Sofuoglu
Ordinaryus
- Katılım
- 29 Tem 2006
- Mesajlar
- 4,603
- Tepkime puanı
- 254
- Puanları
- 83
Marifetullah ehli Allah-u Teâlâ’nın tayin ettiği muallimlerdir. Onlar ilmi Rablerinden alırlar, Hakk’ın talebeleridirler. Allah-u Teâlâ onlara ne öğrettiyse onu bilirler, ne gösterdiyse onu görürler. Hakk’ın öğrettiklerini halka öğretirler. Sırları ancak onlar çözer ve çözdürmeye çalışırlar.
Allah-u Teâlâ kendi talebelerine emrediyor ve Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre Rabbânîler olunuz.” (Âl-i imran: 79)
Bu Âyet-i kerime bâtınîdir, zâhir ehline ait değildir. Allah-u Teâlâ kendi talebelerine bu emri veriyor.
“Rabbânî olmak” demek; “Rabb’e hâlis kul olun, Rabb’e mensup ilim erbâbı olun, kalp kulakları ile işiticiler ve gayb gözleriyle bakanlar olun.” demektir. Bu iç âlem işidir.
Bu nokta değişti şimdi. Onlar “Kafa gözü ile kafa kulağı ile” bunlar ise “Kalp gözü ile kalp kulağı ile” alırlar.
Bunlar Allah-u Teâlâ’nın tasarrufundadırlar, bunları O idare eder ve kendi katından ilim ihsan eder.
Bunlar Hakk’ı bilir, Hakk’tan olduğunu görür, kendilerini bilmez. Bunlar Hakk’ta fâni olanlardır. Zira bunlar Mârifetullah ehlidirler.
Rabbânîlerin gerçek mânâsı şudur ki; onların özünde Allah var. Sözleri de sadece Allah ve Resulullah’tır.
Allah-u Teâlâ bu gibi kimseler hakkında Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Allah dilediğini yardımıyla destekler.” (Âl-i imran: 13)
Bunlar doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla desteklenen kimselerdir. Onların yalnız suretleri var, gerçekte ise içlerinde Allah ve Resulullah mevcuttur.
Zahirde kafa gözü ve kafa kulağı mevcuttur, bunlarla dış âlem idrak edilir. Dış dünya çok küçük ve gayet cüz’idir.
Allah-u Teâlâ bir de kalp gözü ve kalp kulağı halketmiştir. Dilediği zaman bir kulunun kalp gözünü açarsa, gayb âlemi görülür.
Hakikat gözü ile bakabilen, Allah-u Teâlâ dilerse âlemleri de seyreder, Levh-i mahfuz’daki esrarı da dilerse ona okutur. İç dünya, âlemleri içine alır.
Kalp kulağını açarsa, ona istediğini duyurur. Gerçek duyma budur.
Hakikatı duyurdukları kadar duyulur. Gayb âlemini müşahede ettirdikleri kadar görülür.
Sana ne duyurulursa sen onu duyarsın. Kalp gözünü açarlarsa, ne gösterirlerse onu görürsün.
Allah-u Teâlâ’ya yakın olan Mukarreb kulların her işi Hakk iledir, onların yaşayışları mânevîdir, içtendir. Çünkü onların içinde Hakk var.
Herşeyin bir özü vardır. Dağların özünde elmas var, Kâbe-i muazzama’nın özünde Hacer-i esved var, insanın özünde ise Hazret-i Allah var.
İnsan-ı kâmil’in âlem-i ekber oluşunun sebebi budur.
Onun içindir ki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sâdıklarla beraber olunuz!” diye emir buyurmaktadır. (Tevbe: 119)
Bu emr-i şerif’te çok büyük esrar vardır..
Gerçek Mürşid-i kâmil, mürşid-i hakiki olan Allah-u Teâlâ’yı bilir, kendisinin bir resimden ibaret olduğunu da bilir. Bir paçavradan ibaret olduğunu hem gözü ile görür hem bilir. Allah-u Teâlâ murad ederse o paçavrayı kullanır, dilediğinin gönlünü siler.
