Saİd B. Zeyd

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
Hayattayken Cennetle müjdelenen on sahabiden biri. Babası Zeyd b. Amr olup, nesebi Ka'b da Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Künyesi Ebul-A'ver'dir. Ebu Tür olarak da çağrılırdı (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 387). Annesi Fatıma binti Ba'ce'dir. Babası Zeyd, Mekke müşriklerinin dinlerini akıl dışı bularak cansız putlara tapınmanın anlamsızlığı karşısında gerçek dine ulaşmak için araştırma yapmaya başlamış ve bunun için Suriye taraflarına giderek yahudi ve hristiyan âlimleriyle görüşmelerde bulunmuştu. Ancak onların verdikleri dini bilgiler Zeyd'i tatmin etmemişti. Zeyd'in bu durumunu gören bir papaz ona, şirkten ve hurâfelerden uzak, Hz. İbrahim (a.s)'in dini olan Hanifliğe tabi olmasını tavsiye etmişti. Zeyd, Hanifliğin ne olduğunu öğrendiği zaman aradığı dini bulduğunu anlamış ve Mekke'ye dönmüştü. O, Kâbe'ye yönelerek ibadet eder, Mekke'de İbrahim'in dini üzere bulunan tek kimse olduğunu Kureyş müşriklerine karşı iftihar ederek söyler ve onların putlar adına kurban kesmelerini ayıplardı. Zeyd, İsmail (a.s)'ın neslinden bir peygamberin geleceğini öğrenmişti. Arkadaşı Amr b. Rabî'a'ya kendisinin bu peygambere kavuşamayacağını zannettiğini, eğer ona ulaşırsa kendi selamını ona iletmesini söylemişti (İbn Sa'd, Tabakâtül-Kübra, Beyrut (t.y), III, 379). Zeyd, Rasûlüllah (s.a.s)'in Peygamberlikle görevlendirilmesinden önce vefat etti.

Said, babası Zeyd'in kendisine telkin ettiği hanif dininin bilincinde olarak yetişmişti. Rasûlüllah (s.a.s), İslâm dinini tebliğe başladığı zaman, onun çağırdığı dinin babasının söylediği prensiplerle aynı olduğunu gördü ve ona tabi olmakta gecikmedi. Rivayetlere göre o, Rasûlüllah (s.a.s)'in az sayıdaki ashabıyla Erkam'ın evinde gizlice toplanmaya başlamasından önce iman etmiştir. Doğum tarihi kaynaklarda zikredilmemektedir. Ancak, onun Hicri 50 veya 51 yılında öldüğü zaman yetmiş yaşını aşmış olduğu (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 389) gözönünde bulundurulursa Hicretten yirmi beş yıl önce doğmuş olabileceği söylenebilir. Said (r.a); Hz. Ömer'in kızkardeşi Fatıma ile evli idi. Hz. Ömer (r.a) da Said'in kızkardeşi Atîke ile evli bulunmaktaydı (İbnül-Esir, a.g.e., II, 387). Hz. Ömer, onların yeni dine girdiklerini öğrendiği zaman son derece kızmış ve yaptıklarının hesabını sormak için hemen evlerine gitmişti. Ancak olay Ömer (r.a)'ın iman etmesi sonucunu doğuracak bir şekilde gelişmişti (bk. Ömer ibn et-Hattab mad.).

Medine'ye hicret edildiği zaman Said, Rıfaa b. Abdul-Munzır (r.a)'ın evinde misafir olmuştur. Muâhât olayında bir rivayete göre Ebu Lübabe başka bir rivayete göre de Rafi' b. Malik ile kardeş ilan edilmişti (İbn Sad, III, 382). İbnül-Esîr ise, Ubey b. Ka'b ile kardeş ilan edildiğini kaydetmektedir (Üsdül-Ğabe, II, 387).

Saîd b. Zeyd, Bedir savaşı hariç, Uhud, Hendek ve Rasûlullah (s.a.s)'in diğer bütün savaşlarına katılmıştır.

Rasûlüllah (s.a.s), Said ile Talha b. Ubeydullah (r.a)'ı, Suriye taraflarına giden Kureyş kervanının dönüşü hakkında bilgi toplamak ve bu bilgileri hızlı bir şekilde Medine'ye ulaştırmakla görevlendirdi. Böylece, Ebu Süfyan'ın başkanlığındaki bu kervan Suriye dönüşünde yakalanabilecekti. Said, Talha ile birlikte el-Havra denilen yere kadar gitmiş ve kervanın dönüşünü beklemeye başlamıştı. Ancak onların bu kervanın dönüşü hakkındaki haberi Medine'ye ulaştırmadan önce Rasûlüllah (s.a.s) başka kaynaklardan gerekli bilgileri almış ve Medine'den Ensar ve Muhacirlerden oluşan ordusuyla yola çıkmıştı. Onlar Medine'ye Bedir savaşının vuku bulduğu gün ulaşabildiler. Rasûlüllah (s.a.s)'in, kervanın yolunu kesmek için Medine'den ayrılmış olduğunu gören Said ve Talha derhal ona katılmak için Bedir'e doğru yola çıktılar. Onlar Turban denilen yere geldikleri zaman Bedir'den dönmekte olan Rasûlüllah (s.a.s)'le karşılaştılar. Bedir savaşına fiilen iştirak edememiş olmalarına rağmen Rasûlüllah (s.a.s) onları savaşa katılmış sayarak ganimetten diğer mücahitler gibi pay vermişti (İbn Sa'd, III, 382-383). Said (r.a), Hz. Ömer zamanında Suriye bölgesinde sürdürülen askerî harekâtlara katılmış; Dımaşk muhasarası ve Yermuk savaşında bulunmuştur (İbnül-Esir, a.g.e., II, 388; İbnül-İmad el-Hanbelî, Şezerâtu'z-Zeheb, Beyrut (t.y), I, 57).

Said (r.a), ömrünün son günlerini, Medine'nin dışında bulunan Akik vadisindeki çiftliğinde geçirdi ve burada yetmiş yaşını geçmiş olduğu halde Hicrî 50 veya 51 yılında vefat etti. Abdullah İbn Ömer onun öldüğünü öğrendiği zaman doğruca Akik vadisindeki evine gitti ve cenazesiyle ilgilendi. Said (r.a)'ın cenazesi Medine'ye taşındı ve Sa'd b. Ebi Vakkas tarafından yıkandı. Medine'de defnedilen Said (r.a)'ın cenaze namazını İbn Ömer kıldırdı ve onu mezara Sa'd b. Ebi Vakkas ile birlikte indirdi (İbn Sa'd, III, 384; İbnül-Esir, II, 389). Onun Medine'de vefat etmiş olduğu kesin olarak bilinmekle beraber, Küfeliler, Muaviye döneminde Kufe'de vefat ettiğini ve cenazesinin Küfe valisi olan Muğîre b. Şu'be tarafından kıldırıldığını iddia etmişlerdir (İbn Sa'd, III, 381).

Said (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle başlayan fitne olaylarına şahid olmuştur. O, ümmetin içine sürüklendiği fitne belasından ve kendini bilmez bazı kimselerin ileri gelen ashabdan bazılarına dil uzatmalarımdan aşırı derecede ızdırap duymuştur. Said (r.a), bir gün Küfe camiine gitmiş, orada Muaviye'nin Küfe valisi Muğîre b. Şu'be'yi, etrafında Kûfelilerden bir takım insanlarla otururken görmüştü. Muğîre ona saygı göstererek yanına oturtmuştu. O esnada bir adam birilerini kastederek kötü sözler sarfetti. Said, Muğîre'ye; "Bu adam kime küfrediyor" diye sorduğu zaman; "Ali b. Ebi Talib'e" cevabını alınca son derece üzüldü ve Muğîre'ye; "Muğîre, Muğîre! Rasûlüllah (s.a.s)'in Ashabı senin önünde sövülüyor ve sen buna susuyor ve bir harekette bulunmuyorsun öyle mi? Ben Rasûlüllah (s.a.s)'i; "Ebu Bekir Cennettedir, Ömer Cennettedir, Ali Cennettedir, Osman Cennettedir, Talha Cennettedir, Zübeyr Cennettedir, Abdurrahman b. Avf Cennettedir. Sa'd b. Ebi Vakkas Cennettedir" derken duydum dedi ve şunu ekledi; "Bunların dokuzuncusunu da gerekirse sayarım". Ertesi gün Küfeliler etrafını sarmış ve dokuzuncu kimsenin kim olduğunu söylemesi için çok israr etmişlerdi. Bunun üzerine o; "Dokuzuncu benim, onuncu da Rasûlüllah (s.a.s)'dir" dedi ve sonra da etrafındaki insanlara bakarak sahabilerin İslâm'daki seçkin konumlarını; "Bir kimsenin, Rasûlüllah (s.a.s) ile bir arada bulunarak yüzünün tozlanması, sizin herhangi birinizin Hz. Nuh kadar yaşasa bile, bu müddet zarfında amellerinden daha hayırlıdır" sözüyle vurgulamıştır (Ahmed b. Hanbel, I, 187).

Onun hakkında kaynaklar şöyle bir olay zikretmektedir: "Erva adındaki bir kadın, Medine valisi Mervan b. Hakem'e giderek Said b. Zeyd'in kendi arazisine tecavüzde bulunduğunu şikayet etti. Mervan, memurlarını Akik vadisindeki çiftliğinde bulunan Said (r.a)'a göndererek şikayet konusu olayı soruşturdu. Said (r.a) gelenlere; "Ona haksızlık ettiğimi zannediyorsunuz değil mi? Rasûlüllah (s.a.s)'in şöyle dediğini duydum:

"Haksız yere her kim bir karış toprağı gasbetse, kıyamet gününde yedi kat yerin dibinde dahi olsa o toprak boynuna dolanır". Sonra şöyle ekledi: "Allahım bu kadın yalan söylüyorsa gözleri kör olmadan canını alma ve kuyusunu ona mezar yap". Rivayet edildiğine göre bu kadın, daha sonra kör oldu ve evine yürürken kuyuya düşerek öldü. Bu olaydan dolayı Medineliler birisine kızdıkları zaman ona, "Allah seni Erva gibi kör etsin" diyerek beddua etmekteydi (İbn Hacer el-Askalanî, el-İsabe fi Temyizi's-Sahabe, Bağdat (t.y), II, 46; İbnül-Esîr, Üsdül-Ğabe, II, 388; ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, I, 188-189).

Said (r.a)'dan bazı hadisler rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi, Cennetle müjdelenen on kişi hakkında olanıdır. Abdullah b. Zalim el-Mazınî, Said b. Zeyd'den şöyle rivayet etmektedir:

"Muaviye Kufe'den ayrıldığı zaman, Muğîre b. Şu'be'yi vali tayin etmişti. Hatipler minberlere çıkarak Ali (r.a)'a hakaretlerde bulunuyordu. Ben Sâid b. Zeyd'in yanındaydım. O, kızdı ve kalktı. Benim de elimden tutmuştu. Ben de ona uydum, o bana; "Şu nefsine zulmeden adamı görüyor musun? Cennet ehlinden olan bir adama lânet edilmesini emrediyor. Ben şahitlik ederim ki dokuz kişi vardır ki onlar Cennettedirler. Onuncusuna da şahitlik etsem günah işlemiş olmam" dedi. Ve sormam üzerine şöyle devam etti; "Rasûlüllah (s.a.s) (sarsılan Hıra dağına); "Hira, yerinde dur! Senin üzerinde nebi, sıddık ve şehidden başkası bulunmuyor" dedi ve arkasından Cennetle müjdelediği sahabileri saydı" (Ahmed b. Hanbel, I, 189; İbnül-Esir, a.g.e., II, 389; Sa'd b. Zeyd'in rivayet ettiği diğer hadisler için bk. İbn Hanbel, I, 187).

Sa'd b. Habib, Sa'îd b. Zeyd'in de aralarında bulunduğu, Cennetle müjdelenmiş kimselerin isimlerini zikrederek şöyle demektedir: "Onlar her zaman savaşta Rasûlüllah (s.a.s)'in önünde, namazda ise arkasında durmuşlardır" (İbn Hacer, el-Askalanî, a.g.e., II, 46) demektedir.
Ömer TELLİOĞLU
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Aşere-i Mübeşşereden, yani hayatta iken Cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. Neseben Peygamber Efendimiz ile akraba olup, soyları Kâ’b bin Lüey’de birleşmektedir. Cahiliye devrinde bile puta tapmayan, Allah’ın varlığı ve birliğine inanan, kız çocuklarının öldürülmesine şiddetle karşı çıkan bir babanın evladı olarak büyümüştür. Hz. Ömer’in kardeşi olan eşi Fatıma ile birlikte ilk iman edenler arasında yer almıştır. Evinde okunan Kur’an-ı Kerim’i dinleyen Hz. Ömer (ra) çok etkilenmiş, Peygamber Efendimizi (asm) öldürmek üzere yola çıkmışken, iman etmiştir. Lakabı Ebu Aver ve Ebu Sevir’dir. Künyesi Said bin Zeyd bin Amr şeklindedir. Ravileri arasında yer aldığı hadislerden bir tanesi Risale-i Nur’da da nakledilmekte ve ismi zikredilmektedir.

Said’in doğum tarihi ve hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Kaç yıl yaşadığı da kesin olarak bilinmemektedir. 70-80 yıl yaşadığına dair rivayetler mevcuttur. Dolayısıyla buradan hareketle doğum tarihini tahmin etmek de kolay değildir. Babasının adı Zeyd bin Amr ve annesi de Fatıma binti Bace’dir.

Said, çocukluğunu inançlı ve putlara karşı olan bir aile ortamında yaşadı. Babası Zeyd, Nübüvvetten evvel şiddetli bir şekilde putlara karşı çıktı. Mevcut inanca karşı olduğundan bir arayış içine girdi. Suriye taraflarına gitti ve burada Hz. İbrahim’in dinini devam ettiren Haniflilerle tanışarak onlara bağlandı ve bu inanç üzere yaşamını sürdürdü. Mekke’ye geri geldikten sonra kız çocuklarının öldürülmemesi için büyük bir mücadele verdi. Bir çok çocuğun hayatının kurtulmasına vesile oldu. Oğlu Said’e, Allah’ın birliğine inanma konusunda sık sık telkinlerde bulundu. Sayıları binleri bulan putlara tapma yerine Allah’ın birliğine inanmanın gerekliliği üzerinde durdu. Peygamberliğin nazil olmasından kısa bir süre önce vefat etti.

İnançlı bir babanın evladı olarak büyüyen Said’in İslam dinine girmesi çok kolay oldu. Peygamber Efendimizin (asm) daveti üzerine hiç tereddüt etmeden Müslüman oldu. Hanımı Fatıma da kendisi ile birlikte iman etti. Böylece ilk inananlar arasında yer aldılar. Hz. Ömer’in (ra) eniştesi ve kız kardeşi olan bu iki insan kendisinden evvel iman ettiler.

Peygamber Efendimizin (sav) vücudunu ortadan kaldırmaya karar verenler arasında Hz. Ömer de yer almaktaydı. Alınan kararı uygulamak için yola çıktı. Bu arada kız kardeşi ve eniştesinin de Müslüman olduğunu öğrendi. Önce onları cezalandırmaya karar vererek evlerine gitti. Evin yanına vardığında daha önce hiç duymadığı bir sesle irkildi. Çünkü, o sırada içerde Kur’an-ı Kerim okunuyordu. Kapıyı çaldı ve kulağına gelen sesin mahiyetini sordu. Telaşlanan Hz. Said, anlatmak istemediyse de Ömer durumu anladı ve eniştesini dövmeye başladı. Kocasının yardımına gelen kardeşini dövmekten çekinmedi. Hz. Fatıma;

“Ömer, Ömer! Elinden geleni yap. Ben ve kocam artık Müslüman’ız. Allah’a ve Onun Resulüne iman ettik. Dinimizden de dönecek değiliz!” diyerek yüzüne haykırdı. Biraz sakinleşen Ömer, okudukları ayetleri istedi. Okur-yazar olduğu için kendisine verilen Tâhâ suresinin ilk ayetlerini okudu. Okuduğu ayetlerin belagat, mana ve emsalsizliğine hayran kaldı. Kalbi yumuşamış bir halde buradan ayrılarak Peygamber Efendimizin bulunduğu yere doğru hareket etti. Akabinde de iman ederek Müslüman oldu.

