Ressam Ertuğrul Ateş ile Röportaj

halidali

Asistan
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
487
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Ressam Ertuğrul ATEŞ:
İnsanoğlu, Madde ve Mânânın Dengesini Bulmak Zorunda!


Röportaj: Aydın ALKAN- Av. Ali Rıza YAMAN
ertugrulates1.jpg
Ertuğrul Ateş� Türk Resim sanatının, günümüzde tanınmış en önemli simalarının başında geliyor� Sanatıyla olduğu kadar, �sanatı üzerine düşünen� sanatçıyada misâl� En önemlisi, her gerçek sanatçıda bulunan, aranması gereken biricik özelliğiyle, gerçek bir Vatansever!.. Kendisiyle �Resim Sanatı� çerçevesinde bir sohbet-röportaj gerçekleştirmek için randevu aldık. Ancak gördük ki, sanatının köklerini bu vatanda gören ve bulan Ertuğrul Bey, Anadolu�nun içinde bulunduğu şartlardan son derece muzdarip� Ve bir o kadar da ümitvâr!..
İşte bu ruh hâlinde bulunan sanatçımız Sayın Ertuğrul Ateş�le tanışma faslımız, ânında koyu bir sohbete dönüşüyor ve ses kayıt cihazımızı bu arada açıyoruz:
... Bilyorsunuz, Nokia cep telefonlarının da jenerik olarak kullandığı Mikelanj�ın çizdiği bir �Tanrı�nın eli� imajı var; �Adem�in eli�ne temas� İletişim, Hayat ve ilişkiyi� Orada basitce görmek mümkündür yâni�
Doğru! Ama biz bunu işte� Tabiî ki, biz buna Osmanlı zamanında uğramışız. Yâni Şeyhülislâmlar eliyle mi dersiniz�
Aslında şu var: Biz Selçuklular, Türkler, Anadolu�ya geldikten sonra, İslâm�la tanıştıktan sonra özellikle, muhteşem bir şekilde harmanlamışlar bu iki öğretiyi ve buradan bir insanlık görüşü çıkarmışlar bana göre. Hattâ ve hattâ, tasavvuf ve onun �öğretmenleri diyelim- işte Mevlâna gibi, Yunus gibi�​
Şah-ı Nakşibend Hazretleri gibi�
Evet! Bu tür insanlar da daha üst bir felsefe oluşturmuşlardı� Yâni, �bütün suretler bendendir� diyebilecek bir gönülü düşünebiliyor musunuz?.. Ne kadar büyük ve zengin ve derin bir gönül; �bütün suretler bendendir�! Niye bendendir diyor? Elbette O�nun vardığı yer Tanrı, ama aynı zamanda dünyada bir kardeşleşmeyi de öneren, öngören ve bunu ilân eden; �ne olursan ol, gel� diyen ve �aşk�ı bütün bunların hepsinin ortasına koyan ve bir Aşk Uygarlığı yaratmış bir ülkeyiz biz�
Evet!
Bu topraklar bu!.. Şimdi bu çok konuşulur filân ama, ben de bunu bir anlâmda şöyle geriye dönüp baktığımda; Türkler Anadolu�ya geldiler �bence, 2-3 bin yıldan beri gelmişlerdi, ama yasal olarak gelmeleri 1071�le, oradan başlatalım- ve bir tez ortaya attılar. Bu tez, işte Selçuklu�nun vardığı gönül imparatorluğu ve aşk uygarlığının teziydi. Bu arada tabiî, Haçlıların önünü de kesmiştir aslında.
Haçlı Emperyalizmi�
Tabi! Haçlı Emperyalizminin önünü kesmiştir! Dolayısıyla, tarihsel süreçle emperyalizmin, Batı emperyalizminin bana göre önünü tıkayan en önemli etken Türkler olmuştur� Öyle bir coğrafya ki bu, yani hakikaten, kilit! Yani burayı açarsan, her tarafı açarsın! Aç şöyle bir dünya haritasını dümdüz; Türkiye�yi bul. Tam ortası kardeşim! Nereye gidersen git yani, merkez bir ülke! Dolayısıyla biz bu süreçte bu tezi, Osmanlı�yla antitez olarak geliştirmiş, Muazzam bir İmparatorluğa dönüştürmüşüz� Fakat, bizim Selçuklu�da yaptığımız uygarlaşma; o bir uygarlık, bir medeniyet�
Tasavvuru
Medeniyet tasavvuru sekteye uğramış! Çeşitli nedenlerden dolayı� İşte mezhep çatışmaları, Yavuz�la başlayan karışıklıklar�
Özellikle Kanunî�den sonra!
Kanunî�den sonra!
Özellikle son beş yüz yıldır�
Tabi! Ben �Hürrem Sultan Müzikali�ni boşuna yapmadım! Shakspeare o zamanlar bizim ülkemizde yaşasaydı, herhâlde sırf o dönemi anlatan beş tâne eser yazardı� Beş tâne!..
Soneleri ondan ibaret olurdu�
Kesin, kesin! Ve başyapıtlar üretirdi! Ne ararsan var!
Bu noktada ben, izninizle şunu sormak istiyorum� Hürrem Sultan ve dolayısıyla Harem mevzuuna da gelecek şekilde� Sizin bir röportajınızda söyledikleriniz var� Diyorsunuz ki: �Bize Osmanlı ile ilgili bilgileri aktaran kaynakların hemen hepsi Batılı. Biz adeta kendimizi Batının gözüyle gördük, uzun bir süre. Özellikle Cumhuriyet Türkiyesi`nin ikinci yarısı, yani 80 yıllık cumhuriyetin son 40-50 yılında. Hollywood gözlüğüyle bakınca kendimize bir hayal âlemi gördük. Özellikle �oryantal� denildiğinde, �Harem� denildiğinde, padişahlar etrafında yarı çıplak kadınlar beni seç diye yalvarıyorlar, hayalimizde bir erkek cenneti yaratılıyor... Hal böyle olunca, bilincimizin bu gibi sağlıksız bilgilerle doldurulması bizi bir çıkmaza soktu. Geçmişimizle ilişkimizin zayıf oluşu bir inanç sorunu doğurdu, biz hangisine inanacağız, sorusu. Kendimizi bilmiyoruz ki. Ortak bir hafızamız yok, binlerce yıllık bir ortak hafızası, kulaktan dolma bilgilerle ve Batının bize çizdiği portrelerle sınırlı. Kendimizi buradan tanımaya ve tanımlamaya çalışıyoruz.�
Bu sözleri Batılı�ların oluşturduğu ve buradaki Batıcı�ların da ısrarla beslediği Harem; Padişahlara ısrarla �beni seç, beni seç� diye yalvardıkları bir fantezi dünyasına nisbetle söylüyorsunuz... Siz, Osmanlı�da Harem konusu üzerinde araştırmalar ve tetkikler yapmış bir ressam olarak, Harem sizin pencerenizden nedir?.. �Kadın Okulu� diyorsunuz meselâ?..

Şimdi, doğrusunu söylemek gerekirse, ben bir tarihçi değilim� Dolayısıyla�
Bu, karikatürize edilmiş Harem tipini soruyorum�
Hâ bu, zaten Batı�nın gözlüğü! Bu Hollywood gözlüğüdür!
Harem metaforu vardır ve Oryantal söylem oradan gelir�
Evet! Oradan gelir!
Ve bu metaforun oluşması özellikle Kanunî�den itibaren başlar! Yani bu çok ilginçtir; kırılma noktasıdır! Beş yüz yıl�
Çünkü Kanunî�den� Hürrem burada çok önemli bir figürdür! Tarihsel bir figürdür. Bana göre Hürrem ölmemiştir yani! Devlete yaptığı zararlardan sonra� Hakkında yazılanlar, kimi tarihçileri dinlersen farklı, kimini dinlersen farklı� Ama biz Harem meselesine geri dönersek; biz sadece kendi tarihimize ve kültürümüze Batı�nın taktığı gözlükle bakmadık. Onların kültürünü de yine onların ağzından dinledik!
Tek taraflı bir durum var!
Evet! Neresinden bakarsan, tek taraflı bir durum var� Ve bizim bu gün içinde bulunduğumuz şu durumda, şu atmosferde, karmakarışıklık içinde, bütün kavramların içinin boşalması ve anlamsızlaşması da bu yüzdendir. Çünkü biz, orijinal fikirler üretemeyen bir toplum hâline geldik! Biz, çıkış noktası üretemeyen, çözümler üretemeyen� En basit misâlini vereyim; soru soruyorum, ben size soruyorum: Bir rakama göre İstanbul�un altyapısı için 15 yıldan beri iktidarların �bu iktidarın- harcadığı paranın miktarı 100 milyar doları geçtiği söyleniyor� Hangi sorunumuz çözüldü bu ülkede?
Hiçbir sorunumuz çözülmedi!
Soru soruyorum yâni!?. �Yüzlerce kavşak yaptık, bilmem ne yaptık�� neyi çözdük?..
İnsanımız için, yâni insanî olana dair hiçbir çözüm çıkmadı!
Hiçbir şey!
Müteahhitlik yapmaktan başka bir şey yok!
Evet! Demek ki burada bir yanlışlık var. Eğer biz 15 senede, 100 milyar dolar gibi muazzam bir parayı bir şehrin altyapısına harcıyor da, bu şehirde hiçbir şey değişmiyorsa; halâ susuzluk tehlikesi varsa, halâ depremle ne olacağımız meçhulse, halâ ulaşım �CİDDİ� bir problem hâlindeyse. Yani, �ciddi�yi büyük harfle ve tırnak içinde kullanıyorum burada!
Ve güvenlik!
Evet! �Ve güvenlik�! Bakın siteler artık �yaşama alanları� oldu! Duvarlar örülmeye başlandı�
�Steril� hayatlar, tecrit edilmiş hayatlar, hayata intibak edemeyen�
Evet! Bu kopuş çok ciddi bir kopuştur! Toplumsal ayrıştırmayı getirir. Bence, yapılması gerekenler çoktur ama önce iğneyi kendimize batırmamız lâzım!
Bence bütün cevaplar bu ülkede var! Yani biz bu ülkenin özünden yola çıkarak, fikrinden yola çıkarak, bu çözümleri kendimiz üretirsek� Yani, Türkiye�yi Türkler yönetirse kardeşim�
Yerli bir Dünya Görüşü!
Evet! �Yerli bir dünya görüşü�!
Millî�
Evet! Ben de zaten kendimi, dünyalı bir Türk diye tanımlarım�
Meselâ, bu mânâda Batı tefekkürünü ıskalamadan, Batı tefekkürünün verilerini alarak� Ve bunu hesaba çekerek�
Gayet tabi!
Kendi kaynaklarımız önünde hesaba çekerek� Tam bu noktada işte, Salih Mirzabeyoğlu�nun söylediği: �Batı tefekkürünü İslâm tasavvufu önünde hesaba çekmek� ve �Batı tefekkürü ile İslâm tasavvufu arasında kanatlarını açmak�� �Birincinin verilerini ikinciye göre değerlendirmek�� Yerli bir Dünya Görüşünü ortaya koyup �İnsanın Hakikatini� ortaya koymak�
Şimdi bu, �İkinci bir Rönesans yaşanmalı� sözünüze de geliyor aslında� Diyorsunuz ki, �ferdî bir çıkış olacaktı bu�!
Doğru!
Yani yüzde yüz Anadolulu �ve zaten Anadolu insanının mayasında da bu vardır, yani �Anadolu insanı büyük oynayanla her zaman büyük oynayabileceğini ispatlamıştır�-.
Ben büyük bir laf ediyorum, bu büyük bir laftır, bu lafın altını doldurmak öyle kolay iş de değildir.
Değil!
