar haritalarda sadece "Constantinople" kullanılırken daha sonra "İstanbul" ismi ve parantez içinde "Constantinople" kullanılmaya başlandı. Bugün bile Yunanlılar haritalarında ve yol tabelalarında Türkçe ismi değil "Konstantinopolis"i kullanırlar. “

Kaynak:
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/istanbul_isminin_kökeni

4- bizim hakiki vatanımız burası değildir. İnsanın hakiki vatanı cennettir ve inşallah hakiki vatanımıza gitmek nasip olur.

(aşağıda bir rüya tabirinin küçük bir kısmıdır. Hakiki vatanın ne olduğunu anlamamız açısından önemli)

“…
… Hem, kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve vahşet ve yalnızlık içinde, zindan-ı mezara ithal ve hapis olduğu halde, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur'ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmaya vesîledir. Hem, hakiki vatanlarına ve ebedî makam-ı saadetlerine girmeye vâsıtadır. Hem, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem, Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil, ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem, ubûdiyet ve imtihanın tâlim ve tâlimâtından bir paydostur.” Sözler | Sekizinci Söz | 43

Kaynak:
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=33

5- '' Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.'' |Albert Einstein|

6- insanların en tehlikelisi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olandır. Sözümüz inananadır.. Lütfen bilgi sahibi olmadan (yahu en azından araştırın… sunulan bilgileri okumaktan ve/veya izlemektn bile acizsiniz) fikir sahibi olmayın.

http://www.youtube.com/watch?v=I1q4v4-4WXo


7- yüzdeki nuru ancak, nur sahibi kişiler görebilir.

“İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kainata meydan okuyabilir…” biz hepinize yeteriz, inşallah.

“"İman nasıl ki bir nurdur; insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mazi ve müstakbeli, zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vakıada اَللهُ وَلِىُّ الَّذِينَ اٰمَنوُا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ âyet-i kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsille beyan ederiz. Şöyle ki:"

"Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki: İki yüksek dağ var, birbirine mukabil. Üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere. Ben o köprünün üstünde bulunuyorum. Dünyayı da, her tarafı, karanlık, kesif bir zulümat istilâ etmişti."

"Ben sağ tarafıma baktım, nihayetsiz bir zulümat içinde bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül ettim. Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor gibi oldum. Köprünün altına baktım; gayet derin bir uçurum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümâta karşı, sönük bir cep fenerim vardı, onu istimal ettim. Yarım yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana göründü. Hattâ önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle müthiş ejderhalar, arslanlar, canavarlar göründü ki, “Keşke bu cep fenerim olmasaydı, bu dehşetleri görmeseydim!” dedim. O feneri hangi tarafa çevirdimse, öyle dehşetler aldım. “Eyvah, şu fener başıma belâdır” dedim."

"Ondan kızdım, o cep fenerini yere çarptım, kırdım. Güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lâmbasının düğmesine dokundum gibi, birden o zulümat boşandı. Her taraf o lâmbanın nuruyla doldu, herşeyin hakikatini gösterdi. Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tarafımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Ve sol tarafımda, fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurumlar, şahikalar ise, süslü, sevimli, cazibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Ve o müthiş canavarlar, ejderhalar zannettiğim mahlûklar ise, mûnis deve, öküz, koyun, keçi gibi hayvânât-ı ehliye olduğunu gördüm. “Elhamdü lillâhi alâ nûri’l-îmân” diyerek, âyet-i kerimesini okudum, o vakıadan ayıldım."

"İşte, o iki dağ mebde-i hayat, âhir-i hayat, yani âlem-i arz ve âlem-i berzahtır. O köprü ise hayat yoludur. O sağ taraf ise geçmiş zamandır. Sol taraf ise istikbaldir. O cep feneri ise, hodbin ve bildiğine itimad eden ve vahy-i semâvîyi dinlemeyen enâniyet-i insaniyedir. O canavarlar zannolunan şeyler ise, âlemin hâdisâtı ve acip mahlûkatıdır. İşte, enâniyetine itimad eden, zulümât-ı gaflete düşen, dalâlet karanlığına müptelâ olan adam, o vakıada evvelki halime benzer ki, o cep feneri hükmünde nâkıs ve dalâlet-âlûd malûmatla, zaman-ı maziyi bir mezar-ı ekber suretinde ve adem-âlûd bir zulümat içinde görüyor. İstikbali, gayet fırtınalı ve tesadüfe bağlı bir vahşetgâh gösterir. Hem, herbirisi bir Hakîm-i Rahîmin birer memur-u musahharı olan hâdisat ve mevcudatı, muzır birer canavar hükmünde bildirir, وَالَّذِينَ كَفَرُوۤا اَوْلِيَاۤئُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِ hükmüne mazhar eder."

