"Ya Resulallah! Musa'nın kavmi gibi Sen ve Allah Gidin Savaşın Demeyiz"

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Ya Resulallah! Musa'nın kavmi gibi Sen ve Allah Gidin Savaşın Demeyiz"

Mikdad Bin Esved Hz.lerinin Hayatı...

Sahabenin ilklerindendir. Asıl adı Mikdad bin Amr’dır. Ancak, kendisini evlatlık olarak kabul eden Esved bin Abdiyagüs ismine izafeten Mikdad bin Esved olarak anılmaya başlanmış ve bu unvanla meşhur olmuştur.

Mikdad, Kinde kabilesindendir. Tüm tarihçilerin ortak kanaatiyle İslam’ı seçtiğini ilan eden ilk yedi kişiden biridir. Bedir, Uhud, Hendek ve bütün İslam savaşlarında bulunmuş sayılı savaşçılardandır. Bedir savaşında bütün İslam askerleri yaya idi yalnız kendisi atlıydı. İşte onun için “Allah yolunda ilk at koşturan Mikdad’dır” denildi.

Mikdad, Peygamber efendimize hitaben; Ey Allah’ın Peygamberi! Biz İsrailoğullarının Musa'ya dediği gibi sana 'Sen Allah'la beraber git, savaş' demeyiz. Biz İstediğin savaşta sağında ve solunda, önünde ve arkanda her an çarpışmaya hazırız.' demiş ve Peygamberimiz bu söze tebessümle karşılık vermiştir.

Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı başlayacağı sırada, Peygamberimiz Ashabın ileri gelenlerini toplayıp onlarla istişare etti. Henüz Müslümanlar çok azdı.

Harp için hazırlıkları yok sayılırdı. Maddi imkanları azdı. Önce Hz. Ebu Bekir’in ve Hz. Ömer’in fikirlerini aldı. Onlardan her biri:

- Hiçbir hizmet ve fedakarlıktan geri durmayız, diyerek, Resulullah efendimizin dilediği gibi hareket etmesini istediler.

Ne ise bize bildir

Hz. Mikdad şöyle konuştu:

- Ey Allahın Resulü! Cenabı Hakkın emirleri ne ise, bize bildir. Biz, size itaat ederiz. Yahudilerin, Hz. Musa’ya söyledikleri gibi, “Sen, Rabbinle beraber git de, düşmanlarla savaş! Biz burada, seni bekleyicileriz” demiyoruz. Biz hepimiz, senin sağında, solunda, önünde, arkanda harp etmeye hazırız.

Bu sözleri işiten sevgili Peygamberimizin mübarek yüzleri aydınlandı. Çok memnun oldular. Çünkü kuvvetli bir müşrikler ordusu üzerlerine geliyordu.

Onun, bu feragat ve şecaat misali sözlerinden son derece memnun olan Peygamberimiz, ona dua etti.

Hz. Mikdad’ın söyledikleri çok tesir etti. Diğer Ashab da, onun gibi konuştular. Böylece, İslam’ın ilk harbi ve ilk zaferi gerçekleşti.

Bedir savaşında büyük bir kahramanlık gösteren Mikdad bin Esved, bu savaşta İslam ordusunda süvari idi. Bunun için kendisine, Resulullah efendimizin süvarisi denilirdi.

Hz. Mikdad, ok atmakta, binicilikte son derece mahir bir yiğitti. Bedir’deki kahramanlıkları siyer ve hadis kitaplarında anlatılmaktadır.

Hz. Mikdad, Müslümanlığı kabul eden ilklerdendir.

Sütleri paylaşınız

Bir gün Hz. Mikdad ve iki arkadaşı, iyice yorgun ve aç idiler. Sonunda, Efendimize gittiler. Avluda, 3 keçi bulunuyordu. Sevgili Peygamberimiz onları, perişan halde görünce buyurdu ki:

- Şunları sağınız da, sütleri paylaşınız!