Amma ve lâkin ressam, ben bir ressamım netice itibariyle; bir tarihçi değilim, felsefeci değilim, araştırmacı değilim, yazar değilim. Yani bu işin uzmanı olan birinin tezini ortaya atıp da; bu, bu ve şu, şu nedenden dolayı� A! Benim gördüğüm, dünyanın hâli, gelişmeler, tarihsel süreç, konjonktür�
Bakın size enteresan bir şey söyleyeyim; meselâ �Pablo Picasso niye büyük ressamdır?� diye sorduğumuzda; �kübisttir�, filândır, falândır cevapları alırız� Ama esas devrimci tarafı, Pablo Picasso�yu Pablo Picasso yapan mesele şudur; birinci rönesansın vardığı yerden söz edersek: O güne kadar tanımlanan �maddenin en küçük zerresi atomdur� tezini, maddeyi parçalayarak Picasso, resimde bir dördüncü boyut fikrini ortaya atmıştır! Aynı yıllarda, eşzamanlı ve birbirinden habersiz Enrico Fermi diye bir İtalyan Fizikçi, laboratuar koşullarında atomun da bölünebildiğini ispatlamıştır. Nitekim orda da, Fizik�te de 4. boyut o zaman başlamıştır� Demek ki, insanlığın tarihsel gelişme sürecine baktığımızda, konjonktürel bir bilgi�
Sıçraması�
Evet! Yani, buna artık nasıl bir İlâhî mânâ verirsiniz, onu ben bilemem. Ama ben bir tesbitte bulunuyorum� Yine bakıyoruz; Batı en karanlık çağını yaşarken, Ortaçağ�ı yaşarken, Türkler, bütün dünyayı kardeşleşmeye çağırıyordu. Aşkı; �Ey aşk, her şey senden, her şey sensin!�e getirip, bir Aşk İmparatorluğu kuruyordu! Ve, Muazzam da bir felsefe atıyordu ortaya. Neydi bu felsefe?.. Aydınlanma dediğimiz şeyin çırasını biz yaktık� Batılı bunu aldı, son derece güzel bir şekilde�
Kendine aplike etti, mâletti�
Kendine mâletti ve bu zeminden de çok değerli işler çıktı� Öyle kolay değil bu işler; çok çok değerli şeyler çıktı. Bilim ve sanat özgürleşti�
Batı�yı Engizisyon kültüründen kurtardı!
Aynen! Aynen böyle; o kültürden kurtardı�
Onların özgürleşmesine de müsebbib olan İslâm Âlemidir!
Kesinlikle katılıyorum!.. Şimdi biz, böyle bir malzemeye sahipken ve dünya konjonktürü de ortadayken ve vahşi kapitalizmin de en sonunda her zaman başvurduğu öldürme fiiline bu kadar muhatapken; dünyanın bir çözüm bulması gerekiyor! Öyle veya böyle!
Alternatif bir dünya görüşü� Batı da tıkandı kaldı�
Batı da tıkandı, evet!.. Sistem işlemiyor! Amerika�nın nüfusu 250 milyon! 20 milyon kişiden fazla insan, bu gün Amerika�da �yiyecek kuponu� ile yaşar!
�Kupon�la kâim bir hayat!
Evet! Bu ne demektir biliyor musunuz? Devlet bu kuponları vermese, o 20 milyon kişi aç. Böyle bir sistem ayakta duramaz zaten! Ama bu öylesine dallanmış-budaklanmış bir sistem ki, altından bir tuğla çekseniz çöker��Kapitalizm bugün öldü!� desek, bunun cenazesini kaldırmak iki yüz sene sürer!
Artıklarını temizlemek�
Evet! Ama bu telnolojik gelişme ve bu adem-i merkeziyetçi bakış en sonunda bizi nereye getirdi?!. �İnsan�a getirdi mi kardeşim?!. İnsan?.. Peki çözümü kim bulacak?!. Yine �insan� bulacak!.. Şöyle bir öneri yapıyorum, vicdanlarını insanlığa tekrar bir hatırlatsak, bunu eğitim yoluyla yapsak. Ve tâ kalbinde taşısa Tanrı fikrini de, vicdan fikrini de, merhamet fikrini de� Bireyler, doğrudan, iyiden yana olmaya getirsek, acaba, 2. Rönesansı başlatmış olur muyuz ufak ufak?.. Oluruz!
B67.jpg
Yâni mesele aslında bir �bakış açısı� sahibi olma� En geniş mânâsıyla Dünya Görüşü sahibi olmak; bir sistem. Bu çerçeveden baktığımızda, sizin 2. Rönesans için �ferdî olacak� demeniz, �bir� vicdanda olacak demeniz. Necip Fazıl�ın, diyor ki; �hakikati bir kişi bulur, milyonlara tasdik ettirir�� Demin Batı ile ilgili söylediğiniz. Batı geçmişten bu yana İslâm�a mukavemetle, Doğu�ya mukavemetle bir yerlere gelmiştir ve maddeye tahakküm etmiştir! Müsbet ilimleri ilerletmiştir ve muazzam kafalar yetiştirmiştir. Bir çoğu da �mustarib şahsiyet�tir aslında. Onları da anlıyoruz� Meşhur tarihçi Arnold Tonybe diyor ki, �İstikbâl İslâm�ındır, denenmemiş bir tek o var!��

Kesinlikle!.. Ancak burada İslâm derken neyi anladığımız da çok önemli�
Tabi!
Burada bazı şeylerin yanlış anlaşılmasını da asla istemem� Ben İslâm�ı Yunus�da görüyorum, ben İslâm�ı Mevlâna�da görüyorum�
İşte bu günün en basit hadisesini de, en mücerred meselesini de anlamanın, anlamlandırmanın; soru ve sorunlarına sahici çözümler üretmenin bizce ilk ve en önemli şartı en az beş yüz yıllık bir �tarih muhasebesi�dir�
Evet!
Bu ilk ve en önemli şartı atlayarak ciddi mânâda mesele konuşmak pek mümkün değil� Meselâ, maddeden bağımsız olarak bir sanat icrâ etmede sıralama yaptınız ve bunlardan birisini �resim� yaptınız� Meselâ Picasso�nun çok ilginç bir diyaloğu vardır: Picasso bir resim sergisi açar ve sergisinde bir seyirci gelir ve �bu hiçbir şeye benzemiyor� der. Picasso da yanına yaklaşır; �bu Hint Okyanusu�nun Endem Çukuru�nun 10552 metre derinliğindeki bir yosunun mikroskoptaki görüntüsüdür� der. Yani illâ bir şeye benzemesi gerekiyorsa �al� der! Meselâ maddeye tahakküm o raddeye varıyor ki, insanların kâinat algısı, kâinat tasavvuru, kâinat tahayyülü gördüklerinden ibaretmiş gibi kalıyor: �Neyi görüyorsam kâinat da odur!�� Öyle bir şey yok! O mânâda bireyin ufku daralıyor. Kâinat tasavvuru çok kısır bir hâle geliyor ve meselâ, yine sizin söylemiş olduğunuz bir şey: �İletişim araçları vasıtasıyla, �iletişim insanı� olmaktan çıktı!�
Kesinlikle! Bakın, bu çok önemli, her gün her alanda yaşadığımız bir tesbitten bahsedeyim size. Bu Amerika�da hep vardı da, Türkiye�de yeni yeni başladı� Geçenlerde ben kendi bankamı aramak istedim, bir sorundan dolayı� Makinalardan hiçbir insana ulaşamadım! Telefon yoluyla� Bakın arkadaşlar! Bizi artık makinalar yönetir hâle geldi! Kaderimizi makinelar belirliyor. Bilgisayarlar� Bugün makinayla muhatapsın! Kapitalizmin bize �teknoloji sunuyorum�, �hayatınızı kolaylaştırıyorum� dediği yerde aslında böyle bir durum da var!
Charles Chaplin�in �Modern Zamanlar�ını hatırlatan�
Evet! Yâni böyle bir durum da var! Biz artık insanla konuşamıyoruz, derdimizi anlatamıyoruz. Diyeceksiniz ki, işte �efendim, çağımız hız çağı, buna zaman yok�� Eğer insanlaşmaktan uzaklaşırsa bu çağ, bırakalım her şeyi bilgisayarlar yönetsin!
Maddenin mahkûmu oluruz!
Evet! Böyle bir şey olamaz! Yani kapitalizmin çıkmazı buradadır; kârlılık prensibidir kapitalizmin çıkmazı! Çünkü kâr dediğiniz ânda, kendisini sürekli büyütmek isteyen bir mekanizma vardır.
Azgın bir nefsaniyet!
Evet! Dolayısıyla buradan bir hayır çıkmaz! Mümkün değildir! Ve bir savaştır bunun sonu! Ve her zaman da öyle olmuştur! Buradan bir sonuç çıkmayacağı bana göre kesindir!
İnsanı maddenin tahakkümünden kurtarıp aslına ircâ etmek�
Madde ve mânânın dengesini bulmak zorunda insanoğlu! En genel anlamda bu ikisi arasındaki dengeyi kurup mîzana sorduğun zaman, yâni kendisine sorduğu zaman bu soruyu �madem ki âdem-i merkeziyetçi olacağız, hani, kapitalizme göre �herşey insan için� ya!-, bu da insan için. İşte benim 2. Rönesans dediğim hikâye budur!..
Birinci Rönesans dışarıda sistemler yoluyla, kurumlar ve kurallar yoluyla bireyi inşâ etti, bir sistemi inşâ etti!.. Ve bunun nimetleri elbette çok: Bu gün yaşadığımız bütün gelişmeler, teknolojik başarılar, insanoğlunun yaşama süresi bile uzadı� Bunlar yok sayılamaz yâni� Bu standardizasyon, bu büyük felsefeler. Batı�nın içinden de bu sisteme karşı müthiş eleştiriler vardır ve en ağırını onlar yapmıştır!
Bir Nietzsche�yi yok sayamayız yani� Çağının ruhudur�
Chomsky�yi yok sayabilir misin yani?..
Meselâ Foucault � Bir tesbiti vardır: �Bu devirde özne öldü!� diyor. �Peki kimdir özne?� diyor� Michel Foucault, Fransız�
Evet!
Esasında orda �özne� insanı tanımlayan bir unsurdur�
Benim bildiğim pratik hayattaki bilgisayarla konuşan insan� Bilgisayarla muhatabız; �şu düğmeye bas!� bastım, �oraya numaranı yaz!� yazdım! Yahû hangi adam 18 hâneli kart numarasını aklında tutabilir yâni? Doğum günümü zor hatırlıyorum�
Yani?
Yani; sistem sana bir şey veriyorken �bu sistem bahsettiğim!-, o kadar çok şey alıp götürüyor ki! Biz, dünya küçülürken insanların yalnızlaştığını, yalnızlığa mahkûm edildiğini de görüyoruz! Bakın bu durum çok ciddi bir�
Marazdır�
Marazdır, evet! Ve bizim bu ikisi arasındaki dengeyi kurmamız lâzım� Hâ! Bu topraklar, hakikaten bereketli topraklar bence. Ve bu topraklardan çok parlak fikirler çıkıyor! Biz kendimizi küçümsediğimiz sürece, buradan çıkan o parlak fikirlerin yaşaması için alanlar yaratamayız� Biz kendimizi küçümsemeden, bunca tarihini yaşamış, yaşatmış, buralara kadar gelmiş ve Cumhuriyetini bir sentez olarak kurmuş� Cumhuriyet bana göre bir sentezdir! Ve o sentez 1938�e kadar muhteşem işler yapmıştır�
Kırılma noktası nedir sizce?
Atatürk�ün ölümüdür bana göre�
İnönü Kemalizmi mi başlamıştır?
Evet! Bence öyledir�
Meselâ, hemen bu İnönü Kemalizminin ardından, 1955�te� Biraz siyasî mevzulara gireceğiz ama, hayat�
Tabi!
�Demokrasi elitler rejimidir� diyorsunuz! Yine, Batı�yı �Batı� yapan iki değer olarak Hıristiyan ahlâkını ve Yunan demokrasisini görüyorsunuz ve diyorsunuz ki; �demokrasiyi Yunan demokrasisine dayandırırsak işimiz vahim� diyorsunuz�
Evet! Kafası karışık orada. Batı�nın kafası karışık!
