merdo
Paylaşımcı
- Katılım
- 21 Ocak 2007
- Mesajlar
- 110
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Şerefname, Bitlis Hükümdarı Şeref Han tarafından 1597 yılında yazılmış bir Kürt tarihidir. 403 yıl önce, bir yönetici ve bilim adamı tarafından yazılmış bulunan bu eser, Kürtler için gerçekten paha biçilmez bir değerdedir. Kürtlerle ilgilenen tüm Kürdoloğ ve araştırmacılar, Şerefname'nin önemini vurgulamaktadırlar. Tarih boyu var olan, ancak İslamiyet'ten sonra, özellikle 9. yüzyıldan bu yana Kürtlük damgasını taşıyan kimi devlet, kimi sultanlık, kimi hükümdarlık veya beylik şeklinde ortaya çıkan kurum ve statüleri birer birer ortaya çıkarmaya çalışan Şeref Han'a; Kürt halkı minnet ve şükran borçludur. Şeref Han, Şemseddin Han'ın oğlu ve Osmanlılarla 1514'te ittifak andlaşmasını imzalıyan ünlü Şeref Han'ın torunudur. Bitlis hükümdarlarının ünvanları "Emir" veya "Hakim" olarak geçer. Ancak isimlerini saydığım 3 hükümdarın her üçüne de İran Şahı Tahmasp tarafından ve emirname ile bu "Hanlık" rütbeleri verilmiştir. İşin ilginç yanı bu 3 önemli hükümdar Osmanlılara büyük hizmetler görmüş, ancak rütbe ve ünvanlarını İran Şahlarından almışlardır. Birinci Şeref Han 1508'lerde bir gurup Kürdistan Melik, Emir ve Beylerine öncülük yaparak, bağlılıklarını bildirmek ve Şah İsmail'le anlaşmak üzere gittiğinde, Safevi Şah'ı tarafından zindana atılıyor; bir yolunu bulupta kaçtığında, Bitlis'in Safevi işgalini kaldırmaya çalışarak Roşkanlıkların güçlerinin bir imparatorluğa yetmiyeceğini görüyor; bunun üzerine zaman, mekan ve fırsatları çok iyi değerlendirerek; Mevlana İdris'i ve Muhammed Ağa Keloki'yi görevlendirerek Sultan Selim Han'la diyalog kurarak, 1514 Amasya Andlaşması'nın gerçekleşmesinde önemli öncülük görevinde büyük bir başarı sağlıyor. 1533'te, İran'ın Azerbeycan Genel Valisi Ulame Tekelu adındaki bir fesat, Osmanlı tahtına iltica ederken; Şeref Han'a karşı bir tutum alarak, O'nu Kanuni Sultan Süleyman'a kötülüyor, Sultan kuşkuya düşerek, Bitlis yönetimini keyfi bir kararla ve Amasya şartlarına uymuyan bir tutumla Ulame'ye veriyor, Osmanlılarla Roşkililer arasında 1533 ve 1534 yıllarında iki savaş oluyor; birinci savaş 3 ay sürüyor ve İran Şahı, Şah Tahmasp, Bitlis'in imdadına geliyor, Şah'ın geldiğini duyan Osmanlı ve Kürt Beylerinin orduları ablukayı kaldırıp Bitlis'i terkediyor ve bu münasebetle İran tarafına geçen Şeref Han, Şah Tahmasp'tan hem "Hanlık" ünvanını ve hem de bütün Kürdistan'ın "Beylerbeyliği" ve "Kürdistan ordularının başkomutanı" görevlerini dalıyor. Bu rütbe ve makamını bir "fermanname" ile resmileştiriyor.(1) Ertesi yıl (1534) Tatık Ovası'nda katledilen bu Şeref Han'ın oğlu Emir Şemseddin, babasının yerine tahta çıktı. Şeref Han'ı katleden Osmanlı ordusu korkudan Bitlis'e girmedi. Daha doğrusu tahta çıkması gereken Ulame, böyle bir riski göze alamadı. Ordu ve beraberindeki Kürdistan Hükümdarları'nın kuvvetleri Van'a doğru hareket ettiler.(Bu tarihte Gevaştan ve Adılcevazdan başlayarak, Hakkari ve tüm o bölgeler İran Şahlığı'nın egemenliğinde idi.) 1535'te Osmanlı ve Kürdistan orduları İran'a ve Irak'a sefer yapmak üzere Kürdistan'da toplandığında, Bitlis Hakimi Emir Şemseddin, Osmanlı Sultanlığı'na bağlılığını bildirmek üzere İbrahim Paşa'nın karargahına gitti, ilgi gördü, hükümdarlığı onaylandı ve bu sefere kendisi de katılarak, daha sonra sefere katılan Sultan Süleyman'ın yanında aylarca kaldı ve Sultanın ilgisini gördü. Dönüşte ve Bitlis bölgesinde Osmanlı Ordusu karargahını kurup dinlenirken, Sadrazam İbrahim Paşa, Sultanın iradesi ile Bitlis'i saraya bırakıp Malatya ve Maraş vilayetlerini almalarını istedi. Emir Şemseddin teklifi kerhen kabul ederek, Bitlis'i terketti, ancak, Malatya'ya gitmedi. Bütün hızıyla Şah Tahmasp'a iltica etti. Emir Şemseddin İran'da öldü. Şah'ın maiyetinde bir çok bölgede valilik yaptı. "Hanlık" rütbesini Şah Tahmasp'tan aldı. Orda evlendi. Torun Şeref Han, orda doğdu, büyüdü, Şahın sarayında okudu, en iyi şekilde eğitildi, Şirvan'a, Geylan'a ve en sonunda Nehcivan'a hükümdarlık yaptı. "Hanlık" rütbesini aynı Şah'tan aldı ve 1579'da Osmanlı Sultanı III. Murad tarafından "baba ve atalarından miras kalan Bitlis Hükümdarlığı'nın yönetiminin başına geçmek üzere O'nu ülkesine çağırdı ve affetti." İran Sarayı'nda okuyup eğitim gören, önemli İran eyeletlerinde hükümdarlık yapan, okuyan, araştıran ve İran arşivlerini karıştıran Şeref Han, tarih biliminden başka bir çok dalda bilgin bir yöneticidir. Bunun için Şerefname'nin değeri büyüktür ve Kürtler için "Şerefname", bir onurdur, bir şereftir.
