dilhuba
Profesör
- Katılım
- 27 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,630
- Tepkime puanı
- 20
- Puanları
- 0
- Konum
- Manisa
- Web sitesi
- mustafababuroglu.sitemynet.com
Düşünsene, öyle bir fetih ki Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açmış!
Öyle mi dersin?
Ben demiyorum, tarihçiler diyor.
Hangi tarihçiler?
Sen okulda hiç tarih dersi görmedin mi?
Görmez olaydım ama gördüm! Bir şey soracağım. Şu Ortaçağ dediğin şey neyin ortası oluyor?
Eskiçağ ile Yeniçağ’ın ortası! 476’da Batı Roma İmparatorluğu çöker ve Eskiçağ kapanıp Ortaçağ başlar.
İyi de bundan bize ne?
Bize ne mi? Biz başka bir dünyada mı yaşıyoruz?
Evet, başka bir dünyada yaşıyoruz.
Ne demek başka bir dünyada yaşıyoruz?
Bizim insana, tarihe ve dünyaya bakışımız; senin şu tarih kitaplarındaki insan, dünya ve tarih algısıyla aynı olamaz.
Ha, senin niyetin felsefeye girmek: Fikir jimnastiği yapalım diyorsun?
Ne felsefesi, ne jimnastiği arkadaşım… Biraz kendimize gelelim diyorum. Senin dünya görüşün yok mu?
Ben özgürlüklerden yanayım. Herkes bence dilediği şeye inanmalı ve savunabilmeli, tabi başkalarının haklarını çiğnemediği, başkalarına zarar vermediği müddetçe.
Diyorum ki sen insanı ve dünyayı nasıl algılıyor, nasıl yorumluyorsun? Sen kimsin? Nasıl var oldun ve niye varsın? Dünya niye var? Bütün bu olup bitenler içinde senin yerin ne?
Felsefe yapıyorsun diyorum kızıyorsun, işte bu sordukların düpedüz felsefe!
Tamam, anlaşıldı. Daha net sorayım, sen müslüman mısın?
Evet, tabii ki!
İyi, çok güzel… O zaman Hz. Peygamber’in (s.a.v) bütün insanlara gönderilmiş ve onları kurtuluşa çağıran son peygamber olduğuna, bu çağrıya koşanların kurtuluşa ereceğine, reddedenlerin de azaba uğrayacağına inanıyorsun?
İnanıyorum tabi!
Peki, insanoğlunun ebedî hayatındaki durumunu belirleyen bu çağrının başlaması insanlık tarihi açısından önemsiz midir?
Önemsiz değil tabi. Yani! Evet, hakikaten ya! İnsanoğlu için en önemli şey bu be! Ebediyen kurtulmak veya ebediyen azap çekmek…
Tamam! Yani İslâm’ın tebliği insanoğlu için en kritik dönüm noktası. Peki, Hz. Peygamber (s.a.v) İslâm’ı ne zaman tebliğ etmeye başladı?
Dur bakayım. 600’lerde olması lâzım. Miladi 610 yılında. Yani hıristiyan takvimine göre 610 yılında! Peki, bütün insanlığın yegâne kurtuluş vasıtası olan son peygamberin tebliğe başlaması tarihi şu senin tarih kitaplarının tarihsel çağlar cetvelinin neresinde?
Yok, tabi ki ama o cetvelleri hazırlayanlar zaten Batılı tarihçiler. Adam kabul etmiyor ki bunları!
Etmiyor tabi. Ama sen onların söylediklerini kabul ediyorsun. O tarihsel çağlar tasnifini yapanlar zaten Ortaçağ’ı dinsel baskı ve fanatizm çağı olarak değerlendiriyor. İslâmiyet’i de Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan etkilenerek peygamberliğini ilan etmiş bir insanın, Arap kavmini siyasal bir güç haline getirmek için ortaya attığı bir hareket olarak görüyor. Yani adamların kendilerine mahsus bir dünya görüşü var ve tarihe de o gözle bakıyorlar. Bizim de bir gariplik olduğunu bilsek bile itiraz edecek takatimiz yok. Çünkü tefekkürü olmayanın fikri, fikri olmayanın da söyleyecek bir şeyi olmaz. Geriye de el âlemin ağzının içine bakarak yaşayıp gitmek kalır. Öyle olunca da İslâmiyet’in süratle dünyanın dört bir yanına yayıldığı bir dönemi adamların Ortaçağ’ına hapsediverirsin.
Abiciğim, sakin ol. Tansiyonun falan çıkacak. Tamam, haklısın. Dediğine benim de aklım yattı. Peki, ne yapmak lâzım o zaman?
O zaman dünyaya ve tarihe müslüman gibi bakmak lazım.
Peki, İstanbul’un fethi… İstanbul’un fethi, çağ açıp kapamıyor mu?
Bir olayın önemli olup olmaması illa çağ açıp kapamasıyla mı anlaşılır? İstanbul’un fethinin bizim açımızdan önemli olduğu meydandadır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) müjdesinin gerçekleşmesi. Bununla beraber bu fetih siyasi veya fikri açıdan İslâm dünyasını kökten etkileyip dönüştürecek olaylara sebep olan bir yeni başlangıç noktası mıdır? Yoksa bir dizi fethin sembolik açıdan en önemli halkası mıdır? Tarihi açıdan nasıl yorumlanmalıdır? Bütün bunları ayrıca konuşalım.