Demokrasi, �seçilmişlerin seçimi�!
Aynen öyle! Bakın! Türkiye�de �kim yönetiyor� diye sorarsanız, beş bin küsur tâne delege derim! Ben bir parti kurarım, delegeleri seçeriz, delegeler de beni seçer, ben milletvekillerini seçerim� Al sana demokrasi(!)�
�Seçilen�i de halk �seçer�(!)� (gülüşmeler)
Bir de yüzde on baraj koyarım� Ne güzel değil mi! Yağlı, ballı, kaymaklı demokrasi! Bu demokrasi falan değil!..
Şimdi! Ben, Ak Parti iktidara geldiği zaman bir umut taşımıştım içimde! Demiştim ki, �oy vermedim, pek de hazzetmiyorum bu adamlardan ama�, şöyle bir baktım, �bu kavganın da artık bitmesi lâzım!� dedim� �Neyi bölüşemiyoruz ki?�� Bu kavganın bitmesi için de muazzam bir fırsattı bu! Bunu teptiler! Amerikancı bir politikayla bunu teptiler!
�Millet İradesi, millet iradesi!� dediler, ama, Milet İradesinin dışında her şeyi yaptılar! İncirlik, Irak�daki Müslümanların katledilmesindeki işbirliği�
Evet! Hiç kimse bana yanı başımızdaki öldürülen�
3 milyon!
Resmi rakamlarla 1,5 milyon. Ve eminim öyledir -3 milyondur!- milyonlarca insan öldü diyelim! Öldürüldü! Milyonlarca kadına tecavüz edildi.
Ve devam ediyor.
Ve devam ediyor! Sadece o Ebu Gureyb hapishanesindeki görüntüler dahi bence, vahşi Batı kapitalizmin vardığı sonuçtur! 1. Rönesanssın yarattığı o uygar, teknolojik, gelişmiş, Ay�a giden, ama insanı unutmuş� Yani, oradaki insan mı, köpek mi belli olmayan bir bakışla öldürülen. Yok sayılan� Böyle bir şey olamaz! Ve gıkını çıkartmayacaksın, öyle mi?!.
Ve, destek çıkacaksın!
Üstelik destek çıkacaksın! Ve �Eşbaşkanıyım!� diyeceksin!
Ve bunu İslâm adına yapacaksın� �Camiler kışlamız, müminler asker�(!)�
Bu İslâm filan değil kardeşim! Bu başka bir şey�
İşbirlikçilik�
Benim anladığım İslâm değildir bu yani! Her açın, yoksulun, haksızlığa uğramışın yanındadır İslâm!
Müslüman! Çağından mesul bir Müslüman�
Evet! Bir kere İslâm�ın en güzel tarifini, yine Hazret-i M��.d yapmış: Bir çoban sormuş ona �bir rivayet, bir yerde okudum- demiş ki; �ben cahil bir adamım, bana iki kelimeyle anlat, nedir bu İslâmiyet?�� Demiş ki: �Güzel ahlâk demektir!�� Bu! Bu kadardır yani!
Açık ve net!
Açık ve net! Bu kadar basittir mesele! Yani bizim vicdanlarımızda aradığımız şey de budur; �güzel ahlâk�� Bir şey düşünürken, bir şey yaparken, bir şey yapmaya kalkışırken, yalnızken� İşte hep sorduğumuz soru, bu �güzel ahlâk� çerçevesi içerisinde kaldığınız sürece, bana göre�
Samimî Müslümansın�
Samimî Müslüman sensin yani!
Söyledikleriniz çok mânidar Ertuğrul Bey� Yani Amerika�da uzun yıllar yaşayan bir insan olarak, AKP�nin çöküşünü veya iş yapamamasını Amerika�yla işbirliği olarak ifâde ediyorsunuz�
Allah�ı ararken Şeytan�la karşılaştılar!
Değil mi?!.
Aynen öyle oldu�
Kıbleyi şaşırdılar yâni?
Bana göre, evet!..
Ve gayet samimîler� Peki Türkiye�deki %90�lık Amerikan düşmanlığını nasıl görüyorsunuz?
Şimdi bu sadece Türkiye�ye ait bir durum değil� Bütün dünyada bu nefret her zaman vardı. Yapılan uygulamalardan kaynaklanan sonuçlardır bu! Şimdi siz haksız yere gelip beni öldürürseniz, elimdekini alırsanız, beni köleliğe mahkûm ederseniz�
Amerika�nın yaptığı işler yok mu? Elbette var!.. Yani faşizme karşı savaşması; Batı�nın kendi içindeki hesaplaşması olarak görsek dahi� İşte, teknolojiye, araştırma ve geliştirmeye ayırdığı kaynaklar�
Peki aslolan nedir?.. Az önce dediniz ya, onun kötü karakteri; emperyalizm?
Bence biz burada, siyaset ve siyasetçileri ıskalıyoruz� Bütün dünyada bu böyle, siyaset ve siyasetçilerin meselelere nasıl baktıklarıyla ilgilidir bu mesele� Clinton zamanında Türkiye�deki Amerikan algısı nasıldı? Çok farklıydı değil mi? �Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır� derler ya. Amerika kuşkusuz dünyanın en büyük ekonomik ve askerî gücü ve teknolojinin en son yeniliklerini yapan gücüdür ve bunun için çok ciddi kaynak yaratıyorlar� İşte, NASA bence insanoğlunun yüz akı bir kurum halâ. Orada sistem enteresan kurulmuştur aslında. Meselâ NASA bir �dünya kurumu� gibi çalışır ve öyle olmak da zorundadır; milliyet yoktur, kim biliyorsa, kim iyi ise görev onundur. Amerikalılar, bu pragmatik zekâları sayesinde ve zenginlik-kaynak ve saire diğer etkenlerle ürettikleridir� Ve Amerikan halkı, aslında dünyanın en barışsever ve verici bir halktır. Meselâ, gidin bakın araştırmalara, dünyadaki yardım kampanyalarına en fazla yardımı onlar yapmıştır! Bunlar da ıskalanmaması gereken şeyler� Amerika�nın içinde bin tâne Amerika vardır, birincisi bunu ayıralım�
Yekpâre bir bütün değildir�
Bütün değildir!.. Amerika�yı bir milyon kişi yönetir! İşte bu yöneticiler dediğimiz takımının aslında 2. Rönesans�a ihtiyacı vardır! Siyasetin 2. Rönesans�a ihtiyacı vardır! Yani, siyaset bakış açısını değiştirdiği zaman, zaten ilişkiler de normalleşecektir�
Tabiî�
Gayet tabiî� Biz dünyayı �dehşet dengeleri� üzerine kuracağımıza başka dengeler üzerine kurmayı amaçlasak ve onun üzerine kafa yorsak acaba, daha iyi olmaz mı yani?..
Evet!
O zaman, bu dehşetin dengelerini yaratan insanlar ne iş yapıyorlar, bir kere ona bakmak lâzım! Birisine bakıyoruz, enerji şirketleri ve silah şirketleri ve saireleri görüyoruz� Öyle değil mi?
Evet!
Kuşkusuz �iyi� ve �kötü� her zaman olacaktır dünyada! Bunun kavgası da bitmeyecektir� Çünkü, bu paradokstur zaten hayatın enerjisi!.. Biz �iyi�yi daha fazla hâkim kılmanın yollarını arayıp bulmalıyız! Aksi takdirde bu yalnızca kapitalizmin sonu değil, dünyanın da sonu olacaktır! Bir kaosa gidiyoruz� Dünyanın böylesine şefkate ihtiyacı olduğu bir süreçte; küresel ısınma, ve saire ve saire� Bu nefret ve kötülüğü dünya da kusacaktır! İlâhî bir durumdur bu! Kusacaktır, bunu atacaktır! Değiştirecektir! Eğer biz bunu değiştiremesek, günün birinde, evren kendi kanunlarıyla değiştirecektir�
İşte o Amerika�daki yönetici zihniyeti sorguladığımız vakit meselâ Bush; �ya bizdensin, ya onlardan!� diye bir açıklama yaptı� Bush�un sözünden yola çıkarak, sizin bir sözünüzü hatırlatmak isteriz: Siz, �kilisenin hafızasındaki �öteki� fikrine karşıyız� diyorsunuz�
Evet!
Yâni oradan beslenen bir şey�
Kesinlikle! Haçlı zihniyetidir! Bakın Bush dediğiniz adam da evanjelist kilisenin bir üyesi, kendisini �mehdî� filan ilân eden, neredeyse sapık bir adam yâni�
Haçlı Seferi�ni telaffuz etmiş biri� Afganistan�a saldırırken�
Evet, evet! Biz burada, -tırnak içinde söylüyorum!- �şeriatçı� dediğimiz bir kalıp var ya?!. İşte o kalıbı al, götür Bush�un üzerine şak diye koyabilirsiniz yâni!
Yobaz!
Evet, �yobaz� yâni�
Küfür yobazı�
Evet, �Küfür Yobazı�! Bravo! Bunun adı odur: Küfür yobazı!.. Başka bir şey daha söyleyeyim size: Bush ikinci defa seçimi nasıl kazandı?
Şaibeli bir seçimle�
Evet! Şimdi bizim (!) 2. Cumhuriyetçi arkadaşlara buradan selâm gönderiyorum; biraz da oralara baksınlar, demokrasi işliyor mu, işlemiyor mu! Öyle, bol keseden atmakla olmuyor burada!
Yayınlarımızda, �vatansevmez liberal çapulcular� dediğimiz kesim�
Yüzde yüz katılıyorum! Vatansevmez insanlar bunlar! Vatan sevgisi, çok önemlidir ve vatan sevgisinin de dini-imanı da yoktur!
Evet� Onlar için vatansevgisi, din, iman paradır� �Bir kadın memesine vatanı satarım!� diyor meselâ! Ahmet Altan; isim de verelim bâri�
Hakikaten böyle bir lâf etmiş mi? �Bir kadın memesine vatanı satarım� demiş mi?
Evet!
Yazdığı kitaplardan bunu anlamalıydık zaten!
Şaşırmamak lâzım�
Hiç şaşırmadım yâni!
Yine bunların işbirlikçisi olanlar da, yine bizim Batıcı dediğimiz İslâmcı(!)lardır� Meselâ, Fetullah Gülen� Yani, �İslâm� diyor, hem de Amerika�yla işbirliğini dinî bir vecibe gibi ifâde ediyor�
Bana göre� Fetullah�la ilgili derin bir bilgim yok ama bazen gazetelerden takip ettiğim kadarıyla, öngörülerim ve sezgilerim bana diyor ki; müslümanlıkla uzaktan, yakından alâkası yok! Akraba bile değil! Böyle bir Müslüman olamaz!
Irak�ta 2 Milyon Müslüman katledilecek� Filistin�de çocuklar öldürülecek� İsrail�li iki asker öldürüldüğünde �sabaha kadar ağladım!� diyeceksin!
Evet!.. Papa�yı ziyaret edeceksin!
Başbakan�ın bir sözü var: �Irak�a giden ABD ordusunun kahraman genç kadın ve erkeklerinin olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum�� The Wall Street Journal�da ilan bu, tam sayfa! Mart 2003�te �Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı� imzasıyla yayınlanıyor bu!
Çok yazık tabiî, gerçekten çok yazık!