Çemişkezek hükümdarlığı ve Melkişiler
"-3 guruba ayrılan Melkişiler, Kürdistan'da, büyük ihtişamları vardır. Hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların çokluğuyla ün yapmışlardır. Onlar'dan 1000 kadar aile İran hükümdarlarına katıldıları gibi, bir grubu da Şah'ın muhafız subayları arasına katıldılar. Bunların bir kısmı eyaletlerde muhafız oldu. Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından uzak-yakın herkesçe; "Kürdistan" özel adıyla tanınır. Öyleki; Berat ve Emirnameler'de ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman yalnız bu önemli vilayet anlaşılır. Ayrıca Kürtler arasında Kürdistan sözcüğü geçince, bundan yalnız Çemişkezek vilayeti kastedilir. Bu ülkenin 32 kale ve 16 nahiyesi vardır ve uzun zamandan beri Melkişiler'in egemenliği altındadır. Cengizhan, Timurleng, Şahruh ve Kara Yusuf dahil hiç bir kuvvet bu ülkeyi istila etme fırsatını bulamamıştır. Uzun Hasan döneminde kısa bir zaman Akkoyunlar'ın yönetiminde kaldı, ancak Melkişi Hükümdarı Emir Şeyh Hasan tarafından tekrar kurtarıldı ve bağımsızlığını elde etti.(Şerefname/M.E.Bozaslan s:189/201) Yine aynı sayfalardan Şeref Han'dan aktarıyorum: "-(...) Emir Şeyh Hasan, önce Allah'a tevekkül ederek, sonra da etrafında toplanmış olan ülkenin cesur ve kahraman Kürtlerine güvenerek, ülkesini gaspedenlere karşı ansızın harekete geçti ve onları ülkeden çıkardı.(...) O'nun yerine oğlu Sohrab geçti ve bir süre hüküm sürdü. O'nun da yerine en doğru yolda olan oğlu Hacı Rüstem Bey geçti. Bunun zamanında, ünlü İran hükümdarı Şah İsmail-i Safevi ortaya çıktı. Şah İsmail, Kızılbaş Beylerinden Nur Ali Halife'yi Çemişkezek vilayetini istila etmeye gönderdi. Hacı Rüstem Bey ise hemen ülkeyi çatışmasız ve savaşsız olarak Nur Ali Halife'ye teslim etti ve Şah İsmail Sarayı'na giderek kendisine itaatını ve boyun eğişini sundu. Şahlık tahtına varınca, Şah, değerli bir hil'atla kendisini taltif etti ve .../ .../ Çemişkezek Vilayeti yerine Irak'a bağlı bazı kesimlere yönetici tayin etti.." "-Nur Ali Halife ise doğru yoldan saptı ve Çemişkezek Vilayeti'nin halkını sıkıştırmaya, baskı altına almaya başladı, aşiret adamlarından ve Melkişi ailelerinin çocuklarından büyük bir topluluk öldürdü. Bu durum, küçük-büyük bütün ülke halkını ayaklanmaya, karışıklık ve döğüş ateşini alevlendirmeye itti. Halk her şeyden önce Irak ve İsfahan yöresinde bulunan Hacı Rüstem'e haber göndererek gelip ayaklanmanın başına geçmesini istedi. Şah İsmail ise o sırada Irak, Fars ve Azerbaycan ordularıyla birlikte Çaldıran'da Sultan Selim'le savaşmaya gidiyordu. Hacı Rüstem de bu sefer de Şah'ın maiyetinde bulunuyordu...." Şah İsmail, 23 Ağustos 1514'te Osmanlı Sultanına mağlup olunca, Hacı Rüstem Bey de Merend'e bağlı Yam denilen yerde Sultan Selim Han'a ulaşıyor ve O'na boyun eğiyor. Sultan'ın divanında Ferşah Bey isminde eski bir Akkoyunlu komutan vardır. Bu komutan Hacı Rüstem'i jurnal ediyor, Sultan Selim bu komutanın söylediklerinden dolayı hiddetleniyor ve Hacı Rüstem ile 40 adamının kafalarını vurduruyor. Şeref Han olayı şöyle özetliyor: "-1474 yılında Rum Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet istila için Kemah Kalesi üzerine yürüyünce ve Uzun Hasan kendisiyle savaşıp fena bir yenilgiye uğrayınca kalenin yöneticisi burayı Sultan Mehmet Fatih'e teslim etmek istemiş, fakat Hacı Rüstem buna engel olmuş ve burayı uzun zaman tutmuş, sonunda Şah İsmail'e vermişti. Bayındırlı Ferşah Bey bu fırsattan yararlanarak bu meselenin detaylarını Sultanlık tahtına arzetti ve şöyle dedi: "Hacı Rüstem bey kaleyi büyük atanıza teslim etmekte ciddi bir gevşeklik gösterdi; oysa Şah İsmail'in adamlarına mücadelesiz ve çatışmasız olarak teslim etti." Bu mesele ceberrüt ve intikamcı Sultan'ın gönlünde kötü bir etki bıraktı; Hacı Rüstem Bey'i görür görmez, ceza ve intikam olarak derhal öldürülmesini emretti." Hacı Rüstem Bey'le birlikte oğulları ve torunları da katledilmişti. Ancak o gün orda olmayan ve Irak tarafında görevli bulunan Hacı Rüstem'in oğlu Pir Hüseyin Bey, bu olayı duyunca hemen Mısır Memlüklerin'e iltica etmek üzere Irak'ı terkediyor. O zaman