Sevinerek öyle yaptılar ve açlıktan kurtuldular. Sonraki günlerde de, aynı şekilde hareket etmeye başladılar.

Her akşam hane-i saadete, Peygamber Efendimizin huzur verici evlerine gelirler, kendilerine ayrılan odaya girmeden önce, keçileri sağarlar, karınları doyuncaya kadar içerler, Peygamber efendimizin paylarını da ayırırlardı.

İki cihanın Sultanı, şayet onlardan sonra gelirlerse, uyanık olanların duyacağı, fakat uyuyanları uyandırmayacak bir sesle; selam verirler, gece namazlarını kılarlar, süt kabındaki kendi paylarına ayrılan sütü içerlerdi.

Bir akşam Peygamber efendimiz, Ensara davetli idiler. Hz. Mikdad, “Nasıl olsa orada, izzet ve ikram edilecekler. Evdeki sütü içmeye, ihtiyaç duymayacaklar!” diye düşündü.

Bir türlü uyuyamıyordu

İşte o duygularla, Peygamber efendimizin süt payını da içiverdi. Ama içtiği anda, pişman oldu ve “Peki şimdi, ne olacak? Biraz sonra Peygamber efendimiz gelip, sütlerini içmek isterlerse. Sütü bulamayınca da üzülürlerse...” diye düşünmeye başladı.

Yattığı yerde, bir türlü uyuyamıyordu. Üzerinde, bir örtü vardı. Başını örtse, ayakları; ayaklarını örtse, başı açıkta kalıyordu.

Nihayet Peygamber efendimiz teşrif ettiler. Her zamanki gibi yavaşça selam verip, gece namazlarını kıldılar. Süt kabına baktılar. Tabii kap bomboştu!

Hz. Mikdad’ın yüreği, hızlı hızlı çarpıyordu. Peygamber efendimiz ellerini kaldırdılar ve;

- Ya Rabbi! Bize yedirenlere, Sen de yedir. İçirenlere, Sen de içir! diye dua ettiler.

Kulaklarına inanamayan Hz. Mikdad, sevinçle üzerindeki örtüyü attı. yavaşça doğrulup, keçilerin bulunduğu yere vardı.

Az önce onları sağmıştı, fakat “Hangisinde süt bulursam, biraz alayım da, Peygamber efendimize takdim edeyim” diye karar verdi.

Hayretle gördü ki, keçilerin hepsi de sütlüydü... Hemen sağdı. Kap tamamen dolmuş, üzeri süt köpükleriyle süslenmişti.

Dökmeden getirdi. Kainatın Efendisine dedi ki:

- İçiniz ya Resulallah!

Peygamber efendimiz hayretle sordular:

- Ya Mikdad! Sizler bu gece, süt içmediniz mi?

O tekrar ricada bulundu:

- İçiniz, ya Resulallah!

Ne oldu, ya Mikdad?

Sevgili Peygamberimiz alıp içtiler. Sonra da süt kabını, kendisine uzattılar. Artan kısmı da, o içti.

Büyük lezzet ve haz duymuştu. Peygamber efendimizden artan sütün, harareti söndürücü olduğunu hissedince güldü. O zaman Resul-i Ekrem sordular:

- Ne oldu ya Mikdad?

O da, bütün yaptıklarını ve üzüntüsünü bir bir anlattı. İki Cihan Güneşi tebessüm ettiler ve buyurdular ki:

- Bu hal, Cenabı Hakkın bizlere rahmetidir. Allah Teala’ya şükredelim!

Hz. Mikdad, uzun boylu, iri; fakat yakışıklı bir zat idi. Bir arkadaşının akrabasıyla evlenmek istedi. Nedense arkadaşı razı olmadı. O da durumu, Peygamber efendimize bildirdi.

Çok kırıldığını anlayan sevgili Peygamberimiz, kendisini memnun etmek istediler. Öz amcalarının kızı, Hz. Dıbaa ile evlenmelerini sağladılar. Bu sayede, Allah Teala’nın Resulüyle akrabalık şerefine erişmiş oldu.

Hz. Mikdad bütün müşküllerini Peygamber efendimize sorarak hallederdi. Bir gün Peygamber efendimize sordu:

- Ya Resulallah! Ben bir kafirle dövüşürken, o, bir kolumu kesse, sonra da, ağaç arkasına sığınıp, “Allah rızası için, Müslüman oldum” dese, onu öldürmek, benim için caiz midir?

Peygamber efendimiz buyurdular ki:

- Hayır! Onu öldürme!

- Fakat o, benim kolumu kestikten sonra Kelime-i Şahadet getirmiş bulunuyor. Böyle olduğu halde, onu öldürmeyeyim mi?

- Onu öldürme!

Allah Teala’nın Resulü tekrar buyurdular ki:

- Onu öldürme! Çünkü Müslüman olduktan sonra öldürürsen, onun “şahadet” getirdikten önceki haline dönersin. O da senin, onu öldürmenden önceki haline döner.

Hz. Mikdad, Peygamber efendimizin vefatlarından sonra da gazadan gazaya koştu. Kılıç kullanması ve ok atması kadar, hafızlığı da mükemmeldi. Savaş meydanlarında mücahidleri, Kur’an-ı Kerim okuyarak da coşturuyordu.

Hz. Ebu Bekir devrinde yapılan, Ecnadin muharebesinde akılları şaşırtan işler başardı. Yüzlerce hafız-ı Kur’an’ı etrafına toplamış, İslam askerlerine heyecan ve şevk veriyordu.

Hz. Ömer zamanında, Mısır seferi açıldı. Oraya giden İslam kumandanı, Halifeden yardım istedi. Hz. Ömer, ona gönderdiği mektupta şunları yazdı:

“Sana yardım için, dört Müslüman’ı yolluyorum! Çünkü onların her biri, bin askere bedeldir. Haydi, Allah yardımcınız olsun.”

“Bin kişiye bedel” Müslümanlardan biri de, Hz. Mikdad idi. Evvel Allah, sonra onların yardımıyla; bereketli Nil vadisi fethedildi. Mısır’ın karanlık toprakları, İslam ışıklarıyla nurlandı.

Peygamber efendimizin Medine’ye hicretlerinden 24 yıl sonra idi. Hainin biri, halife Hz. Ömer’i hançerledi. Hayatından ümit kesildi. Yerine geçecek halifeyi bildirmesini istediler. O da en kıymetli altı Müslüman’ı seçti. Onların hepsi sevgili Peygamberimiz tarafından Cennetle müjdelenmiş kimselerdi...

Halife daha sonra, Hz. Mikdad’ı çağırdı. Kendisine;

- Ey Resulullah’ın süvarisi! Beni kabrime koyar koymaz, sen de, bu 6 Müslüman’ı bir eve topla! Aralarından birini halife seçmedikçe onları bırakma, emrini verdi.

Hz. Ömer’in bu derece güvenini kazanan Hz. Mikdad, vazifesini eksiksiz yerine getirdi. Hz. Osman, halife seçildi.

Toprakla bulayınız!

Bir müddet sonra Halifenin huzuruna, bazı iş adamları geldiler. İşlerini anlatırken, Hz. Osman’ı, yüzüne karşı övmeye başladılar. O zaman Hz. Mikdad, yerden bir avuç toprak aldı. Övücülerin yüzlerine fırlattı.

Niçin böyle yaptığını soranlara da buyurdu ki:

- Çünkü Resul-i Kibriya; “Yüzünüze karşı sizi övenlerin yüzlerini, toprakla bulayınız” buyurmuşlardı.