11 Eylül�ü başa alarak söylersek; 11 Eylül�den sonra bir kaos başladı. Reddi mümkün olmayan bir gerçek ki, bunu siz de söylüyorsunuz� Soru bir; bu kaos kontrol edilebilir mi? Soru iki; o kaos yönlendirilebilir mi? Soru üç -herkesin vicdanlarına sorması gerektiği-; o kaostan sonra ne olacak? Kim kendi lehine bir nizam tesis edecek?.. Öyle veya böyle, ilâhenihaye bir kaos olmayacağına göre, yeni bir nizam olacak� Fakat bu kimin nizamı olacak? �Nasıl� olacak? Teklif edilen şümûllü, o sizin ifâdenizle; �madde ve mânâdaki o dengeyi sağlayan�, o hayatın her alana sirayet edebilecek olan� Bizim kendi topraklarımızdan eslenen ve fakat, Batı�nın verimlerini inkâr etmeyen ve onun verilerini kendi benine aplike eden bir dünya görüşümüz var mı? Bu ciddî mânâda herkesin sorgulaması gereken, cevabını vicdanlarında araması gereken bir soru, diye düşünüyoruz�
Şimdi... Buna cevap vermek o kadar kolay bir iş değil!.. Bu soru çok yerden, çok şey söylenebilecek bir soru� Ama tabiî, biz kestirme gidersek, gitmeye çalışırsak şayet; ben her musibetten bir hayır doğacağına inanan adamlardanım� Bunun, Kutsal Kitaplar�da da yeri vardır!.. Belki de �biraz önce dedik ya-, bu vahşi kapitalist sistem, çıkmazlarını böyle insanlar üreterek, çağımıza hiç yakışmayan insanlar üreterek, adına da �din kavramları� koyarak bu emperyal fikirleri tekrar hortlatması ve bunun üzerine de bir �eylem planı� hazırlaması� Dünyayı yönetme kavgasıdır bu kavga. Ve yöntem sıkıntılı bir yöntemdir� Dünyayı birlikte yönetelim; buna hiçbir itirazım yok! Amerikalılar gelsin, kardeşçe yaşayacaksak, fakiri doğuracaksak, hastayı iyileştireceksek, yoksulluğu ortadan kaldıracaksak, gerçek bir adaleti sağlayacaksak, �eşitlik� ilkesine sonuna kadar uyacaksak, �inanç özgürlüğü�nü sonuna kadar karşılayacaksak Amerikalılarla sarmaş-dolaş olmakta benim için hiçbir mahzur olamaz!.. Ama�
Ama �onlar� öyle demiyor� �Ya bizdensin ya onlardansın� diyor!
Ama soru bu değil işte! Soru; onun kafasındaki �uygarlık modeli� sadece kendisine ait bir modelse. Ve bu modelde, sadece Hıristiyan bir kültür var ise. Ve oradan besleniyorsa bu model. Ve seni hiç adam yerine koymuyorsa. Ve sana düşmanca tavır takınıyorsa; burada bir sıkıntı vardır tabiî� Ciddî bir sıkıntı vardır!.. Biraz önce sordunuz, �Amerika�dan niye hoşlanmıyorsunuz?� diye; Batı emperyalizminin bayraktarlığını bundan önce İngiltere yapıyordu, bugün Amerika yapıyor! Değişen bir şey yok yâni!
Sorun Batı�nın bizatihî�
Kendisidir!.. Evet!
Yâni sorun arızî değil, çok daha derinlerde�
Evet!.. Hepimizin bildiği gibi, uygarlık Doğu�dan Batı�ya geçti. Orada işte, Birinci Rönesansı yaşadı, orada bir takım aydınlanma süreçleri devam etti, teknoloji, demokrasi vesaire vesaire sistemler gelişti� Böyle bir toplum yarattılar� Tamam!.. Ama, şimdi o toplumun açmazları, çıkmazları oluştu!.. Bunun için iki tâne büyük savaş yaptı, 250-300 milyon insan öldürdü, yetinmedi halâ öldürüyor!.. Demek ki, bu sistem ölüme dayalı bir sistem! Öldürmeye dayalı bir sistem!.. Dolayısıyla buradan bir �kardeşlik projesi� çıkmaz!.. Bu kardeşlik projesi, çıksa çıksa yine İslâm ve Türk toplumundan çıkacak!
Bu topraklardan�
Bu topraklardan çıkacak!
Ve millî bir fikirle�
Kesinlikle millî bir fikirle çıkacak!.. Benim çözümümde bu bağlamda; işte �İkinci Rönesans�ın temelleri var� derken, �Selçuklu�nun dönemine git, orada ara, orada bulursun� diyorum ben!.. Osmanlı�da da bulursun bunu, Türklerde de bulursun�
Evet!
Yani biz, bu topraklara geldikten sonra bakın, tarihsel süreç içinde haritayı koyup baktığınız zaman; şöyle Sibirya�dan aşağıya doğru gelin, Batı ile Doğu�nun tam ortasındadır Türkler!..
Türklerin bence enteresan bir de misyonu vardır tarihte�
Taşıyıcı bir milletiz�
Ee, diyor ya kimdi o tarihçi, �Türkleri çıkarın, �Dünya Tarihi� diye bir şey kalmaz!� diyen?..
İlber Ortaylı mı?
Yabancı bir tarihçi bu� Yenilerden, ismini hatırlamıyorum şimdi. Ama hakikaten, Türkleri çıkardığımız zaman �Dünya Tarihi� ortadan kalkar�
Dolayısıyla, bu psikolojik savaşa, özellikle 1950�lerden sonra öylesine büyük bir şekilde muarız kaldık ki. NATO ve diğer ilişkilerle�
�Demokratikleştirme� çemberinden�
O çemberden ama başka türlü geçirdiler bize. Nerden geçirdiler?.. Eğitimden geçirdiler ve saire�
Zihinleri ifsâd ederek�
Tabi� Ben Necip Fazıl�ı bilmezken Albert Camus�yu biliyordum. Şeyh Galib�i 30�umdan sonra anladım� Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?!. Hâl böyle olunca, o zaman biz kendimizde aramalıyız bu sorunların ne olduğunu�
Gelelim bizim kendi iç dünyamıza: Bu topraklar hakikaten dünyaya çok enteresan mesajlar gönderebilir� Bu kaostan biz çıkarız! Bu kaostan çıkabilmemizin tek şartı o barışı yakalamak kendi içimizde. Eğer o barışı yakalayamazsak hâlimiz zor! Yani biz kendimizi Batı�nın gözlüğüyle ötekileştirdiğimiz sürece bu işin içinden çıkamayız�
Kendi tarihimiz ve değerlerimiz�
Evet, kendi kendimizi �öteki�leştiriyoruz!.. Senin sakalının altında bıyığın var, ötekinin gözü üstünde kaşı var. Yahu bırakalım bu boş şeyleri�
Hepimiz sömürülüyoruz bu arada!
Tabi, tabi! İşte bu �cambaza bak�ın başka bir şekilde tezahürüdür� Her zaman bu değişik olmuş� Bakın, 1938�den sonra araya bir dünya savaşı giriyor (hadi o toz-duman içinde kimin ne yaptığı belli değil diyelim, o on seneyi geçelim), orada çok ciddi boktan uygulamalar vardır kuşkusuz! 50�lerden itibaren, CHP-DP ayrışmaları yaşandı� Kahvehaneler ayrıldı�
Kaldırımlar ayrıldı�
Kaldırımlar ayrıldı, köyler ayrıldı!.. Ben hayâl meyâl hatırlıyorum� 54 doğumluyum, 60 İhtilâli�nde 6 yaşındaydım, okula yeni başlamıştım� Sonra 60�lı yıllarda sağ-sol diye ayrıştık, yirmi sene de öyle çatıştık. 80 oldu, her tarafımız liberallerle doldu!
Vatansevmez liberaller!
Hâ! Vatansevmez liberaller! Ve, biz halâ bugün, Laik-Antilaik diye çatışıyoruz! Türk-Kürt diye çatışıyoruz, öbür gün Şiî-Sünnî diye çatışıyoruz. Bu çatışma kültürünü bize adapte ettiler! Bu toprakların kültürü değildir �çatışma kültürü��
Biz Baran Dergisi olarak, özellikle son 6-7 aydır buna dikkat çekiyoruz: Türkiye şu ân sizin de belirttiğiniz gibi 38�lerden, 50�lerden beri devam edegelen bir �sahte kutuplaşma�nın içinde� �Gerçek kutuplaşma�yı örten� Yâni, gerçek kutuplaşma nedir: Emperyalizm bizi sömürüyor, işgal altındayız. Bu bizim ortak yanımız� Biz Kurtuluş Savaşı vermiş bir millet olarak, aslında hepimiz �bir�ken, işte sen �sağ�, sen �sol�, �laik�, �anti-laik�� Ve tüm bu kesimlerin başında bulunan kişiler, kendi tabanlarına karşı takiye yapmakta! Yani her kesimin hainleri beraberler!
Bravo!
Yani şu an, Baykal da, Tayip de, Bahçeli de hepsi birleşmişlerdir�
İşte buna uyanmamız lâzım!.. Buna uyanmamız lâzım!.. Buna da uyanmıştı bu topraklar aslında. Ben, Adana�lıyım, Ceyhan kazasında doğdum; tarlayı da bilirim, toprağı da� Ben arkadaşım, komşumun ne Kürt olduğunu, ne hangi mezhepten onu bilirdik. Hepimiz, Ayşe Abla�ydı, Fatma Teyze�ydi, Ahmet Abi�ydi� Hacı Dayı�ydı ve saire � Buydu!.. Ben bunları yaşadım� Bu günden geriye baktığımda enteresan yani; fiziksel savaşla yıkamadılar ama, psikolojik savaşla yıkıyorlar bizi!
Psikolojik Savaş�ın en büyük ayaklarından biri de şu ân �Ergenekon��
Evet!
�Türk�ü tarihten çektiğimiz zaman, geriye hiçbir şey kalmaz� deniyorken, Ergenekon bizim için çok büyük bir �Mit�ken, türlü türlü tezgâhlar �Ergenekon� ismi etrafında dönüyor�
Çok manidârdır efendim! Ve ben, bunların da tesadüf olduğuna inanmıyorum!.. Yani, bu ülkede bizim durup dururken �komplo teorisyeni� olacak hâlimiz yok. Hepimizin işimizde gücümüzde olmamız gerekiyordu. Ama ne oluyor da biz Türkler sürekli �komplo teorisi� üretir oluyoruz? Çok hevesli değiliz; bıraksınlar bu halkı da, kendi işimize baksak yani! Kardeş kardeş yaşasak�
Sizinle �Resim Sanatı� konuşma niyetiyle geldik ama, bakın neler konuşuyoruz�
Ama mecburuz! Çünkü, �siyaset� bütün her şeyi belirleyen bir kavramdır! Hayatımızı belirleyen bir kavramdır� Benim sanattaki yapmak istediğim şeyleri de etkileyen, belirleyen bir kavramdır!
Zaten, �sanatçı çağından mesuldür� ve siz de �fildişi kulelerde yaşayan bir sanatçı� değilsiniz�
Dertlerim var! Yani, komşum açken tok yatamayan bir adamım! Ben de bilmiyorum yani; kafam bozuk! Asabı bozuk bir adamım maalesef!.. Gördükçe bu aymazlıkları, açmazlıkları, hainlikleri, ülkem adına, senin adına, kardeşim adına bozuluyorum!.. Yani Kürt, benim amcamın oğludur! �Kürt� dediğin adam!
Evet!
Ben öyle görüyorum yâni. Hep de öyle gördüm! Bilmem kim Teyzemin kızıdır!
Bin yıllık mâzimiz var�
Yani böyle bir şey olabilir mi?.. Bu nereden çıktı, böyle �ayrılıkçılık�?!. Dediği gibi beyefendinin, çok güzel bir tesbittir o; hepsinin içinde hain! Sahte kutuplaşmalar!.. Biz bunlardan kurtulduğumuz zaman, zaten, gerçek bir demokratik yapıya kavuştuğumuz zaman, çözüm de burada olacak zaten. Biz kendimiz yönettiğimiz zaman bu ülkeyi! Bakın, bunu altını çizerek söylüyorum!
Dostumuzu da, düşmanımızı da kendimiz tesbit ettiğimiz zaman�
Evet!
Millî unsurlar�
Evet! �Millî unsurlar� önemli! Millî!.. Politikası önemli, millî kültür politikası önemli� Bir de başka bir şey var bu psikolojik savaşın yürütülmesinde: Bu gün �millî� demek, adetâ suç unsuru hâline geldi!