Malatya vilayeti Mısır Memlükleri'ne bağlıdır. Referans almak için Çerkez sultanlarının valisi Mamey bey'e baş vuruyor. Mamey Bey çok akıllı ve tecrübelidir. O, komşu olmaları bakımından, Çemişkezek yöneticilerini haliyle tanıyor ve vatansız kalmış Kürdistan Prensi Pir Hüseyin Bey'e şu öğütü veriyor: "-(...) Ali Osman'ın kudreti, azameti ve diğer çağdaş sultanlar üzerindeki üstünlükleri, sürekli olarak artmakta ve devamlı gelişmektedir. Fatihlerinin ünü ve şanlarının yüceliğinin yankısı ufuklara yayılmıştır. Oysa Çerkez sultanlarının durumu, adalet ve insaf yolundan saptıkları için sürekli gerileme ve çökme içindedir; bu yüzden, devletlerinin kısa bir süre sonra ortadan kalkması ve ülkelerinin yabancıların eline geçmesi uzak ihtimal değildir. Bu nedenle senin için yararlı olan, hemen Rum tarafına hareket etmek ve Sultan Selim'in eşiğine sığınmaktır." Pir Hüseyin Bey, tecrübeli devlet adamı Memay Bey'in öğütlerine kulak vererek Amasya yolunu tutar. Sultan Selim Han, bu yiğit insanın cesaretine hayran kalıyor; O'nu takdir ve taltif ederek ülkesini ve babasından kalan hükümdarlık mirasını kendisine vererek Maraş Beyler Beyi'ne bir fermanla Pir Hüseyin beye yardım etmek için talimat veriyor. Pir Hüseyin bey, Osmanlı Beyler beyini ve ordusunu beklemeden hemen ülkesine giderek Melkişan Aşiretleri'ni toplayıp Nur Ali Halife'yi yenerek öldürüyor ve Çemişkezek'i düşmandan temizliyor. Bundan sonra Şeref Han şöyle diyor: "-Böylece Pir Hüseyin, cennet vatanını düşman dikenlerinden temizleme işini tamamladı; kendisi ülkenin tek hakimi ve bağımsız beyi haline geldi; onunla ne kimse çatışıyor ne de mücadele ediyordu. Tam 30 yıl ülkeyi yönettikten sonra Allah'ın rahmetine kavuştu, arkasında 16 erkek çocuk bıraktı." Şeref Han, Çemişkezek statüsünü "hükümdarlıkla" adlandırıyor. Hükümdarlar, aynı zaman da "Beylerbeyi" statüsündedirler. Zira birden fazla kaleye hükmediyorlar. Çemişkezek'de 32 kale vardır, bütün bu kalelerde Dizdarlar, muhafızlar ve kimi kalelerde beyler oturur, bu bakımdan "Beylerbeyi" olarak adlandırıyorlar. Osmanlı döneminde Hakkari, Mahmudi, Pinyanış, Cizre, Bitlis, Hezzo, Palo, Eğil, Genç ve İmadiye hükümet satatüsündedirler. Daha sonra Soran, Baban ve Erdelan gibi hükümet sayıları arttı. Fakat bu seviyede olan diğer Beylikler içinde, Çemişkezek başta gelir. Burada Çemişkezek, Kilis, Çepaxçûr, Hezro (Tercil), Hizan, Findik ve Gurgil hükümdarlıklarını sayabiliriz. Şeref Han, sadece Çemişkezek için değil, ayrıca Pertek ve Sakaman'ı da "hükümdarlık" ünvanı ile adlandırıyor. Şeref Han'a göre Pir Hüseyin Bey'in ölümünden sonra ülke 16 mirasçı kardeş arasında paylaşılıyor; 2 sancak 14 tımara bölünüyor, fakat 1597'de ki tesbitte bu sancak sayısının 3'e çıktığı görülüyor. Daha sonra bu sancak adedinin 4'e çıktığını biliyoruz ve bu 4 sancak; Çemişkezek, Pertek, Seqeman ve Mazgırt'tır. Osmanlı-Kürt İlişkileri ve Sömürgecilik kitapçığında M. Kalman (s. 15): Kürdistan'daki beylikler başlığında Çemişkezek, Mecingerd (Mazgırt), Pertek ve Sağmanı veriyor. Dr. Nuri Dersimli de dile getirdiği Pertek ve Sağman sancakları için; "Bu sancakların Kürt umerasının idaresinde" olduğunu vurguluyor. Benim özellikle yaptığım tesbit ve gözlemlerime göre; Osmanlı-Kürt andlaşmasından önce statüsü olan, beyleri ve yöneticileri Kürt olan ve bu statülere sahip çıkan yerler; gerçek sahiplerine verilmiş ve Kürt sancakları veya hükümetleri olarak kanunnamelere geçmiş; ancak sahibi ve beyi olmayan, Akkoyunlular'ın işgali sırasında tamamen işgalcilerin hakimiyetine geçen ve Şah İsmail'in ortaya çıkmasıyla o tarafa gönüllü geçen merkezler Osmanlıların tasarrufunda kalmışlardır. Buranın yöneticilerini saray tarafından atanır ve buralar birer Osmanlı merkezleri gibidirler. Yine de buralara Kürt ileri gelenlerden ve prenslerinden atamalar yapıldığını görüyoruz. Aslında bu konu iyice araştırılmalıdır. Martin Van Bruinessen, Pir Hüseyin döneminin çok iyi geçtiğini (1514-1544) ancak Çemişkezek topraklarının 16 kardeş arasında paylaşılması ve Sağman, Mecingera ile Pertek merkezli 3 sancağa bölünmesini hoş karşılamıyor. Hollandalı sosyolog önemli