Murat Başaran Şiirleri

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
kanıyorum



Senin bakışın bıçak.
Tebessümün yakar,
Konuşma...
Ki ölmeyeyim!
--
Gözlerimi kapadığım zaman...
Kalbim;
Adını fısıldadığında hafızama...
Suretin belirir...
Belli belirsiz.
Bin halinin sarmalında, boşluğa düşer gibi,
Kendimi bulurum.
Ben; insan!
Bir yanımdan bakınca, yekpare kusur silkinir...
Bir yanım yekpare muhabbet.
Merhamet et!
--
Senin tebessümün yakar,
Bakışın bıçak.
Kanıyorum;
Bak!



/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Vedâ




Kal diyen yanım; katilim olursun...
Şimdi gitmek zamanı buralardan,
Bir bardak serin sudan yarenlik dileyip,
Ve serinleyip..

...

Varsın açmasın bahçemde çiçek,
Bir fesleğene anlatırım rüyamı,
Şimdi gitmek zamanı...

...

Farzet ki gönlüm; burda doğmadın...
Bu güneş, bu gökyüzü yabancı...
Bir kara sevdayla vedalaşırcasına...
Gitmek zamanı...

...

Vakıa, bu bahçenin bülbülüydüm ben,
Çiçeklerden önce açardım her sabah,
Bir bakıştı önce...
Sonra tebessüm...
Bunca yıl avunduğum...

...

Şimdi gitmek zamanı buralardan...
Yavaştan toplarım hüznümü, heyecanımı.
Bana ait ne varsa.. Benden başka...
Ve incitmeden...

...

Ve incinmeden olsun isterdim...
Şimdi gitmek zamanı...



/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Böyle Kar Yağdığı Zaman



Gece beyazdı...

Karanlık bembeyaz...
Sokak lambasının altında...
Kar yağıyordu sessizliğe; geceye...
Kar geceyi beyaza boyuyor;
geceyi üşütüyor...
Sokak lambası ise; sarı ve sıcak...

•••

Pencerelerde buğu...
Perdeler sımsıkı...
Benim ellerim ceplerimde...
Benim gözlerimde yaş...
Dışardayım...

•••

Sen değilsin aradığım...
Hazır herkes kaçmışken ve her yer örtülmüşken...
Ve şehrin tamamı kar tanelerine...
Sokak lambalarına ve bana...
Şehir bana kalmışken...
Sen değilsin aradığım...
Üşüyorum ama...
Hoşuma gidiyor...

•••

Kar yağıyor şehrin üstüne...
Karanlığın üstüne...
Bomboş sokaklara...
Caminin avlusuna...
Musalla taşına...
Mezarlığa...
Kar yağıyor yüreğime...
Ateşime...
Temiz ve beyaz bir soğuğun kucağında
yanıyor/üşüyorum...
Sen değilsin aradığım...

•••

“Kar yağdı mı?” merakıyla sabahın köründe
pencereye koşan çocuklar gibi değilim
şimdi...
Coşkun değilim...
Ve çocuk değilim...
Ve üstelik gece...

•••

Ama...
“Böyle kar yağdığı zaman...
Üşüdüğüm zaman yani...”
Sokak lambaları beni çağırır...
Gitmeden yapamam...
Yoksa...
Sen değilsin aradığım...

/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Korkumun peşinde...



İkindi...

Gün bitecek az sonra...
İçine dönecek çiçekler;
renklerini kaybedecek.
Ben biteceğim; veya
“bitiyorum” telaşlarının sularına
kağıttan kayıklar bırakacağım avare...

•••

İkindi...
Yüreğimdeki hançerin bilinmedik
bir el tarafından çekiliverdiği...
Kan sızıntısının,
kanayan açık yaraya döndüğü...
Belki de öldürdüğü...

•••

Akşam olur...
Acele ezanlarda, ecel korkusu...
Kendime “kendine gel!”
diye haykırdığım...
Veya bir şadırvanın açıkta sallanan
ampulünde nazlanan kirli sarı ışığa,
suyun aydınlığını kattığım...
Ah... Biliyorum;
hüzün kurtarmaz tek başına...