�Vatansever Hırsızlar� manşeti atıyor meselâ Fetullahçı gazeteler! �Vatanseverlik�le, adi soydan bir hırsızlığı yan yana getiriyorlar ve bizim millî değerlerimize�
Bunu her alanda yapıyorlar! Çok profesyonel!.. Bu, özellikle �İkinci Cumhuriyetçi� arkadaşlarımız(!)ın ağzında, bu silah sürekli var! Ve bu silah çok tehlikeli bir silahtır ve başta kendi kendilerini vuracaktır� Bu silah, ellerinde patlayacak! Bölemeyecekler bu ülkeyi! Bakın göreceksiniz! Türkiye�de çok olmadık işler oldu� Türkiye�de bir şey vardır, benim yabancı arkadaşlarım Türkiye�ye niye bayılır biliyor musunuz? Bu kadar heyecan bizim ülkede yok diye... (Gülüşmeler)� Geliyorlar buraya, onların ülkelerinde on senede olmayan şey, bizim ülkemizde, bir haftada olup bitiyor! İsveç�li bir arkadaşım var, der ki; �biz İsveç�te öleceğimiz günü bile biliriz�!.. Bu kadar standart, �düzenli� ve �sorun� yok� Ve herkes yaşıyor� Buraya geliyor, bir haftada şahit oldukları, eminim İsveç Parlamentosu�nda�
Bir ömür yeter�
Evet, bir ömür ya da en azından on senelik malzeme vardır� Bu, aynı zamanda toplumumuzun dinamik yapısını da gösterir!
Direnç! Yani İsveç�te olmaz bu tür hadiseler, çünkü oraya bir saldırı yok�
Hah! Peki bu �direnç� nereden geliyor?!.
Bu topraklardan�
Tabiî, bu topraklardan geliyor� Bu topraklar öyle ki, hakikaten burada �ev sahibi� yok� Kiracılar var ve en uzun �kiracı� da Türklerdir, bitti! Tapusu da bizde� Bu toprakları en iyi biz koruduk ve tarih boyunca da böyle olacak bu iş!.. Bölünme� Zihinsel bir �hafıza�dan bahsederim sık sık. Bizim bunu yeniden hatırlamamız lazım iyi yönleriyle; özellikle iyi yönleriyle. Kötü yönlerini de, başarısız yönlerini de iyi incelememiz lâzım. Osmanlı�nın neden çöktüğünü iyi kritik etmemiz lazım!

(devam edecek...)
 

halidali

Asistan
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
487
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Geçen sayıdan devam...) Onda da bu tür unsurlar var� İttihat Terakki olsun, o zaman Batılılaşma adı altında yapılanlar olsun, kaba softa-ham yobaz eliyle olduğu gibi, dış yüz tahrikçi unsurların da etkisi var� Abdulhamid Han�a gelip, Filistin ile ilgili Yahudilerin tacizleri var. Ondan sonra bankalardaki �devlet borçları� ve �banker� olayları. Özellikle son on beş yıl, tıpkı günümüzdeki gibi, çok ciddî operasyonel saldırılar oldu� Tâ ki, �Vatanseverlik�in Çanakkale�de tekrar dirilmesine kadar�
Evet!.. Yâni çok ciddî bir silkinme sürecine girmemiz lâzım!.. Adetâ, kültürel bir seferberlik hâlini yaratmamız lâzım� Yapılacak işler basit aslında. Bu halkın uyanması lâzım bir şekilde; bir kere daha uyanması lâzım. Ama, bu halkın sessizliği de tevazuundan gelir; �nasıl olsa ben hâllederim�. Tarih boyunca böyle olmuştur. Yukarıdakiler tepişmiş ama�
Anadolu insanının çok farklı bir karakteri var, kitle psikolojisi farklı�
Evet, çok. Sağduyu dediğimiz şey bu toprakların ruhunda var. Yâni biz bunu özümsemişiz: biz kardeşleşmenin ne olduğunu iyi bilen bir toplumuz. Bunu pratikte de bin yıl yaşamışız biz. Bin yıl! Batı�nın beceremediği �entegrasyon�u gel, sen bu topraklarda gör� İşte biz ne zaman, kendimize baktığımız açıyı değiştiririz, o zaman adam oluruz� Ne zaman bu ülkede sanatçıları el üstünde tutar, baş tâcı ederiz, kendi yıldızlarımızı yaratır ve onları koruruz, onun yarattığını da çoğaltırız�
Onlara hak ettikleri değeri veririz�
Tabiî. Bundan kastım ne? Bir ressamdan örnek vereyim; Fikret Mualla. Alalım Fikret Mualla�yı, onu öyle bir yüceltelim ki; tasarımcılar gitsin onun renklerini alsın, sinemacılar başka şeylerini alsın, efendim, romancılar ilham alsın, bu çoğalsın. Ama, bunun çoğalması için, bizim Fikret Mualla�yı hak ettiği yere koymamız gerekiyor! Ondan sonra zaten�
Etrafında şiir, edebiyat ve diğer sanat dalları beraberce�
Kesinlikle! Ondan sonra senin otomobilindeki form, biçim, estetik, başka türlü bir uslûp içinde algılanmaya başlar ve işte o zaman bu topraklar �üretme�ye başlar. Özgün işler üretmeye başlar. Bu ne kadar önemli olduğunu da anlamamız lâzım! Yani sanatçıyı hapse tıkarak, kafasına vurarak, aç-sefil bırakarak,
İdam�a mahkûm ederek�
İdam�a mahkûm ederek bunlar olmaz! Bir ülke, sanatçısız, bilim adamı olmadan, hakikaten kafayı �madde ve mânâ�ya takmış insanlar olmadan; üstelik bu insanları susturarak, üstüne baskı uygulayarak ne demokrasi olur, ne uygar bir toplum yaratılır ve ne de buradan bir fikir çıkar! Bu �Fikir�i bu toplum çıkaracaktır elbet! Bana sorarsanız çıkacaktır. Ve bu fikrin altyapısı da bu topraklarda vardır ve bu fikir, İkinci Rönesans�ın gerekliliğidir! Bu �Rönesans�, kalplerde yaşayacağımız bir Rönesans olacaktır!
Buradan resme gelirsek� Ressam ve seyirci� Bahsettiğiniz aslında, �estetik idrakı�nın kayboluşu ve �idraklerin iğdiş edilmesi�� Yani, idrakler iğdiş edilmiş, sanata verilen hiçbir değer klmamış ve bunun doğurduğu şekilde de günümüz resmi doğmuş�
Çok güzel bir yere geldin, biliyor musun?!.
Bu çerçevede �Türk Resmi�ni ele alacak olursanız?..
Olur...
B68.jpg
Ressam ve seyirci?.. �Seyirci�den beklenti ne olmalıdır?.. Ve �estetik idrakı�nın kayboluşu?

�Estetik idrakı�nın kayboluşu çok ciddi bir problemdir!.. Ve bence yürütülen psikolojik savaşın en önemli ayaklarından, dallarından bir tânesi de budur� Bizim kendi sanatsal üretimlere kendimizin itibar etmemesi, adetâ bir moda ve Batılılık göstergesi olarak algılanmaya başlanmıştır�
Fikrî rüküşlük de diyebilir miyiz?
Diyebilirsiniz gayet tabiî! Bu sözünüzü ben de kendi repertuarıma alayım� Ve biz maalesef, hani Hoca�ya sormuşlar, �seni kim anladı?� diye. O da demiş ki; �beni bir kişi anladı; karım, o da yanlış anladı�. Biz Batılılaşma fikrini 38�den sonra böyle anladık! Biz zannettik ki, Klasikleri çevirip, Türk edebiyatını okutmazsak filan, Batılı olacağız�
Salih Mirzabeyoğlu özellikle buna da dikkat çeker� Üçüncü sınıf tercümeler ve beşinci sınıf isimlerli millete sunup�
Aynen!..
Hani �ayran budalası� derler ya� Aşağılık psikolojisi�
Taklit!.. Aynen� Ne kendi şairimizi koruyabildik, ne kendi edebiyatçımıza sahip çıkabildik, ne kendi Tiyatromuza, ne kendi sinemamıza, ne de kendi plastik sanatlarımıza sahip çıkabildik� Bunun yansıması nedir biliyor musunuz? Bunun yansıması, işte bu çirkinliktir!
Evet!
Bugün İstanbul�a olabildiğince az iniyorum ki, olabildiğince az üzüleyim diye! Çünkü her seferinde o iğrenç mimari, o bize ait olmayan� Nerden geldiği de belli değil!..
Mimar Sinan diyor ki; �Bunca gezmemden sebeb, gezip görgüm arttırmak!� O devrin de mimarisi malûm. Yâni, şimdi gezip de �görgünüzü arttırmak� bir yana, bir nevî �at gözlüğü� takıp gezmek lâzım! Çirkinliklerden kaçmaktan yana�
Evet, gerçekten estetikten uzaklaştıkça biz, toplumsal düzenimiz de bozulur� Çünkü estetiğin içinde �ahlâk� da vardır!
�Doğrunun olmadığı yerde, güzel de yoktur� der, Salih Mirzabeyoğlu�
Evet! Aslında estetik ahlâktır! Ahlâk ölçüsüdür estetik� Böyle bakarsanız meseleye, o zaman bizim, ipin ucunu nerede kaçırdığımızı görürsünüz.
�Şiir ve Sanat Hikemiyatı� adlı eserinin de alt başlığı, �Estetik ve Ahlâk�tır!
Evet� Ben o kitabı okumadım ama, benim vardığım sonuç da budur!
Bu noktada �Türk Resmi�� Kısaca bir şey okumak istiyorum, Salih Mirzabeyoğlu�nun �Elif� adlı eserinden: �1954 yılında Güzel Sanatlar Akademisi�nde açılan, modern Türk sergisini gezen ünlü yabancı tenkitçilerden biri, şunu söylüyor: �Türk ressamları, Fransız ekolünün etkisi altındadır. Onlarda Matisse�in, Picasso�nun, Gromaire�nin, Loger�in etkilerini gördüm; meselâ şu resme bakın� Hayret! Matisse, Türk motiflerini bir Türk ressamından daha iyi kullanmış!�� Diğer yandan bir de şu misâli hatırlatayım: İki meşhur ressamımız gidiyor, Picasso�yu ve resimlerini hayran hayran izlerken, Picasso �sizin burada ne işiniz var! Siz memleketinize gidin, orada Hat Sanatınız var, şu yörelerinizde halılarınız var�
Bakın�
Ressamlarımız da, �biz buraya anahtarlarını almaya geldik!� diyorlar�
Çok güzel bir cevap! Ve gidenler aslında bu bilinçle gittiler de, döndükten sonra, hem yaptıkları, hem de uygulamaları zamanla, bütün bu çürüme içerisinde çürüdü!.. Bundan kurtulamadı maalesef�
Meselâ, D Grubu Ressamları kuruldu� Türk Resmi için mühim bir hamledir. Abdulhamid Han�ın himayesinde Osman Hamdi Bey�in çabaları olsun� Ondan sonra 1930�larda kurulan D Grubu Ressamlarında da Üstad, fikrî olarak bu grubun hamisidir; ilk konuşmaları umumiyetle yapanlardandır. Yayınladığı mecmualarda bu ressamların birçoğunun makalelerini yayınlamıştır, desteklemiştir� Ardından sizin de ifade ettiğiniz �taklitçilik� furyasının Türk resmini katli söz konusu� Türk resmi günümüzde hangi aşamada?..
