Nazmi Sakallıoğlu(Sahte Dabbet’ül Arz)

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
NAZMİ SAKALLIOĞLU
(SAHTE DABBET’ÜL ARZ)

Nereden çıktığını unutan, yolunu sapıtan şu adamın çalımına bir bak!
Nice kimseler gerek alenen, gerek gizliden gizliye Allahlık dâvâsında bulundu. Nefsini ilâh edinenler, şeytanın askeri olanlar çıktı. Sahte peygamberler, sahte Mehdiler türedi. Ve şimdi de sahte Dabbet’ül-arz türedi.
Onun bu sahte ve yalan çıkışını ve sözlerini Allah-u Teâlâ’nın kitabı Kur’an-ı kerim’indeki Âyet-i kerime’lerle çürüttük.
Allah-u Teâlâ kitabı Kur’an-ı azimuşan’da şöyle beyan buyuruyor:
“Hevâ ve hevesini ilâh edinen, Allah’ın bile bile saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (Câsiye: 23)
Allah-u Teâlâ bunları bile bile saptırmış. Bunlar beşeriyet için çok büyük tehlikedir. Bu adam nereden çıktığını bilmiyor, nereye gireceğini de görmüyor.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında göreceklerdir.” buyuruyor. (Şuarâ: 227)

Bu gibi kimseler ta Mehdi Aleyhisselâm çıkıncaya kadar beklenir.
Bu adam İslâm dini için çok tehlikelidir. İslâm dini ile hiçbir ilgisi yoktur. Dabbet’ül-arz olduğunu söylemesi hem fitnesine, hem niyetine, hem de gaye ve maksadına delâlet eder. Halbuki Dabbet’ül-arz Allah-u Teâlâ’nın emriyle yerden çıkacak, yani yerin altından çıkacak. O verilmiş olan ilâhi hükmü yerine getirecek. Ona asa ve mühür verilecek. Onun elinden hiçbir kimse kurtulamayacak, hiçbir fert de kaçamayacaktır. Bu ise nereden çıktığını bilmiyor, nereye gideceğini de görmüyor.
Bu adam bir alevidir. Ve aleviler için bir Kur’an meâli hazırlamış, ismi “Alternatif Kur’an” diye duyurulmuştur. Daha sonra “Kur’an, Heyet Alevi Dedeleri” ismindeki bu kitap piyasaya sürülmüştür. Bu kitapta te’vil ve yorumlar yapılmış, Âyet-i kerime’lerdeki mânâlarda alevilikle ilgili lâfızlar aranmış ve çok yanlış, yalan dipnotlar yapılmıştır. Öyle ileri gidilmiş, mânâlar öyle saptırılmıştır ki, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’e ilâhlık isnat edilmiştir.
Yâsin sûre-i şerif’inin 81. Âyet-i kerime’sinde Allah-u Teâlâ:
“Ve hüvel hallâkül alîm” = “O herşeyi hakkıyla bilendir.” buyuruyor. Bu Âyet-i kerime için “Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’in ulûhiyeti hakkındadır” diyerek Hazret-i Allah’a ortak koşmuştur. (Kur’an Heyet Alevi Dedeleri. sh: 444)
Ulûhiyet demek; İlâh demektir. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz ilâhlaştırılmıştır. Bu söz küfürdür, söyleyen kâfirdir. Şirktir, söyleyen müşriktir. Bu adamın müslümanlıkla alâkası yoktur.
Bir de Ehl-i beyt’ten bahsediyor. Müslüman olmayan birinin Ehl-i beyt’ten bahsetmeye hakkı yoktur. Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-den bahsetmeye, Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den, Hazret-i Hasan ve Hüseyin -radiyallahu anhümâ-dan bahsetmeye sahib-i salâhiyet değildir.
Herşeyden önce iman nedir? İman, İslâm dinine göre; Allah-u Teâlâ’nın varlığına birliğine, Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’ın O’nun kulu ve peygamberi olduğuna ve onun Allah-u Teâlâ tarafından bize getirip tebliğ ettiği esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddüt etmeden kesin olarak inanmaktır.
İslâm dinine girmenin ilk şartı olan bu iki esas “Kelime-i Şehâdet”te toplanmıştır. Kelime-i Şehâdet’i kalp ile tasdik edip dili ile de söyleyen bir kimseye “İnanmış” mânâsına gelen “Mümin” adı verilir.
İman kalbî ve vicdanî bir durumdur. İmanın esası kalpte olan tasdiktir.
Allah-u Teâlâ münâfıklar hakkında Âyet-i kerime’sinde:
“Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızları ile inandık diyenlerle, yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin.” buyurarak, imanın kalbin tasdiki olduğunu belirtmiştir. (Mâide: 41)
Dil ile inandıklarını söyleyip de kalbiyle tasdik etmeyenler hakkında da şöyle buyuruyor:
“Bedevîler ‘iman ettik’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz, bari ‘müslüman olduk’ deyin. İman henüz kalplerinize yerleşmedi.’” (Hucurât: 14)
Mümin olmak için, imanın kalbe nüfuz etmesi ve o kimsenin takvâya bürünmesi lâzımdır.
Şimdi imanın birinci şartı yani müslüman olmanın birinci şartı Allah’ın varlığına ve birliğine, ondan başka bir mevcud, ilâh olmadığına inanmak olduğuna göre; senin Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’e kitabında ulûhiyet isnad etmen şirktir, küfürdür. Otomatik olarak İslâm’dan çıkmaktır.

