Neden AKP’leşmek İstemiyoruz?
Zor zamanda konuşmak buna denir işte.
Buyrun işte Türban da serbest.
Ne istiyoruz peki biz?
Hal ve gidişat aynen şöyledir; Anadolu`nun bir kasabasındasınız. Yıl 50`ler. Demokrat Parti iktidari Ezan`ı serbest bırakmiş. Bu muhteşem birşey. Geniş halk kitleleri Menderes`e evliya gözü ile bakıyor. İste bu ahval ve şerait içerisinde; “İyi de ağa bunlar bizim göbeğimizi Amerika`ya bağlıyorlar. Dönemin şartlarına uygun neo-colonizm`i kabul etmektir bunun adı. Bize 1 verip kendileri 100 alıyorlar. Yedi ceddimiz gelse temizleyemez bu işi bak” diyen birilerini ciddiye alan olur muydu?
Almadılar da…
Hoş gerçi o geniş halk kitleleri Menderes idam edilirken evlerinin balkonlarında keyif yapmaktaydılar ama bu ayrı bir mesele değil mi? Biz asıl meselemize geri dönelim.
Ve sonraki sureçte olanlar oldu zaten. Türkiye; Menderes sağolsun ABD`nin dümen suyunda o gün, bugün`dür. Kendi dinamikleri ile ayakta durma şansını Menderes ile kaçırmıştır Türkiye. Bugünkü tüm sıkıntıların, yozlaşmanın, dışa bağımlılığın ve esaslı bir dış politika geliştiremememizin en büyük sebebidir o gün ABD`ye el-eman demiş olmamız.
Sonra Özal geldi, biliyorsunuz. Milli Görüşlüler arasından çıkan, onların TRT açıklamalarını yapan ve milletvekili adayları olan Özal da Türkiye`nin kapitalist ve aç aslanlar sofrasında ağzı sulanan hizmetçi rolüne daha bir sarılmasını sağlamıstır. Mutlak olan birsey var ki o da takipçisi olduğu Menderes gibi geniş halk kitlelerini oyalayacak bazı politikalar geliştirmişti ve o da 1 verip 100 almasını bilmişti.
Bugünkü yozlaşmışlığımızın, ahlaki bitmişliğin ve bölgemizde ki etkinliğimizin gönül planında da gitmesinin en büyük sebebi de Özal`dır.
Türki Cumhuriyetler mi? Ağabeylik mi? Musul mu? Kerkük mü? Bir koyup üç almak mı? Hikaye mi? Masal mı? İnandık mı?
Ve şimdi Recep Tayyip ERDOĞAN. O da karizmatik. Hatta digerleri ile kıyaslanamayacak kadar karizmatik. O da muhafazakar. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar muhafazakar. Onunda asıl niyyeti başka. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar başka. Vesaire vesaire…
Ama nedense kapitalist sisteme bağlılıgı aynen kendisinden öncekiler gibi. O da Kızılay Meydanı`ndan AB`ye giriş hikayeleri ile uğraşıyor. O da günaşırı ABD`ye gitmeyi seviyor. O da bir veriyor ama henüz kaç aldığını bilemiyoruz. O da dünya gerçeklerinden ve stratejik ortaklıklardan bahsediyor. Zaman zaman kendisini RP`nin İstanbul İl Başkanı zannettiği oluyorsa da ertesi güne yine son zamanların bildik ismi olarak devam etmesini de biliyor.
Ama farkı; daha bir “bizden” olması. Bizim cümlelerimizle konuşuyor, bizim simgelerimizle hareket ediyor olması. Dikkat ederseniz “bizim içimizden çıkmış” demiyorum. Biz zaten bu haldeyiz. Bizi bir süredir AKP`lileşmeye hazırlıyorlardı. Biz zaten AKP`lileşmiştik veya.
Sivri uçlarımız alınmıs, radikallikten kurtarılmıs, Kudüs ile arasına mesafe konulmuş, sloganlarından arındırılmıs, Beyazıt Meydanı`ndan uzaklaştırılmış ve bu dünyaya dair iddialarının önü tıkanmış koca bir kitle haline getirilmiştik.
İyi ama bu hal “bizimkiler”den kaynaklanıyor diye susmamız mı gerekiyor?
İyi ama teşhirciliği “bizim kızlarımız” yapıyor diye görmezden mi gelmemiz lazım?
İyi ama götürmeye “bizim büyüklerimiz”de alıştı diye helal mi edelim?
“Tamam. “Göbeği açık türbanlı kız” muhabbetleri tam olarak AKP ile beraber arz-ı endam etmeye başladı ve AKP ruhuna da çok uygun. Tamam. Ama mesela gotürmeye bizimkiler “Refahlı Belediyeler zamanında” alıştılar. Bunu neden görmezden geliyorsun?” diyebilirsiniz. Haklısınız. Anlatmak istediğimiz de bu zaten. AKP`lileşme süreci yeni başlamadı ki. Veya biz AKP`lileşme derken siyasi bir mevzudan çok sosyal/toplumsal bir mevzudan bahsediyoruz. Derdimiz Adalet ve Kalkınma Partisi değil yani.