bir noktaya işaret etmiş; ancak; Osmanlı Sultanı daha 1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: "-Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir." (Hükmi Şerif, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 11960 sayı-İstanbul) Kürt-Osmanlı Andlaşması'nın mimarı Mevlana İdris'tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. İkisi de 1520'de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, Mevlana İdris'e; "-Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler" demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra "Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne" Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı "Hükm-i Şerif-i" yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürdistan hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850'lere kadar getirmişlerdir. Örnek olarak; Hakkari, Bitlis, Cizre, İmadiye, Soran, Baban ve Mahmudi hükümdarlıklarını gösterebiliriz. Çemişkezek başta 2 sancak 14 Timar'dır. Daha sonra sancak adedi 4'e çıkıyor. Demek ki yöneticilerin kabiliyet ve diplomasi başarılarına göre, yine bu yönetimlerin birleştirilmesi mümkün oluyor. Çemişkezek'in 1597'den sonrasını bilemiyoruz. 4 sancağa bölünen ülke, belki de sonradan bir ittifakla birleşmiş veya kendi aralarında 4 sancağın başına bir Emir getirip birleşik sancaklar şeklinde örgütlenmiş de olabilirler. Erdal Gezik, "Alevi Kürtler" kitabında (s: 50), Çemişkezek ve bu bölgenin beyi Şah Hüseyin olduğunu ve 1860'ta Osmanlıların şiddetli tasfiye harekatına direndiğini, 1863'te öldükten sonra, Çemişkezek'in Osmanlılara geçtiğini kaydetmektedir. Şerefname Çemişkezek aşiretinin asılzadeler ve prenslerin aşireti olduğunu söylüyor. Şerefname 3. sayfanın 3. grubunda İran'ın Goran bölgesinde Çegni, Siyahmansur ve Zengine Beylikleri'ni sayarak, bu beyliklerin etrafındaki aşiretleri dile getirerek, Çemişkezek, Arapkırlu, Pazuki ve Hoy aşiretlerinin beyleri ve emirleri çıkardığını, asilzade ve prenslerin çoğu bu aşiretlerden meydana geldiğini söyler. Daha önce, Şeref Han, "Çemişkezeklilerden bir çok kişinin Şah'ın emrinde ve subayların arasında olduklarını ve bunlardan bir çok kişi kale muhafızlık görevlerinde olduklarını" kaydeder. Şevket Beysanoğlu da, "Koçhisar Savaşı'nda" Çemişkezek hükümdarı Pir Hüseyin beyin Kürdistan beyleri ve hükümdarları yanında Safevi komutan Karahan ordusuyla çarpıştığını kaydeder.(D.Bakır Tarihi-Cilt 2)
1000 Yıllık Çemişkezek Devleti
Sipan yayınınca yayınlanan ve kıymetli araştırmacı yazarlarımızdan sayın Abdullah Varlı tarafından yazılan (Diroka Dugelên Kurdan 600-1500) adlı eserden esinlenerek yukardaki başlığı attım. Sayın Varlı, bu kıymetli eserinde 64 tane Kürd devletini dile getirmiş ve Çemişkezek Kürt devletini, "Dugelê Çemişkezekiyan" başlığı altında 62 sırada vermiştir. Buna göre; Azerbaycan'dan Dersim yöresine akın eden bu hanedanlık; İslamiyet'in başlangıcında Ermenilerle ve Gürcülerle savaşarak bu yöreye hakim olmuş, kaleler ve şehirler kurmuş, Abbasilerin himayesinde kurumlaşarak bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Bir ara Konya Selçuklularıyla savaşarak sınırlarını muhafaza etmiş, Selçuklu Süleyman Şah tarafından bazı kaleleri alınmış; ancak Eyyubilerin ortaya çıkmasıyla tekrar bu kaleleri geri almışlardır. 1201'de Melik Muhammed Melkişi hükümdardır. Bu Melik'in döneminde Eyyubilerce Ahlat, Doğubeyazıd ve Eleşkirt fethedilmektedir. Melik Muhammed'in Eyyubiler yanında savaşa katılmasından dolayı Eleşkirt Çemişkezek topraklarına ilave ediliyor (dahil ediliyor). Gerek Şerefhan ve gerekse Abddulah Varlı'ya göre Çemişkezek toprakları çok geniştir. 