"Eğer hidayet-i İlâhiye yetişse, iman kalbine girse, nefsin firavuniyeti kırılsa, kitabullahı dinlese, o vakıada ikinci halime benzeyecek. O vakit, birden kâinat bir gündüz rengini alır, nur-u İlâhî ile dolar. Âlem اَللهُ نوُرُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetini okur. O vakit, zaman-ı mazi, bir mezar-ı ekber değil, belki herbir asrı bir nebînin veya evliyanın taht-ı riyasetinde vazife-i ubûdiyeti ifa eden ervâh-ı sâfiye cemaatlerinin, vazife-i hayatlarını bitirmekle Allahu ekber diyerek makamât ı âliyeye uçmalarını ve müstakbel tarafına geçmelerini kalb gözüyle görür. Sol tarafına bakar ki, dağlar misal bazı inkılâbât-ı berzahiye ve uhreviye arkalarında, Cennetin bağlarındaki saadet saraylarında kurulmuş bir ziyafet-i Rahmâniyeyi, o nur-u imanla uzaktan uzağa fark eder. Ve fırtına ve zelzele, tâun gibi hadiseleri, birer musahhar memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisâtı, sureten haşin, mânen çok lâtif hikmetlere medar görüyor. Hattâ, mevti, hayat-ı ebediyenin mukaddimesi ve kabri, saadet-i ebediyenin kapısı görüyor. Daha sair cihetleri sen kıyas eyle; hakikati, temsile tatbik et."(1)
(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz.

8- bizim putumuz yoktur. Söyleneni mihenge vururuz. Mihengimiz de kuran ve hadistir. O kadar! Biz başkaları gibi aklımızı kiraya vermedik, elhamdülillah.

bak kardeşim üstad ne diyor beraber istifade delim;

"...üstadınız lâyuhtî değil. o'nu hatasız zannetmek hatadır..." (barla lahikası, 131. mektup)


"..kardeşlerim ! ben bir söz söylediğim zaman, ben söylemişim diye alıp hemen koynunuzda saklamayın. alın sözlerimi mihenge vurun. mihenginiz Kur'an ve hadis olsun. eğer sözlerim altın çıkarsa alın koynunuzda saklayın, yok eğer bakır çıkarsa bin gıybeti de peşine takınız ve bana geri yollayınız. …" (münazarat)

9- söylenen hiçbir şeye cevap veremeyip, ağız dolusu hakaretle, ezberden konuşanlar! Bilin ki biz sizi Allah(cc) a havale ettik. Allah (cc) sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın inşallah. Amin.
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,145
Tepkime puanı
1,432
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Bu ne biçim konudur anlayabilmiş değilim.

İstanbul'u hristiyan bizanslılardan aldık ayasofyayı kiliseye çevirelim !!

Kabe'de Mekke'nin Fethinden önce Putlar vardı putperestlerin mâbediydi putperestlere bırakalım!!!

Mescid-i Aksa'yı Hz. Süleyman inşâ etti Yahûdilere verelim!!!

v.s. v.s.

Konuyu açana Allah (c.c.) akıl , fikir versin. Sözlerinin nerelere gittiğini ölçüp biçmeden konuşanlar nedeniyle tarih boyunca müslümanlar hep kaybetmişlerdir. Ey rabbinsadıkkulu rumuzlu üye Allah'ın (c.c.) sadık kulu olmak istiyorsan Allah'ın (c.c.) düşmanlarının ekmeğine yağ sürme..
 

Dut_agaci

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
7,219
Tepkime puanı
330
Puanları
0
Web sitesi
www.Menzil.Net
Deli'nin biri kuyuya taş atar, 40 akıllı çıkarmağa uğraşırmış ya

İşte bu konunun başı da sonu da aynı böyle.

Acaba haksızlık mı etmişim, dönüp bir daha okuyorum, bir daha okuyorum

Bir zerre tutulacak yakası yok bu iddianın.

Dikkatinizi çekerim, iddia...