Güzel. Türban AKP sayesinde üniversitelerde serbest olacak inşallah. Ne kadar güzel. İyi de Türban`ı alkışlarken tesettürü neden ihmal edelim? Türban`a bakarken tesetttürün içini nasıl boşalttık? Konuşmayalım mı bunları?
Sahi, mesela Filiz Beyaz yaşasaydı güney sahillerinde ki tatil maceralarını dizi yazı şeklinde Hürriyet ve Zaman`da yayınlatır mıydı şu pek meşhur Türbanlı Zaman yazarı gibi?
Veya Metin Yüksel yaşasaydı yakın arkadasları gibi o da meclis sıralarından ellerini patlatırcasına Simon Peres`i alkışlar mıydı?
Mevzu; AKP, Tayyip Erdoğan, Erbakan, Siyonistler, vefa. Ayrılma, satma filan değil. Kimse boşuna mesela Erbakan`a küfrederek bu süreci aklamaya çalışmasin. Bu süreç ak bir süreç değil.
Bu mevzu; 2000-3000 kadar muhafazakar kitlenin merkeze alınması ile aslolan çevrenin, aslolan değerlerin ve aslolan iddiaların önünün kapatılması mevzusudur.
3-5 jip, birkaç söylem ve bizim zaferimiz… Neden aldanalım buna? Veya; “Milletin %50`si eşleri başörtülü insanlara oy veriyor işte” lafazanlığı ile avunalım mı? Kahvehane muhabbeti mi yapıyoruz?
Var mıydı “eskimeyen ezgilerimizde” AB hikayesi?
Nereye gitti muhalif şiir, aykırı edebiyat? İlk trene binip gitmek için miydi bunca mücadele?
Bunları olsun konuşmayalım mı? Susalım mı? Eleştirmeyelim mi? Çözüm aramayalım mı? Yazmayalım mı?
Velhasıl; ampül yolumuza değil gözümüze tutuluyor. Anlatmak istediğim bu…
Yaziyi Serigundem`den okumak icin lutfen tiklayiniz
http://www.serigundem.com/haber/20080211/Neden-AKPlesmek-Istemiyoruz.php
Zor zamanda konuşmak buna denir işte.
Buyrun işte Türban da serbest.
Ne istiyoruz peki biz?
Hal ve gidişat aynen şöyledir; Anadolu`nun bir kasabasındasınız. Yıl 50`ler. Demokrat Parti iktidari Ezan`ı serbest bırakmiş. Bu muhteşem birşey. Geniş halk kitleleri Menderes`e evliya gözü ile bakıyor. İste bu ahval ve şerait içerisinde; “İyi de ağa bunlar bizim göbeğimizi Amerika`ya bağlıyorlar. Dönemin şartlarına uygun neo-colonizm`i kabul etmektir bunun adı. Bize 1 verip kendileri 100 alıyorlar. Yedi ceddimiz gelse temizleyemez bu işi bak” diyen birilerini ciddiye alan olur muydu?
Almadılar da…
Hoş gerçi o geniş halk kitleleri Menderes idam edilirken evlerinin balkonlarında keyif yapmaktaydılar ama bu ayrı bir mesele değil mi? Biz asıl meselemize geri dönelim.
Ve sonraki sureçte olanlar oldu zaten. Türkiye; Menderes sağolsun ABD`nin dümen suyunda o gün, bugün`dür. Kendi dinamikleri ile ayakta durma şansını Menderes ile kaçırmıştır Türkiye. Bugünkü tüm sıkıntıların, yozlaşmanın, dışa bağımlılığın ve esaslı bir dış politika geliştiremememizin en büyük sebebidir o gün ABD`ye el-eman demiş olmamız.
Sonra Özal geldi, biliyorsunuz. Milli Görüşlüler arasından çıkan, onların TRT açıklamalarını yapan ve milletvekili adayları olan Özal da Türkiye`nin kapitalist ve aç aslanlar sofrasında ağzı sulanan hizmetçi rolüne daha bir sarılmasını sağlamıstır. Mutlak olan birsey var ki o da takipçisi olduğu Menderes gibi geniş halk kitlelerini oyalayacak bazı politikalar geliştirmişti ve o da 1 verip 100 almasını bilmişti.
Bugünkü yozlaşmışlığımızın, ahlaki bitmişliğin ve bölgemizde ki etkinliğimizin gönül planında da gitmesinin en büyük sebebi de Özal`dır.
Türki Cumhuriyetler mi? Ağabeylik mi? Musul mu? Kerkük mü? Bir koyup üç almak mı? Hikaye mi? Masal mı? İnandık mı?
