RESULULLAH ALEYHİSSELÂM'A İTAAT ve TESLİMİYET

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
RESULULLAH ALEYHİSSELÂM'A İTAAT ve TESLİMİYET

Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, Sünnet-i seniyye'sine sımsıkı sarılmayı, ahlâkı ile ahlâklanıp edebiyle edeplenmeyi gerektirir.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Resulullah size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının." (Haşr: 7)

Bu bir emr-i ilâhî değil midir? Bu emr-i şerif'e uyan ancak Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmiş olur. Fakat bundan sapan da muhakkak ki put batağına batmış olur.

Bu emr-i ilâhî'yi bizzat Allah-u Teâlâ buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor. Bu emr-i ilâhî'yi inkâr eden Allah-u Teâlâ'yı inkâr etmiştir. O'nu ve O'nun emrini inkâr eden de zaten dinden çıkmıştır.

Ona yapılan her türlü itiraz, bu Âyet-i kerime mucibince inkâr ve küfürdür.

Siz bu emr-i ilâhî'ye uyup Resulullah Aleyhisselâm'ın yolunda mısınız, yoksa İbn-i Teymiye'nin, İbn-i Abdülvehhâb'ın yolunda mısınız?

Allah-u Teâlâ Hazret-i Kur'an'ı Muhammed Aleyhisselâm'a indirdi, yolun doğrusunu göstermek Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a âittir.

Bunun içindir ki sizin bütün içyüzünüzü dışarıya vermek mecburiyetindeyim. Ki gerçek mânâda ihlâslı bir mümin o batağa düşmesin.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde sâdık müminlerin dinlerine ne kadar bağlı olduklarını, Resulullah Aleyhisselâm'ın emrine ne kadar itaatkâr bulunduklarını haber vererek şöyle buyurmaktadır:

"Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Resul'üne iman etmişlerdir." (Nûr: 62)

Allah-u Teâlâ böyle buyururken, Vehhâbîler'in Resulullah Aleyhisselâm'ı hiçe saymaları, onların müslüman olmadıklarını göstermektedir. Bu Âyet-i kerime ile biz bunu görmüş oluyoruz. Bu kadar delillere rağmen hâlâ şüpheye düşüyorsunuz! Bu ise sizin imanınızın suretâ oluşundandır.



Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmek, rahmeti beraberinde getiren hususlardandır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Peygamber'e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz." (Nûr: 56)

Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilâhî'den mahrumdurlar.

Onu nasıl küçültmeye çalışıyorsunuz, bu ilâhî emirleri nasıl arkaya atıyorsunuz, çiğnemek istiyorsunuz? Oysa Allah-u Teâlâ rahmetiyle, şefkatiyle size hakikati duyuruyor, iman etmeniz için yol gösteriyor. İmanın da ancak Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmekle kâim olacağını ve ancak bu şekilde rahmete erileceğini ilân ediyor. Bu olmayınca aslâ!

Dikkat edin! Hep Âyet-i kerime ile konuşuyorum ve Âyet-i kerime ile cevap bekliyorum.

Kulaklarınıza kurşun mu döküldü, gözlerinize perde mi çekildi ki; hiçbir hakikati işitmiyorsunuz, hiçbir hakikati görmüyorsunuz?



Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in her emr-i şerif'i, insanlara maddî ve mânevî hayat veren bir dâvet hükmündedir. Bu dâvet Allah-u Teâlâ'nın dâvetinden başka bir şey değildir.

Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Ey iman edenler! Allah ve Peygamber'i sizi, size hayat verip canlandıracak şeylere çağırdığı zaman icabet edin." (Enfâl: 24)

Size bu Âyet-i kerime'leri hatırlatıyoruz. Bu hayat; hayat-ı ebediyedir, ruhun dirilmesi ve gıdalanması demektir. Biz sizin bu hayata nâil olmanızı istiyoruz. Siz ise bu icabetin şirk olduğunu söylüyorsunuz.