İnşallah Ayasofya yakında Camii olarak tekrar açılır

Tehdit edildiğini iddia eden zevât, mızırdanmayı kesip, Savcılığa şikayet edeceksin

Türk Ceza Kanunu'nu iyi biliyorsan, gel orada kapışalım.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Hele bir de "Ayasofya" meselesi var...Adam çıkmış "Burayı hıristiyanlara geri verelim..." diyor...Diyalog konusunda birşey dendi mi içi hoplayan arkadaşların bu konudaki fikirlerini merak ediyorum...Sıkıntın var ise kendi evini kilise birliğine bağışla beyim...Ayasofya'yı babanın malı mı sandın da veriyorsun?

Biz "Diyalog","Üç ibrahimi din",hıristiyan-yahudi-Müslüman cennete girecektir" teranelerinden sonra ne yumurtlayacaklarını merak ediyorduk...yavaş yavaş baklalar dökülmeye başlandı...

beyefendi yukarıdaki mesajınızda bize ve bu konuya gönderme yapmışsınız.

bizim söylediğimiz; "islam hukukunda ve bu kapsamda asrı saadette fethedilen yerlerdeki hristiyan ve/veya musevilerin ibadet yerlerinin savaş ganimeti olarak alındığına ilişkin bir örnek yok" şeklindedir. var diyorsanız buyrun delil gtirin.

ayrıca satın alma mevzuna gelince; mantıklı açıklama yapın lütfen. siz olsaydınız satarmıydınız?

iğne çuvaldız meselesi....

bursa da ikamet ediyorsan ve 1000 yıldır ibadete açık ulu camiyi şehri ele geçiren hristiyanlar satın almak isteseler satarmısın. güldürmeyin kendinizi....

üstelik bahse konu olan katedral hristiyanların enbüyük katedrali ve 1000 yıldır faal. empati yapın lütfen. her yazılana inanmayın.

sen olsan satarmıydın. aldım diyen gerçekten almışmıdır. can tatlıdır biliyorsun.

not: sözlerimizi başka yöne çekmeyiniz. dinler arası diyaloga karşı olduğumuzu sizin iyi bilmeniz gerekir.

buyrun aşağıdaki kısa cevaplarımızı okuyunuz;

Birkaç kısa cevap vermek istiyoruz;

1- milliyetçilik fikri bizim ayaklarımızın altındadır. Her çeşit milliyetçiliğe karşıyız. İnsanı üstün yapan takvadır. Bizim için peygamberimizin ümmeti olmak yeter de artar bile. "Ey insanlar, şüphesiz biz sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır." (Hucurat 13)

2- İslam hoşgörü değil, rahmet dinidir.

3- savunduğunuz “İstanbul” kelimesi de yunan menşelidir. Bizim değişmesini talep ettiğimiz “konstantiniye” de yunan menşelidir. Ve bu isim Mustafa kemalin bir hediyesidir. Kimin icraatını savunduğunu bilin. Ayrıca haddinizi de.

http://www.net-yasam.com/i/istanbul-isminin-kokeni/

“Osmanlı İmparatorluğu, 1004 yıl “Byzantion”, 1116 yıl da “Konstantinopolis” olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isminin ne olacağı konusunda tartışmaya girmedi. Osmanlı döneminde “Konstantiniyye”, “Stanpolis”, “Dersaadet”, “Asitane”, “Darülhilafe” ve “Makarrı Saltanat” olarak da adlandırılan şehrin adı Cumhuriyet'in ilanından sonra “İstanbul” olarak kabul edildi.”
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/20172589.asp


“1920 yılında Mustafa Kemal şehirin ismini resmen "İstanbul" olarak belirlemesiyle isim tartışması sona erdi. Batı dünyasının bu ismi kabul etmesi ise bir kaç onyıl daha sürdü. 1960'lara kadar haritalarda sadece "Constantinople" kullanılırken daha sonra "İstanbul" ismi ve parantez içinde "Constantinople" kullanılmaya başlandı. Bugün bile Yunanlılar haritalarında ve yol tabelalarında Türkçe ismi değil "Konstantinopolis"i kullanırlar. “

Kaynak:
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/istanbul_isminin_kökeni

4- bizim hakiki vatanımız burası değildir. İnsanın hakiki vatanı cennettir ve inşallah hakiki vatanımıza gitmek nasip olur.

