Kimse son dış politik gelişmelere bakıp, oralardan sonuç çıkarmasın.. Bunlar tembel işi.. Meselenin üzerine biraz kafa yordun mu Washington’ın gerilmesinin asıl sebebi hemen anlaşılır.. Obama’nın huysuzluğunun nedeni Mahsun Kırmızıgül..
Okumuş yazmış takımından olanların çoğu Mahsun Kırmızıgül’ün hem oynayıp hem yönettiği “Güneşi Gördüm” filmini seyretmemiştir..
Adı geçtiğinde dudak bükmüşlerdir, boş ver mealinde el sallamışlardır..
Haaa! İki milyondan fazla insan bilet alıp o filme gitti.. Kimi sinema eleştirmenleri de Yılmaz Erdoğan’ın, Ata Demirer’in, Cem Yılmaz’ın filmlerine inat, çok beğenmiş gibi yaptı..
“Breh! Breh! Breh! Bir film ancak bu kadar çevrilir yaa!” tadında yazılar da yazdılar..
Filmi öve öve öküz ettiler, boynuzunu dokuz ettiler..
***
Ben Mahsun’un Güneşi Gördüm filmini DVD’sinden seyrettim.. Şimdi “Kardeşim sinema perdesi ile televizyon ekranı bir mi olur?” itirazının geleceğini biliyorum..
Ancak benim televizyonu görmeyen, arada bir fark olduğunu bilemez..
Dokuz bin liralık aleti kampanyadan dört bin dört yüz liraya almışım.. On iki de taksit yapmışlar..
Ekranı, ekran değil bildiğin uçan halının dik duranı.. Film neyim oynadığında karşısına otur, aktristlerin üst dudağındaki istenmeyen tüyleri say..
Diyeceğim o ki teknoloji ve tüketimi fiştikleyen finans sektörü sayesinde ekranımın, sinema perdesinden farkı yok..
GÖRMEZ OLAYDIM
“Güneşi Gördüm..” filmi sinema tarihimizin, gelmiş geçmiş en fazla “mesaj veren” filmi..
Mahsun kardeşimiz, yememiş içmemiş hemen her plâna mümkünse bir mesaj yerleştirmiş..
O filmde verilen mesajları sen, cep telefonu üzerinden bir arkadaşına atsan; operatör şirkete bir ton kontör borçlanırsın.. Çoluğun çocuğun bile ödeyemez..
Film doğu illerimizin kuş uçmaz, kervan geçmez bir mezrasında başlıyor..
Mahsun, ille bir erkek çocuğum olsun diye yırtınan bir baba.. Lakin karısı rolündeki Demet Evgar, senaryonun şey yemesi yüzünden durmadan kız kunnukluyor..
Mahsun da her doğumdan sonra öfkesinden kardeşlerini, yeğenlerini dövüyor..
Bu sırada üç haneli mezraya zırt pırt gelen askeriyenin subayları Mahsun’un ailesine “Buradan çekip gidin, memlekette oturacak başka yer mi yok..” baskısı yapıyor..
Mahsun bu isteklere karşı “İnsanları doğduğu topraklardan ayırmak iyi bir şey değildir..” mesajı veriyor..
***
Bu arada öğreniyoruz ki Mahsun’un bir kardeşi de dağda.. PKK olmuş..
Tabii subaylar o kardeşin dağdan inmesi için Mahsun’un ailesinin baskı yapmasını da istiyorlar.. Mahsun iki arada bir derede kaldığından verecek mesaj bulamıyor..
Kafa zaten karışmış.. Karı yine hamile.. Mahsun çocuğun yine kız olması ihtimaline karşılık B plânı yapıp, ikince eş arayışına giriyor..
Buradan “Bazı durumlarda çok eşlilik iyidir..” mesajını alıyoruz..
KARDEŞE SOPA
Mahsun’un bir başka kardeşi de içinde gizli hisler besliyor.. Çaktırmadan kaşını alıp, dudağını boyuyor.. Hatta bir seferinde Mahsun’a makyaj yaparken yakalanıp, Fatih Ürek sahneden inene kadar dayak yiyor..
