dedekorkut1
Doçent
ŞEYTAN VE CEHENNEM
SELİM GÜRBÜZER
Muaz b. Cebel (r.a) ne de güzel kaynağından şeytan ve cehennem nedir, bakın Allah Resulünün dilinden nasıl rivayet ediyor:
Ensar'dan birinin evinde sohbet dinliyorduk, o an dışarıdan bir ses geldi, içeri girmek için izin isteyen biri varmış meğer. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) ashabına;
-Kimdir o bilir misiniz?
Ashab-ı Kiram:
-Allah Resulü bilir, biz bilemeyiz der.
Resulü Ekrem (s.a.v):
-O lanetlenmiş şeytandır.
İşte Hz. Ömer (r.a) bu ya, daha şeytanın ismini duyar duymaz öfkesini dizginleyemediği için derhal ileri atılıp şöyle mukabelede bulunur;
-Ya Rasulüllah! İzin ver hemen onu oracıkta öldüreyim.
Allah Resulü:
-Ya Ömer! Sakin ol. Bilmiyor musun Allah o lanetlenmiş şeytana kıyamete kadar mühlet vermiştir, hele bir kapıyı açın içeri girsin bakalım derdi neymiş bir görelim.
Tabii Şeytan içeri girince selam önce verir de.
Resulü Ekrem (s.a.v):
-Selam Allah’ındır, sen ise lanetlenmiş şeytansın, bir iş için geldiğini söyledin, söyle bakalım neymiş o iş?
Şeytan cevaben:
-Buraya kendi arzumla gelmedim, mecburiyetten geldim. Zira Allah tarafından gönderilen bir melek çıka gelip:
- Tez bana Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlat der. Ve ardından şu uyarıda bulunur:
-Bak şayet anlatacaklarına en ufak yalan katarsan şunu iyi bil ki herkesin önünde rezil seni rezil ederim.
Şeytan baktı bu işin şakası yok, pabuç pahalıya patlayacak cevaben şöyle der:
-İşte karşınızdayım, cümle âleme rezil olup herkesin oyuncağı olmaktansa her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatacağımdan emin olabilirsiniz, buyurun ne sualiniz varsa sorunuz.
Resul-i Ekrem (s.a.v):
-Yeryüzünde en çok sevmediğin kimdir?
Şeytan:
-Sen der.
-Sonra kim?
-İnançlı genç,
-Sonra?
-Şüpheli şeylerden kaçınan âlim,
-Sonra?
-Temizlik yaparken yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden,
-Sonra?
-Halinden şikâyet etmeyen sabırlı fakirler...
-Sonra?
-Şükreden zengin.
-Peki, ümmetim namaza durunca senin halin nice olur?
-Beni adeta sıtma tutup, titrerim.
-Neden?
-Kul secde edince bir derece yükselmesinden ötürüdür.
-Peki, ya oruç tuttukları zaman?
-İftara kadar adeta kendimi tutsak hissederim.
-Peki ya, Hac yaptıkları zaman?
-Çıldırırım,
-Peki ya, Kur’an okudukları zaman?
-Kurşun gibi eririm,
-Ya sadaka verdikleri zaman?
-Halim yaman olup testereyle kendimi doğranılır hissederim.
-Sebebi?
-Çünkü Allah; sadaka veren ihsanda bulunur, cehennemle arasında perde kılar, belayı sıkıntıyı üzerinden alır vs.
-Ebu Bekir hakkında ne düşünürsün?
-O cahiliye devrinde bile bana itaat etmedi,
-Peki ya, Ömer b. Hattab için ne dersin?
-Onu görünce kaçacak delik ararım ve kaçarımda,
-Osman b. Affan için ne dersin?
-Meleklerin bile hayâ ettiği biri, dolayısıyla onu görünce utanırım.
-Ali için ne dersin?
-Ben onu bırakırım, ama o beni bırakmaz.
Bu arada Resul-i Ekrem (s.a.v) bu cevaplar karşısında:
-Ümmetime ihsan eden ve seni şaki kılan Allah’a hamd olsun demekten kendini alamaz da.
Şeytan bu ya, kendinden emin bir şekilde sözlerine şöyle devam eder:
-Heyhat, heyhat. Ben o vakte diri kaldıkça ümmetin için nasıl rahat olabilirsin ki, ben onları kan damarlarında dolanır ete karışır, ama onlar fark etmezler bile, hiçbirinin kurtuluş şansı yok, ancak Allah’ın halis kullarını saptıramam.
Allah Resulü (s.a.v) bunun üzerine şu suali yöneltir:
-İman sahibi olup da iflas etmiş kullar kim?
Şeytan:
-Parayı ve malı çok sevenler, sende bilirsin ki mal sevgisi günahların en büyüğü. Malı mülkü olup da ihlâs sahibi olanı gördüğümde kaçarım zaten. Ya Muhammed! Benim yetmiş bin çocuğum var olup, her biri kendi alanında görevli ve her çocuğumla birlikte yetmiş beş bin tane şeytan var; onlardan bir kısmını din adamlarına, bir kısmını gençlere, bir kısmını ihtiyar kadınlara musallat ederim... Gençlerle aram çok iyi, çocuklarla bizimkiler iyi oynarlar, bir kısım zahitlerden ihlâsını almayı başarır, farkına dahi varamazlar. Bilmez misin Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs içerisinde Allah’a ibadet etti, öyle ki herkese şifa kaynağı oldu, duasıyla hastalar iyi oldu, ama peşine takıldım zina etti, katil oldu en sonunda da küfre girdi.