32 kalesi ve 16 nahiyesiyle özgür ve bağımsız yaşamaktadır. Sayın Varlı, 1201'den 1514 Çaldıran Savaşı'na kadar 314 yıllık yöneticiler dönemlerini şu şekilde vermektedir: 1201'de Melik Muhammed (bundan önceki yönetici "Melik Şah Melkişi"dir), 1232'de Melik Mahmud, 1257'de Melik Hasan, 1292'de Melik Feramoz, 1332'de Melik Suhrab, 1357'de Melik Hasan Muhammed, 1391'deki Melik Feramoz Hasan, 1407'de Emir Şeyh Hasan, 1426'da Emir Pir Hüseyin, 1438'de Emir Şeyh Hasan, 1457'de Melik Suhrab ve 1477-1514'te Haci Rüstem Bey yönetimin başındalar. Varlı'nın tesbitine göre, Moğullar döneminde az zararla kurtarmışlar ve Timurleng döneminde Olcayto Hudabende ile Ebu-Suud Bahadır'la anlaşarak barış yoluyla ülkelerini yağma ve yıkımdan kurtarmışlardır. Daha sonra Akkoyunlular bölgeye hakim olmaya başlıyor; gerek Akkoyunlular ve gerekse Karakoyunluların kışkırtmasıyla Çemişkezek yönetiminde huzursuzluklar baş göstermeye başlıyor. Ülke, kardeşler arasında paylaşılarak parça pörçük oluyor, 1407-1426 Emir Şeyh Hasan döneminde baş gösteren bu acı olaylar çok kısa sürüyor; aileyi barıştarmak için İran'dan Erdebilli Sultan Hoca Ali, Çemişkezek'e gelip bunları barıştırıyor; "Sultan Eliyê Siyahpuş" denilen bu muhterem zat oradan Hacca giderken yolda vefat ediyor ve aile yine anlaşmayı bozarak biribirleriyle cebelleşiyorlar. Sonunda yönetim hakim oluyor ve ülkeleri dağılmadan birliği sağlanıyor. 1407'de Emir Şeyh Hasan hükümdardır 1426'da Emir Pir Hüseyin ve 1438'de yine başka bir Emir Şeyh Hasan hükümetin başındadır. Dikkat edilirse 1201'lerde Melikler, 1400'lerde Emirler, daha sonra Pirler, Şeyhler ve Hacılar ortaya çıkmıştır. Çemişkezek'in son hükümdarı 1863'te vefat eden Şah Hüseyin Bey'dir.(2) Bu durumda Çemişkezek'in yönetimleri ve ünvanları din, mezhep ve tarikat bazına göre şekillenmiş olduğu izlenimi ortaya çıkıyor. Sayın Varlı'ya göre, Fatih Sultan Mehmet 1456'da Trabzon fethinden dönerken Melkişi prenslerinden Şeyh Muhammed'e misafir oluyor ve o dönemde Çemişkezek yöneticilerle dost olmaya çalışıyor. Bu dönemde gerek Osmanlılar ve gerekse Akkoyunlular korkunç bir şekilde güçlenmişlerdir. Kürdistan'ın diğer yöre ve yönetimleri gibi, Çemişkezek'de Akkoyunluların despot talan ve yıkımlarıyla karşı karşıyadır.
Çemişkezek hükümdarlığı ve Melkişiler
"-3 guruba ayrılan Melkişiler, Kürdistan'da, büyük ihtişamları vardır. Hizmetçilerinin, taraftarlarının ve kendilerine bağlı olanların çokluğuyla ün yapmışlardır. Onlar'dan 1000 kadar aile İran hükümdarlarına katıldıları gibi, bir grubu da Şah'ın muhafız subayları arasına katıldılar. Bunların bir kısmı eyaletlerde muhafız oldu. Ülkeleri ise genişlik ve önem bakımından uzak-yakın herkesçe; "Kürdistan" özel adıyla tanınır. Öyleki; Berat ve Emirnameler'de ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiği zaman yalnız bu önemli vilayet anlaşılır. Ayrıca Kürtler arasında Kürdistan sözcüğü geçince, bundan yalnız Çemişkezek vilayeti kastedilir. Bu ülkenin 32 kale ve 16 nahiyesi vardır ve uzun zamandan beri Melkişiler'in egemenliği altındadır. Cengizhan, Timurleng, Şahruh ve Kara Yusuf dahil hiç bir kuvvet bu ülkeyi istila etme fırsatını bulamamıştır. Uzun Hasan döneminde kısa bir zaman Akkoyunlar'ın yönetiminde kaldı, ancak Melkişi Hükümdarı Emir Şeyh Hasan tarafından tekrar kurtarıldı ve bağımsızlığını elde etti.(Şerefname/M.E.Bozaslan s:189/201) Yine aynı sayfalardan Şeref Han'dan aktarıyorum: "-(...) Emir Şeyh Hasan, önce Allah'a tevekkül ederek, sonra da etrafında toplanmış olan ülkenin cesur ve kahraman Kürtlerine güvenerek, ülkesini gaspedenlere karşı ansızın harekete geçti ve onları ülkeden çıkardı.(...) O'nun yerine oğlu Sohrab geçti ve bir süre hüküm sürdü. O'nun da yerine en doğru yolda olan oğlu Hacı Rüstem Bey geçti. Bunun zamanında, ünlü İran hükümdarı Şah İsmail-i Safevi ortaya çıktı. Şah İsmail, Kızılbaş Beylerinden Nur Ali Halife'yi Çemişkezek vilayetini istila etmeye gönderdi. Hacı Rüstem Bey ise hemen ülkeyi çatışmasız ve savaşsız olarak Nur Ali Halife'ye teslim etti ve Şah İsmail Sarayı'na giderek kendisine itaatını ve boyun eğişini sundu. Şahlık tahtına varınca, Şah, değerli bir hil'atla kendisini taltif etti ve .../ .../ Çemişkezek Vilayeti yerine Irak'a bağlı bazı kesimlere yönetici tayin etti.." "-Nur Ali Halife ise doğru yoldan saptı ve Çemişkezek Vilayeti'nin halkını sıkıştırmaya, baskı altına almaya başladı, aşiret adamlarından ve Melkişi ailelerinin çocuklarından büyük bir topluluk öldürdü. Bu durum, küçük-büyük bütün ülke halkını ayaklanmaya, karışıklık ve döğüş ateşini alevlendirmeye itti. Halk her şeyden önce