Siyasetimiz hangi aşamadaysa, Türk resmimiz de o aşamada! Siyasette ne olup bitiyorsa, Türk resminde de o olup bitiyor! Size bir şey hatırlatmak istiyorum: Geçtiğimiz bienalde, İstanbul Bienali�nde Çinli �ne düğü belirsiz ve nereden çıktığı da pek anlaşılmayan!- geldi�
Bienalin de küratörlüğünü yapan Çinli�den bahsediyorsunuz�
Evet� Bienalin de küratörü. Biz kendimize de nasıl adamlar getiriyoruz, bak bak bak! Koskoca vakıflar kurmuşuz ve dışarıdan küratör seçip getiriyoruz! Ve getirilen adam da Mustafa Kemal�le ilgili çok enteresan lâflar ediyor!.. Şimdi arkadaşlar! Bu işin ötesi-berisi yok! Bu en hafif tabirle densizliktir! Kültürel platformlarda bu tür göndermelerin yeri yoktur ve bu bir hakarettir aslında, bize hakarettir! Ve maalesef bu, kendi kurumlarımız âlet edilerek yapılmıştır�
Hazmedilmesi için de yayınlar yapılmıştır�
Üstelik!.. Zaten o yayınlar sayesinde hep hazmediyoruz, uyutuluyoruz! Yâni vardığımız yer burasıdır: Artık Batı�dan gelen adamlar; �hadi bakalım, konsepti ben koyuyorum: Sen, sen, sen, Ahmet, Mehmet gelin benim istediğim gibi olsun�, bunun adı �sanat� olsun! Böyle süslü laflarla, içinin ne olduğunu kimsenin anlamadığı bir sürü kavramla karmakarışık edilir kafalar ve ortaya da bir ucube çıkıyor sonunda. Ne olduğu belli olmayan�
Verdiği eser de ucube olan�
Şimdi ben size soruyorum! Soru: Bu kadar bienal yapıldı, bu kadar Türk sanatçısı katıldı, hangisinin hangi eserini hatırlıyorsunuz?..
İki bienal takip ettim, ama yok�
Peki, o adamlar bu gün var mı?
Yok!
Yok!.. Yâni, beş tanesi katıldıysa, dördü yok! Aynen böyle�
AKP filân dedik de, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi�nin politikalarına da değinmek lâzım� Meselâ, Kültür A.Ş. �gülüşmeler-. İstanbul Büyükşehir Belediyesi�nin Kültür Hizmetleri Daire Başkanlığının ismi; Kültür A.Ş!.. AKP�nin �sanat anlayışı�na gayet uygun bir isim� Kültür Anonim Şirketi!.. Faaliyetlerine baktığınızda da öyle� Kültüre, sanata, estetik idrakımıza böyle bir yaklaşım söz konusu� Şeye geleceğim aslında, sanatla kapitalin, paranın ilişkisi� Günümüzde bu ilişkiyi nasıl görüyorsunuz? Yani, bir sanatçının hak ettiği �değer�i vermek ve bir de oluşturulan �piyasa�; galericiler dediniz ya, meselâ Vollard�ın hatıraları vardır� Bu mânâda bir �pazarlama� mantığı var; sanatın ve sanatçının istismarı?
Sanatın ve sanatçının istismarı, tarih boyunca hep olagelmiştir! Bu Batı�da da böyle� Çünkü sanatçı kafası bozuk bir derviştir! Kimseye eyvallahı yoktur; samimiyeti de oradan gelir! Bağımsızlığının, özgürlüğünün temelinde de o var, o yiğitlik var! Sanatçı fikrinden sapmayan, aklına koyduğunda ısrarcı olan ve en nihayet de onu yapan ve sonuçlarına da katlanan adamdır!
Evet! Ve bütünüyle kendisini sanatına verir�
Evet! Onun derdi kendisiyledir aslında! Kendi gerçeğini arar!.. Kendi gerçeğini ararken de bir sürü sistem kullanır. Akademik terbiyenin içinden getirdiği teknik sistemler vardır bunun içinde, siyasetin sağladığı olanaklar vardır, tarih vardır, bilgi vardır, doğa-tabiat vardır, ve saire�
Bununla beraber bir de �sanatçının istismarı� söz konusu� Meselâ, �eser verme�yi, adi mânâda bir �üretim� gibi gören, modern resme �Picasso çizmiş, ben de çiziyorum kardeşim!� şeklinde bakan� Hâlbu ki, Picasso �malumunuz- sanat tarihine, Eski Yunan�dan gelerek bütün ekollere derin bir vukûfiyeti olan bir ressam. Uzun çalışmalar ve sıkıntılarla� Sanatçı çile çekendir diyoruz ya: Günümüz sanatçıları bu çileye, sıkıntıya talip mi? Fikret Mualla�yı o mânâda çarpıcı buluyorum� Bu sanatçılar çilesini çekerken, günümüz sanatçıları, sadece �eser� yapıp sattırma derdinde. Bir de işin bu yanı var�
Yâ hu, şimdi bu mesele, �iki ucu boklu değnek�! Bu sistem içerisinde bütün bu oyunlar olur, bu stratejiler olmak zorundadır; eğer bu sistemin içinde bunu tartışacaksak� Yok, bu sistem içerisinde değil de başka bir sistem içinde tartışacaksak, o zaman konuşacağımız şeyler başka olur�
Bu sistem içindeki durumu tartışıyorsak şayet, Batı ne yapmış ona bakalım. Yani, �akıllı adamlar� ne yapmış. �Akıllı adamlar�ı iyi kullandıkları yerlerden birisi de o, hattâ, en iyi kullandıkları yerlerden birisi. Jules Verne olmasaydı belki Batı�da ve Jules Verne gibi düşünen birçok yazar, çizer; işte Picasso�lar, Dali�ler, El Greco�lar olmasaydı� El Greco meselâ, çok önemli bir adam. Kiliseye kafa tutup�
Resim�de de kırılma noktasıdır�
Tabi, tabi! Hattâ, o günkü Kardinal�i, resmine yılan şeklinde resmeden adamdır. Adam demiş ki, �neredeyim bu resimde?�. �İşte sen buradasın� demiş!.. Sonra bin bir işkenceden geçiriyorlar ve hapishanelerden geçerek akıl hastanesinde ölüyor� El Greco, büyük adam!
Şimdi, günümüz dünyasında sanat bir endüstriye dönüşmüş; müzeler, küratörler, galeriler, alanlar-satanlar, pazarlar, açık arttırmalar, müzayedeler ve saire�
Ressamın dışında bir dünya oluşmuş�
Ressamın dışında bir ekonomi oluşmuş, bir dünya oluşmuş� Ciddi bir kurallar sistemi var. Şimdi, bu kurallar sistemini tesbit ederken Batı�nın izlediği enteresan bir yol daha var. Daha önceden bu daha sağlam verilere dayanırdı. Bir adamın kabul görebilmesi için, onun yaptığı işlerden çok, �onun altında hangi düşünce yatıyor, hangi fikir yatıyor�la ilgilenilirdi. Yani, daha sağlam bir temel vardı. Ve o kriterler, ona göre belirleniyordu orada� Yani, süzgeç çok katmanlıydı ve o süzgeçten geçmek öyle kolay değildi! Gerçekçi bir yapı oluşuyordu ve herkes bu yapıya inandı... �İnanç� bir sistemin büyümesi için en önemli etkendir. Olmazsa olmazıdır! Yani, siz güvenmezseniz, şimdi siz -atıyorum-, on lira verip bir resim alıyorsunuz ve bu resmin on lira olduğuna güvenerek alıyorsunuz. Şunu da biliyorsunuz; evet, bu da bir yatırım aracıdır, bu da değerlenecektir, piyasa içerisinde talep artıcaktır, bu talebin artmasının neticesinde de, bunun fiyatı artacaktır�
Ve �tek�tir...
Ve �tek�tir! Evet! Dolayısıyla insanoğlunun ona sahip olup, o estetikle, o sanat eseriyle yaşamasının da böyle bir albenisi oluşuyor ve bunun mekanizması kuruluyor� Biz bu mekanizmayı kuramadığımız gibi, kurulmuş yapıda da �gerçekçilik� algısını yitirdik. Yani, toz-duman arasında; kim kim sahte, kim gerçek belli değil şu ânda! İşte, üç beş tâne geçmişten beri haklı ünleriyle iş yapan adamların dışında, şöyle bir ortalığa baktığımda ben, bir sağlıklı yapı görmüyorum! İşte siyaset neyse, parlamento neyse, sanatın da odur! Aslında�
Bir bütündür�
Bir bütündür yani! Kesinlikle! Oradaki siyaset, sanat siyasetini, bütün ülkenin siyasetini, gelecek siyasetini belirler ve sanatçı da o siyasetin içerisindeki �özgün� �bakın, tırnak içinde söylüyorum, çok önemli!-, �özgün� yerini alır. Bu şu anlama gelmez: Hükümet geldi, bir �sanat siyaseti� oluşturdu biz de ona göre iş yapacağız. Asla!.. Ayrıca bu hükümetleri ilgilendiren bir mesele de değil� Bu, dipten gelen.
Millî.
Tabi! Dipten gelen, tarihin içinden süzülüp gelen bir bilginin� Bakın, Süleymaniye tek başına bir bilgidir. Tek başına! Gelin Süleymaniye�nin önünde oturun, yarın oturun, içinde oturun, dışından bakın, neresine giderseniz gidin o sonsuz bilginin sırlarına ermek� İşte sanat eseri budur!.. Yani biz böylesine sanat eserleri dururken, ondan sonra, onun eteğine yaptığımız binaları gidin, görün! Ve işte ona müsaade eden siyasetin kafasını, işte orada görmek mümkündür!
Parayı veren düdüğü çalar zihniyeti�
Evet, Parayı veren düdüğü çalar zihniyeti!
�Resmi gösteren, etrafındaki edebiyattır� diyor Salih Mirzabeyoğlu. Bu çerçevede, ne sıklıkla ve ne tür kitapları ve hangi yazarları okursunuz? Meselâ, Zola�nın �Eser�ini ya da Balzac�ın �Bilinmeyen Şaheser�ini okudunuz mu?
Balzac�ın �Bilinmeyen Şaheser�ini okumadım. Zola�yı okudum�
Başka ne türde kitapları okursunuz?
Son günlerde okuduğum yazar, Nihat Genç�
Kendisiyle bir buçuk ay önce bir röportaj gerçekleştirmiş ve dergimizde yayınlamıştık.
Enteresan buluyorum. Dediklerinin hepsine katılmayabilirim. Ama, işte bu topraklardan böyle yazarlar da çıkıyor.
Çıkmalı�
Çıkmalı!.. Ben Nihat Genç�i çağımızın Karacaoğlan�ı gibi görüyorum� Yani her türküsünü severek dinlemeyebilirsiniz.
Ama �duruş� olarak.
Ama �duruş� olarak çok sağlamdır�
Geçtiğimiz günlerde, yaşanan son gelişmelerle ilgili �Ergenekon ve saire- Televizyon programında gözleri doldu; �gücüm yok, bu manzara karşısında artık söyleyecek bir şey bulamıyorum� diyerek mahzun bir duruma düştü� Yani, mesele bir mânâda da �güç� güçlü olanın, �haklı� olduğu bir devirde yaşıyoruz
Biz, Nihat Genç�in tarif ettiği toplumu yaratmak zorundayız! Onun tarif ettiği toplum, benim de üç aşağı beş yukarı tarif ettiğim toplum gibidir. Bireysel özgürlüklerini dibine kadar kullanan, insan olduğunu bilen, kendisine, ülkesine, geçmişine, kimliğine sarılmış, bunu olmazsa olmaz altyapısı olarak belirlemiş. Çünkü bunun aksini söylemek zaten mümkün değil� Bu toprak� Ben de bir birey olarak bu topraklarda doğdum, büyüdüm� Şimdi bu �özgünlük� meselesine geleceğim� Ben havayı, güneşi, bütün evreni, insanlığın yarattığı fikirleri, o aydınlığı, gözümle görüyorum, algılıyorum, nefes alıp veriyorum. Onlar insanlığın ortak malı. Ama üstüne bastığım toprak benim!.. Ve bu toprak bana bu adı vermiş, kimliğim oluşmuş ve bu kimlik üzerinden ben dünyaya bakıyorum�
Müdahale de ettirmem.
