On numara sekülerler yaşayıp on numara cennet hayal ediyoruz

Uzak Yollar

Doçent
Katılım
15 Eki 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
53
Lacivart Dergisi'nden Zeynep Bayramoğlu'nun Gazateci yazar İsmail Kılıçarslan'la yapmış olduğu okunası röportajı okumanızı öneriyorum.

Türkiye'deki Müslümanların hali pür melali nedir?

İsmail Kılıçarslan: Türkiye'de Müslüman kesim sosyolojik olarak fena halde dönüşmüş durumda. Bunun olumlu etkilerini görmedik henüz ama olumsuz yönlerini gördük. Tamamen kapalı, kanaat ekonomisine inanan Türkiye'deki dindar insanlar şimdi, "Benim param benim kararım", diyor.

Müslümanlar bireyselleşiyor mu yani?

İsmail Kılıçarslan: Bireyselleşme sadece dindarların değil tüm dünyanın sorunu. Dindarlar bundan en az etkilenen kesimdi ama AK Parti iktidarı ile birlikte bireyselleşmeyi keşfettiler ve bu durum acıklı sonuçlara sebebiyet verdi. Diyorsun ki abla veya ağabey, neyse, "Sen 400 tl verip partiye gidemezsin". O da diyor ki "Sana ne benim param, ben kazanıyorum, zekâtımı da veriyorum". Bu inanılmaz bir sosyolojik dönüşüme işaret ediyor. Bunun şallı kızı, şallı erkeği yok yani.

'Emri bil maruf nehyi anil münker' ortadan mı kalktı?

İsmail Kılıçarslan: Sen hiç son zamanlarda 'emri bil maruf nehyi anil münker' kavramını birbirine tavsiye eden iki Müslüman gördün mü? Yok ki. Birtakım cemaatler bu işleri yürütmeye çalışıyorlar.

Tesettürlü kadınların durumu...

İsmail Kılıçarslan: Ben bir sahur programının yapımcısıyım. Ortaköy'de dört beş tane örtülü kız gördüm. Yönetmen arkadaşım dedi ki, kızlar keşke başınızı örtmeseydiniz. Şöyle bir manzara düşün, dardan daha dar bir kıyafet ve bütün hatlar ortada. Ben, tesettürü sadece başörtüsünden ibaret sanan anlayış sadece laiklerde olur sanıyordum ama bizim kızlara da sirayet etmiş gibi. Dünyevilikle uhrevilik arasında sıkışıp kalan Müslüman gençler savrulup duruyorlar. Topbaş hocanın, Menzilin veya İsmail Ağa'nın sohbetine gidiyorlar, sohbet dinliyorlar ama oradan çıktıklarında dünya, bütün taraflarıyla onları çağırıyor. Mesela Ramazan programı sunuyorum, reklam arası diyorum, ilk reklam faiz reklamı. Seccadeyi ser namazı kıl, sonra en yakın banka şubesine git ve işlerini hallet. Etrafında beş vakit namazını kıldığı halde bankadan faizle kredi alan kimse yok mu? Ya da namazına ve duasına acayip düşkün ama aynı zamanda süsüne de düşkün bir Müslüman genç kız görmedin mi? Dünyevileşmenin abartılı örnekleri bunlar. Bu bizi içinden çıkılamaz bir noktaya götürüyor. Namaz seccadede, oruç ramazanda sadece. Bugün AK Parti'nin memlekette oluşturduğu yeni muhafazakâr dalga ile geleneksel İslami kodlar arasında sıkıştık kaldık bence. Meselenin özeti bu.

Peki bu sıkışıklıktan kurtulmanın bir yolu var mı? Yoksa sıkışıklık doğası içinde yaşamaya alıştık mı?

İsmail Kılıçarslan: On numara sekülerler gibi yaşayıp on numara cenneti hayal ediyoruz. Böyle bir dünya yok. Faizli banka reklamı almayan TV kanalı var mı? Ama Başbakan faiz lobisi diyor değil mi? Ama ne kadar inandırıcı. Yani bizatihi Başbakanın faiz lobisi dediği şeye televizyon inanmıyor.

Hepimiz bu sistemin parçası haline getirildik. Ve sıkıştık kaldık. Şimdi sen diyeceksin ki, ama senin yayın yaptığın televizyon da yayınlıyor, ben de onu diyorum işte. Bu Ramazan programını ben yapmasam gelip başkası yapacak. Ben biraz da bu nedenle kabul ediyorum programları. Kim derse ki bana ben tamamen sistem dışıyım, gidip ona mürit olmaya hazırım.

Şunu biliyorum; sistem kendisine benzemeyen her şeyi AK Parti iktidarı ile kendi içine almayı başardı. Bu kötü bir şey mi? Bence kötü bir şey. Çünkü ben bu sistemden nefret eden bir insanım. Hali hazırda Milli Eğitim Bakanlığına bize yakın bir personel atandığında sevinen ve zafer ilan eden, borsa yükseldiğinde gurur duyan insanlara döndük. N'oluyoruz ya? Ben mesela bir yayında Ziraat Bankamız demişim. Ziraat Bankası işte. Faiz alıp faiz satan bir yer. Bana ne Ziraat Bankası'ndan? Ama işte sistem seni böyle ele geçiriyor.

İşte böyle olunca dini hayatı fanusa koyuyoruz ve benim sosyal Müslümanlık dediğim hikâye yaşanıyor. Burada otururken hepimiz yüzde yüz Müslümanız ama Huqqa'ya giderken üçümüz birden Müslümanlığımızı kapıda bırakabiliyoruz. Çünkü bir adam hem Müslüman olup hem de 40 liraya çorba içemez. Müslümanken içemez, başka bir zihnin insanı olması lazım. Birçoğumuz iş yerlerimize Müslümanlığımızı bir ceket gibi kapıya asarak giriyoruz. Geçen gün Allah Resulünün borç alıp vermekle ilgili hadislerini okudum. "Kim alacağını ötelerse ona cennet vadediliyor" diyor. "Kim iyilik için iyi borç verirse ona cennet var" diyor.

Yazının devamı için lütfen Tıklayınız
 
Üst