(aşağıda bir rüya tabirinin küçük bir kısmıdır. Hakiki vatanın ne olduğunu anlamamız açısından önemli)

“…
… Hem, kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve vahşet ve yalnızlık içinde, zindan-ı mezara ithal ve hapis olduğu halde, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur'ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmaya vesîledir. Hem, hakiki vatanlarına ve ebedî makam-ı saadetlerine girmeye vâsıtadır. Hem, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem, Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil, ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem, ubûdiyet ve imtihanın tâlim ve tâlimâtından bir paydostur.” Sözler | Sekizinci Söz | 43

Kaynak:
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=33

5- '' Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.'' |Albert Einstein|

6- insanların en tehlikelisi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olandır. Sözümüz inananadır.. Lütfen bilgi sahibi olmadan (yahu en azından araştırın… sunulan bilgileri okumaktan ve/veya izlemektn bile acizsiniz) fikir sahibi olmayın.

http://www.youtube.com/watch?v=I1q4v4-4WXo


7- yüzdeki nuru ancak, nur sahibi kişiler görebilir.

“İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kainata meydan okuyabilir…” biz hepinize yeteriz, inşallah.

“"İman nasıl ki bir nurdur; insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektubât-ı Samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mazi ve müstakbeli, zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vakıada اَللهُ وَلِىُّ الَّذِينَ اٰمَنوُا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ âyet-i kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsille beyan ederiz. Şöyle ki:"

"Bir vakıa-i hayaliyede gördüm ki: İki yüksek dağ var, birbirine mukabil. Üstünde dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere. Ben o köprünün üstünde bulunuyorum. Dünyayı da, her tarafı, karanlık, kesif bir zulümat istilâ etmişti."

"Ben sağ tarafıma baktım, nihayetsiz bir zulümat içinde bir mezar-ı ekber gördüm, yani tahayyül ettim. Sol tarafıma baktım; müthiş zulümat dalgaları içinde azîm fırtınalar, dağdağalar, dâhiyeler hazırlandığını görüyor gibi oldum. Köprünün altına baktım; gayet derin bir uçurum görüyorum zannettim. Bu müthiş zulümâta karşı, sönük bir cep fenerim vardı, onu istimal ettim. Yarım yamalak ışığıyla baktım; pek müthiş bir vaziyet bana göründü. Hattâ önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle müthiş ejderhalar, arslanlar, canavarlar göründü ki, “Keşke bu cep fenerim olmasaydı, bu dehşetleri görmeseydim!” dedim. O feneri hangi tarafa çevirdimse, öyle dehşetler aldım. “Eyvah, şu fener başıma belâdır” dedim."

"Ondan kızdım, o cep fenerini yere çarptım, kırdım. Güya onun kırılması, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lâmbasının düğmesine dokundum gibi, birden o zulümat boşandı. Her taraf o lâmbanın nuruyla doldu, herşeyin hakikatini gösterdi. Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet muntazam yerde, ova içinde bir caddedir. Ve sağ tarafımda gördüğüm mezar-ı ekber, baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların taht-ı riyasetinde ibadet ve hizmet ve sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Ve sol tarafımda, fırtınalı, dağdağalı zannettiğim uçurumlar, şahikalar ise, süslü, sevimli, cazibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyafetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm. Ve o müthiş canavarlar, ejderhalar zannettiğim mahlûklar ise, mûnis deve, öküz, koyun, keçi gibi hayvânât-ı ehliye olduğunu gördüm. “Elhamdü lillâhi alâ nûri’l-îmân” diyerek, âyet-i kerimesini okudum, o vakıadan ayıldım."

"İşte, o iki dağ mebde-i hayat, âhir-i hayat, yani âlem-i arz ve âlem-i berzahtır. O köprü ise hayat yoludur. O sağ taraf ise geçmiş zamandır. Sol taraf ise istikbaldir. O cep feneri ise, hodbin ve bildiğine itimad eden ve vahy-i semâvîyi dinlemeyen enâniyet-i insaniyedir. O canavarlar zannolunan şeyler ise, âlemin hâdisâtı ve acip mahlûkatıdır. İşte, enâniyetine itimad eden, zulümât-ı gaflete düşen, dalâlet karanlığına müptelâ olan adam, o vakıada evvelki halime benzer ki, o cep feneri hükmünde nâkıs ve dalâlet-âlûd malûmatla, zaman-ı maziyi bir mezar-ı ekber suretinde ve adem-âlûd bir zulümat içinde görüyor. İstikbali, gayet fırtınalı ve tesadüfe bağlı bir vahşetgâh gösterir. Hem, herbirisi bir Hakîm-i Rahîmin birer memur-u musahharı olan hâdisat ve mevcudatı, muzır birer canavar hükmünde bildirir, وَالَّذِينَ كَفَرُوۤا اَوْلِيَاۤئُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِ hükmüne mazhar eder."