Dabbet’ül-arz beyanına gelince: Bu sözü Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle çürütüldü. Kur’an-ı kerim’de kıyametin yaklaştığını ifade eden Âyet-i kerime’ler olmakla birlikte bu müthiş hadisenin alâmetlerine genel olarak işaret eden Âyet-i kerime’ler de bulunmaktadır. (Muhammed sûre-i şerif’i 10. Âyet-i kerime’si gibi)
Hadis-i şerif’lerde ise kıyamet alâmetleri “büyük ve küçük”, “fiilen vaki olanlar, kıyametle çok yakın bir zamanda gerçekleşecek olanlar” şeklinde çeşitli bölümlerle ifade edilmiştir.
“Dabbet’ül-arz”ın çıkışı da kıyamet alâmetlerindendir. Dâbbet’ül-arz, âhir zamanda Allah-u Teâlâ’nın emirlerinin terkedildiği, insanların gerçek dini değiştirdikleri sırada çıkacak olan bir hayvandır. Tâkip edenin yetişemeyeceği, kaçanın kurtulamayacağı bir süratte olacaktır.
Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:
“(Kıyametin kopacağına dair) O sözün tahakkuk zamanı yaklaşınca onlara yerden bir dabbe çıkarırız da insanların âyetlerimize yakînen iman etmemiş olduklarını söyler.” (Neml: 82)
Allah-u Teâlâ bu Dabbe’yi kıyametin kopması gibi büyük bir hadisenin başlangıcı olarak, insanların Kur’an-ı kerim’e kesin olarak inanmayışları sebebiyle ortaya çıkaracaktır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Dabbet’ül-arz, beraberinde Musa Aleyhisselâm’ın âsâsı, Süleyman Aleyhisselâm’ın mührü bulunduğu halde çıkar. Mühür ile müminin yüzünü parlatır, âsâ ile kâfirin burnunu kırar. Öyle ki insanlar sofra üzerinde biraraya gelirler de, mümin kâfirden ayırt edilip tanınır.” (Tirmizî)
Böyle bir gün yaklaştığı zaman tevbeler kabul edilmeyecek, içinde bulundukları duruma göre insanların hükümleri verilecek.
Diğer bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Üç şey vardır ki, bunlar çıktıkları zaman, daha önceden iman etmeyen veya imanında bir hayır kazanamayan hiçbir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet’ül-arz.” (Müslim: 158)
Çünkü o zaman edilen imanla, işlenen amel-i salihin hükmü, can boğaza geldiği zaman edilen imanın hükmü gibidir.

