Vakit yakın, hazırlanmalıyız…

a.harun

Üye
Katılım
5 Ocak 2010
Mesajlar
15
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
40
Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır. Onlara dünya hayatında da ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluştur.” (Yunus; 63-64)

Allah-u Zülcelâl kullarına dünya ve ahirette müjde vermek için iman ve takvayı temel tutmuştur. İnsan iman etmeli, imandan sonra takvalı olmalı, Allah'tan korkmalı ve umut içinde olmalıdır. İster ayet, ister hadis, isterse seleflerimizin menkıbeleri olsun, nereye bakarsak orada, takvanın kişinin kurtuluşu için temel olduğunu görürüz.

Allah-u Zülcelâl insanın, hem dünyada hem ahirette kurtulması için takvayı temel olarak belirlemiştir. Mü'min ve takvalı olan kimselere sekerat, yani ölüm esnasında bu ayet-i kerime ile müjde verilecektir.

Ebu Hureyre radıyallahu anhu şöyle anlatmıştır: Resulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki: “Allahu Teâlâ mahlûkatın olmasına hükmettiği zaman, yanında bulunan Arş'ın fevkindeki bir kitaba şunu yazdı: ‘Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Demek ki insanın, Allah'ın rahmetini ümit tarafı daha kuvvetli olmalıdır. İnsan Allah'a karşı daima hüsnü zanlı olmalıdır. Allah-u Zülcelâl diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara; 152)

Bizim O'nu zikretmemiz, dünyadayken O'nun emirlerine itaat edip salih ameller işleyip günahlardan kaçınmamızdır. Peki, Allah bizi nasıl zikreder? O'nun bizi zikretmesi ise sekerat (ölüm anında), kabir, mizan, haşir, sırat köprüsü gibi tehlikeli yerlerde, imdadımıza yetişmesi ve bizlere yardım etmesidir.

İnsanları affedeni Allah aziz kılar

Allah-u Zülcelâl, yardımını ibadete, takvaya, zikre bağlamıştır. Allah-u Zülcelal'e hiçbir şey mani değildir, istediğine yardım eder. Allah-u Zülcelal'in bizi affetmesi için biz de mü'min kardeşler olarak aramızdaki davranışlarımızdan dolayı birbirimizi affetmeliyiz. Bu konu hakkında şu ayet-i kerime vardır: “... Sizin bağışlamanız ise takvaya daha yakındır...” (Bakara; 237)

Akrame radıyallahu anhu isminde bir Ashab-ı Kiram şöyle anlatmıştır: Allah-u Zülcelâl Yusuf aleyhisselama şöyle buyurdu: “Ey Yusuf! Ben seni, hem dünyada hem de ahirette niçin aziz kıldığımı biliyor musun? Sen kardeşlerini affettiğin için Ben de seni hem dünyada hem de ahirette aziz kıldım.”

Yusuf aleyhisselamın kardeşleri onu kuyuya attılar, ondan sonra onu ucuz bir paraya sattılar. Sonra Yusuf aleyhisselam köle olarak Mısır'a gitti. Yıllar sonra Mısır'a padişah olunca, kardeşleri onun yanına gelip ondan özür dilediler. O, onlara ayet-i kerimede buyrulduğu gibi şöyle dedi: “Yusuf dedi: ‘Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” (Yusuf; 92)

Yusuf aleyhisselamın ahlakının öyle güzel olması, kardeşlerini affetmesi onu ne yaptı? Padişah yaptı. Eğer nefsinin istediği gibi davransaydı, onlara ceza verecekti ve padişah olduğu için onları hapse atıp intikamını alacaktı. Ama öyle yapmadı.

İnsan Allah-u Zülcelal'in kullarına, denizden bir damla, bir zerre kadar da olsa Allah'ın istediği gibi davranırsa bu Allah'ın hoşuna gider ve o kişiyi de yeryüzünde şerefli kılar. Bu şekilde davrandığımız ve daima Allah'ın rızasına meraklı olduğumuz zaman, Allah-u Zülcelâl sekerat esnasında, Cebrail aleyhisselamı bizim yardımımıza gönderecektir.

İnsan dünyada neye meraklı olursa sekerat esnasında da onunla meşgul olup o halin içine girer. Seleflerimiz buna pek çok örnek vermişlerdir.

Anlatıldığına göre, bir kişinin üzerinde, perşembe ve pazartesi günü ödenmesi gereken vergi borcu vardı. O kişinin aklında ve merakında, daima pazartesi ve perşembe günü ödeyeceği vergi vardı. Bu kişi bir gün sekerata girdi. Sekerat esnasında Kelime-i Tevhid telkini sünnet olduğu için ona: “La ilahe illallah!” dediler. O ise: “Pazartesi ve perşembe!” diyordu. Çünkü normal hayattayken, aklında daima o olduğu için sekerat esnasında, ölürken de aklına o geliyordu.