Şeytan konuşmasının bu bölümünde de şunları der:
SELİM GÜRBÜZER
Muaz b. Cebel (r.a) ne de güzel kaynağından şeytan ve cehennem nedir, bakın Allah Resulünün dilinden nasıl rivayet ediyor:
Ensar'dan birinin evinde sohbet dinliyorduk, o an dışarıdan bir ses geldi, içeri girmek için izin isteyen biri varmış meğer. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) ashabına;
-Kimdir o bilir misiniz?
Ashab-ı Kiram:
-Allah Resulü bilir, biz bilemeyiz der.
Resulü Ekrem (s.a.v):
-O lanetlenmiş şeytandır.
İşte Hz. Ömer (r.a) bu ya, daha şeytanın ismini duyar duymaz öfkesini dizginleyemediği için derhal ileri atılıp şöyle mukabelede bulunur;
-Ya Rasulüllah! İzin ver hemen onu oracıkta öldüreyim.
Allah Resulü:
-Ya Ömer! Sakin ol. Bilmiyor musun Allah o lanetlenmiş şeytana kıyamete kadar mühlet vermiştir, hele bir kapıyı açın içeri girsin bakalım derdi neymiş bir görelim.
Tabii Şeytan içeri girince selam önce verir de.
Resulü Ekrem (s.a.v):
-Selam Allah’ındır, sen ise lanetlenmiş şeytansın, bir iş için geldiğini söyledin, söyle bakalım neymiş o iş?
Şeytan cevaben:
-Buraya kendi arzumla gelmedim, mecburiyetten geldim. Zira Allah tarafından gönderilen bir melek çıka gelip:
- Tez bana Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlat der. Ve ardından şu uyarıda bulunur:
-Bak şayet anlatacaklarına en ufak yalan katarsan şunu iyi bil ki herkesin önünde rezil seni rezil ederim.
Şeytan baktı bu işin şakası yok, pabuç pahalıya patlayacak cevaben şöyle der:
-İşte karşınızdayım, cümle âleme rezil olup herkesin oyuncağı olmaktansa her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatacağımdan emin olabilirsiniz, buyurun ne sualiniz varsa sorunuz.
Resul-i Ekrem (s.a.v):
-Yeryüzünde en çok sevmediğin kimdir?
Şeytan:
-Sen der.
-Sonra kim?
-İnançlı genç,
-Sonra?
-Şüpheli şeylerden kaçınan âlim,
-Sonra?
-Temizlik yaparken yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden,
-Sonra?
-Halinden şikâyet etmeyen sabırlı fakirler...
-Sonra?
-Şükreden zengin.
-Peki, ümmetim namaza durunca senin halin nice olur?
-Beni adeta sıtma tutup, titrerim.
-Neden?
-Kul secde edince bir derece yükselmesinden ötürüdür.
-Peki, ya oruç tuttukları zaman?
-İftara kadar adeta kendimi tutsak hissederim.
-Peki ya, Hac yaptıkları zaman?
-Çıldırırım,
-Peki ya, Kur’an okudukları zaman?
-Kurşun gibi eririm,
-Ya sadaka verdikleri zaman?
-Halim yaman olup testereyle kendimi doğranılır hissederim.
-Sebebi?
-Çünkü Allah; sadaka veren ihsanda bulunur, cehennemle arasında perde kılar, belayı sıkıntıyı üzerinden alır vs.
-Ebu Bekir hakkında ne düşünürsün?
-O cahiliye devrinde bile bana itaat etmedi,
-Peki ya, Ömer b. Hattab için ne dersin?
-Onu görünce kaçacak delik ararım ve kaçarımda,
-Osman b. Affan için ne dersin?
-Meleklerin bile hayâ ettiği biri, dolayısıyla onu görünce utanırım.
-Ali için ne dersin?
-Ben onu bırakırım, ama o beni bırakmaz.
Bu arada Resul-i Ekrem (s.a.v) bu cevaplar karşısında:
-Ümmetime ihsan eden ve seni şaki kılan Allah’a hamd olsun demekten kendini alamaz da.
Şeytan bu ya, kendinden emin bir şekilde sözlerine şöyle devam eder:
-Heyhat, heyhat. Ben o vakte diri kaldıkça ümmetin için nasıl rahat olabilirsin ki, ben onları kan damarlarında dolanır ete karışır, ama onlar fark etmezler bile, hiçbirinin kurtuluş şansı yok, ancak Allah’ın halis kullarını saptıramam.
Allah Resulü (s.a.v) bunun üzerine şu suali yöneltir:
-İman sahibi olup da iflas etmiş kullar kim?
Şeytan:
-Parayı ve malı çok sevenler, sende bilirsin ki mal sevgisi günahların en büyüğü. Malı mülkü olup da ihlâs sahibi olanı gördüğümde kaçarım zaten. Ya Muhammed! Benim yetmiş bin çocuğum var olup, her biri kendi alanında görevli ve her çocuğumla birlikte yetmiş beş bin tane şeytan var; onlardan bir kısmını din adamlarına, bir kısmını gençlere, bir kısmını ihtiyar kadınlara musallat ederim... Gençlerle aram çok iyi, çocuklarla bizimkiler iyi oynarlar, bir kısım zahitlerden ihlâsını almayı başarır, farkına dahi varamazlar. Bilmez misin Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs içerisinde Allah’a ibadet etti, öyle ki herkese şifa kaynağı oldu, duasıyla hastalar iyi oldu, ama peşine takıldım zina etti, katil oldu en sonunda da küfre girdi.
Şeytan konuşmasının bu bölümünde de şunları der: