Ebu Dücane
Üye
Seyyid Kutub'un İdam Merasimi
1966 yılında el-Ezher Üniversitesi'nin şeyhliğine Hasen getirildi. O da Müslüman Kardeşler için "Şeytanın Kardeşlerinde Din Anlayışı" isimli bir kitap çıkardıktan bir yıl sonra vefat etti. Bu kitap Şeyhu'l-Ezher'in adına çıkarılan "Minbeiü'l-İslâm" adlı derginin hediyesi olarak halka bedava dağıtıldı. Mısır'da idamdan önce Ezher'li bir şeyh getirilip idam edilene kelime-i şehadet getirtmesi, idam merasimlerindendir. Üsîad Seyyid Kutub idam sehpasına götürülürken onun kelime-i şehadet getirtmesi için Ez-herli bir âlim getirilir. O; "Ey Seyyid Kutub! "Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" de" der. Seyyid Kutub: "Sende mi? Komediyi tamamlamak için mi geldin? Şüphesiz biz "La ilahe illallah" dediğimiz için idam ediliyoruz. Siz ise karşılığında ekmek yemek için, "la ilahe illallah", söylüyorsunuz!" diye cevap verir.
La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehul mülkü velehul hamdü vehuve ala külli şeyin kadir. Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyul azim.
"...Onlarla nasıl bir anlaşma olabilir? Size karşı bir üstünlük sağlar, sizi yenerlerse; size karşı hiçbir hukuk gözetmezler." Ayet-i kerimede geçen "illen" kelimesinin; "ahid, akrabalık, komşuluk, zimmet, saygı" gibi manalara geldiğini daha önce belirtmiştik. Onlarla nasıl bir ahid ya da dostluk olabilir ki; size karşı üstünlük sağlarlarsa hakkınızda hiçbir yemin ve hiçbir zimmet (hak, hukuk) gözetmezler. Kalpleri istemediği ve çoğu fasık olduğu halde, ağızlarıyla sizi güya hoşnut ederler. "Allah'ın âyetlerini yok pahasına değişmişler ve (Allah'ın) yolundan (hem kendilerini, hem de halkı) alıkoymuşlardır. Şüphesiz onların yapmış oldukları bu şey çok kötüdür. Bu sebebledir ki bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de ahid gözetirler. İşte asıl saldırganlar bunlardır."
Saldırganlar ifadesi hak ve hukuk tanımayan mütecavizler manasınadır. Yok pahasına az bir para ile Allah'ın âyetlerini değişmişlerdir. Allah'ın âyetlerini aldıkları az bir değer karşılığı satmışlardır.
Mücahid; "az bir değer karşılığı, yok pahasına" ifadesini; Ebu Süfyan'ın yanında yiyecekleri bir yemek karşılığı olarak, ahidlerini bozmuşlardır, şeklinde tefsir etmiştir. Evet onlar, yiyecek karşılığı ahdi bozmuşlar az bir değer karşılığı (Allah'ın âyetlerini) satmışlardır ve Allah'ın yolundan (hem kendilerini hem de başkalarını) engellemişlerdir. "Şüphesiz, onların yapmış oldukları bu şey çok kötüdür. Bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de zimmet gözetirler."
Onuncu âyetin sekizinci âyetin te'kidi olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler de, onuncu âyet yahudilere hasdır. Birinci âyet ise; tüm müşrikleri kapsamaktadır, demişlerdir. İkinci âyette: "Bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de ahid gözetirler. İşte asıl mütecavizler bunlardır." Birinci âyette ise: "... hakkınızda hiçbir yemin ve hiçbir zimmet (hak, hukuk, ahid) gözetmezler. Kalbleri istemediği ve çoğu fasık olduğu halde, ağızlarıyla sizi güya hoşnut ederler" buyurulmaktadır. Ağızlarıyla sizi hoşnut ederler, razı etmeye çalışırlar, ifadesi münafıkların, kâfir ve müşriklerin tabiatlarını beyan etmektedir. Onlar yapmacık gülümsemelerle, yalan yeminlerle mü'minleri aldatmak isterler. Evet. Münafıkların tabiatı insanları razı etmek için çokça yemin etmektir. Yüce Allah bunu şöyle beyan etmektedir; "Onlar yeminlerini (kendilerine) kalkan edinmişlerdir. (Allah'ın) yolundan (hem kendilerini hem de insanları) engellemişlerdir."
Kur'an-ı Kerim'de müşrikler hakkında; "onların çoğu fasıktır" buyurulmuştur. Müşriklerin hepsi fasık olduğu halde niçin Allah onların çoğunun fasık olduğunu zikretmiştir? İzahı şöyledir: Fasık kelimesinin lügat manası; isyan etmek, yoldan çıkmaktır. Bu âyetteki fasıklıktan maksat ise, verilen sözden, yapılan antlaşmadan caymaktır. Müşriklerin hepsi yaptıkları antlaşmadan dönmeyip çoğu döndüğü için bu âyette "müşriklerin çoğu fasıktır" ifadesi zikredilmiştir. Evet. Âyet-i kerimede "ağızlan ile sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise diretir. Onların çoğu fasıklardır" buyurulmaktadır. Müşriklerin kalbinde; hem Allah'a ortak koşma inancının hem de mü'minlerden razı olma duygusunun birlikte bulunması mümkün değildir. Bu nedenle dilleri kalplerinden farklıdır. Nitekim şu âyet bu hakikati belirtmektedir:
"Ne yahudiler ve ne de hristiyanlar sen onların dinine tabi olmadıkça, senden asla razı (hoşnut) olmayacaklardır." (Bakara, 120)
Aynı eser.