Onun için bu örnek bize ibret olsun ki, dünya hayatında Allah'ın rızası ve “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhid’i, bize bir merak konusu olsun ve daima fikrimizde bulunsun. Bu sayede, sekerat esnasında kimse bize Kelime-i Tevhid telkin etmese de biz onu hatırlayıp söyleriz.

Vakit yakın, hazırlanmalıyız!

Ahmed bin Hanbel rahmetullahi aleyhin anlattığına göre, kabir her gün sahibine şöyle seslenir: “Ne gariptir ki; sen güzel döşekler serip onların üzerinde yatıyorsun, beni hiç hatırlamıyorsun ama benim içimde döşeksiz, çıplak olarak yatacaksın. Senin halin ne gariptir ki; birkaç gün ve gece kalacağın geçici yerini, öyle güzel ve yumuşak yapıyorsun da hiç bitmeyecek, ebedi olan hayatına bir yol olan kabirde çıplak ve döşeksiz olarak uzanacağını hiç hatırlamıyorsun!”

Yine de Allah'ın merhametinden umutsuz olmayalım. Allah-u Zülcelâl çok merhamet ve şefkat sahibidir. O’nun hakkında hüsn-ü zanda bulunmanız lazımdır. Çünkü O, kullarına karşı çok merhametlidir.

Nitekim Enes radıyallahu anhudan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teâlâ buyurdu ki: ‘Ey Âdemoğlu! Bana dua ettiğin, benden umduğun sürece aldırmam, senin hataları affederim. Ey Âdemoğlu! Günahların gök bulutlarına ulaşsa bile af dilediğinde günahlarını bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Bana şirk koşmaksızın, yer dolusu hatalarla gelip huzuruma çıksan, sana yer dolusu mağfiretle gelirim.” (Tirmizi)

‘Zekvan, o haram nazardan ne anladın?’

Yafii isminde bir zat şöyle anlatmıştır: “Zekvan isminde bir adam, Basra'nın padişahıydı. Zahiri olarak muttaki zatlardan görünüyordu. Vefat edince, Basra'da onun cenazesine gelmedik hiç kimse kalmadı, herkes onun cenazesinde hazır oldu. Evliya ve salih kullar da onun cenazesinde hazır oldular ve onunla beraber kabristana gidip onu defnettiler.

Oradaki Allah dostlarından biri şöyle anlattı: “Onu defnettikten sonra, orada bir miktar uyudum. Rüyamda Allah-u Zülcelâl bir meleğe: ‘Kabirdekiler kalksınlar sevaplarını alsınlar’ demeyi emretti. Melek böyle deyince, kabirler açıldı, herkes kabrin üzerine çıktı. Bir süre sonra ölüler kayboldular. Ölüler kaybolunca, Zekvan'ın da orada olduğunu gördüm.

Biraz önceki melekten başka bir melek şöyle nida etti: “Zekvan, Allah'ın takvalı kullarından idi. Yalnız bir haram nazarla, Allah onu azaba müstahak etti.” O melek, diğer meleklere: “Allah'ın emrini yerine getirin!” diye emredince, onu cehenneme doğru götürdüler. Cehennemin kapısında, öyle bir ejderha onun karşısına çıkıp yüzünü ısırdı ki, yüzü simsiyah oldu. Bunun üzerine o melek şöyle dedi ki: “Ya Zekvan! O kadar salih amel yaptın, o haram nazardan ne anladın?”

Demek ki o bu günahından tevbe etmemişti. Bakarsın ki Allah-u Zülcelâl bir günah yüzünden insana gazaba gelir de insanın hali perişan olur. Günahlardan muhafaza olmak, Allah katında, ibadet etmekten daha kıymetlidir.

Hakikaten iyice düşünürsek, insan hangi günahı işlerse işlesin, bittikten sonra sanki yapmamış gibi oluyor, günahın zevki bitiyor. Öyleyse insan ondan ne anlıyor?... Günahın sonu pişmanlık ve azap; çaresi ise tevbedir.

Nasıl düşman, bir devlete hücum ettiği, harp ilan ettiği zaman, o devlet de seferberlik ilan ediliyor; çocuk, kadın, genç, ihtiyar seferber oluyorsa bizim karşımızdaki kıyamet olayı da basit, kolay bir olay değildir. Onun için de bütün azalarımızı seferber etmek suretiyle, kıyamet gününe, haşir, sırat, mizan gibi olaylara hazırlanmamız lazımdır.

İnsan günah işledikten sonra, üzerinden tevbesiz geçen her saniye, her dakika da ayrıca günahtır. Demek ki tevbeyi ertelediğimiz zaman bize iki tevbe gerekir. Biri işlediğimiz günahtan dolayı, diğeri de tevbeyi geciktirdiğimiz için! Buradan anlaşıldığına göre, tevbeyi geciktirmek de günahtır.

Allah-u Zülcelâl kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)
SEYDA MUHAMMED KONYEVî
Gülistan Dergisi'nden alıntıdır
http://gulistandergisi.com/dergi_oku.php?id=909
 
Üst