Allah Teâlâ, gökleri ve yeri altı günde yarattığını, sonra Arş'a istiva ettiğini haber vermektedir. Yine göklerle yer yaratıl-mazdan önce Arş'ın su üzerinde olduğunu haber vermiştir. Bu husus İmran b. Hu s ay n' in Peygamber (s.a.v.)'den naklettiği ve Buhârî'nin «Sahih»inde rivayet ettiği bir hadîste de sabittir. Söz konusu hadîste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: «Allah vardı ve başka birşey yoktu. Arş'ı da su üzerinde idi. Allah «zikir»de (kader defterinde) herşeyi yazdı. Sonra gökleri ve yeri yarattı»(53). Oysa Arş daha önce yaratılmıştı. Ve Allah'ın daha önce de, daha sonra da Arş'a müstevli olduğu malûmdur. O halde genel anlamdaki istilâ'nın belli bir zamana ve Arş'a has olan bu istilâ olması mümkün değildir.
idaan bu delille çurumuş oldu iftiradan ne zaman vaz gececeksınız
Hangi iddia çürümüş? Sen neden bahsediyorsun? Düzgün Türkçe cümleler kurmayı becerebilirsen, belki söylediklerinden bir şeyler anlaşılır. İktibas ettiğin yazımda, şunu söylemiştim: "Nitekim, İbni Teymiyye bu hataya düşmüş, Arş'ın nevi itibariyle kadim (sonsuz) olduğunu söylemiştir." Sen bunu nasıl çürüttün? Bu konuyla ilgili daha evvel aktardığım bilgiler şöyleydi:
İbni Teymiyye diyor ki:
"Arş'ı istiva, keyfiyetsiz bir şekilde Allahü teâlânın bir sıfatıdır. Kişinin buna iman etmesi ve bunun bilgisini Allah'a havale etmesi gerekir." (Mecmu'u'l-Fetava, XVI, 400)
İbni Teymiyye'nin kitaplarını tedkik edenler, mesela
Dr. Ebubekir Sifil diyor ki:
"İbni Teymiyye sözü bu noktada bırakmış ve tevile sapmamış olsaydı, hem kendisiyle çelişmemiş olur, hem de itiraza muhatab olmaktan kurtulurdu. Ne var ki böyle yapmamış ve tevile bizzat kendisi başvurmuştur." (İslam ve Modern Çağ, Kayıhan Yayınları, c.1, s. 74)
Mesela, istiva konusunu işlediği yerlerden birisinde, bu kelimenin ["istevâ alâ" ifadesinin] bir tek mânâsı bulunduğunu söyler ve şöyle der:
"Hz. Peygamber [aleyhisselam], üzerine binmek için hayvanın yanına geldi; ayağını üzengiye koyduğu zaman 'Bismillah' dedi. Hayvanın sırtına oturduğu ["istevâ alâ zahrinâ"] zaman 'Elhamdülillah' dedi. İbni Ömer de şöyle demiştir: Resulullah [aleyhisselam] bineğine bindiği zaman... ["istevâ alâ ba'îrihî] Bu mânâ, iki hususu ihtiva eder: İstiva edenin, istiva ettiği şeyden yüksekte olması ve onunla aynı seviyede olması. Bir şeyden aşağı seviyede olanın durumu hakkında 'istevâ aleyhi' denmez." (Mecmu'u'l-Fetava, XVII, 375)
İbni Teymiyye'ye göre, Allahü teâlânın Arş'ı istivası onun üzerinde bulunması mânâsında olduğunu göre, burada şöyle bir problem ortaya çıkmaktadır: Allahü teâlânın varlığı ezelî olduğuna göre, Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ neredeydi?
İmam-ı a'zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu konuda şunları söylemektedir:
"Allahü teâlâ, kendisi için bir ihtiyaç ve (Arş'ın üzerine) istikrar (yerleşme, mekân tutma) olmaksızın Arş'a istiva etmiştir. O, Arş'ı da diğer mahlukatı da korumaktadır. Eğer (Arş'a ve bir yerde yerleşip mekân tutmaya) muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi alemi yoktan var etmeye ve idareye muktedir olamazdı. (Bir mekânda) oturmaya ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ nerede idi? Yüce Allah bundan münezzehtir." (İmam Ebû Hanîfe, el-Vasıyye, 73.)
"Arş'ı yaratmadan önce Allahü teâlâ neredeydi?" sorusuna İbni Teymiyye'nin bulduğu cevabın "Arş'ın nev'î kıdemi" olduğunu görüyoruz:
Selefî ekol, Allahü Teâlâ'nın (Arş, sema vb.) belli bir mekânda ve dolayısıyla (uluvv/yükseklik, yukarıdalık gibi) belli bir "yönde" bulunduğunu söyler. Bu bağlamda genel muhtevalı eserler yanında İbn Teymiyye'nin "Kitâbu'l-Arş"ı, İbn Kudâme'nin "İsbâtu Sıfeti'l-Uluvv"u ve ez-Zehebî'nin "el-Uluvv li'l-Aliyyi'l-Azîm"i gibi monografiler de mevcuttur. Allahü Teâlâ'ya mekân izafesi, tabiatı gereği müstakil bir mesele olmayıp, beraberinde başka problemleri de getiren son derece temel bir tartışmadır. Arş'ı da, semayı da, diğer mekânları da yaratan Allahü Teâlâ olduğuna ve O'nun istivasının "mekân tutmak" anlamına geldiği iddia edildiğine göre, İmam Ebû Hanîfe'nin de dile getirdiği "Allahü Teâlâ bu mekânları yaratmadan önce neredeydi?" sorusuna İbn Teymiyye'nin bulduğu cevap, "Arş'ın nev'î kıdemi"dir. Bu, şu demektir: Allahü Teâlâ ezelden beri üzerine istiva ettiği Arşlar yaratmaktadır. Yenisini yarattığında bir öncekini yok etmektedir ve bu, ezelden beri böyle devam edegelmektedir. Bu izah tarzının ne kadar problemli olduğu ise açıktır. Zira Allahü Teâlâ dışında varlığı ezelî olan bir başka varlık tasavvur edildiğinde, zorunlu olarak o varlığın mevcudiyetinin bir yaratıcının varlığına mütevakkıf bulunmadığını, varlığının zorunlu ("vâcibu'l-vücud") olduğunu söylemiş olursunuz. Bunun ne anlama geldiği ise açıktır...(Dr. E. Sifil, Milli Gazete, 7 Ağustos 2004)
"Muhammed Abduh da bu ifade üzerine yazdığı ta'likte şunları söyler: (Bunun sebebi İbni Teymiyye'nin, ayet ve hadislerin zahiri ifadelerini esas alan ve Allahü Teâlânın Arş'a oturmak suretiyle istiva ettiğini söyleyen Hanbelilerden olmasıdır. Kendisine, Allahü Teâlâ ezeli olduğu için O'nun mekanının da ezeli olması gerektiği için bu görüşün Arş'ın ezeli olmasını icabettirdiği, Arş'ın ezeli olmasının ise onun görüşüne aykırı olduğu söylenerek itiraz edilince, "Arş nev' olarak kadimdir" demiştir. Bu şu demektir: Allahü Teâlâ, ezelden ebede kadar bir Arş'ı yok ederken diğerini yaratır ki, Allahü Teâlânın istivası ezeli ve ebedi olsun....)" (İslam ve Modern Çağ, Kayıhan Yayınları, c.1, s. 76.)