•••

Akşam olur...
İnadına akşam olur sanki...
Kaybettiğim...
Belki de hiç bulamadığım arayışın
üstündeki gölgeler bile görünmez.
Ben değil miydim günün ve güneşin gösterdiği gerçeklerden kaçan
ve korkan...
Suçlu benim...
Ben!
Bıçak sırtındaki cambaz!
Zaman değil...

•••

Bir mezartaşı kadar sessiz...
Ve ama dua kadar sıcak ümidim.
Ah şu ikindilere söz geçirebilseydim...
Dünya mı yüküm, ben mi yüküyüm?
Bilseydim...

•••

Birdenbire akşam oluverir...
Bir gün daha biner sırtıma,
içime sindiremediğim...

•••

Suçlu benim...
Ben!
Bıçak sırtındaki cambaz!
Çiçeklerin rengini çalan ikindi değil... Zaman hiç değil.




/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Ölümün Dua Olur



Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığın içinde…

Bir kandil yakıyorum, içimi ısıtacak…
İçinde eski bir mum; hatıralardan fitili…
Bu aydınlığın içinde…
Karanlığım…

•••

Yazılsa hikayesi, “Bir serdengeçtinin ölümü” olur başlığı ihtimal…
Ama yazacak bir akıncı yok; üzgünüm…

•••

Gerçekti; yaşadık…
Sonra hikaye ettik…
Şimdi masal gibi; anlatanı da,
dinleyeni de olmayan…
Lügatın sözlük olduğu zamanlarda
öldü heyecanımız…
Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığa
gömüldü ışığımız…

•••


Adımız vardı aynaya baktığımızda…
Sabah ezanları gibi uzundu, derindi,
çağıldardı aşkımız…
“Bir lokma ve bir hırka”ya
razıydık saraylarımızda…
Ölümün tezgâhında dokunmuş şiirdik;
sonsuzluğa müjdeli…

•••

Yazılsa hikayesi, “Bir serdengeçtinin ölümü” olur başlığı ihtimal…
Ama yazacak bir akıncı yok…

•••

Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığın içinde…
Bir kandil yakıyorum, içimi ısıtacak…
İçinde sarı-eski bir mum; hatıralardan fitili…

•••

Şimdi kıyamet hüzünlü bir akşam ezanı okunur üstümüze…
Bir İstanbul ararız,
kırılgan hissedişlerimizi onaracak…
İşgal yorgunluğunda,
Fatih’ini sayıklar yedi tepesi…
En fazla bir kubbedir artık:Serdengeçtinin kayıp türbesinde…

•••

Fakat…
Bir duadır sonsuzluğa, bu garip kandil…
Gün gelir, gelir binlerce ebabil…


/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Ahirzaman yiğidi...



Kapındayım...

Ne gövdemi ayaklarının altına serecek ateş var yüreğimde...
Ne de cebimde sorular...
Sevmeyi arayan yorgun gönlümün,
Sessiz ama arzulu çekiştirmesinin peşinde...
Kapındayım...

Bugün böyleyim işte...
Bazen böyleyim.
Yangınımın alevleri susar...
Fırtınam diner...
Tatlı bir başağrısını katık edip,
ruhuma ayna ararım anlamak için...
Bir limana sığınır gibi...
Kapındayım işte.

Uzaktan gelmedim; zaten biliyorsun...
Ben bu mahallenin çocuklarından
artakalanım...
Bir taş koyamadım belki bir taşın üstüne...
Ama hiç yıkmadım.
Ondandır;
Bir yanım hüzün, bir yanım teselli...
Benimkisi...
Ahir zaman yiğitliği!

Kapındayım...
Ne gövdemi ayaklarının altına serecek ateş var yüreğimde...
Ne de cebimde sorular...
Yetecek yorgun gönlüme,
Hatırlanmak...
Gözüm yok fazlasında...
Başladığım yerde bitirmek umuduyla...
Kapındayım...




/Murat Başaran
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Masal...



“Yüreğimde sakladığım,
bir damla gözyaşısın!
Sana kıyamam...
Ağlayamam...”

***

Bir hırka...
Ve bir lokma...