Hz. Said de diğer Müslümanlar gibi müşriklerin zulmünden nasibini aldı. Hicrete müsaade edilmesi ve Peygamber Efendimizin izniyle önce Habeşistan’a hicret etti. Daha sonra da Medine’ye giderek Peygamber Efendimizin yanına vardı. Bedir Savaşı hariç Peygamber Efendimiz ile birlikte tüm savaşlara katıldı. Bedir Savaşı’ndan evvel Ebu Süfyan hakkında, Talha bin Ubeydullah ile birlikte bilgi toplamakla görevlendirildiği için savaşta bulunamadı.

Peygamber Efendimizin yakınında bulunmaya büyük gayret sarf etmesi Sahabelerin dikkatini çekti. Said bin Cübeyr (ra); “Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa’d, Abdurrahman bin Avf ve Said bin Zeyd (ra) cihad sırasında Resulullah’ın önünde çarpışıyor, namazda ise arkasında yer alıyorlardı” demek suretiyle müşahedelerini aktardı.

Hz. Said’i çok seven Peygamber Efendimiz kendisine iltifatlarda bulundu. Hayatta iken cennetle müjdelenen ve Aşere-i Mübeşşereden olanları saymaya başlayan Peygamber Efendimiz; Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman bin Avf, Ubeyde bin Cerrah, Sa’d bin Ebi Vakkas isimlerini sıraladıktan sonra durdu. Onuncusu kim diye sorulunca da, “Said bin Zeyd Cennettedir” buyurarak müjdesini verdi.

Kırk sekiz hadis rivayet eden Said bin Zeyd’in, naklettiği hadislerden bir tanesi Risale-i Nur’da da yer almakta ve Aşere-i Mübeşşereden olduğu hatırlatılarak ismi zikredilmektedir;

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri's-Sıddık, Ömerü'l-Faruk ve Osman-ı Zinnureyn ile Uhud Dağının başına çıktılar. Cebel-i Uhud, ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye geldi, kımıldandı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki: Dur ey Uhud! Şüphesiz üzerinde bir peygamber, bir sıddik ve iki de şehid var.” ( Mektubat, 2000, s. 134).

Hz. Muhammed’in ebediyete kavuşmasından sonra da büyük hizmetler gören Hz. Said, önemli ve ağırlıklı şahsiyetler içinde yer aldı. Halife seçimlerinde büyük çaba sarf etti. İhtilafları önlemek ve doğabilecek sorunları ortadan kaldırmak için gayret gösterdi. Hz. Ömer’in halifeliğini gördüğü gibi şehit edilmesine de tanık oldu ve gözyaşlarına hakim olamadı. Sebebi sorulduğunda; İslam için ağladığını, Ömer’in şehit edilmesiyle İslam’da bir gedik açıldığını ve bunun kıyamete kadar kapanmayacağını belirterek, Hz. Ömer’in (ra) İslam tarihindeki yeri ve eşsizliğine dikkat çekmiş oldu.

Halifeler döneminde önemli hizmetlerde bulunan Hz. Said, Ecnadeyn Savaşında süvari birliğinin kumandanlığını yaptı. Fihl Savaşında da piyade birliğini yönetti. Şam’ın kuşatılması ve akabinde fethedilmesinde de bulundu. Bunların dışında Yermük Muharebesine katıldı. Hz. Osman’ın halifeliğini de gördü ve kendisine biat etti. Daha sonra Müslümanlar arasında yayılan fitneden büyük rahatsızlık duydu. Özellikle Sahabeler aleyhinde ileri geri konuşulmasından ve yapılan bazı saygısızlıktan dolayı çok üzüldü. Bu tür hadiselere müdahale ederek ikazlarda bulundu.

Hz. Said, duası kabul edilen kişilerden birisi olarak tanındı. Bu yüzden kendisini kırmamak için insanlar dikkatli davrandı. Yaşamı boyunca maddi-manevi İslam’a hizmet etti. Sade bir hayat yaşayarak belli mevkilerde görev almamaya çalıştı. Hicretin 51. yılında Medine yakınlarında bulunan Akik’te vefat etti. Vefat ettiği zaman yaşı yetmişi geçmişti. Cenazesi Sa’d bin Ebi Vakkas tarafından yıkanıp kefenlenirken, cenaze namazını da Abdullah bin Ömer kıldırdı.
 
Üst