Buradan “Evdeki oğlanın telef olmasını istemiyorsan basacaksın sopayı..” mesajını veriyor..
Gerçi daha sonra “Travestinin de hayırlısı..” mesajı gelecek ama o filmin sonuna doğru..
Tembel kadın Demet Evgar nihayet bir erkek bebe kunnukluyor.. Mahsun bebeyi, rugby maçında top kapmış futbolcu gibi göğsüne bastırıp dağın tepesine koşuyor..
Bebeyi Kunta Kinte filminden öğrendiği şekilde güneşe tutuyor..
Halbuki güneş aşağıyı da kavuruyordu.. Ne gerek vardı o bayırı çıkmaya..
Hatırlarsanız filmin burasında sanatçının nasıl bir mesaj verdiği tartışmalara sebep olmuştu.. Kimi eleştirmenler Doğu’nun eski dini Mecusilik olduğundan Zerdüşt’e gönderme yapıyor, diye yazdı..
“Çok seslilik mesajı..”
Kimi de filmin gizli sponsorlarından birinin kırk faktörlük güneşlenme kremi olduğunu iddia etti...
***
Erkek çocuk babası olan Mahsun’un ailesi sonunda resmi politikaya boyun eğip İstanbul’a göç etti..
Yani askeriyenin istediği oldu..
Fakat Mahsun göç ederken subaylarla girdiği diyaloglarda verdiği mesajlarla “bu politika sökmez..” demeye getirip, taşı gediğine koydu..
Ailenin başına İstanbul’da gelmeyen kalmadı..
Dağdaki kardeş öldürüldü..
Kaşını alan, dudağını boyayan diğer kardeş, yeni edindiği aykırı arkadaşların yanında “travestilik stajı” yapmaya başladı..
Ailenin diğer yarısı İsveç’e kaçak göçmeye karar verdi.. Burada arka arkaya “parçalanmış aileler” mesajı yiyip, şoklandık..
SONU GELMİYOR
Mahsun’da mesaj bol ama teknoloji bilinci yoktu..
Daha evde televizyon yokken, çok lazımmış gibi tutup otomatik çamaşır makinesi aldı..
Kurutmalı ve az su harcadığından “çevre dostu” cinsinden olan çamaşır makinesini evin ortasına kurdular..
Çalıştırıp, televizyon niyetine boş dönen silindirini seyretmeye başladılar.. En çok da gözleri görmeyen baba meraklısıydı çamaşır makinesinin.. Karşısından hiç kalkmıyordu..
Mahsun filmin burasında; onlarca özel televizyona “Yaptığınız programlara çakayım.. Benim çamaşır makinesi sizinkilerden çok reyting topluyor..” mesajını sokuşturuyordu..
Ne yazık ki çamaşır makinesinin reytingi anne Demet Evgar’ın hastaneye yatması, ailenin öbür yarısının İsveç’e kaçak gitmesi sonucu düştü..
Bu sırada evin dört küçük kızı, yeni doğmuş bebeyi çamaşır makinesine tıkıp yıkamaya kalkışmasın mı? Oğlan da böyle telef oldu..
Yetkililer de ölüme sebebiyetten dava açtıkları Mahsun’un elinden kızlarını alıp yetimhaneye verdiler..
***
Artık mesajlar yağmur gibi düşmeye başladı..
Ailem parçalanırken devlet neredeydi, mesajı.. İnsanın köyü gibisi yok, mesajı.. Allah kimseyi yavrularından ayırmasın, mesajı..
“Lan arkadaş biz bu travesti kardeşi ne yapacağız?” mesajı..
Not: Mesajların sonu gelseydi biz de yazıyı adam gibi bitirirdik.. Gerisi, derisi bir de Amerika’nın Mahsun’dan huylanmasının sebepleri yarına kaldı..
Selahattin Duman