niyetler bozulunca sözler sancılanır...

mavilim

Üye
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
50
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
Biraz uzun ama okumanızı tavsiye ederim




Saliha ERDEM
Bana algılarınızı söyleyin. Size niyetinizi söyleyeyim.
eş duyumuzla gördüğümüz ve hissettiğimiz milyonlarca uyaranı beyin bir dakikada fark eder. Bu algıdır; ve bunun çok azını (8-9 tanesini) seçer ve kaydeder, bu da seçici algıdır. Seçici algılar dikkatimizi çeken şeylerden oluşur. Dikkati yoğunlaştıran ise ihtiyaçlardır

v Pişmanlıklarından mazeret harcı ile güvenlik duvarı örenler.

v Yollarını köşe başındaki oklara göre ayarlayıp, gidecekleri yere bir türlü varamayan-lar.

v Her söze kulak verip, fikir karmaşasıyla kilitlenme yaşayanlar.

v Başkalarının istediği gibi olmaktan, kendi benlik semtine henüz adım atamayanlar.

v Doğru olanın kendi bildiği olduğunu sanıp, zikzak yapa yapa yaşam bohçasını yırtan-lar.

v Sorgularıyla oluşturduğu yanlış yargılarını, doğru soru boyasına sokup, yeni bir renk ve ahenk oluşturamayanlar.

v Olumlu iz bırakayım derken, başkasının bıraktığı izi bile karıştırıp, sadece insanla-rın yollarını ve kafaları karıştırarak karmaşa oluşturanlar.


v Oturduğu yerden, en önemli işinin konuşmak ve eksikleri-yanlışları bulmak oldu-ğunu sanarak, çevresindekileri, tenkit ede ede bir şey yapamaz duruma getirenler.

v Hayat boyu insanları güvensiz ve cesaretsiz bırakan, tenkit ve aşağılama keseri ile ev-latlarını sürekli yontanlar.

v Karşısındakinde bir eksiklik görünce hemen sözleri kaydırak yapıp, onunla muhatabı-nın güvenlik alanına girerek, haklı görünmek istemenin ses yüksekliğiyle, ortalığı talan eden-ler.

v Her olayda ve durumda, kendine bakmayı unutup hep karşısındakini gören ve bun-dan dolayı da iyi iş yaptığını sanıp, arınmamış, lekeli bir yüzle toplum içinde salınanlar.

v Akıllı olmanın para kazanmak ve rahat yaşamakla eş değer olduğunu sanarak, para-nın delik deşik ettiği bedeninden değerlerin akıp gittiğini ve içinin boşaldığını fark edeme-yenler.

v Kendini okumayı bilmeyenin, başkasını okusa bile kara cahil sayıldığını bilmeyen-ler.

v Gözdeki ışığı, yüzdeki hüznü, gözyaşındaki çaresizliği göremeyenin, gönül gözü-nün kapalı olduğunu bilmeyenler.

v Ben öyle demek istememiştim, öyle anladıysan o senin sorunun diyenlerin, anlaşı-lır olamamanın iletişim kapısına vurulmuş koskoca bir kilit olduğunu ve aslında bizatihi ken-disinin sorunu olduğunu bilmeyenler.

v Duayı sadece sonuçlar için yapıp, sebep oluşturma kayığını kullanmadığından, niçin sa-hile hala varamadığını düşünüp duranlar.

v Bahçevanın yeni dikilmiş fidelerini sulamak için bilek kalınlığındaki tazyikli suyu, fi-delerin köküne tutup hepsinin can damarlarının açığa çıkıp hayattan kopmalarına sebebiyet vermesiyle, aslında hiç sulamaması arasında fark olmadığını bilmeyenler. Ve bu kuralı ço-cuklarına da uygulayarak, onlara nasıl bir sıkıntı takdim ettiklerinin farkında olmayanlar.

v Doğru cevap dairesine, doğru soru merdivenini kullanarak ulaşabileceğini bilmeyen-ler.

v Toprağın her tohumu artırarak büyüttüğünü unutup, sürekli olumsuzluk tohumu eke-rek, diken ve yabani ot büyütüp sonra da bunlar nerden çıktı diye şaşırıp kalanlar.


v Eline diken batacak diye ömür boyu gül bahçesine uğramayanların asla gül tutamaya-caklarını ve onun güzelliğinden ve kokusundan faydalanamayacağını bilmeyenler. Ve gül ekmeden gül bitmeyeceğini bilmeyenler.

v Asık suratlı olmakla ciddi olmanın aynı şey olduğunu zannedip, sürekli etrafına nega-tif elektrik yayarak, kendisini ve çevresindeki herkesi karanlık içinde bırakanlar.

v Baba olmanın bir eve girip çıkmak ve para kazanmaktan ibaret olduğunu sanıp, eşine ve çocuklarına bir tebessümü, bir tatlı sözü çok görerek, duygu ve paylaşım fakirliğinden ve sevgi açlığından ölmek üzere olduğunun farkında olmayanlar.