Irak ve İsfahan yöresinde bulunan Hacı Rüstem'e haber göndererek gelip ayaklanmanın başına geçmesini istedi. Şah İsmail ise o sırada Irak, Fars ve Azerbaycan ordularıyla birlikte Çaldıran'da Sultan Selim'le savaşmaya gidiyordu. Hacı Rüstem de bu sefer de Şah'ın maiyetinde bulunuyordu...." Şah İsmail, 23 Ağustos 1514'te Osmanlı Sultanına mağlup olunca, Hacı Rüstem Bey de Merend'e bağlı Yam denilen yerde Sultan Selim Han'a ulaşıyor ve O'na boyun eğiyor. Sultan'ın divanında Ferşah Bey isminde eski bir Akkoyunlu komutan vardır. Bu komutan Hacı Rüstem'i jurnal ediyor, Sultan Selim bu komutanın söylediklerinden dolayı hiddetleniyor ve Hacı Rüstem ile 40 adamının kafalarını vurduruyor. Şeref Han olayı şöyle özetliyor: "-1474 yılında Rum Hükümdarı Fatih Sultan Mehmet istila için Kemah Kalesi üzerine yürüyünce ve Uzun Hasan kendisiyle savaşıp fena bir yenilgiye uğrayınca kalenin yöneticisi burayı Sultan Mehmet Fatih'e teslim etmek istemiş, fakat Hacı Rüstem buna engel olmuş ve burayı uzun zaman tutmuş, sonunda Şah İsmail'e vermişti. Bayındırlı Ferşah Bey bu fırsattan yararlanarak bu meselenin detaylarını Sultanlık tahtına arzetti ve şöyle dedi: "Hacı Rüstem bey kaleyi büyük atanıza teslim etmekte ciddi bir gevşeklik gösterdi; oysa Şah İsmail'in adamlarına mücadelesiz ve çatışmasız olarak teslim etti." Bu mesele ceberrüt ve intikamcı Sultan'ın gönlünde kötü bir etki bıraktı; Hacı Rüstem Bey'i görür görmez, ceza ve intikam olarak derhal öldürülmesini emretti." Hacı Rüstem Bey'le birlikte oğulları ve torunları da katledilmişti. Ancak o gün orda olmayan ve Irak tarafında görevli bulunan Hacı Rüstem'in oğlu Pir Hüseyin Bey, bu olayı duyunca hemen Mısır Memlüklerin'e iltica etmek üzere Irak'ı terkediyor. O zaman Malatya vilayeti Mısır Memlükleri'ne bağlıdır. Referans almak için Çerkez sultanlarının valisi Mamey bey'e baş vuruyor. Mamey Bey çok akıllı ve tecrübelidir. O, komşu olmaları bakımından, Çemişkezek yöneticilerini haliyle tanıyor ve vatansız kalmış Kürdistan Prensi Pir Hüseyin Bey'e şu öğütü veriyor: "-(...) Ali Osman'ın kudreti, azameti ve diğer çağdaş sultanlar üzerindeki üstünlükleri, sürekli olarak artmakta ve devamlı gelişmektedir. Fatihlerinin ünü ve şanlarının yüceliğinin yankısı ufuklara yayılmıştır. Oysa Çerkez sultanlarının durumu, adalet ve insaf yolundan saptıkları için sürekli gerileme ve çökme içindedir; bu yüzden, devletlerinin kısa bir süre sonra ortadan kalkması ve ülkelerinin yabancıların eline geçmesi uzak ihtimal değildir. Bu nedenle senin için yararlı olan, hemen Rum tarafına hareket etmek ve Sultan Selim'in eşiğine sığınmaktır." Pir Hüseyin Bey, tecrübeli devlet adamı Memay Bey'in öğütlerine kulak vererek Amasya yolunu tutar. Sultan Selim Han, bu yiğit insanın cesaretine hayran kalıyor; O'nu takdir ve taltif ederek ülkesini ve babasından kalan hükümdarlık mirasını kendisine vererek Maraş Beyler Beyi'ne bir fermanla Pir Hüseyin beye yardım etmek için talimat veriyor. Pir Hüseyin bey, Osmanlı Beyler beyini ve ordusunu beklemeden hemen ülkesine giderek Melkişan Aşiretleri'ni toplayıp Nur Ali Halife'yi yenerek öldürüyor ve Çemişkezek'i düşmandan temizliyor. Bundan sonra Şeref Han şöyle diyor: "-Böylece Pir Hüseyin, cennet vatanını düşman dikenlerinden temizleme işini tamamladı; kendisi ülkenin tek hakimi ve bağımsız beyi haline geldi; onunla ne kimse çatışıyor ne de mücadele ediyordu. Tam 30 yıl ülkeyi yönettikten sonra Allah'ın rahmetine kavuştu, arkasında 16 erkek çocuk bıraktı." Şeref Han, Çemişkezek statüsünü "hükümdarlıkla" adlandırıyor. Hükümdarlar, aynı zaman da "Beylerbeyi" statüsündedirler. Zira birden fazla kaleye hükmediyorlar. Çemişkezek'de 32 kale vardır, bütün bu kalelerde Dizdarlar, muhafızlar ve kimi kalelerde beyler oturur, bu bakımdan "Beylerbeyi" olarak adlandırıyorlar. Osmanlı döneminde Hakkari, Mahmudi, Pinyanış, Cizre, Bitlis, Hezzo, Palo, Eğil, Genç ve İmadiye hükümet satatüsündedirler. Daha sonra Soran, Baban ve Erdelan gibi hükümet sayıları arttı. Fakat bu seviyede olan diğer Beylikler içinde, Çemişkezek başta gelir. Burada Çemişkezek, Kilis, Çepaxçûr, Hezro (Tercil), Hizan, Findik ve Gurgil hükümdarlıklarını sayabiliriz. Şeref Han, sadece Çemişkezek için değil, ayrıca Pertek ve Sakaman'ı da "hükümdarlık" ünvanı ile adlandırıyor. Şeref Han'a göre Pir Hüseyin Bey'in ölümünden sonra ülke 16 mirasçı kardeş arasında paylaşılıyor; 2 sancak 14 tımara bölünüyor, fakat 1597'de ki tesbitte bu sancak sayısının 3'e çıktığı görülüyor. Daha sonra bu sancak adedinin 4'e çıktığını biliyoruz ve bu 4 sancak; Çemişkezek, Pertek, Seqeman ve Mazgırt'tır. Osmanlı-Kürt İlişkileri ve Sömürgecilik kitapçığında M. Kalman (s. 15): Kürdistan'daki beylikler başlığında Çemişkezek, Mecingerd (Mazgırt), Pertek ve Sağmanı veriyor. Dr. Nuri Dersimli de dile getirdiği Pertek ve Sağman sancakları için; "Bu sancakların Kürt umerasının idaresinde" olduğunu vurguluyor. Benim özellikle yaptığım tesbit ve gözlemlerime göre; Osmanlı-Kürt andlaşmasından önce statüsü olan, beyleri ve yöneticileri Kürt olan ve bu statülere sahip çıkan yerler; gerçek sahiplerine verilmiş ve Kürt sancakları veya hükümetleri olarak kanunnamelere geçmiş; ancak sahibi ve beyi olmayan, Akkoyunlular'ın işgali sırasında tamamen işgalcilerin hakimiyetine geçen ve Şah İsmail'in ortaya çıkmasıyla o tarafa gönüllü geçen merkezler Osmanlıların tasarrufunda kalmışlardır. Buranın yöneticilerini saray tarafından atanır ve buralar birer Osmanlı merkezleri gibidirler. Yine de buralara Kürt ileri gelenlerden ve prenslerinden atamalar yapıldığını görüyoruz. Aslında bu konu iyice araştırılmalıdır. Martin Van Bruinessen, Pir Hüseyin döneminin çok iyi geçtiğini (1514-1544) ancak Çemişkezek topraklarının 16 kardeş arasında paylaşılması ve Sağman, Mecingera ile Pertek merkezli 3 sancağa bölünmesini hoş karşılamıyor. Hollandalı sosyolog önemli bir noktaya işaret etmiş; ancak; Osmanlı Sultanı daha 1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: "-Bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarınca oğlu bir ise, O'na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. Uzlaşmazlarsa, Kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. Eğer Bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir." (Hükmi Şerif, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 11960 sayı-İstanbul) Kürt-Osmanlı Andlaşması'nın mimarı Mevlana İdris'tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. İkisi de 1520'de maalesef ölmüşlerdir. Sultan Selim, Mevlana İdris'e; "-Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler" demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa'yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi. Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa'da çok erken gitti ve bundan sonra "Kürdistan Eyaleti Başkenti'ne" Mekadonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Şeref Han'dan alıp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve Ulame'yi başkomutan olarak atıyor. Aynı Sultan, 1535'ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamıyacağını anlayarak, babasının Amasya'da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı "Hükm-i Şerif-i" yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürdistan hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850'lere kadar getirmişlerdir. Örnek olarak; Hakkari, Bitlis, Cizre, İmadiye, Soran, Baban ve Mahmudi hükümdarlıklarını gösterebiliriz. Çemişkezek başta 2 sancak 14 Timar'dır. Daha sonra sancak adedi 4'e çıkıyor. Demek ki yöneticilerin kabiliyet ve diplomasi başarılarına göre, yine bu yönetimlerin birleştirilmesi mümkün oluyor. Çemişkezek'in 1597'den sonrasını bilemiyoruz. 