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruyor:
“Onların çoğu Allah’a iman etmişler, fakat müşrik olarak yaşarlar.” (Yusuf: 106)
Denir ki, “Minareyi çalan kılıfını hazırlar.” Bu büyük yalanın kılıfı nerede? Buna hangi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le doğru olduğuna dair delil getirebilir. Bunun için bu büyük yalanın karşısında bu adamın saklanması lâzım.
Daha Mehdi Aleyhisselâm gelmediği gibi Dabbet’ül-arz da daha çıkmamıştır. Bu zamanda çıkarsa buna küfür damgası vurulur. Neden? Âyet-i kerime’leri inkâr ettiği için ve nefsini ilâh edindiği için. Zira Allah-u Teâlâ nefsini ilâh edinenlerin şirk içinde olduğunu ferman buyurmuştur.
“Resul’üm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkân: 43)
Bunlar zamanın büyük fitnelerindendir. Müslümanların çok uyanık bulunması lazımdır.
Şu kadar var ki;
Ancak Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere çok dikkat etmeli ve ona iman etmelidir. Ve yalnız bu ikisine tutunan kurtulacaktır.

Bu adam “Ehl-i beyt” isimli kitabında müslümanlara fitne ve fesad sokmak istemekte, “Hacca gitmeyen yüzmilyonlarca müslümanın bulundukları yerden doğru kesim yapmaya kalkışması, sadece hayvan katliamı yapmak olur.” demektedir. (sh. 85)
Onun bu sözünü şu Âyet-i kerime ile çürüttük.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Rabb’in için namaz kıl, kurban kes!” buyuruyor. (Kevser: 2)
Kurban, Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmak niyeti ile belli günlerde kesilen hayvana verilen addır.
Kurban kesmek hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn-i Mâce)
Hemen bütün semavî dinlerde kurban kesmek, insanı Allah’a yaklaştıran ve ulaştıran bir ibâdet sayılmıştır.

Kur’an-ı kerim’de Âdem Aleyhisselâm’ın oğullarının kurban kesmelerinden bahsedilmektedir.
Bir Âyet-i kerime’de:
“Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık.” buyuruyor. (Hacc: 34)

Buna mümasil birçok konuda yanlış fikir ve inanışlara sahip olan kişi şimdi de çıkıp Dabbet’ül-arz’lığa soyunuyor, İslâm’ım diyor, Ehl-i beyt müdafiliği yapıyor. Sen önce müslüman ol.
Ehl-i beyt risalesinde birçok Sahabe-i kiram Hazeratı’na dil uzatmakta; Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz’e çirkin saldırı ve hakaretlerde bulunmaktadır.
Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şeref-i sohbetinde bulunan Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Efendilerimiz’in hepsine hürmet ve muhabbet de edeptendir.
Sebeb-i Mevcûdat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer Peygamberân-ı izam -aleyhimüsselâm- Efendilerimiz’den üstün olduğu gibi, onun Ashâb-ı güzin’i de bütün insanlardan üstündür.
Onlar Resulullah Aleyhisselâm’ın ef’al ve ahvâlini gördüler. Onların imanları şuhudidir, vahyin ve sohbetin bereketi ile hakikatleri göre göre iman ettiler. Böyle bir devlet onlardan başkasına müyesser olmamıştır. Resulullah Aleyhisselam ile sohbet faziletine muâdil tutulacak hiçbir fazilet ve kemâlât tasavvur edilemez.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Sahabemi bana terkediniz. Nefsim kudret elinde olan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki, fakir ve düşkünlere Uhud dağı ağırlığında altın infak etseniz, onların amelinin sevabı gibi sevaba nâil olamazsınız.” (Buhârî)