Eğer siz bu ilâhî emirleri de çiğnerseniz; hayat şöyle dursun, size vefat var. Bu öyle bir vefat ki, ebedî hayatın vefatıdır. Her ne kadar kendinizi yaşıyor zannediyorsanız da canlı cenaze olduğunuzu bilin. Zira ruhunuz ölmüş, vaktinizi bekliyorsunuz ve müşrik olarak yaşıyorsunuz.



Allah-u Teâlâ bütün beşeriyete hitap ederek Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar! Rabb'inizden size hak bir Peygamber gelmiştir." (Nisâ: 170)

O size İslâm'ı getirmiştir. Âlemlerin Rabb'i olan Allah-u Teâlâ'ya teslim olmak isteyen için takip edilecek tek yol, getirdiği dindir.

"O hâlde kendi hayrınıza olarak hemen ona iman edin." (Nisâ: 170)

Eğer Allah-u Teâlâ'ya iman ettiğinizi iddiâ ediyorsanız, bu Âyet-i kerime'ye dikkat etseniz sizin için kâfidir.

Amma bunu da inkâr ederseniz, bu ilâhî emre muhalefet ederseniz, artık hak yolda olmadığınızı, küfre kaydığınızı apaçık bilin.

"Eğer kâfir olursanız, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz ki hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (Nisâ: 170)

Bu Âyet-i kerime'de, Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine iman etmeyenin kâfir olduğunu açık olarak beyan buyuruyor. Hüküm budur. İslâm budur.



Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde Zât-ı akdes'i ile Resulullah Aleyhisselâm'ı bir tutmuş, ona yapılan muhalefeti kendisine yapılan muhalefet gibi saymıştır.

Buyurur ki:

"Allah'a ve Peygamber'e muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar." (Mücâdele: 20)

Binaenaleyh Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e saygısızlıkta ve hürmetsizlikte bulunan kimseyi aşağıların aşağısına indireceğini, rezil ve rüsvay edeceğini haber veriyor.

Eğer Âyet-i kerime'ye imanınız varsa size Âyet-i kerime ile belirtiyorum. Size delil olarak hep Âyet-i kerime gösteriyorum.

Bunu da mı inkâr ediyorsunuz? Eğer Allah-u Teâlâ'ya imanınız varsa bu böyledir. Bunu inkâr ettiğiniz zaman apâşikâr küfre düştüğünüzü biz görüyoruz, siz de görüyor musunuz?

Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Kim Allah'a ve Resul'üne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır." (Fetih: 13)

Âyet-i kerime'de görülüyor ki Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmeyenler kâfir olarak vasıflandırılıyor.

Sizin nasıl bir iftiracı olduğunuzu size göstermek ve size duyurmak için bu Âyet-i kerime'leri önünüze seriyoruz. Dikkat ederseniz bu önünüze serilenler hep Allah kelâmıdır. Bunları size zorla yedirmeye çalışıyoruz.



Hicretin dokuzuncu yılında İslâmiyet artık maddi ve mânevî kuvvet bulmuş, müslümanların eline birçok maddi imkânlar geçmiş, durumları oldukça düzelmişti.

Her türlü imkâna kavuşmuş olmasına rağmen, Resulullah Aleyhisselâm hiç iltifat etmiyor, sade ve mütevâzi yaşayışına devam ediyordu.

Meşrebe diye anılan çardakta bir ay kadar yalnız başına kalmıştı, sabah ve akşam yemeğini yalnız başına yedi.

Bu durumu öğrenen Ashâb-ı kiram telâşa kapıldılar. İçlerinden bazıları Mescid'de mahzun mahzun oturuyor, küçük çakıl taşlarıyla oynayarak içlerindeki sıkıntıyı açığa vuruyorlardı, bazıları da ağlıyordu.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- izin alarak Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna girdi. Beline bir ihram bağlayıp hurma lifinden yapılmış bir hasır üzerine uzanmış olduğunu gördü, selâm verdi. Vücudundaki hasır izlerini görünce dayanamadı, ağlamaya başladı.