4 sancağa bölünen ülke, belki de sonradan bir ittifakla birleşmiş veya kendi aralarında 4 sancağın başına bir Emir getirip birleşik sancaklar şeklinde örgütlenmiş de olabilirler. Erdal Gezik, "Alevi Kürtler" kitabında (s: 50), Çemişkezek ve bu bölgenin beyi Şah Hüseyin olduğunu ve 1860'ta Osmanlıların şiddetli tasfiye harekatına direndiğini, 1863'te öldükten sonra, Çemişkezek'in Osmanlılara geçtiğini kaydetmektedir. Şerefname Çemişkezek aşiretinin asılzadeler ve prenslerin aşireti olduğunu söylüyor. Şerefname 3. sayfanın 3. grubunda İran'ın Goran bölgesinde Çegni, Siyahmansur ve Zengine Beylikleri'ni sayarak, bu beyliklerin etrafındaki aşiretleri dile getirerek, Çemişkezek, Arapkırlu, Pazuki ve Hoy aşiretlerinin beyleri ve emirleri çıkardığını, asilzade ve prenslerin çoğu bu aşiretlerden meydana geldiğini söyler. Daha önce, Şeref Han, "Çemişkezeklilerden bir çok kişinin Şah'ın emrinde ve subayların arasında olduklarını ve bunlardan bir çok kişi kale muhafızlık görevlerinde olduklarını" kaydeder. Şevket Beysanoğlu da, "Koçhisar Savaşı'nda" Çemişkezek hükümdarı Pir Hüseyin beyin Kürdistan beyleri ve hükümdarları yanında Safevi komutan Karahan ordusuyla çarpıştığını kaydeder.(D.Bakır Tarihi-Cilt 2)
1000 Yıllık Çemişkezek Devleti
Sipan yayınınca yayınlanan ve kıymetli araştırmacı yazarlarımızdan sayın Abdullah Varlı tarafından yazılan (Diroka Dugelên Kurdan 600-1500) adlı eserden esinlenerek yukardaki başlığı attım. Sayın Varlı, bu kıymetli eserinde 64 tane Kürd devletini dile getirmiş ve Çemişkezek Kürt devletini, "Dugelê Çemişkezekiyan" başlığı altında 62 sırada vermiştir. Buna göre; Azerbaycan'dan Dersim yöresine akın eden bu hanedanlık; İslamiyet'in başlangıcında Ermenilerle ve Gürcülerle savaşarak bu yöreye hakim olmuş, kaleler ve şehirler kurmuş, Abbasilerin himayesinde kurumlaşarak bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Bir ara Konya Selçuklularıyla savaşarak sınırlarını muhafaza etmiş, Selçuklu Süleyman Şah tarafından bazı kaleleri alınmış; ancak Eyyubilerin ortaya çıkmasıyla tekrar bu kaleleri geri almışlardır. 1201'de Melik Muhammed Melkişi hükümdardır. Bu Melik'in döneminde Eyyubilerce Ahlat, Doğubeyazıd ve Eleşkirt fethedilmektedir. Melik Muhammed'in Eyyubiler yanında savaşa katılmasından dolayı Eleşkirt Çemişkezek topraklarına ilave ediliyor (dahil ediliyor). Gerek Şerefhan ve gerekse Abddulah Varlı'ya göre Çemişkezek toprakları çok geniştir. 32 kalesi ve 16 nahiyesiyle özgür ve bağımsız yaşamaktadır. Sayın Varlı, 1201'den 1514 Çaldıran Savaşı'na kadar 314 yıllık yöneticiler dönemlerini şu şekilde vermektedir: 1201'de Melik Muhammed (bundan önceki yönetici "Melik Şah Melkişi"dir), 1232'de Melik Mahmud, 1257'de Melik Hasan, 1292'de Melik Feramoz, 1332'de Melik Suhrab, 1357'de Melik Hasan Muhammed, 1391'deki Melik Feramoz Hasan, 1407'de Emir Şeyh Hasan, 1426'da Emir Pir Hüseyin, 1438'de Emir Şeyh Hasan, 1457'de Melik Suhrab ve 1477-1514'te Haci Rüstem Bey yönetimin başındalar. Varlı'nın tesbitine göre, Moğullar döneminde az zararla kurtarmışlar ve Timurleng döneminde Olcayto Hudabende ile Ebu-Suud Bahadır'la anlaşarak barış yoluyla ülkelerini yağma ve yıkımdan kurtarmışlardır. Daha sonra Akkoyunlular bölgeye hakim olmaya başlıyor; gerek Akkoyunlular ve gerekse Karakoyunluların kışkırtmasıyla Çemişkezek yönetiminde huzursuzluklar baş göstermeye başlıyor. Ülke, kardeşler arasında paylaşılarak parça pörçük oluyor, 1407-1426 Emir Şeyh Hasan döneminde baş gösteren bu acı olaylar çok kısa sürüyor; aileyi barıştarmak için İran'dan Erdebilli Sultan Hoca Ali, Çemişkezek'e gelip bunları barıştırıyor; "Sultan Eliyê Siyahpuş" denilen bu muhterem zat oradan Hacca giderken yolda vefat ediyor ve aile yine anlaşmayı bozarak biribirleriyle cebelleşiyorlar. Sonunda yönetim hakim oluyor ve ülkeleri dağılmadan birliği sağlanıyor. 1407'de Emir Şeyh Hasan hükümdardır 1426'da Emir Pir Hüseyin ve 1438'de yine başka bir Emir Şeyh Hasan hükümetin başındadır. Dikkat edilirse 1201'lerde Melikler, 1400'lerde Emirler, daha sonra Pirler, Şeyhler ve Hacılar ortaya çıkmıştır. Çemişkezek'in son hükümdarı 1863'te vefat eden Şah Hüseyin Bey'dir.(2) Bu durumda Çemişkezek'in yönetimleri ve ünvanları din, mezhep ve tarikat bazına göre şekillenmiş olduğu izlenimi ortaya çıkıyor. Sayın Varlı'ya göre, Fatih Sultan Mehmet 1456'da Trabzon fethinden dönerken Melkişi prenslerinden Şeyh Muhammed'e misafir oluyor ve o dönemde Çemişkezek yöneticilerle dost olmaya çalışıyor. Bu dönemde gerek Osmanlılar ve gerekse Akkoyunlular korkunç bir şekilde güçlenmişlerdir. Kürdistan'ın diğer yöre ve yönetimleri gibi, Çemişkezek'de Akkoyunluların despot talan ve yıkımlarıyla karşı karşıyadır.