Tevbe Suresi 111 ve 112: Ülkeyi Cennet Edecek Vasıflar ve Davranışlar

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
376
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
Tevbe Suresi'nin 111'nci ayeti, ''Allah müminlerin nefislerini ve mallarını cennet karşılığında satın aldı'' ifadesiyle başlıyor. Sebebi, kendilerini zorlu yaşam içine mahkum etmeye çalışan kafir zümresine karşı direnmeleridir.

''İnnallahe iştera min'el-müminine'' kelimesindeki 'iştera' اِشْتَرى fiili, satınalma hareketidir. Lakin, Allah için kullanıldığında mecazdır. Satınalma ifadesi, mümin sıfatını almış fertlerin, ya bedenen emek verdikleri, ya mal ve paralarını kullandıkları, ya da her ikisiyle faal oldukları anlamını verir.

Kur'an ayetleri her asırdaki her toplum için mesaj içerir. O zamanın insanlarının kazancı 'cennet' olacak ise, her asırdaki insanların kazancı da cennet olabilir.

Açıklamadan önce 'mümin' ne demektir, onu anlayalım:

'Mümin', مُوءْمينَ 'imanen' ايمانًا fiil masdarından oluşmuş sıfat isimdir. Gerekli konuda itimat etmeyi ve güvenmeyi öngörür. İtimat ve güven kimedir?.. O zamanda kendilerini zulüm karanlığından çılarma yoluna çağıran Hz. Muhammed'e ve O'na vahy ileten Allah'a... Güvenin gerçekleşmesi için, Hz. Muhammed, 'eminlik' vasfını hem kendi toplumuna, hem çevre ülkelere belli etmiş.

112'ci ayet, mümin olmuş toplum bireylerinin cennet yaşamına, alacakları vasıflarla ve vasıflara uygun davranışlarla geçileceğini belirtiyor. Bakalım:

a) tevbe edenler: طائِبونَ Tevbe etmek demek, topluma veya ülkeye zarar verici yanlış davranıştan pişman olmak demektir. Kişi, yanlış davranışının karşılığını şiddetli biçimde alacağını farkettiğinde o davranışı terk etmek ister. Terk edip edemediği ayrı konu. Böyle kimseler 'taib' sıfatını almaya hazırdırlar. Davranışın zararlı olduğu bildirildiği halde, dönüşü olmayan zarara düşmesinden sonra kişinin tövbe etmesi 'taib' olmasına yetmediği gibi o kişi 'müminlik' vasfını da alamaz. Mesela, boğulmak üzere olan Firavun'un ''Musa'nın rabbine iman ettim'' demesi gibi.

b) abid olanlar: عابِدونَ 'abide' عَ بِ دَ fiili, itaat etme hareketidir. 'Abid kişi', toplum düzeni için üst makamca konmuş kurallara uymayı kabul etmiştir. Bir iş veya hareket 'yasak' denmişse, o iş veya hareket yapılmayacaktır. Yasaklama kuralları o zamanda 'alim' اَلْعَليمُ sıfatıyla anılan Allah katından geliyordu. Zamanımızdaki ilim ve bilim ile, nelerin yasak olduğu topluma deklare edilebiliyor. Mesela, Haziran ayı ile Eylül ayı arasında, balıkçıların denize açılıp avlanması yasaktır. Ülkenin balıkçıları, bu yasağa uyarlar, o süre içinde balık avlamaya çıkmazlar.

c) hamid olanlar: حامِدونَ Hamide حَ مِ دَ fiili genellikle 'övme' anlamında kullanılıyor. Aslında, hamid olma, hırs göstermenin zıddıdır. Yani, hamid kişi, davranışının karşılığı olarak elde ettiğine rıza gösterecektir. Rıza gösterme hali, önceki ayetlerde anlatılan savaş ganimetinin paylaşımı için olduğu anlaşılabilir. Ancak zamanımızın sulh ortamında ticaret, sanat ve üretim safhasında üst makamdan verilen teşviğe rıza gösterilmesi hamid olmanın gerekçesidir.