"Eğer hidayet-i İlâhiye yetişse, iman kalbine girse, nefsin firavuniyeti kırılsa, kitabullahı dinlese, o vakıada ikinci halime benzeyecek. O vakit, birden kâinat bir gündüz rengini alır, nur-u İlâhî ile dolar. Âlem اَللهُ نوُرُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetini okur. O vakit, zaman-ı mazi, bir mezar-ı ekber değil, belki herbir asrı bir nebînin veya evliyanın taht-ı riyasetinde vazife-i ubûdiyeti ifa eden ervâh-ı sâfiye cemaatlerinin, vazife-i hayatlarını bitirmekle Allahu ekber diyerek makamât ı âliyeye uçmalarını ve müstakbel tarafına geçmelerini kalb gözüyle görür. Sol tarafına bakar ki, dağlar misal bazı inkılâbât-ı berzahiye ve uhreviye arkalarında, Cennetin bağlarındaki saadet saraylarında kurulmuş bir ziyafet-i Rahmâniyeyi, o nur-u imanla uzaktan uzağa fark eder. Ve fırtına ve zelzele, tâun gibi hadiseleri, birer musahhar memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisâtı, sureten haşin, mânen çok lâtif hikmetlere medar görüyor. Hattâ, mevti, hayat-ı ebediyenin mukaddimesi ve kabri, saadet-i ebediyenin kapısı görüyor. Daha sair cihetleri sen kıyas eyle; hakikati, temsile tatbik et."(1)
(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz.

8- bizim putumuz yoktur. Söyleneni mihenge vururuz. Mihengimiz de kuran ve hadistir. O kadar! Biz başkaları gibi aklımızı kiraya vermedik, elhamdülillah.

bak kardeşim üstad ne diyor beraber istifade delim;

"...üstadınız lâyuhtî değil. o'nu hatasız zannetmek hatadır..." (barla lahikası, 131. mektup)


"..kardeşlerim ! ben bir söz söylediğim zaman, ben söylemişim diye alıp hemen koynunuzda saklamayın. alın sözlerimi mihenge vurun. mihenginiz Kur'an ve hadis olsun. eğer sözlerim altın çıkarsa alın koynunuzda saklayın, yok eğer bakır çıkarsa bin gıybeti de peşine takınız ve bana geri yollayınız. …" (münazarat)

9- söylenen hiçbir şeye cevap veremeyip, ağız dolusu hakaretle, ezberden konuşanlar! Bilin ki biz sizi Allah(cc) a havale ettik. Allah (cc) sizi nasıl biliyorsa öyle yapsın inşallah. Amin.
 

korbakor53

Doçent
Katılım
7 Ara 2012
Mesajlar
556
Tepkime puanı
24
Puanları
0
sevgili peygamberimiz, hz. Muhammed (sav) bize, hristiyanların faal haldeki kiliselerini kapatmayı ve/veya camiye dönüştürmeyi emretmemiştir. fatih sultan mehmet in, hristiyanların en büyük kilisesini (katedral) mülküne alarak cami yapması çok büyük bir hatadır. hatta ahmaklıktır. kurana ve sünnete de aykırıdır.

ayasofyanın tez zamanda esas sahiplerine verilmesi gerekmektedir. ecdadımızın yaptığı bu hatadan dolayı, samimi hristiyanlardan özür diliyoruz. @Mesihçi

not: (eleştiri yapacak olanlar lütfen iğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırınız)

ayrıca peygamber efendimizin "constantinapolis" olarak isimlendirdiği şehre hangi hakla "istanbul" adı verilmiştir. bu peygamberimize saygısızlıktır. "istanbul" adının da, tez zamanda "constantinapolis" olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

@redyellow
@ŞehbaL

farklı birşey söylemek adına konuşuyorsun.
hani derler ya dinlemesini bilen aptal insandan bile birşeyler öğrenebilir diye.
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Yunanistan'da 'altın şafak' isimli ırkçı ve faşist parti de istanbul'un adının constantinapolis olarak değiştirilmesini ve ayasofya'da patriğin önderliğinde hıristiyanlığın mabedi olarak kalıcılaştırılmasını istiyor.

rabbinsadıkkulu altın şafak'la, patrikle, makariosizmle, helenizmle çok iyi anlaşır.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Yunanistan'da 'altın şafak' isimli ırkçı ve faşist parti de istanbul'un adının constantinapolis olarak değiştirilmesini ve ayasofya'da patriğin önderliğinde hıristiyanlığın mabedi olarak kalıcılaştırılmasını istiyor.