Ehl-i beyt müslümanım diyen herkesin muhabbet beslemesi gereken insanlardır. Ehl-i beyt’e sevgi ve muhabbet İslâm’ın emri, imanın alâmetidir. Sen ise diline hep Ehl-i beyt’i dolamışsın. Ehl-i beyt adı altında İslâm’a sokulmaya çalışılan fitne ve fesatların son halkası mısın?
Bütün meselelere Ehl-i beyt maskesi altında alevilik açısından bakıyorsun.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhabbet ettiği akrabalarına muhabbet etmek de vaciptir.
O nasıl ki bütün insanların en üstünü ise, zevceleri de hanımların en hayırlısı, Ehl-i beyt’i de insanların hayırlısıdır.

Yazdığı kitabında, “Hicr 40, Cin 18-19. Âyet-i kerime’lerinde geçen mescid lafızlarını cemevi olarak tevil etmiştir.” Halbuki cemevinde namaz kılınmadığı aşikardır. Onun bu sözünü de Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler ile çürüttük.
İbâdetlerin toplu halde eda edilebilmesi için câmi ve mescidler yapılmıştır. Dinimiz cemaat ruhuna büyük önem vermiştir. Cemaatte rahmet ve bereket vardır. Bunun içindir ki her mescidin fazileti çok büyüktür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan kimseler imar eder.” (Tevbe: 18)
Mescidler Beytullah yani Allah’ın evi olduğu için gereken saygı gösterilmeli, edeplerine riâyet edilmeli ve her türlü taşkınlıktan sakınılmalıdır.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Kulluk vazifelerini yapmak için gönlü câmilere bağlı ve onları seven bir kimseyi görürseniz kemâl-i imânına şehâdet ediniz!” (Tirmizî)
Bu ve bunun gibi bir çok meselelerde zan, nam, fitne ve fesad için Kur’an-ı kerim âyetlerini ehil olmadan tevil etmek insanı küfre sokar. Kur’an-ı kerim’in bir çok ahkamını esasından çıkarmaya içten içe yıkmaya çalışanlar için Allah-u Teâlâ’nın şöyle ferman-ı ilâhî’si vardır:
“(İnsanlar) kabul edip girdikten sonra, Allah’ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin iddia ve delilleri, Rabb’leri katında hükümsüzdür.
Onlara bir gazap vardır ve çok çetin bir azap da onlar içindir.” (Şurâ: 16)
Bu gibi kimseler İslâm göründüklerinden, tahripleri dış düşmandan daha büyüktür ve daha tesirlidir.
Siz İslâm dinini yıkmaya ve bozmaya çalışıyorsunuz.

Hülâsa-i kelâm; senin önce tecdid-i imâna ihtiyacın var. Ondan sonra ancak Ehl-i beyt’ten bahsedebilirsin.

Maksad ve gayen; İslâm âlemini bulandırmak Ehl-i beyt’ten görünmek suretiyle İslâm’da fitne fesad çıkarmaktır.
Kur’an-ı kerim’i istismar ederek neye, hangi maksada hizmet etmeye çalışıyorsun?
Soyadı Sakallıoğlu, kendisinde sakal bile yok. Fakat bu türemeler beklenir beklenir... Hazret-i Mehdi’ye kadar bu türemeler beklenir.
Bu adam bilerek yıkıcıdır. Gayesi din-î İslâm’ı bozmaktır. Bu adamın aleni olarak küfrü meydandadır.
http://www.hakikat.com

Ayrıca
http://www.hakikat.com/nur/risaleler/ynari/ahir6.html

Not:
1.Hakaret edenler olursa yönetim cezalandırsın, mesajları silsin.
2.Konuyla alakasız mesaj yazmayın.
3.Eski konuları getirip konuyu mahvetmeyin.Boş mesajlar yazmayın.

 
Üst