Evet! Bilgiyi de ben bu topraklardan çıkartmak istiyorum� Ve bu topraklarda bilgi üretecek çok malzeme var ve bunu becermek zorundayız toplum olarak. Eğer bu bilgiyi üretmeye başlar isek, o zaman anlaşamayacağımız hiçbir konu yoktur!.. Ve bir İlâhî barış yapılır bu ülkede. Bu barış yapıldıktan sonra zaten hiç kimse Türkiye�yi tutamaz kardeşim! Bunu da bilelim yani�
Zaten bütün mesele de o.
Bütün mesele de odur!
Karşı taraf da bunu bildiği için
Evet bildiği için bu baskılar var! Odur, budur, Ergenekondur ve saire. Senin Türklüğüne, senin İslâmına, senin Müslümanlığına, senin vatanına, her şeye saldırarak bizi bu kaotik ortam içerisinde yaşamaya mecbur ediyorlar. Bu kaotik ortam içerisinde yaşarken de şöyle bir sanı oluşuyor: �Yahu bu topraktan da çömlek olmaz!� Oysa o çömleği, bu toprak yarattı. Esas siyasetçilerin dikkat etmesi gereken şey, o çömleği kırmamak! �Çömlek olmaz� değil, oluşmuş çömlekleri kırmamak, onları korumak olmalıdır!
Hak ettiği değeri vermek.
Evet!.. Bu �özgünlük� meselesi daha da önemli bir mesele� Biraz evvel Batılılaşma dedik ya, orada yarım kaldı, bu resim sanatıyla ilgili; ortada olup bitenlerin �özgünlük� ile hiçbir alâkası yok! Beslendiği kaynaklara baktığımızda �özgün� olamaz! Günümüzde insanlarımıza bir kavram anlatılırken, �eşittir şu!� şeklinde anlatılıyor� Şimdi bana sorarsanız, bu post-modern dedikleri şey, Türkçesi, �şaşkın ördek sendromu� diyorum ben buna. Çünkü, Anadolu�da bir atasözü vardır: �Şaşkın ördek götün götün yüzer� diye� Post-modern dediğiniz bu durum, aynen Anadolu�daki bu söze eşdeğerdir bana göre; �şaşkın ördek sendromu� yaşıyor bütün dünya. Biz de bundan nasibimizi alıyoruz!..
Çıkışını arıyor esasında �modern insan�, �modern birey��
Evet, �modern birey� çıkışını arıyor! Ama nasıl arıyor?.. Dedik ya, �kapitalizm öldü ve bu cenazeyi iki yüz senede kaldırırsın�. Leş gibi bir cenaze hakikaten� Ağar ve zor kaldırırsın� Ama kalkacak! İnsanlık buna bir çare bulmak zorunda ve bulacak!
ALTIN ÇAĞ - FİKİR ÇAĞI
Bu ikinci Rönesans
bütün dünyayı çok kısa bir sürede sarabilir!

�İkinci bir Rönesans�a ihtiyaç vardır! Ben bunu bir sezgi ile söylüyorum ama altyapısını kuracak olan, temellendirecek olan bir Fikirciye ihtiyacımız var� demiştiniz kayıt cihazımızın kapalı olduğu sürede� Buradan...
Kesinlikle vardır! Fikir adamlarına ihtiyaç vardır bunun derinleşmesi için bunun sisteminin kurulması için, yollarının tesbit edilmesi için, siyasetinin oluşturulması için derin bir �tartışma platformu� gerekiyor! Ben sezgilerimle de konuşan bir adamım aynı zamanda. Çünkü benim bilgilerim de sezgilerden çıkan bilgidir�
Zaten sezgi, aklın son buududur yani�
Evet! Yani desen ki, nereden uydurdun bu İkinci Rönesansı, daha liseye giderken ilgileniyordum� Çünkü bize hep �Rönesans, Rönesans!� dediler. Anladık da hep �dışarıda� olmuş yani! Kurumlar, modernite, Aydınlanma, teknoloji, işte gelişme ve saire; hep dışarıda yani! İnsanın içine dönük bir gayret yok! Neticede vardığın sonuç, işte biraz önce sohbetimizin başında da değindiğimiz; telefonun başında, makinalarla, bilgisayarlarla konuşur vaziyete geliyoruz!
Böyle bir dünya! Güyâ �iletişim dünyası�nda dünya küçüldü, ama bireyler giderek yalnızlaştı! Yani, alanımız daraldı. Bunu sorgulayacak olan insanın yeniden kendi içerisine dönmesi ve hakikaten kalbine, vicdanına gidip, rönesansı orada yapması gerekir!
Ve bu da İkinci Rönesans olacaktır. Ve yine benim sezgilerime göre, ileride tarih bunu gösterecek! �İyiler�in çoğunlukta olduğu bir dünyada, siyasî dünyada, yaşadığımız çağ Altın Çağ olacaktır!
Beklenen� Özlenen�
Beklenen, özlenen� Fikir Çağı olacaktır!
Tabiîdir ki, �sanat çağı� da olacaktır�
�Ortak hafıza� diyordunuz...
Olmazsa olmaz bir temel ilke olmalı ve biz temel �ortak hafızamızı� da yaratmak zorundayız!
Bu çok mühim; �ortak hafıza�!
�Ortak hafıza� o kadar önemli ki! Eğer bizim ortak bir hafızamız olsaydı, bu psikolojik savaşın etkileri bu kadar yoğun olmazdı üzerimizde!
Kesinlikle!
Birbirimize bu kadar düşman bakmazdık! Birbirimize bu kadar şüpheyle bakmazdık!.. Yani buna müsaade eden ortamlar yaratıldı, psikolojik ortamlar yaratıldı! Bu işte basın eliyle-medya eliyle, satılmış bir takım adamlar eliyle, hoppala-zıppala bir takım yazarlar eliyle� Yani �Nobel aldık!�, keşke almasaydık yani! Keşke almasaydık!.. Keşke!
Nobel piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasîdir!.. Bu kadar!
Fikrî, sanat yönü yok mu?
Kim reddetti Nobel�i şimdiye kadar?.. Bernard Shaw meselâ!.. Reddetti değil mi?
Evet� Albert Camus�da var meselâ�
Camus�da reddetti, evet! Niye?
Sarte�da!
Sarte�da reddetti�
Siyasî ve karakter sahibi insanlar reddetti.
Evet!.. Ben size bir şey söyliyeyim; işte dünya bu adamları hatırlıyor da, O ödülü alanların hiç birini hatırlamıyor!.. İşte cevabı oradadır!
Hâ! Soru şu: Nedir �Nobel� dediğin? İsveç Akademisi; işte bir vakıf mı, neyse işte �tam tarihçesini de pek bilmiyorum- ama, netice itibariyle bir kurul toplanıyor ve çeşitli dallarda ödül veriyor� Baktığınız zaman parasal miktarına bu ödülün, 10 milyon dolar civarı bir para. Kurul da �saygın� bir kurul, tamam. Ama, siyasî! Yani bu açık!.. Bizim de �Nobel� kurumlarımız olmadığı sürece, meselâ, biz de �Cumhurbaşkanlığı bilmem ne� ödülü diye bir ödül koysaydık zamanında ve bu işi ciddiye alsaydık ve bütün dünyadaki Tıp�daki, Fizik�teki, Kimya�daki, Sanat�taki, Edebiyat�taki bütün gelişmeleri biz de izleseydik� Biz de çağırıp 10 milyon dolarımızı bunlara verseydik, bu ciddiyeti korusaydık, o zaman bizim söz söylemeye hakkımız olan taraflar olacaktı. Ve, bugüne kadar da gelen Nobel�in etkisi de bu kadar büyük ve çarpıcı da olmayacaktı bizim için�
Esasında biraz önce konuştuğumuz �Ortak Hafıza� ve �Kolektif Şuur�la da direkt alâkalı bir mevzu! İşte Nobel veren, Oscar ödülleri veren bir milletin kolektif şuuru, ortak hafızası da ona göre şekillenecek�
Kesinlikle!
Meselâ, -yine �siyaset� ile paralel gidiyoruz- Ergenekon gibi saçma-sapan �operasyonlar� olmayacaktı� Olduğu zaman da birileri; �Hop! Ne demek Ergenekon filân?!!� diyecek�
Yüzde yüz!.. Çünkü gazetecisi de, sağcısı da aynı ortak bilinç ve hafızayla hareket eder durumda olacaktı o zaman! O zaman sap ile samanı ayırmak biraz daha kolay olacaktı�
Saldırı da zaten Kolektif Şuur�a! Ortak Hafızamıza�
Aynen! Aynen öyledir kardeşim; tüm değerlerimize!
Müsbet veya menfî, �iyi� veya �kötü� değerlerimize� Yani, �kötü� de bir değer birimidir!
Kuşkusuz! Karakter yani! Türklerin bir karakteri var� Yani, hoşlanmayacağımız bir sürü tarafları var; ama işte �karakter�. Coğrafya�dan oluşmuş, toplumsal, gelenek, örf, neyse yani�
�İyi� veya �kötü�� Bize ait! Bu topraklara ait!
Evet! Ama, biz o �kötü� olanları �iyi�leştirmek için, daha adil, daha eşitlikçi, daha çoğulcu bir demokrasiye geçmek için, daha insanca bir yaşam kurabilmek için ortak bir hafıza�ya ihtiyacımız şiddetle vardır. Bunun oluşturulmasına daha dün başlamalıydık! Bir ân evvel bu kültürel seferberliğin oluşması lâzım! Hatta bu konuda önerim de var benim: Tiyatro�yu öne çıkarıyorum ben burada!
Başa tiyatroyu almak lâzım�
Başa tiyatroyu alıp, bütün Anadolu�ya yaymak lâzım olabildiğince� Kapatmak değil! Tam tersine köylere varıncaya kadar, nahiyelere, bucaklara varıncaya kadar Tiyatro klüpleri ve tiyatro salonları oluşturmalıyız�
Eski Yunanı hatırlatan bir tablo�
Evet!
Ve bize dair eserleri olan� Millî�
Evet! Ve yöresel ayrıca! Düşünün Diyarbakır�da kim bilir kaç tâne tiyatro sevdalısı adam yaşıyor orada?!. Geçende televizyonda gördüm; Türkçe konuşmayı bilmiyor adam, ama yüksek matematik problemleri çözüyor!.. Niye biliyor musunuz?!. Bu toprakların �gen haritası� çok önemli bir haritadır�
Mayasında var yani!
Mayasında var! Yani duramıyor, çıkıyor bir şekilde� Kim bilir daha neler var� Ben kendi etrafıma baktığım zaman, ne yeteneklerin hebâ olduğu bizzat ben şahidim yani!
İşte o keşif harekâtıdır aynı zamanda�
Kesinlikle! İşte onun için Tiyatro diyorum!
O keşif harekatı da, işte �özür dileyerek söylüyorum- �va�a monologları�yla falan olmaz yani�
Olmaz! Maalesef onlar zavallı insanlar! Tanırım hepsini�
Meselâ Samuel Beckett � Nietzsche olmadan, bir Beckett olmazdı!
Yani bu topluma gelip de şimdi böyle bir oyunu sahneye koyarak ün kazanmak isteyen, bence, zavallı insanlar�
Tiyatro hamlesi ve kendi öz değerlerimizle� İşte o Beckett örneğini verdik meselâ; Nietzsche�yi çekin bir tarafa, Beckett diye bir şey kalmaz!
Kesinlikle kalmaz!