Resulullah Aleyhisselâm: "Niye ağlıyorsun yâ Ömer!" diye sorduğunda: "Yâ Resulellah! Ne diye ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler dünyanın zevk ve sefâsını sürerken, siz Allah katında en seçkin kul olduğunuz halde böyle bir hayat sürüyorsunuz!" dedi.

Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:

"Yâ Ömer! Dünya onların, ahiretin de bizim olmasına râzı değil misin?"

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Râzıyım!" diye cevap verdi. (Ahmed bin Hanbel)

Bir Resulullah Aleyhisselâm'ın yaşayışına bakın, bir de onların yaşayışına bakın!

Öyle lüks içinde yaşıyorlar ki, kralları ecnebî devletlere sefâ için gidiyor, maiyyeti ile beraber... Küçük bir devletin bütçesi kadar bir parayı yazlık için harcıyorlar. Bu parayı da ecnebî devletlere yediriyorlar. İsrafın haddi hesabı yok!

Sarayların sayısı ve masrafı belli bile değil.

Artık Arabistan'da kurdukları köşklere sığamadılar, orası dar geldi, ecnebi devletlerine parayı nasıl akıtıyorlar? Bunca israf bunca masraf İslâm'a uyar mı?

Oysa Allah-u Teâlâ ahirette kullarına zerreden sual sormayacak mı?

Nitekim Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:

"Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezâsını görür." (Zilzâl: 7-8)

İlâhî adalet tecelli edecek, herkes bu ilâhî adaletin icabı olarak ya mükâfat veya mücâzat görecek.

Bunların bu hareketi İslâm'a uyuyor mu?

İslâm bu mudur, İslâm'da bu var mıdır? Bu taşkınlık İslâm'a yakışır mı? Resulullah Aleyhisselâm böyle mi yaşadı? Resulullah Aleyhisselâm'ın yaşayışına bakın, bir de bunların durumuna bir bakın! Size kıyas veriyoruz. Bunların neresine kandınız, neresine inandınız? Onları tasdik ettiğiniz zaman siz de küfre girmiş oluyorsunuz!

İmanınız varsa işte ölçü, işte tartı!

Ve fakat Allah-u Teâlâ zerreden hesap soracak ve onları öyle yerin dibine batıracak!



Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin en mükemmel bir imtisal numunesi olduğunu Âyet-i kerime'sinde beyan buyuruyor ve beşeriyete duyuruyor:

"Andolsun ki Resulullah sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı arzu edenler ve Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir numunedir." (Ahzâb: 21)

Onu yaratan böyle buyuruyor. Siz onu numune alacağınız yerde ilâhlarınızı numune aldınız. İlâhî hükmü bıraktığınızdan ötürü İslâm'dan çıkmış olmuyor musunuz? Siz dininizi ayakta tutmak için onu hükümsüz hâle getirmeye çalışıyorsunuz. Oysa bu meyanda ilâhî hükümleri hükümsüz hâle getiriyorsunuz. Bu ise gerçekten şirk değil midir? Bunu yapan müşrik değil midir? İman ettiğinizi zannediyorsunuz, fakat küfür içinde yaşadığınızı bilmiyorsunuz. Bunun sebebi ise, Allah-u Teâlâ'nın hükümlerini hükümsüz hâle getirmeye çalışmanızdır.



Kur'an-ı kerim Muhammed Aleyhisselâm'ın getirdiği kesin bir sözdür. Bu söz âlemlerin Rabb'inden indirildiği hâlde, Muhammed Aleyhisselâm'a izafe edilmiştir.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, Kur'an elbette şerefli bir peygamberin sözüdür." (Hâkka: 38-39-40)

Allah-u Teâlâ onun ne kadar şerefli ve Azîz olduğunu yemin ederek bize duyuruyor. Onun meth-ü senâsını bizzat Allah-u Teâlâ yapıyor. Bu yemin "Dikkat edin!" mânâsına geliyor. Onu yaratan ona bu şerefi bahşetmiştir. Bundan daha büyük meziyet olabilir mi? Siz bunu mu küçümsüyorsunuz? Gerçekten onu seven şereflidir, amma onu sevmeyen ********dir. Onu seven ona iman etmiştir, onu sevmeyen ona küfretmiştir. İman ile küfür bir olur mu, seven ile sevmeyen bir olur mu?