Ve şimdi Recep Tayyip ERDOĞAN. O da karizmatik. Hatta digerleri ile kıyaslanamayacak kadar karizmatik. O da muhafazakar. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar muhafazakar. Onunda asıl niyyeti başka. Hatta diğerleri ile kıyaslanamayacak kadar başka. Vesaire vesaire…
Ama nedense kapitalist sisteme bağlılıgı aynen kendisinden öncekiler gibi. O da Kızılay Meydanı`ndan AB`ye giriş hikayeleri ile uğraşıyor. O da günaşırı ABD`ye gitmeyi seviyor. O da bir veriyor ama henüz kaç aldığını bilemiyoruz. O da dünya gerçeklerinden ve stratejik ortaklıklardan bahsediyor. Zaman zaman kendisini RP`nin İstanbul İl Başkanı zannettiği oluyorsa da ertesi güne yine son zamanların bildik ismi olarak devam etmesini de biliyor.
Ama farkı; daha bir “bizden” olması. Bizim cümlelerimizle konuşuyor, bizim simgelerimizle hareket ediyor olması. Dikkat ederseniz “bizim içimizden çıkmış” demiyorum. Biz zaten bu haldeyiz. Bizi bir süredir AKP`lileşmeye hazırlıyorlardı. Biz zaten AKP`lileşmiştik veya.
Sivri uçlarımız alınmıs, radikallikten kurtarılmıs, Kudüs ile arasına mesafe konulmuş, sloganlarından arındırılmıs, Beyazıt Meydanı`ndan uzaklaştırılmış ve bu dünyaya dair iddialarının önü tıkanmış koca bir kitle haline getirilmiştik.
İyi ama bu hal “bizimkiler”den kaynaklanıyor diye susmamız mı gerekiyor?
İyi ama teşhirciliği “bizim kızlarımız” yapıyor diye görmezden mi gelmemiz lazım?
İyi ama götürmeye “bizim büyüklerimiz”de alıştı diye helal mi edelim?
“Tamam. “Göbeği açık türbanlı kız” muhabbetleri tam olarak AKP ile beraber arz-ı endam etmeye başladı ve AKP ruhuna da çok uygun. Tamam. Ama mesela gotürmeye bizimkiler “Refahlı Belediyeler zamanında” alıştılar. Bunu neden görmezden geliyorsun?” diyebilirsiniz. Haklısınız. Anlatmak istediğimiz de bu zaten. AKP`lileşme süreci yeni başlamadı ki. Veya biz AKP`lileşme derken siyasi bir mevzudan çok sosyal/toplumsal bir mevzudan bahsediyoruz. Derdimiz Adalet ve Kalkınma Partisi değil yani.
Güzel. Türban AKP sayesinde üniversitelerde serbest olacak inşallah. Ne kadar güzel. İyi de Türban`ı alkışlarken tesettürü neden ihmal edelim? Türban`a bakarken tesetttürün içini nasıl boşalttık? Konuşmayalım mı bunları?
Sahi, mesela Filiz Beyaz yaşasaydı güney sahillerinde ki tatil maceralarını dizi yazı şeklinde Hürriyet ve Zaman`da yayınlatır mıydı şu pek meşhur Türbanlı Zaman yazarı gibi?
Veya Metin Yüksel yaşasaydı yakın arkadasları gibi o da meclis sıralarından ellerini patlatırcasına Simon Peres`i alkışlar mıydı?
Mevzu; AKP, Tayyip Erdoğan, Erbakan, Siyonistler, vefa. Ayrılma, satma filan değil. Kimse boşuna mesela Erbakan`a küfrederek bu süreci aklamaya çalışmasin. Bu süreç ak bir süreç değil.
Bu mevzu; 2000-3000 kadar muhafazakar kitlenin merkeze alınması ile aslolan çevrenin, aslolan değerlerin ve aslolan iddiaların önünün kapatılması mevzusudur.
3-5 jip, birkaç söylem ve bizim zaferimiz… Neden aldanalım buna? Veya; “Milletin %50`si eşleri başörtülü insanlara oy veriyor işte” lafazanlığı ile avunalım mı? Kahvehane muhabbeti mi yapıyoruz?
Var mıydı “eskimeyen ezgilerimizde” AB hikayesi?
Nereye gitti muhalif şiir, aykırı edebiyat? İlk trene binip gitmek için miydi bunca mücadele?
Bunları olsun konuşmayalım mı? Susalım mı? Eleştirmeyelim mi? Çözüm aramayalım mı? Yazmayalım mı?
Velhasıl; ampül yolumuza değil gözümüze tutuluyor. Anlatmak istediğim bu…
Yaziyi Serigundem`den okumak icin lutfen tiklayiniz
http://www.serigundem.com/haber/20080211/Neden-AKPlesmek-Istemiyoruz.php