Numan Kurtulmuş'un Ulusalcılara direnişi ve Erbakan'ın hışmı....

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
Numan Kurtulmuş'un Ulusalcılara direnişi ve Erbakan'ın hışmı....

Saadet Partisi’ndeki gelişmeleri kongre öncesine kadar götürmek gerekiyor. Numan Kurtulmuş’un Genel Başkan olması istekleri, parti tabanında daha çok Recep Tayyip Erdoğan’la kıyaslanarak, partinin kurmaylarına da kabul ettirilmişti. Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan’ın onay vermesi ve üst istişare kurulu kontrolünde Numan Kurtulmuş’un Genel Başkan seçilmesi gerçekleşmişti. Tüzük kıskacı sınırları içinde, kararları Erbakan ve arkadaşları alacak, Numan Kurtulmuş da uygulayıcı olacaktı. Numan Kurtulmuş’un parti kurmaylarıyla arasını açan, ulusalcı cepheye karşı direnişi olmuştur. Numan Kurtulmuş’un Genel Başkanlığında, ulusalcı anlayış partide ne kadar yer edinmeye çalışırsa çalışsın, Numan Kurtulmuş’un duruşuyla bertaraf edilmiştir. Numan Kurtulmuş’la Necmettin Erbakan arasındaki kavga, İslamcı çizginin korunması vurgusuna sığınıldığı halde, İslamcı çizgi söylemlerde ne kadar korunursa korunsun, ulusalcı cepheye kayış, Erbakan tarafından gerçekleşmiştir. Numan Kurtulmuş’un Genel Başkan seçilmesi sonrası, Saadet Partisi’nin oyları %2.5’tan %6’lara yükselmiştir.
Saadet Partisi’nde bu zamana kadar takdir edilmiş entelektüel insanların bile, Ergenekoncu yapıların sözcülüğüne soyunduğu, Mehmet Bekaroğlu örneğinde kendini göstermiştir. Milli Görüş Lideri Erbakan’ın komutan, seçmenlerinin asker tasvirlerinin derinliklerinde de militarist bir hiyerarşi vardır. İslamî kavramların hoyratça kullanıldığı siyasi yapıda, İslamî liderlik hiçbir zaman İmamlıkla adlandırılmamıştır. Geçmiş yıllarda parti il başkanlarının bile il halifesi olarak tanımlanması, bütün cemaatlerin ve Müslümanların il başkanlarına itaat etmesi istekleri, 28 Şubat’la birlikte son bulmuştur.
Saadet Partisi’nin İslamcı bir çizgiyi korumasını en samimi duygularla tasvip ediyorum. Siyasî dil geliştirmekte birikim eksikliğini, vizyon sahibi insanların yokluğunu da önemsemiyorum. İslamî çizgiyi koruyacak bir siyasi hareketin, geniş tabanlarda yankı bulması, yükselecek olan seslere, seslerimizi de ortak kılacaktır.
Anayasa paketinin referandumda oylanması öncesinde, Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş olmasaydı “Evet” kararlığı sessizliğe de bürünebilirdi. Referandumun bir mihenk taşı olması yadırganacak eleştirileri getirse de, Erbakan cephesinin sessizliği bu konudaki endişelerimizi delillendirecek kuvvettedir.
Saadet Partisi’nde para trafiğinin Erbakan tarafından kontrol altında tutulması, misyon devamlığı değerlendirmelerini çok da mantıklı bulmadığımı belirtmeliyim. Numan Kurtulmuş’un AK Parti’yi ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirileri dozu kaçırsa da, hakaret boyutuna varmamıştır. Bu zamana kadar Recep Tayyip Erdoğan’a en ağır hakarette bulunan, karşılık verilmeyen de Necmettin Erbakan olmuştur. En şirret siyasilerin suçlamaları, asker ve yargıçların sistem dönüşümüne dair yaptıkları eleştiri ve benzetmeler bile, Erbakan’ın eleştirileri yanında güdük kalmıştır. Geriye dönük hukukun korunması anlamında sessiz kalan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Necmettin Erbakan ne söylerse söylesin, bu sessizliğin korunacağı da tahminlerden uzak bir düşünce olmayacaktır.
Numan Kurtulmuş’un parti oylarını artırması, ulusalcı cepheye karşı direnç göstermesi, Saadet Partisi kurmaylarıyla arasını açmıştır demek, insafsızca bir yaklaşım olarak değerlendirilse de, benim gözlemlerim bu doğrultudadır.
Numan Kurtulmuş’un “Evet” kararlığı ve genel seçimlerde AK Parti’yle birlikte ittifak oluşturabileceği düşüncesi, ulusalcı cepheyi harekete geçirmiştir.
Türkiye’de İslamcı düşüncenin gelişiminde Milli Görüş hareketinin katkıları inkar edilemez. Necmettin Erbakan da dahil, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal gibi isimlerin İslamî birikimleri ve yaşantıları, Türkiye Müslümanlarının İslamî birikim ve yaşantılarıyla kıyaslandığında, hiç de bu düşünce gelişimin öyle olmadığı da görülecektir. Daha önce de söylemiştim; “Yıllar boyunca Milli Görüş gömleği satan insanlar, kendileri bir kez olsun o gömleği giymemiştir.” Bir düşüncenin satıcısı olan insanlar, gün gelir satış yaptığı insanlar tarafından satılır. Eğer samimiyet ve ihlas gibi kavramların kendi fikir ve beden dünyalarında bir derinliği olsaydı, kimse yerinden kıpırdayamazdı.
Aynı özeleştiriyi, kendi yaşadığım radikal serüvende de, fazlasıyla yaptığımı okurlarımız takdir edecektir. Bizlerin birbirinden çok da farkı yok. Biz dediğim, yapıların kurucuları ve söylem geliştiren, İslam’ı ideolojileştiren, bir süre sonra nasihat vaazları veren insanlardır.
Bu ülkede yıllarca bayrak asmak, slogan atmak, protesto yürüyüşleri yapmak, paneller düzenlemek, mitingler organize etmek öğretilmiştir; sivil toplum örgütlerinin durumu da farklı değildir; neden bir dilekçe yazma alışkanlığı öğretilememiş, hak arama mücadelesinde bağırıp, çağırmanın dışında, baskıcılara karşı hukukî mücadele duyarlığı bile kazandırılamamıştır? Referandum sonrası Darbeciler hakkında bulunulan suç duyurularının daha çok “Hayır”cılar tarafından yapılması bile, bizlere utanç olarak yeterlidir!

Ahmet Şükrü Kılıç
 
Üst