rabbinsadıkkulu altın şafak'la, patrikle, makariosizmle, helenizmle çok iyi anlaşır.

gözümün ışığı, beni yanlış anlama.

biz kuran ve hadis diyoruz. başka da birşey demiyoruz.

sen kurana ve hadise mi karşı geliyorsun? yoksa kuran da ve/veya hadiste olmayan yeni bir hüküm mü koyuyorsun.

hele sen buna cevap ver?
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
gözümün ışığı, beni yanlış anlama.

biz kuran ve hadis diyoruz. başka da birşey demiyoruz.

sen kurana ve hadise mi karşı geliyorsun? yoksa kuran da ve/veya hadiste olmayan yeni bir hüküm mü koyuyorsun.

hele sen buna cevap ver?
seni yanlış anlama gibi bir durum yok.
yanlış yerdesin bütün problem burda.
tarihi geri çevirmeye çalışıyorsun.
özelde ayasoyfa'yı genelde ise camiye çevrilen tüm kiliselerin ilk günkü konumuna geri döndürmeyi kur-ana ve hadislere bağlamanı şaşkınlıkla izliyorum.
senin mantığına göre bu geri dönüş taa kabe-i şerife kadar uzanır. tıpkı ayasofyanın hıristiyanlara iadesini talep eder gibi Kabe-i şerifide putperestlere iade etmekle aynı yola çıkar.

dediğim gibi yanlış yerdesin. Kur-an ve hadisi ters yüz ederek akla zarar işler peşindesin.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
seni yanlış anlama gibi bir durum yok.
yanlış yerdesin bütün problem burda.
tarihi geri çevirmeye çalışıyorsun.
özelde ayasoyfa'yı genelde ise camiye çevrilen tüm kiliselerin ilk günkü konumuna geri döndürmeyi kur-ana ve hadislere bağlamanı şaşkınlıkla izliyorum.
senin mantığına göre bu geri dönüş taa kabe-i şerife kadar uzanır. tıpkı ayasofyanın hıristiyanlara iadesini talep eder gibi Kabe-i şerifide putperestlere iade etmekle aynı yola çıkar.

dediğim gibi yanlış yerdesin. Kur-an ve hadisi ters yüz ederek akla zarar işler peşindesin.

kabenin putlardan ve putperestlerden temizlenmesi ile (tahrif edilmiş te olsa) hristiyan ve musevilerin ibadet yerlerini aynı kefeye koymak insaf sınırlarını aşar.

sen bir rüyaya yatsana. belki birşeyler görürsün. bizimle de paylaşmanı isterim. tşk.
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
kabenin putlardan ve putperestlerden temizlenmesi ile (tahrif edilmiş te olsa) hristiyan ve musevilerin ibadet yerlerini aynı kefeye koymak insaf sınırlarını aşar.

sen bir rüyaya yatsana. belki birşeyler görürsün. bizimle de paylaşmanı isterim. tşk.
sendeki insaf müşriklerle hıristiyanları karşılaştırınca mı harekete geçiyor? :)
müşriklerden aldığımız yerlerden vazgeçmeyiz diyorsun, ama hıristiyan ve yahudiler sözkonusu olunca insaflaşıyorsun he..

kur-an ve hadis demiştin değil mi?
rab isa diyenler için cehennem, müşriklere de cehennem kur-anda ve hadislerde var..
rab isa diyenlere, ayasofyanın iadesini talep edenler ise cennetlik
çelişki dolu bir denklem..
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
sendeki insaf müşriklerle hıristiyanları karşılaştırınca mı harekete geçiyor? :)
müşriklerden aldığımız yerlerden vazgeçmeyiz diyorsun, ama hıristiyan ve yahudiler sözkonusu olunca insaflaşıyorsun he..

kur-an ve hadis demiştin değil mi?
rab isa diyenler için cehennem, müşriklere de cehennem kur-anda ve hadislerde var..
rab isa diyenlere, ayasofyanın iadesini talep edenler ise cennetlik
çelişki dolu bir denklem..

aradaki fark şu;

kabe de puta tapan müşrikler, bir peygamberin ümmeti değildi. (tahrif edilmiş te olsa) hristiyan ve museviler ise bizim de kabul ettiğimiz iki sevgili peygamberin ümmetidir.

denklem basit. tabi anlayana....:)
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
aradaki fark şu;

kabe de puta tapan müşrikler, bir peygamberin ümmeti değildi. (tahrif edilmiş te olsa) hristiyan ve museviler ise bizim de kabul ettiğimiz iki sevgili peygamberin ümmetidir.

denklem basit. tabi anlayana....:)

İki sevgili peygamberinden birini rab edinmiş olmalarına rağmen. hımm. çakması da bizdendir diyorsun. gerçek elmaya benzetilen plastik elmalar da var. sana afiyet olsun.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
İki sevgili peygamberinden birini rab edinmiş olmalarına rağmen. hımm. çakması da bizdendir diyorsun. gerçek elmaya benzetilen plastik elmalar da var. sana afiyet olsun.