Hz. Mikdad, Hz. Ebu Bekir’in halifeliği sırasında mürtedlerle yapılan savaşa katılmıştır. Hz. Ebu Bekir, Kur’an-ı kerim ayetlerinin bir araya getirilip toplanması için kurduğu heyete Hz. Mikdad bin Esved’i de almıştır.

O devirde yaşasaydınız!

Hz. Mikdad gittiği her yerde, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif öğretmeye gayret ediyordu. Mısır’da iken adamın biri, onun yüzüne bakıp, “Resul-i Ekremi gören, bu gözlere ne mutlu!” deyiverdi. Hz. Mikdad biraz da üzülerek şunları söyledi:

- Sizleri bunu söylemeye sevk eden nedir? O devirde yaşasaydınız, Resulullah’a karşı tavrınızın ne olacağını biliyor musunuz? Allaha yemin ederim ki, Resulullah efendimiz, kendisine uymayan ve tasdik etmeyen pek çok kavimle karşılaşmıştı.

Halbuki Allah Teala’nın sizi bu devirde yaratması sebebiyle, Resulullah’ın size getirdiklerini tasdik ederek, yalnız Allah’ı biliyor ve ona iman ediyorsunuz. Sizin sıkıntılarınızı başkaları çekti.

İnsanların azgınlıkları sebebiyle Peygamberler gönderilmiştir. Resulullah efendimiz, insanların puta tapmaktan başka hiçbir şey tanımadıkları cahiliyet ve vahşet devrinin en şiddetlisinde gönderilmiştir.

O Kur’an-ı kerimi getirdi, onunla hakkı ve batılı birbirinden ayırdı. O kadar ki; bir kimse, kalbine iman yerleştikten sonra, iman etmeyen babasının, çocuğunun veya kardeşinin küfürde olduğunu görüyor ve karşı duruyordu.

Kimsenin Cehenneme gitmesine katiyen sevinmezdi ve iman etmesini arzular, bunun için çırpınır, Cehennemden kurtulmasını isterdi. Bu hususta Allah Teala Kur’an-ı kerimde Furkan suresi 74. ayet-i kerimesinde mealen şöyle dua etmeyi emretti: “Ey yüce Rabbimiz! Hanımlarımızdan ve çocuklarımızdan gözlerimizi aydın edecek, bizi sevindirecek olanları bahşet.”

Sevmemi emir buyurdular

Hz. Mikdad 653 yılında 70 yaşlarında hastalandı. Çok geçmeden Hakkın rahmetine, Resulünün hasretine kavuştu. Hz. Osman buyurdu ki:

- Ey Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz bizlere bildirdiler ki:

“... Allah Teala, Ashabımdan 4 kişiyi çok sevdiğini; benim de, onları sevmemi emir buyurdular. Onlar: Ali, Mikdad, Selman ve Ebu Zer’dir...”

Cenaze namazını bizzat, Hz. Osman kıldırdı.

Hz. Mikdad’ın doğum yeri olan Behra, Arab Yarımadası’nın güneyindedir. Kabilesi diğer kabilelerle, kan davası içinde idi. Bu yüzden önce Kinde taraflarına, sonra da Mekke’ye geldi.

Mekke’de, kendisini çok seven Esved bin Abd-i Yegus, Hz. Mikdad’ı evlad edindi. Asıl babasının ismi Amr olduğu halde, Esved’in oğlu olarak tanındı.

Hz. Mikdad ilk Müslümanlardandır. Müslüman olduğunu gizlemeyen yedi mücahidden biri oldu. Mekkeli müşrikler, Peygamber efendimize iman edip, putlara tapınmaktan vazgeçerek Müslümanlığı yeni kabul edenlerin hepsine eziyet ve işkence etmeye başladılar.

Hicrete izin verildi

İslamiyet’i kabul eden Hz. Mikdad ve diğer kimsesiz Müslümanları yakalayıp, elbiselerini soydular. Demirden zırhlar giydirerek güneşin altında, kızgın kumların üzerine yatırarak saatlerce, hatta günlerce, işkenceleri artırarak devam ettiler.