�Godot�yı Beklerken� gibi muazzam bir eser ortaya çıkmaz yani�
Bizim Beckett�lerimiz de çıkacaktır! Eğer bunu yaparsak!.. Tiyatronun gittiği yere şiir gider, edebiyat gider, resim gider, sahne gider�
Hitabet gider, en önemlisi�
Tabiî gider: �İlişki� gider!.. Fikir gider! Tanışma gider! Adab-ı muaşeret gider! Estetik gider kardeşim, �estetik�! Bakım gider, ihtiyaç gider�
Hayâl gücü�
Hayâl gücü gider, umut gider�
Sizin �Ortak Hafıza�nın canlanmasına dair Tiyatro misâli vermeniz� Yani, yepyeni bir �Dünya Tablosu��
Kesinlikle!
Yani, kelimeler, kavramlar her şeyiyle bizim ve bizden�
Yeniden içini dolduracağız biz! Yani, �demokrasi�yi biz tarif edeceğiz! �Temel meseleler�imizi biz tarif edeceğiz!
�Sömürge demokrasisi�ni mi kastettiniz?
Hayır! O yılan hikâyesi; uzar gider! Ama buna uyanıp, yeniden bir yapılanmayla, yeni bir fikirle, özgün-bize ait bir dünya görüşüyle ve bize ait yönetim şekliyle� Ve, kavramların içini evrensel �gerçekten evrensel!- eşitlikçi değerlerle yeniden tamamlayarak, yeniden hak ettikleri yere koyarak ve bunun hakkını vererek.
Buradan yine �demokrasi�ye gelirsek: �Demokrasi iyidir!�� Niçin?.. �Yoksa diktatörlük gelir!�� Osmanlı�ya bakıyorsunuz, anlaşıldığı mânâda demokrasi yok.
Hak İmparatorluğudur Osmanlı! Hak!
Vicdanları yakalayan�
Aynen! Osmanlı�da şöyle bir vakıf var: Devlet dairelerinde çalışanların kırıp-döktükleri eşyaları sigorta eden vakıf kurmuş Osmanlı! Yani kendi çalıştırdığı adama, �köle�sine, çalışanına, o incinmesin, mahcup olmasın, suçluluk duygusu duymasın; işte üç tâne bardak kırdı diye adamı suçlamayalım diye onu tanzim etmek için vakıf kurmuş! Büyük ahlâk! İşte, benim anladığım medeniyet, uygarlık budur! Hak uygarlığı budur! Haklılık ve hakkı teslim etme budur! İnce davranış budur! İnsan haklarını bundan daha güzel yaşatan başka bir anlayış var mı?!. Vakıf kurmuş ve kimseye de bırakmamış. Vakıf kurmasının amacı da bu; hiçbir ölümlüye emanet etmiyor, o kendi içinde hukukî mekanizmasıyla işliyor� Dünyanın herhangi bir ülkesinde bana buna benzer bir örnek gösterebilirsiniz. Böyle bir incelik, böyle bir estetik� İşte �estetik�in �ahlâk� olduğu buradan bellidir! O gün yaratılan eserlere bakınız, o ahlâk orada da görülür.
Tezhib�inde, Hat�tında�
Tezhib�inde, Hat�tında, Süleymaniye�nde, Selimiye�nde, Sultan Ahmed�inde� Gidin bakın! Bir kere daha gidip bakalım yani: Nasıl İlâhî bir estetik yaratmıştır orada� Bütün bunları tartışacağımıza biz ve buradan nasıl bilgiler çıkarırız, nasıl dünyaya ve insanlığa bir faydamız olur, bir katkıda bulunuruz diye endişelenecekken nelerle uğraşıyoruz bugün! Bu Türkiye�nin geldiği, daha doğrusu �getirildiği� vahim bir durumdur! Ancak dediğim gibi, bu vahim ve kaotik ortam çıkışını bulacaktır! Buna da olan inancım sonsuzdur!
En temel meselemiz, �kurucu dil�, �kurucu fikir� ve �kurucu iktidar�ı arzulamamız, değil mi efendim?
Ee, bakalım şimdi; Halep ordaysa arşın da burada, karşılaştıralım: 1923�den 38�e kadar olan süreye bakalım! Bakın Atatürk o yoklukta dahi sanatçıları Batı�ya gönderiyor; zavallı fakir bütçeden -halkın parasından- onların cebine para koyuyot; yurtdışına okusunlar, oradaki sanatı, yenilikleri alsınlar, buraya gelsinler, yetiştirsinler diye� İlk emirlerinden biri Atatürk�ün; �Timur Operasını yapın!� oluyor operaya� Bugün hâla biz Wagner�i oynuyorsak, oturup düşüneceğiz!.. Büyük opera derken ben şunu düşünüyorum kardeşim; eksik olan bizdik, kendimizdik! Biz kendimizi unuttuk, �Sanat Tarihi�ni Batı�dan aldık; bizde �Sanat Tarihi� diye okutulan şey Batı Tarihidir! Hâla da öyledir�
Doğan Cüceloğlu�nun �mış gibi yaşam� dediği şey� Yani �onlar ne der, Batılılar ne der?��
Evet! �Mış gibi� yaşıyor! Onun için gelişmiyor zaten, kadük kalıyor her şey!.. Galericiler birleşemiyor; sanatçılar kırk telden-kırk kafadan ayrı ses; yazarı böyle işte; bir memeye vatan satıyor! Böyle olunca da �kör tuttuğunu� diye Anadolu�da bir söz var, böylece kör tuttuğunu düzüyor ve bir gün Ergenekn oluyor, bir gün başka bir şey oluyor, yani bu toz-duman devam edip gidiyor. Bunun sonu yok; böyle çözüm yaratılmaz! Bizim halk olarak, entelektüeller, düşünenler, aydınlar yeniden hakikaten titreyip kendimize gelmemiz lâzım! O sözü şimdi daha iyi anlıyorum! Yani, hakikaten: �Ulan ne oluyoruz! Burda bir yanlış var kardeşim!� deyip, herkesin bulunduğu yeri bir kere daha sorgulaması, bir kere daha bu işlerin ne olup ne olmadığına iyi bakması gerekiyor!.. Ve eylem koyarken de, eylemini koyarken de, aksiyona dönük bir şey yaparken de bütün bu Ortak Hafıza�yı öngörmesi lâzım, ona göre hareket etmemiz lâzım!
Tekrar resme gelecek olursak... �Resmi okumak� ile ilgili� �Her resim okunacak bir kitaptır� der Salih Mirzabeyoğlu. Sizin resimlerinize izleyici nasıl yaklaşmalı, resimleriniz nasıl okunmalı?
Açıkcası ben burada kesin bir yargıyla ortaya çıkmıyorum. Benim için o serüveni yaşadıktan sonra ortaya �iş� çıkıyor. Ben de aslında onun çıkış serüveninde müdahilim ve benden çıkan bir süreç ama neticede baştan tasarlanmış bir şey olmadığı için sonuçlarını ben de okumaya çalışıyorum.
Sürprizlere açık yani�
Evet! Ve ben şöyle görüyorum meseleyi, hani Mevlâna�nın bir sözünü hatırlatıyorum; �siz istediğiniz kadar anlatın, karşınızdaki ne kadar anlayabiliyorsa, o kadar anlatabilirsiniz�. Dolayısıyla, resimden bakarsak bu söze, siz sabaha kadar konuşun; �ben şunu anlattım da, şunu söylemek istedim de, falân da filân da�� Hiçbir mânâsı yoktur bana göre bunun. Şuraya geleceğim; �ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz!� Sonuç zaten eserin kendisi ve ilişkiyi de o kurar! Ve onun kurduğu ilişki de, bana göre izleyici ile sanat eseri arasındaki �mistik� ilişkidir� Onun nasıl okunacağına ben karar veremem�
Yani �dır� ve �tır�lı yaklaşımlarla zedelememek lâzım bu ilişkiyi� Şiir İdraki ile erilmesi gereken bir şuur seviyesi�
Evet! Sanat eseriyle izleyici arasındaki �ilişki� onlara ait bir ilişkidir. Ama tabiî ki benim temel çıkış noktalarımda bazı öngörüler vardır; ben kendimi nasıl tanımlıyorum, hayata karşı duruşum ne, kâinat anlayışım ne, din anlayışım ne, madde ve mânâya nasıl bakıyorum, nasıl bir terazide tutuyorum?.. Öyle ya!.. Tabi bütün bunlar elbette benim problemlerim. Ama bu problemlerimden ben bir bilgiye ulaşıp, onu kendi estetik anlayışımla sergiliyor isem ve ortaya da bir �durum�, bir �sonuç� çıkıyorsa, bu sonucun nasıl okunması gerektiğini benim söylemem abes olur. Ancak, kişinin onunla kuracağı ilişkilerde ben sadece ipuçları veririm!
�Ben susarım, eserim konuşur�
Evet! Yani, aynası iştir kişinin, lâfa bakılmaz!
Ben şunu da anlamam, hayatım boyunca da anlamadım: Adam şişenin yarısına kadar doldurmuş, �sanat eseri� diyor. Şimdi bakıyorsun, anladık da yani, ne şimdi bu? Ve bunun üzerine on sayfa konuşuyor herif! Bu konuşulanlarla eser arasındaki ilişkiyi ben şahsen kuramıyorum yani: Kavramlar, dipler, işte isim düşürmeler, işte �filân şöyle demişti, falân şöyle demişti��
Bienal�de, globalleşmeyi �klozet kapağı� olarak�
Şimdi, yanlış da nerede biliyor musunuz?!. Her toplum kendi gerçeği ile yaşar, değil mi?.. Tüketici, aşırı tüketen bir toplum Amerikan toplumu. Dünyanın en çok tüketen toplumu!.. Aşırı tüketen bir toplum; en sonunda da bu sistemin bir atığı oluşuyor. Bu sistemin atığı öylesine çok oluyor ki, sanatçı da dönüyor, bu �tüketim�e eleştiri getirmek için alıyor oradan atığın kendisini �al sana!� diyerek önüne koyuyor!.. Bu toplumun bu gerçeğinden, biz kendimize ait bir gerçek çıkarabilir miyiz? Elbette! Çıkarmalıyız da� Amma ve lâkin, onun yaptığı; o pisuarı göndermiş değil mi. Şimdi sen bunu göndererek oradan gönderme yaptın değil mi!.. Marcel Duchamp bunu yıllar önce yaptı işte: Aldı pisuarı üstüne imza attı gönderdi! �Al� dedi, �işte sana sanat eseri!�� Niye dedi peki bunu? İşte onun bir felsefî temeli vardı! Çünkü o zamanki dünyada Birinci Dünya Savaşı yaşanmıştı, milyonlarca insan hunharca öldürülmüştü ve sanatçı da dedi ki; �benim yarattığım uygarlık buysa, ben bu uygarlığın içine ederim!� Ve onu reddettiği gibi, onun yarattığı sanatı da reddetti! O reddedişten dolayıdır ki o pisuarı göndermiştir Duchamp. Onun için Duchamp büyüktür! Yoksa, bütün bu yapılanlardan sonra; �işte ayakkabıyı koydum, içine de iki tâne yumurta koydum, adına da �yolculuk� dedim�
(gülüşmeler)� Gülüyoruz ama, olan bu�
Olan bu! Düştüğümüz durum bu!
Röportaj için çok teşekkür ederiz� Eklemek istediğiniz bir şey var mı?.. Sormadığımız, söylemek istediğiniz?
Vallâhi ne diyeyim: Umarım her şey bu ülkenin geçmişi gibi geleceği de aydınlık olur, bunu beceririz umarım. Bu uyanış erken olur, umarım bu kardeşleşme süreci bir ân evvel başlar, bir ân evvel insanlar birbirlerine böyle öcü gibi bakmaktan vazgeçerler bu ülkede� Biz bunu be-ce-re-bi-li-riz!.. Bu malzeme bizde vardır ve bu malzemeyi görmek için Anadolu�ya bakmak yeterlidir!
Kendi değerlerimize ve bu topraklara bakmak�
Yeterlidir! Bizim o anlamda, �çözüm üretme�de kimseden öğreneceğimiz bir şey yoktur. Toplumlar, kendi çözümlerini kendileri üretmek zorundadır!
Tekrar teşekkür ederiz�
Ben teşekkür ederim�


 
Üst