BİZ ÇAKMASI BİZDEDİR DEMİYORUZ. buradaki mesele fetih hakkı olarak ibadethanelerine dokunulup dokunulmayacağıdır. cerbeze yapmayın. esas meseleye dönüp cevap verebilirsiniz.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait ma'bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez..İstanbulun fethi sulh yoluylamı olmuş ki hükmü buna göre verelim..savaş yoluyla alınan yerlerdeki mabetleri islam halifesi yok edebilir...

Hiç ihtimal verir miydiniz bir Osmanlı padişahının hem de Papalığın göbeğinde bir kilise inşaatına katkıda bulunduğuna? Artık vermeniz gerekiyor, zira kimi cahillerin hâlâ hakkındaki “Kızıl Sultan” teranesini devam ettirdiği II. Abdülhamid, kendisinden yardım isteyen Papa’nın çağrısını geri çevirmemiş ve İstanbul’dan Roma’ya hem para, hem de kilisenin süslemesinde kullanılmak üzere malzemeler göndermişti.

İşte diyaloğun Osmanlıcası:
http://www.zaman.com.tr/mustafa-arm...an-da-kilise-yaptiran-padisah-kim_784955.html
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Daha bunlar gibi daha bircok delil var.Osmanlida gayri müslimlerin din ve ibadet hürriyetlerine karisilmamistir,koruma altina alinmistir,ihtiyac durumunda ibadethaneleri devlet eliyle insaa edilmistir.
Ayasofyanin kiliseye cevrilmesi görüsünü savunan arkadasi destekleme amaciyla yazmiyorum bunlari.
Ayasofya meselesi farklidir.
ayasofya ibadet hürriyeti kapsamina girmez,özellikle fethiten sonra böyle bir ihtiyac olmamistir,ayasofya ibadethane özelliginden cok siyasi bir yapidir,üstünlük sembolüdür, dokuz yüz sene Bizans İmparatorluğu'nda sosyal, ve askeri manada merkezlik etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethettiğinde ilk iş olarak, Hristiyanlar için çok değerli olan Ayasofya'yı camiyapıyor. Bu hareket hukukolarak doğru mu?
http://www.ayasofya.org/genel-bilgiler/13-fatih-ayasofyayi-neden-cami-yapti.html
(Ahmet Akgündüz)
Bu meşhur bir soru. Müslüman da soruyor, Hristiyan da soruyor. İslam hukukunu bilmemekten kaynaklanıyor bu soru. Barış Hukuku ayrı, Savaş Hukuku ayrıdır. Bu İslam hukukunda da böyledir, diğer hukuklarda da. Fatih İstanbul'u savaş yoluyla almıştır. Savaş hukukuna göre, bütün kiliseleri camiyapma hakkı vardır. Fethin ardından Patrikhanenin patriği diğer bütün Hıristiyan din adamları Fatih'i ziyaret etmişlerdir. Ve bu ziyarette şunu söylemişlerdir: "Savaş yoluyla fethettiniz istediğinizi yapabilirsiniz" O sırada, Ayasofya'yı camiye çevirmiş ve adını "Fethiye Camii" olarak koymuştur.

Fakat Bizans'tan kalan birçok kilise hâlen ayakta duruyor. Fatih onlara niye dokunmamış?