M. Necip ARASTE
mostar dergisi
Öyle mi dersin?
Ben demiyorum, tarihçiler diyor.
Hangi tarihçiler?
Sen okulda hiç tarih dersi görmedin mi?
Görmez olaydım ama gördüm! Bir şey soracağım. Şu Ortaçağ dediğin şey neyin ortası oluyor?
Eskiçağ ile Yeniçağ’ın ortası! 476’da Batı Roma İmparatorluğu çöker ve Eskiçağ kapanıp Ortaçağ başlar.
İyi de bundan bize ne?
Bize ne mi? Biz başka bir dünyada mı yaşıyoruz?
Evet, başka bir dünyada yaşıyoruz.
Ne demek başka bir dünyada yaşıyoruz?
Bizim insana, tarihe ve dünyaya bakışımız; senin şu tarih kitaplarındaki insan, dünya ve tarih algısıyla aynı olamaz.
Ha, senin niyetin felsefeye girmek: Fikir jimnastiği yapalım diyorsun?
Ne felsefesi, ne jimnastiği arkadaşım… Biraz kendimize gelelim diyorum. Senin dünya görüşün yok mu?
Ben özgürlüklerden yanayım. Herkes bence dilediği şeye inanmalı ve savunabilmeli, tabi başkalarının haklarını çiğnemediği, başkalarına zarar vermediği müddetçe.
Diyorum ki sen insanı ve dünyayı nasıl algılıyor, nasıl yorumluyorsun? Sen kimsin? Nasıl var oldun ve niye varsın? Dünya niye var? Bütün bu olup bitenler içinde senin yerin ne?
Felsefe yapıyorsun diyorum kızıyorsun, işte bu sordukların düpedüz felsefe!
Tamam, anlaşıldı. Daha net sorayım, sen müslüman mısın?
Evet, tabii ki!
İyi, çok güzel… O zaman Hz. Peygamber’in (s.a.v) bütün insanlara gönderilmiş ve onları kurtuluşa çağıran son peygamber olduğuna, bu çağrıya koşanların kurtuluşa ereceğine, reddedenlerin de azaba uğrayacağına inanıyorsun?
İnanıyorum tabi!
Peki, insanoğlunun ebedî hayatındaki durumunu belirleyen bu çağrının başlaması insanlık tarihi açısından önemsiz midir?
Önemsiz değil tabi. Yani! Evet, hakikaten ya! İnsanoğlu için en önemli şey bu be! Ebediyen kurtulmak veya ebediyen azap çekmek…
Tamam! Yani İslâm’ın tebliği insanoğlu için en kritik dönüm noktası. Peki, Hz. Peygamber (s.a.v) İslâm’ı ne zaman tebliğ etmeye başladı?
Dur bakayım. 600’lerde olması lâzım. Miladi 610 yılında. Yani hıristiyan takvimine göre 610 yılında! Peki, bütün insanlığın yegâne kurtuluş vasıtası olan son peygamberin tebliğe başlaması tarihi şu senin tarih kitaplarının tarihsel çağlar cetvelinin neresinde?
Yok, tabi ki ama o cetvelleri hazırlayanlar zaten Batılı tarihçiler. Adam kabul etmiyor ki bunları!
Etmiyor tabi. Ama sen onların söylediklerini kabul ediyorsun. O tarihsel çağlar tasnifini yapanlar zaten Ortaçağ’ı dinsel baskı ve fanatizm çağı olarak değerlendiriyor. İslâmiyet’i de Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan etkilenerek peygamberliğini ilan etmiş bir insanın, Arap kavmini siyasal bir güç haline getirmek için ortaya attığı bir hareket olarak görüyor. Yani adamların kendilerine mahsus bir dünya görüşü var ve tarihe de o gözle bakıyorlar. Bizim de bir gariplik olduğunu bilsek bile itiraz edecek takatimiz yok. Çünkü tefekkürü olmayanın fikri, fikri olmayanın da söyleyecek bir şeyi olmaz. Geriye de el âlemin ağzının içine bakarak yaşayıp gitmek kalır. Öyle olunca da İslâmiyet’in süratle dünyanın dört bir yanına yayıldığı bir dönemi adamların Ortaçağ’ına hapsediverirsin.
Abiciğim, sakin ol. Tansiyonun falan çıkacak. Tamam, haklısın. Dediğine benim de aklım yattı. Peki, ne yapmak lâzım o zaman?
O zaman dünyaya ve tarihe müslüman gibi bakmak lazım.
Peki, İstanbul’un fethi… İstanbul’un fethi, çağ açıp kapamıyor mu?
Bir olayın önemli olup olmaması illa çağ açıp kapamasıyla mı anlaşılır? İstanbul’un fethinin bizim açımızdan önemli olduğu meydandadır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) müjdesinin gerçekleşmesi. Bununla beraber bu fetih siyasi veya fikri açıdan İslâm dünyasını kökten etkileyip dönüştürecek olaylara sebep olan bir yeni başlangıç noktası mıdır? Yoksa bir dizi fethin sembolik açıdan en önemli halkası mıdır? Tarihi açıdan nasıl yorumlanmalıdır? Bütün bunları ayrıca konuşalım.
M. Necip ARASTE
mostar dergisi