Şantiyede ölen üniversiteli inşaat işçisi

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Ömer Çetin'den bahsediyorum. Muğla Üniversitesi'nin Fen Edebiyat Fakültesi'nde talebeydi kendisi... Hatırladınız mı?

Hani şu inşaatın kalaslarını sökerken can veren çocuk...

"Olmasaydı sonumuz böyle" demekten kendimi alıkoyamıyorum.

Memleketin günübirlik gürültülerinden alt üst olan zihinler, bu trajediye kayıtsız mı kalıyor yoksa? Belki de, bu trajik ölümü kişiselleştirerek sıyrılıyoruz meseleden...

Ömer Çetin, günlüğü 30 liraya, Ağustos ayından itibaren, bir lise binasının inşaatında çalışıyordu. Hatta sırf elinde daha fazla para kalması için inşaatta yatıp kalkıyordu. Eylül ayına kadar çalışacak, daha sonra okuluna devam edecekti...

Netice?

Düşerek ölüm...

Kana bulanan o lise inşaatının, en azından, Ömer Çetin Lisesi olarak inşa edilmesini herhalde düşünüyordur yetkililer, değil mi? Zira utancımızla yüzleşmemiz açısından önemli olduğunu düşünüyorum bunun...

Dilek olay: Yaz tatilinde para kazanarak, Ağrı'daki ailesine maddî katkı sağlamaya çalışan bu genç üniversiteli, İstanbul'da çalıştığı inşaatın 3.katından düşünerek can veriyor. Yalnızca 3.sayfa haberlerine sığıyor bedeni...

Dayısı ise, "Bu kadar kişi 1,500 kilometre yol kat ederek buraya geldi. Ama ne yazık ki yetkili tek bir kişi bile çıkıp bize 'Başınız sağ olsun' bile demedi" diyerek, alakalıların alakasızlığını dile getiriyor. Şöyle mi anlamlandırmamız gerekiyor bunu: Bir yanda yoksulluk, bir diğer yanda yoksunluk!

Farkındayım: "Dicle'nin kenarındaki bir kuzuyu bir kurt kapsa hesabı benden sorulur" ihtişamından yoksun zamanların yaşayanlarıyız...

Bu yoksul köy çocuğunun, üniversiteli bir inşaat işçisiyken ölümü içimizi acıtsa da; ülkemizdeki yoksulluğu dosdoğru irdelememize vesile oluyor mu acaba, Ömer Çetin?

Peki ama Ömer Çetin ölmeseydi, işitebilecek miydik varlığını? Kim bilir, daha nice üniversiteli, inşaatlarda olanca acemilikleriyle hayata tutunmakla meşgul... Sıradaki kim?

Müthiş bir adaletsizlik kemiriyor ruhları...

Kurulu düzenin çarkları, nice Ömer'leri öğütüveriyor.

Yoksulluğa duyarsızlaştıkça, insanî yanımıza yabanileşiyoruz. "Yoksulluk içimizde" diyor ya hani, Mustafa Kutlu. O hesap işte! İşin kötüsü, içimizdeki yoksulluğu özümsedikçe, sıradanlaştırıyoruz adaletsizliği...

Esasında, yaşanandan yahut yaşanacaklardan mesul olmayı önemsiyorum.

Ömer Çetin, ölümüyle bile çokça şey anlatıyor; anlayana...

Soruyorum kendime: Yoksulluğu, alın terini, emeği dert edinmek için illa ki sol bir fraksiyona mı mensup olmak gerekiyor?

Devletinden eğitim almak, anlaşılan o ki, Ömer için pahalıya(!) mâl olmuş...

15 metreden beton zemine düşerek aramızdan ayrılan bu çocuk, bir müddet evvel işittiğim bir haberi hatırlatıyor bana: "Dershane ücretini ödeyemeyen anne hapiste, oğlu mezarda..."

Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte...

İki vaka yan yana koyulduğunda, sistemi sorgulamamız kaçınılmazlaşıyor! İsyanın ahlakı, iflas eden sistemin içinde hep muhalif olmayı işaretliyor bize...

Afşin Selim
 
Üst