İlk üç gün savaş hukukunu uygulamıştır. 17'ye yakın Havra ve kiliseyi camiye çevirmiştir. Arkasından Hristiyan liderlerinin ricası üzerine Galata ZımmAhitnamesini vermiştir. Şu anda bu ziyaretin resminin Patrikhane'de mozaikten bir resmi vardır. Fatih o ziyarette, "Artık hiçbir kilisenize ve dininize müdahale etmeyeceğim" demiştir. Ve o günden itibaren barışla fethedilmiş gibi muamele edilmiş, hiçbir kilise camiye çevrilmemiştir.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Daha bunlar gibi daha bircok delil var.Osmanlida gayri müslimlerin din ve ibadet hürriyetlerine karisilmamistir,koruma altina alinmistir,ihtiyac durumunda ibadethaneleri devlet eliyle insaa edilmistir.
Ayasofyanin kiliseye cevrilmesi görüsünü savunan arkadasi destekleme amaciyla yazmiyorum bunlari.
Ayasofya meselesi farklidir.
ayasofya ibadet hürriyeti kapsamina girmez,özellikle fethiten sonra böyle bir ihtiyac olmamistir,ayasofya ibadethane özelliginden cok siyasi bir yapidir,üstünlük sembolüdür,
dokuz yüz sene Bizans İmparatorluğu'nda sosyal, ve askeri manada merkezlik etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethettiğinde ilk iş olarak, Hristiyanlar için çok değerli olan Ayasofya'yı camiyapıyor. Bu hareket hukukolarak doğru mu?
http://www.ayasofya.org/genel-bilgiler/13-fatih-ayasofyayi-neden-cami-yapti.html
(Ahmet Akgündüz)
Bu meşhur bir soru. Müslüman da soruyor, Hristiyan da soruyor. İslam hukukunu bilmemekten kaynaklanıyor bu soru. Barış Hukuku ayrı, Savaş Hukuku ayrıdır. Bu İslam hukukunda da böyledir, diğer hukuklarda da. Fatih İstanbul'u savaş yoluyla almıştır. Savaş hukukuna göre, bütün kiliseleri camiyapma hakkı vardır. Fethin ardından Patrikhanenin patriği diğer bütün Hıristiyan din adamları Fatih'i ziyaret etmişlerdir. Ve bu ziyarette şunu söylemişlerdir: "Savaş yoluyla fethettiniz istediğinizi yapabilirsiniz" O sırada, Ayasofya'yı camiye çevirmiş ve adını "Fethiye Camii" olarak koymuştur.

Fakat Bizans'tan kalan birçok kilise hâlen ayakta duruyor. Fatih onlara niye dokunmamış?

İlk üç gün savaş hukukunu uygulamıştır. 17'ye yakın Havra ve kiliseyi camiye çevirmiştir. Arkasından Hristiyan liderlerinin ricası üzerine Galata ZımmAhitnamesini vermiştir. Şu anda bu ziyaretin resminin Patrikhane'de mozaikten bir resmi vardır. Fatih o ziyarette, "Artık hiçbir kilisenize ve dininize müdahale etmeyeceğim" demiştir. Ve o günden itibaren barışla fethedilmiş gibi muamele edilmiş, hiçbir kilise camiye çevrilmemiştir.


farklı olan nedir?

sen peygamberimizin getirdiği islamı mı savunuyorsun yoksa başka islamı mı?

biz diyoruz ki peygamberimizin böyle bir uygulaması yok. ne de asrı saadette böyle bir uygulama yok. ne de islam hukukunda buna (ibadethanelerine fetih hakkı olarak el konması mevzuu) cevaz veren bir hüküm yok. var diyorsanız. buyrun, hodri meydan. delil getirin.

not: olmayan şeyin delilini bizden istemeyin!!!
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
kardes,savas hukukunda bu bilgiler var,bununla birlikte islamda zorlama yoktur,hele gayri müslimlere zorla islamiyeti kabul ettirmek haramdir,zaten böyle birsey mümkün degildir cünkü iman gönül isidir.
Dolayisiyla islam hukukunda gayri müslimlerin ibadet haklari ellerinden alinamaz,alinmamistirda,ne peygamber efendimiz zamaninda nede osmanli zamaninda.
istanbulun fethi zamaninda ayasofyaninn camiye dönüstürülmesi olayi hristiyanlarin ibadet haklarini ellerinden alma manasinda degildir,ayasofya bir semboldür,hristiyanligin temsilcisi olan Bizans İmparatorluğu'nda 900 sene merkezlik etmiş siyasi bir üstünlük sembolüdür,istanbul feth olunduktan sonra sehrin en büyük yapisi bir kilise olmasi fethin mesajina aykiri dururdur,osmanli döneminde gayri müslimlerin din ve ibadet hürriyetlerine karisilmasada islam dini üstündür,istanbukda bir islam sehri olmustur,bu birsekilde yapilarada yansimaliydi,nitekim ölylede oldu.

Avrupadada böyle bir uygulama var,almanyada camilerin yüksekligi kiliselerin yüksekligini gecemez mesela,minarelerin boyuna ona göre izin veriyorlar!
 
Üst