***

Yürüdüğüm, çözdüğüm, kördüğüm yollar!
Şikayetçi değilim...

***

Nesin sen aşk?

***

Şimdi uzun uzun anlatsam,
hayat bu kadar kısayken...
Ne bulutlar dağılır gönlümdeki...
Ne sen anlarsın?
Olsun varsın!

***

Bir zamanlar...
İnsanlar hayatla ve ölümle barışıkken;
mezarlıklar da yanıbaşlarındaymış...
Şimdi şehrin dışında bir yerlerde...
Güya ölüm gibi; gözden ırak!
Gönülden ırak!
Ve bu zamanlar...
İnsanlar hayata yabancı...
Ölüme de...
Bir hırka...
Ve bir lokma...
Lazım olan ve üstelik yanında
götüremediğin...
O zaman bu telaş niye?

***

Biliyorum uzun olmadı;
ama anlarsın...
Yüreğinde biriktirdiğin gözyaşı kadarsın.
Ve soracaklar hayatının hesabını...
Boş yere ağlarsan;
Yanarsın...

***

Hayat işte...
Karşına ‘kocaman adamlar çıkar;’
adından uzun ünvanları olan...
Uzun uzun konuşurlar; hani kitap gibi...
Umursamazsın!
Ama gün gelir,
Ucuz bir cikletin içindeki mani,
Yerle bir eder hayallerini...

***

Bir hırka ve bir lokma...
Sonra?
Sakla gözyaşını... Ölüm var...


/Murat Başaran
 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bu Kaçıncı Bahar

Güneş gözünüzü ve gönlünüzü okşar...
Bahardır...
Mevsimlerin sabahıdır.
Sonbahar ki, ikindi; yaz, öğle sıcağıdır...
Kış; gece... Ve bahar... Bir güne başlar gibi...

Koca dünyanın kaçıncı günü,
kaçıncı çiçeklenişi ve renklenişidir?
Sağımdaki çocuk, solumdaki ihtiyar; söyleyin!
Zaman nedir?
Ben aranızda kaldım bu bahar da...

Bir güne başlar gibi... Hayata başlar gibi...

Ya geçen bahar?
Ve ondan önceki?
Daha önceki?

Sorular... Darağacında sallanan
İpin ucundaki yağlı ilmik! Zaman gibi...

Güneş gözümü ve gönlümü okşuyor şimdi...
Çiçekler sonra...
Ve açık yeşil taze yapraklar ağaçlarda...
Koca dünyanın macerasının
bilinmeyen bir yerinde... Ellerim ceplerimde...
Kendime bir şiir söylüyorum; çaresizliğimden.

Aşk...
Tutunup unutmak herşeyi...
Veya tutunup farkına varmak herşeyin,
bir bahar sabahı...

İstanbul’un fethini mi hatırlamalıyım Mayıs diye?
Sadece Mayıs’ta hatırladığım için mi
küsmeliyim kendime?
Halbuki, bir yanım kahpe Bizans;
Fatihini bekleyen...
Bir yanımda Genç Osman’ı boğuyor
gözü dönmüş uşaklar!
Ben, Şirin’ini arayan Ferhat kimi zaman...
Kimi zaman odun taşıyan Yunus’a hevesli...

Al işte bahar! Kaçıncı olduğunun ne önemi var?
Aşk gibi...
Ve ne olmak istersen; sahne hazır, dekor hazır. Senaryo çok... Soru çok...

Sultan Mehmed, Ferhat’dan daha mı az âşık veya Yunus’tan daha mı az derviş?
Halbuki surları yıkan Ferhat tarafıydı...
Mağluplara “korkmayın” diyen tarafı Yunus...
Hepsi bir arada olunca “Fatih” diyorlar adama...

Ve hiçbirşey olamadan, aşka tutunmak...
Kimim ben! Söyleyin...
Sağımdaki çocuk, solumdaki ihtiyar...
Aranızda kaldım.
Mehmed olmaya, Ferhad olmaya,
Yunus olmaya kaç baharım var?
Ve Fatih olmaya...