v Karşısındakine, sen de kimsin dediğinde, aslında kendisinin kim olduğunu henüz anla-yamamış olduğunu bilmeyenler.

v Aşağılamanın, kendisini değersiz görmekten kaynaklandığını bilmeden, yücelmenin yükselmek olduğunu zannedip boyuna merdiven çıkan ve yükseklerde üşütüp hasta olan ve hâlâ bunun kendisindeki eksiklikler sonucu olduğunu bilmeyenler.

v Yüzmeyi öğrenmeden denize atlayıp, sonra da niye su üstünde kalmadığını düşü-nenle, hayat denizinde nasıl yüzeceğini öğrenmeden hayata atılarak insanlar arasındaki bağları parça parça edip, ondan sonra da niye bu kadar kopuk ve yalnız kaldığını anlayamayanlar ara-sında bir fark olmadığını bilmeyenler.

v Eşleri ve çocukları olduğu halde sevgi köprüsü kurup onların gönül şehrine varama-dıkları için hep ayrı, yalnız, yarım ve mahzun kalmalarının sebebini bir türlü bulamayanlar.

v Kendi içini aydınlatmadan, başkalarını aydınlatamayacağını bilmeyenler.

v Her doğru bilginin insanı aydınlattığını, bilgilenme süreci kesintiye uğradığında insa-nın karanlıkta kalmış gibi olduğunu, yürümekte, iş görmekte ve yaşamakta zorlanacağının farkında olmayanlar.

v Zihnine kaydettiği her bilginin, yani taşıdıklarının, kendisini taşıdığının farkında olma-yanlar ve gördüklerine, yaşadıklarına dikkat etmeden sadece sonuçlara kızarak kısır döngü içerisinde sıkışıp kalanlar.

v Daha iyi olamamanın sebebini, hep şartlarda ve başkalarında arayarak, daha iyi olmak-tan fersah fersah uzaklaştığının farkında olmayanlar.

v Kendi elleriyle zihnini geçmişe kilitlediğinde, ayaklarının geleceğe adım atamayaca-ğını bilemeden kilit üstüne kilit vuranlar.

v En önemli işlerinin ders vermek, haddini bildirmek, yani savunma kılıcıyla herkese sal-dırmak olduğunu zannedip, bir türlü ders almaya ve öğrenmeye sıra getiremeyenler.

v Nereye gitmesi gerektiğini açık seçik gözünün önünde tutup da, attığı her adımı, seç-tiği tarafa doğru yönlendirmek yerine, herkesin yönlendirmesiyle, yön değiştirerek bir türlü amacına ulaşamayanlar.

v Düşünme ve aklını kullanma aracına binerek, gitmesi gereken her tarafa çok rahatça gidebileceği öğretilmediği için, araçsız kalıp dağ, bayır yürüyerek taban patlatanlar ve bunun değişebileceğinin farkında olmayanlar.

v Nasıl olması gerektiğinin bilgisi elinde olmadığı için nasıl olduğunun bilincinde ola-mayanlar ve teşhis edemedikleri durumlarına çare üretemeyenler.

v Beyninin çalışma yöntemini bilmemekle, elindeki son model arabasının nasıl çalıştı-ğını bilmemek arasında fark olmadığını bilmeyenler.
Bunlar, sürekli yaptığımız için alıştığımız alışkanlıklarımız olabilir. Onlara gülen bir maske takıp, bizi rahatlatan gerçek yüzleriymiş gibi algılamaya alışmış da olabiliriz. Maskeyi kaldırınca göreceklerimizin, bize bazı gayretler, fedakarlıklar, mahrumiyetler yükleyeceğini, rahatımızın bozulacağını ve alışkanlıklar zincirimizi kırmanın pek o kadar da kolay olmaya-cağını tahmin ediyor ya da biliyor olabiliriz. Bu durumda, ya gittikçe ilerleyen yanlış alışkan-lıklar hastalığından, benim dışımda herkes suçlu diyerek iyileşmeye niyetimizin olmadığını açıklamış oluruz ya da deriz ki: DAHA İYİ OLMAMANIN MAZERETİ YOK. Bu anlayış bizi duaya ve gayrete sevkeder. Sonra da, Ya Rabbi! Doğruları görmeyi, sevmeyi ve onları ha-yatımıza katarak yolumuzu yordamımızı doğrultmayı nasip et. deriz.
Ya Rabbi! Bana, neye mal olursa olsun yalnızca doğruları tercih etme basireti, iradesi, sabrı ve başarısı nasip et. diye yalvarırız. O zaman da, doğru düşünme ve yaşama biçimiyle, insanların iç ve dış dengele-rini koruyacak bir donanımla onu yaratan Rabbimizin nimeti bize ulaşır ve doğru ile yanlışı ayırt edebilecek hassas bir teraziye sahip oluruz. Terazi dengeniz hiç bozulmasın.
Tespitlerin tespit ettiğinin seçici algınızın oltasına takılması temennisiyle.


 
Üst