Allah-u Teâlâ onun hakkında Âyet-i kerime'sinde bütün âlemlerin en şereflisi olduğunu beyan buyuruyor:

"Resul'üm! Biz senin şânını yükselttik." (İnşirâh: 4)



Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"Bu peygambere inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saâdete erenlerdir." (A'râf: 157)

Dikkat ederseniz hep İslâm dini ile Vehhâbî dininin kıyasını yapıyoruz. Çünkü arada kati bir berzah kurmak istiyoruz. Bu berzahı aşabilmeniz için iman etmeniz lâzımdır. Allah-u Teâlâ'nın onu aziz kıldığı gibi, sizin de onu aziz kabul etmeniz, Sünnet-i seniyye'sini kabul etmeniz ve işlemeniz gerekir. Sünnet-i seniyye'sini reddederseniz, Allah-u Teâlâ'nın ona verdiği izzeti reddetmiş oluyorsunuz ve burada ********liğe düşüyorsunuz.

Allah-u Teâlâ ona uyanları ona verdiği şeref ile şereflendireceğini, ona verdiği nur ile nurlandıracağını, bu Âyet-i kerime'ye inanmayanların küfürde kalacağını açık olarak görüyoruz.

İman edip sâlih amel işlemeyi mi seversiniz, yoksa küfürde bocalamayı mı ey Vehhâbîler? İşte Âyet-i kerime, işte hareketiniz!



Allah-u Teâlâ sevgili Peygamber'i Muhammed Aleyhisselâm'a tâzimde bulunulmasını, tebcil olunmasını, saygı ve hürmet gösterilmesini, değer verilmesini ve yüceltilmesini Âyet-i kerime'sinde bizzat emir buyurmaktadır:

"Ey insanlar! Allah'a ve Peygamber'ine inanasınız, ona yardım edesiniz, onu büyük tanıyıp saygı gösteresiniz." (Fetih: 9)

Kim ki bu ilâhî emr-i şerif'i yerine getirirse Allah-u Teâlâ'ya ve Resul'üne itaat edip iman etmiş olur. Fakat bu ilâhî emri yerine getirmeyen bir kimse çok iyi bilsin ki dinden çıkmıştır. Bu böyledir. Aksi halde buna karşı bir Âyet-i kerime de siz getiriverin. Ki bunu getiremeyeceğinizi çok iyi biliyorum, Çünkü Hazret-i Kur'an Muhammed Aleyhisselâm'a indirildi, sizin sapıtıcı ilâhlarınıza değil.

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde:

"O Peygamber müminlere öz nefislerinden evlâdır, canlarından da ileridir." (Ahzâb: 6)

Buyururken, onu daha önde tutmanız gerekirken siz İbn-i Teymiye'yi, İbn-i Abdülvehhab'ı öne sürdünüz, ve İbn-i Abdülvehhâb'ın yandaşlarını, onun izinden gidenleri seçtiniz. Siz hiç şüphe yok ki seçtiklerinizle berabersiniz, amma Allah ve Resul'ü ile beraber olamazsınız.

Siz ahirette onlarla haşrolacaksınız, huzur-u ilâhî'ye onlarla çıkacaksınız.

Çünkü siz Allah ve Resul'ünün yolunda değilsiniz. Siz onları seçtiniz ve onların yolundasınız. Deccal'den daha beter olan sapıtıcı imamlara uyduğunuzun farkında mısınız?

Cehennem ateşinden sizi kim kurtarabilir? İlâhî emirlere bir bakın, bir de tuttuğunuz yola bakın!


http://www.hakikat.com/anabuay.html
 
Üst