d) saih olanlar: ساءِحونَ Ayetteki 'saihun' sözcüğünün ne anlamda olduğuna mealciler karar verememişler. 'Seyhan' سَيْحًا fiil masdarı, belirli bir yöne doğru hareket belirtir. Suyun yol bulup bir alana ulaşabilmesi gibi. İnsan için kullanıldığında, ferdin veya toplumun belirlenen hedefe hareketini gösterir. Hedef genellikle üst makamda belirlenir. Toplum oraya kanalize edilir. Hz. Muhammed'e ve tabilerine hedefin ne olduğu, Rabb'in makamından geliyordu. Zamanımızda sıkıntı ve kaos yaşayan toplumlarda, 'saih' olacak kimseler için gösterilen hedef, İSLAMLIK olacaktır.

e) rüku edenler; راكِعونَ 'Rakiun' terimi, Arapça Türkçe lügatte 'boyun eğme durumu' şeklinde belirtiliyor. Bu terim, üst makamdan gelen ve gelecek hükümleri aleyhlerine olsa bile kabullenmeyi ifade eder. ''Allahüekber'' olarak anılan kudretin makamından gelen hüküm, Hz. Muhammed'e şüphe etmeden tabi olunması idi. Tabi olanlar, ''anam babam, her şeyin feda olsun'' diyebilecek kadar, gelen hükme boyun eğmişlerdir.

f) secde edenler; ساجِدونَ 'sacidun' terimi, genellikle toplumun veya ülkenin üst tabakalarını ilgilendirir. Fertler, 'mümin' sıfatının gereği olarak yanlış görseler bile hikmetini bilmedikleri yapı ve oluşumlara itiraz etmeyeceklerdir. Burada konu, yanlış olduğu fikrini dile getirmek değil; itiraz edip kabul etmemek. Buna ayet ile gösterilen örnek, tüm melekler karşısında 'halife' oluşturulmasıdır. Melekler, fikirlerini, ''gereksiz'' olarak belirttiler ama, kabul ettiler. Sadece iblis, yaratılan ya da meydana getirilen halifeyi kendi değerinden aşağı görüp itiraz etmiş ve yaratılanın varlığını kabul etmemiş.

g) iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar; Bu vasıflandırma, toplumun veya ülkenin tüm fertleri için değildir. İyilik ve kötülük arasındaki farkı, yönetimdekilerin belirlemesi ve topluma deklare etmesi gerekir. Bazı fertlere veya makamlara 'eminlik' vasfını kazandıran bu kelime, iki bölümdür:

ga) Tüm eğitim kurumları, eğitim kurumlarında görevlendirilen fertler, eğitim ve öğrenim gören fertlere iyiliği ve iyi olan şeyleri tavsiye etmekle yükümlüdürler. Vakıflar ve dernekler, toplum içindeki örnek kurumlardır.

gb) Kötülükten vazgeçirme, ülkenin adalet kurumunu ilgilendirir. Yönetimin toplum ya da ülke için belirlediği suçlar ve kabahatler, fertler tarafından işlenecek duruma gelmişse, savcılık makamı, KABAHATLER için sebebini araştırıp tedbir belirler. Yargı makamı ise, SUÇLAR için ceza uygular.

h) Allah'ın hududunu muhafaza edenler: حافِظونَ Bu tanımlama yönetimdekiler içindir.

Hudud, حُدودُ kabahate veya suça geçişi engelleyen kanundur. 'Hududullah' terimi meal ve tefsirlerde 'Allah'ın sınırı' şeklinde Türkçeye çevrilmiş.

Yönetimdekilerin, hata davranışları ve suç olan hareketleri kanun ile belirleyip ülkeye duyurma görevleri olmalıdır. Yönetimdeki makamlar, bu şekilde, fertlerin mümin olabilmeleri için 'Eminlik' vasfını kazanırlar. İstanbul Fatih ilçesindeki ŞEHREMİNİ ve ARPAEMİNİ adı verilmiş yerler hatırlanıyor mu?

Yönetimdekiler ve alt birimleri, kanunu uyguladıkları müddetçe 'hafizun' sayılırlar. Miletin cennet hayali böyle gerçekleşir. Uygulamada lakaytlık ya da kanunu kaldırmadan uygulamadan vazgeçmek, yönetimdekilerin 'eminlik' vasfını ortadan kaldırır. Sonrası mı?.. İnsanlar cenneti çok bekler!..

İbrahim Faik Bayav / ŞAKİROĞLU
(13.06.2023 13:10)
 
Üst