Sıkıntı’mızı anlamak!

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,306
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Sohbetler esnasında kişide oluşan sıkıntı, dinleyen kişinin anlatılan olayları daha önce yaşayamadığından veya belkide yaşamak isteyip de bunun gerçekleşmesinin neredeyse kendisi için imkânsız olduğunu düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Anlatan kişiye imrenerek bakar ve adeta ona nazar eder. Bu esnada, “Kişi, her zaman istediği şeyleri yapabileceğini fakat bunun bir zamanı olduğunu ve kendisinin bunu yaşaması için her verinin kendisi için olgunlaşmasını beklemesi gerektiğini düşünmelidir.”

Yaşam bir merdivene benzer. Kişinin bulunduğu basamaktan baktığı zaman önünden gidenleri görebildiği gibi arkasından gelen insanları da görebilmelidir. Bu ikisini görüp kendisine yakın merdivenlerde iletişim kurabilirse hayatta hiçbir zaman sıkıntı yaşamaz, güzel bir denge kurar ve her zaman mutlu olur. Eğer bulunduğumuz basamaktan baktığımızda çok uzakları görüp, “Neden orada değilim, neden bende bunlara sahip olamadım?” gibi sorular sorar ve hep onlara doğru gözü kara ulaşmaya kalkarsak; erken çiçek açıp soğuklara maruz kalan ağaçlar gibi davranarak yaşadıklarımızda hep yenik-ezik hisseden, kişilik oluşumuna giremeyen, tiyatro sahnesindeki oyuncular gibi hep başkalarının hayatını taklit ederek yaşamaya devam ederiz. Sonucunda, “Doğumla başlayan ve ölümle noktalanan bir zamanda, bir şey üretemeyen boş bir ömür, kocaman bir sıfırı yaşar… Yalnızlık içinde ve her an çeşitli vaatlerle kullanılarak/sömürülerek ömrümüzü noktalamış oluruz.”

Sıkıntının diğer bir sebebi ise, gelecekte ne yaşayıp ne yaşayamayacağımızı bilmememize rağmen gelecek hakkında umut, plan ve projelerimizin olması ve bunların gerçekleşmesi için yaptığımız mücadeledir. Her başarısız girişim yeni bir sıkıntıdır. Bu hedefler illaki olacak gibi bakarız şuursuzca. Zaman içinde hedeflerimizi değiştirmeyi ve bize uygun olan yeni şeyleri ve tavsiyeleri dikkate almayız bile. Bunun sonucunda tedirgin, sıkıntılı ve sinirli oluruz. Yaramıza dokundukları zaman zıplarız acılar içinde bilinçsizce…

Elbette, gelecek hakkında umutlarımız, planlarımız ve projelerimiz olacaktır. Bu doğaldır. Ancak, bunun için sabırlı olmamız ve bütün yapabileceklerimizi yaptıktan sonra bu hedeften ayrılarak hayatın başka yönlerine yaşamımızı kaydırabilmeliyiz. “ Ne olacaksa benim için en hayırlısı olsun diyebilmek ne güzel değil mi?” Bir gün üzerinde uğraştığımız konu-hedef bizim için iyi veya kötü şekilde mutlaka sonlanacaktır. Ancak, bu aradaki zamanda başka bir işle meşgul olarak yaşamımızı başka amaçlarla değerlendirmiş olacağız böylece. Örneğin, üniversite sınavına girecek bir adayın sınav bitene kadar test çözmek, değişik konuları araştırma ve çalışma adına ne yapabilecekse onu yapabilmeli, sınavdan çıktıktan sonra “Acaba sonucu ne olabilir!” sorusunu sormadan, hayatında böyle bir sınav yokmuş veya olmamış gibi başka bir işle meşgul olabilmelidir. İki ay sonra sonuç belli olduğunda ise yeni hedeflere zaman geçirmeden gidebilecektir artık…

Sıkıntı bir hastalık değildir ama ona giden hızlı bir yoldur. Bunu yaşadığımızda ortam değiştirmeli, üzerimizdeki negatif elektriğimizi, soğuk su ile elimizi yüzümüzü yıkayarak söndürmeliyiz. Temiz hava almalıyız. Mümkünse düşünmeden yalnız kalabileceğimiz bir ortamda, sıkıntı duyduğumuz konunun dışına çıkmaya çalışmalıyız. Örneğin müzik dinlemeliyiz, spor yapmalıyız… Unutmamalıyız ki, her insanın teni nasıl farklıysa, fıtratı da farklıdır. Bu yüzden hedeflere yaklaşmakta farklılıklar görebiliriz.


Saffet Kuramaz
 
Üst