1966 yılında el-Ezher Üniversitesi'nin şeyhliğine Hasen getirildi. O da Müslüman Kardeşler için "Şeytanın Kardeşlerinde Din Anlayışı" isimli bir kitap çıkardıktan bir yıl sonra vefat etti. Bu kitap Şeyhu'l-Ezher'in adına çıkarılan "Minbeiü'l-İslâm" adlı derginin hediyesi olarak halka bedava dağıtıldı. Mısır'da idamdan önce Ezher'li bir şeyh getirilip idam edilene kelime-i şehadet getirtmesi, idam merasimlerindendir. Üsîad Seyyid Kutub idam sehpasına götürülürken onun kelime-i şehadet getirtmesi için Ez-herli bir âlim getirilir. O; "Ey Seyyid Kutub! "Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" de" der. Seyyid Kutub: "Sende mi? Komediyi tamamlamak için mi geldin? Şüphesiz biz "La ilahe illallah" dediğimiz için idam ediliyoruz. Siz ise karşılığında ekmek yemek için, "la ilahe illallah", söylüyorsunuz!" diye cevap verir.
La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehul mülkü velehul hamdü vehuve ala külli şeyin kadir. Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyul azim.
"...Onlarla nasıl bir anlaşma olabilir? Size karşı bir üstünlük sağlar, sizi yenerlerse; size karşı hiçbir hukuk gözetmezler." Ayet-i kerimede geçen "illen" kelimesinin; "ahid, akrabalık, komşuluk, zimmet, saygı" gibi manalara geldiğini daha önce belirtmiştik. Onlarla nasıl bir ahid ya da dostluk olabilir ki; size karşı üstünlük sağlarlarsa hakkınızda hiçbir yemin ve hiçbir zimmet (hak, hukuk) gözetmezler. Kalpleri istemediği ve çoğu fasık olduğu halde, ağızlarıyla sizi güya hoşnut ederler. "Allah'ın âyetlerini yok pahasına değişmişler ve (Allah'ın) yolundan (hem kendilerini, hem de halkı) alıkoymuşlardır. Şüphesiz onların yapmış oldukları bu şey çok kötüdür. Bu sebebledir ki bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de ahid gözetirler. İşte asıl saldırganlar bunlardır."
Saldırganlar ifadesi hak ve hukuk tanımayan mütecavizler manasınadır. Yok pahasına az bir para ile Allah'ın âyetlerini değişmişlerdir. Allah'ın âyetlerini aldıkları az bir değer karşılığı satmışlardır.
Mücahid; "az bir değer karşılığı, yok pahasına" ifadesini; Ebu Süfyan'ın yanında yiyecekleri bir yemek karşılığı olarak, ahidlerini bozmuşlardır, şeklinde tefsir etmiştir. Evet onlar, yiyecek karşılığı ahdi bozmuşlar az bir değer karşılığı (Allah'ın âyetlerini) satmışlardır ve Allah'ın yolundan (hem kendilerini hem de başkalarını) engellemişlerdir. "Şüphesiz, onların yapmış oldukları bu şey çok kötüdür. Bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de zimmet gözetirler."
Onuncu âyetin sekizinci âyetin te'kidi olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler de, onuncu âyet yahudilere hasdır. Birinci âyet ise; tüm müşrikleri kapsamaktadır, demişlerdir. İkinci âyette: "Bir mü'min hakkında ne yemin gözetirler ve ne de ahid gözetirler. İşte asıl mütecavizler bunlardır." Birinci âyette ise: "... hakkınızda hiçbir yemin ve hiçbir zimmet (hak, hukuk, ahid) gözetmezler. Kalbleri istemediği ve çoğu fasık olduğu halde, ağızlarıyla sizi güya hoşnut ederler" buyurulmaktadır. Ağızlarıyla sizi hoşnut ederler, razı etmeye çalışırlar, ifadesi münafıkların, kâfir ve müşriklerin tabiatlarını beyan etmektedir. Onlar yapmacık gülümsemelerle, yalan yeminlerle mü'minleri aldatmak isterler. Evet. Münafıkların tabiatı insanları razı etmek için çokça yemin etmektir. Yüce Allah bunu şöyle beyan etmektedir; "Onlar yeminlerini (kendilerine) kalkan edinmişlerdir. (Allah'ın) yolundan (hem kendilerini hem de insanları) engellemişlerdir."
Kur'an-ı Kerim'de müşrikler hakkında; "onların çoğu fasıktır" buyurulmuştur. Müşriklerin hepsi fasık olduğu halde niçin Allah onların çoğunun fasık olduğunu zikretmiştir? İzahı şöyledir: Fasık kelimesinin lügat manası; isyan etmek, yoldan çıkmaktır. Bu âyetteki fasıklıktan maksat ise, verilen sözden, yapılan antlaşmadan caymaktır. Müşriklerin hepsi yaptıkları antlaşmadan dönmeyip çoğu döndüğü için bu âyette "müşriklerin çoğu fasıktır" ifadesi zikredilmiştir. Evet. Âyet-i kerimede "ağızlan ile sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise diretir. Onların çoğu fasıklardır" buyurulmaktadır. Müşriklerin kalbinde; hem Allah'a ortak koşma inancının hem de mü'minlerden razı olma duygusunun birlikte bulunması mümkün değildir. Bu nedenle dilleri kalplerinden farklıdır. Nitekim şu âyet bu hakikati belirtmektedir:
"Ne yahudiler ve ne de hristiyanlar sen onların dinine tabi olmadıkça, senden asla razı (hoşnut) olmayacaklardır." (Bakara, 120)
Aynı eser.