Bir maskeden ibaret olduğunu hem görür hem bilir.
Bunlar Hakk’ı bilenlerdir. Onlardan başka bunu bilen ve gören olmaz.
Allah-u Teâlâ kendi talebelerine emrediyor ve Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre Rabbânîler olunuz.” (Âl-i imran: 79)
Bu Âyet-i kerime bâtınîdir, zâhir ehline ait değildir. Allah-u Teâlâ kendi talebelerine bu emri veriyor.
“Rabbânî olmak” demek; “Rabb’e hâlis kul olun, Rabb’e mensup ilim erbâbı olun, kalp kulakları ile işiticiler ve gayb gözleriyle bakanlar olun.” demektir. Bu iç âlem işidir.
Bu nokta değişti şimdi. Onlar “Kafa gözü ile kafa kulağı ile” bunlar ise “Kalp gözü ile kalp kulağı ile” alırlar.
Bunlar Allah-u Teâlâ’nın tasarrufundadırlar, bunları O idare eder ve kendi katından ilim ihsan eder.
Bunlar Hakk’ı bilir, Hakk’tan olduğunu görür, kendilerini bilmez. Bunlar Hakk’ta fâni olanlardır. Zira bunlar Mârifetullah ehlidirler.
Rabbânîlerin gerçek mânâsı şudur ki; onların özünde Allah var. Sözleri de sadece Allah ve Resulullah’tır.
Allah-u Teâlâ bu gibi kimseler hakkında Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Allah dilediğini yardımıyla destekler.” (Âl-i imran: 13)
Bunlar doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla desteklenen kimselerdir. Onların yalnız suretleri var, gerçekte ise içlerinde Allah ve Resulullah mevcuttur.
Zahirde kafa gözü ve kafa kulağı mevcuttur, bunlarla dış âlem idrak edilir. Dış dünya çok küçük ve gayet cüz’idir.
Allah-u Teâlâ bir de kalp gözü ve kalp kulağı halketmiştir. Dilediği zaman bir kulunun kalp gözünü açarsa, gayb âlemi görülür.
Hakikat gözü ile bakabilen, Allah-u Teâlâ dilerse âlemleri de seyreder, Levh-i mahfuz’daki esrarı da dilerse ona okutur. İç dünya, âlemleri içine alır.
Kalp kulağını açarsa, ona istediğini duyurur. Gerçek duyma budur.
Hakikatı duyurdukları kadar duyulur. Gayb âlemini müşahede ettirdikleri kadar görülür.
Sana ne duyurulursa sen onu duyarsın. Kalp gözünü açarlarsa, ne gösterirlerse onu görürsün.
Allah-u Teâlâ’ya yakın olan Mukarreb kulların her işi Hakk iledir, onların yaşayışları mânevîdir, içtendir. Çünkü onların içinde Hakk var.
Herşeyin bir özü vardır. Dağların özünde elmas var, Kâbe-i muazzama’nın özünde Hacer-i esved var, insanın özünde ise Hazret-i Allah var.
İnsan-ı kâmil’in âlem-i ekber oluşunun sebebi budur.
Onun içindir ki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Sâdıklarla beraber olunuz!” diye emir buyurmaktadır. (Tevbe: 119)
Bu emr-i şerif’te çok büyük esrar vardır..
Gerçek Mürşid-i kâmil, mürşid-i hakiki olan Allah-u Teâlâ’yı bilir, kendisinin bir resimden ibaret olduğunu da bilir. Bir paçavradan ibaret olduğunu hem gözü ile görür hem bilir. Allah-u Teâlâ murad ederse o paçavrayı kullanır, dilediğinin gönlünü siler.
Bir maskeden ibaret olduğunu hem görür hem bilir.
Bunlar Hakk’ı bilenlerdir. Onlardan başka bunu bilen ve gören olmaz.