Müslümanları her gördükleri yerde yakalayıp hapsediyorlar, akla ve hayale gelmedik işkenceler yapıyorlardı. İşkenceler, sonunda dayanılmaz bir hal alınca, diğer Müslümanlarla beraber Habeşistan’a hicret etmelerine izin verildi. Mikdad bin Esved de, Habeşistan’a hicret eden ikinci kafilenin içinde yer aldı. Peygamberimizin Medine’ye hicretine kadar orada kaldı. Buradan Medine’ye döndü.

Mikdad bin Esved Medine’ye gelince, Resulullah efendimiz, onu haber toplaması için Mekke’ye gönderdi. Çünkü Peygamberimiz Mekke’deki müşriklerin durumunu araştırıp, Müslümanlar için ne düşündüklerini öğrenmek istiyordu. Nitekim daha önce Utbe bin Cezvan da, bu maksatla Mekke’ye gönderilmişti.

İşte bu sıralarda Mekkeli müşrikler, birkaç koldan Medine’ye akın için hazırlanmışlar, keşfe çıkmışlardı. Hz. Mikdad ile Hz. Utbe de bunların arasına sokularak beraberce ilerlediler. Resulullah efendimiz de tam bu sırada Ubeyde bin Haris’i keşif için göndermiş olduğundan, bunların ikisi hemen ona iltihak ederek, Medine’ye döndüler.

Hz. Mikdad cesur, gözü pek ve fedakar bir Müslüman’dı. Bütün önemli hadiselerde, ona vazife verilirdi. Hileyle esir ve şehid edilen, Hz. Hubeyb’in mübarek cesedi, müşriklerin elindeydi. Bunu istemeyen Efendimiz, Hz. Ebu Zer ile Hz. Mikdad’ı vazifelendirdi. Her hususta, Kur’an-ı kerime ve sevgili Peygamberimize uygun hareket ederdi. Kur’an-ı kerimi baştanbaşa ezberlemişti. Hafız idi. Çünkü Resul-i Ekrem buyurmuştu ki:

"Kur’an-ı kerime sarılınız! Çünkü o şefaat eden ve şefaati kabul edilendir. Kendisine uymayanların yenilmeyen hasmıdır. Kim Kur’an-ı kerimin emirlerine uyarsa, Kur’an-ı kerim, onu Cennete götürür.

Kim de Kur’an-ı kerimin emirlerine sırt çevirirse, Cehenneme gider. Kur’an-ı kerim en hayırlı yolu gösterir. Güzellikleri sayılamaz. Alimler ona doymazlar. O hakikate ulaşmak için Allahın sağlam ipidir. Dosdoğru yoldur. Cinlerin Kur’an-ı kerimi duydukları zaman, hayretten, “Doğrusu biz, doğru yola götüren, hayrete düşüren bir Kur’an dinledik ve hemen inandık ve artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız” dedikleri hakikattir."

Hz. Mikdad bin Esved, herkesin hakkında son derece ihtiyatlı konuşurdu. Ancak işlerini neticesine bakarak hüküm verirdi. Bu hususta kendisi şöyle bildiriyor:

Ben, bir adamın sonunu görmeden onun hakkında iyi veya fena bir şey söylemem! Çünkü buna dair Resulullah efendimizden bir şey sorulmuştu da, şu cevabı vermişti: “İnsan kalbi kadar değişen bir şey yoktur!”

(Hayatü’s Sahabe)
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Ne kadar lezzet alınıyor okunurken.... kim bilir yaşanırken nasıl bir tadda idi....... O'nlardan ve O'nlara yakın olmak dileği ve duasıyla....
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Allah razı olsun hirahos abi; günün ilk saatlerine yakışan bir konuydu...

Konuyu sahabe hayatlarına taşıdım bu arada, bilginize...
 
Üst