Bir güne başlar gibi...
Hayata başlar gibi...
Bir bahar sabahı. Hem de Mayıs...
Sultan Mehmed’in kabrinde... Ellerim açık...
Bir adam giriş kapısında
“Türbeye yardım” diye bağırıyor...
Hiçbir şey olamadım...
Ama... Özür diliyorum...


Murat Başaran
 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bende Ne Var?

Bir okyanusa düşer gibi düşmek ölüme; yüzme bilmeden...

Bir kabusun ortasında uyanmayı aramak acizce...

Renkleri aramak siyahta boğulurken.

Baharı aramak...

Nefes almayı veya...

Bu soğuk.. bu sert.. bu kalın duvarın ardında ne var?

Son değildir ölüm...

Müjdedir belki hatta...

Duvarın ardında ne var?

Bende ne var?

Bulutlarda yalınayak koşar gibi kavuşmak ölüme...

Aşkı bulur gibi...

Aşkı yaşar gibi...

Bir çiçek bahçesinin en güzel yerinde rengarenk açar gibi...

Veya...

Bir kabustan rüyaya uyanırcasına...

Ben biraz kan, çokça endişeyim...

İnsanım...

Zamanın sarkacında, birgün bitecek kalp atışıyım...

Bazan duymam...

Bazan duyarım...

Ne kadar cesursam o kadar korkarım...

Her gün aynanın karşısında sonumu ararım...

Sorarım:

— Bende ne var?


Murat Başaran
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yangının Adı Leyla'ydı

Yangının Adı Leyla'ydı

Çaresiz kalmıştı Leyla’da...

Kavuşmak imkansızdı...

İhtiyar, tatlı-sert yol gösterdi.

-Gir şu odaya... Çağır Leyla’yı...

Aklı almadı önce...

Pek de inanmamıştı...

Ama yapacak da başka bir şey yoktu...

Çaresiz adam, çaresiz girdi odaya...

Sayıkladı günler boyu, geceler boyu...

Çıkmadan o odadan, çağırdı Leyla’yı...

Kırk asırdır yandığı aşkı, daha kırk vakit dolmadan...

İşte geliyordu...

İşte görüyordu; Leyla kendisini çağıranı ararcasına geliyordu...

Korktu genç adam...

Anladı genç adam...

Unuttu genç adam...

Gidip sarıldı ihtiyarın eline...

“İstersem olduğuna göre...

Çağırırsam geldiğine göre...

Bana aşkı öğret...”

Dedi ki ihtiyar:

-Bu kainat...
Aşkına yaratıldı sevgilinin...

Sen aşkı ne sandın?

Aşk...

Öyle bir istemek ki...

Kavuşmak mecbur kalsın...

Murat Başaran
 

Aşk_(ın)

Asistan
Katılım
14 Ara 2007
Mesajlar
250
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Uzaklar_da
Aşk...

Öyle bir istemek ki...

Kavuşmak mecbur kalsın...



ALLAH razı olsun ,

Öğreneceğiz inşaallah , öğretene sonsuz hamd ve senalar olsun ...

ALLAH yar ,
 

fuzuli-gazeL

Asistan
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
202
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Teşekkür ederim... Bize verilen sonsuz nimetler için de tanımlaması en güç olanı da elbette öğreneceğiz... Yeterki klavuzumuz doğru yol olsun...
Allah razı olsun...
 

hiba_nur

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
774
Tepkime puanı
6
Puanları
0

Paylaşım için teşekkürler..

Her ne kusur varsa geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,
El olur Leylalar ela gözlü yar
...
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
Gözlerimin Içine Bak !…

GÖZLERİMİN İÇİNE BAK !…



Konuşma!

Yanımda rahat ol yeter.

Senin bedeninden bir parça,

senin düşüncenden bir bölüm say beni.

O zaman herşeyi anlarım gözlerinden.

herşeyi çözerim duruşundan.

Râm olmak bu degil mi?

***

Kelimeler.

Çogu zaman izaha muhtaç, ispata mahkûm

şupheli şeyler içindir.

Gerçek olan,

ortada apaçık görüneni

anlatmaya ne hacet ?




muratbaşaran​
 

Azra

Eylül yüzlü kız...
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
1,061
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ben Buradayım. . .

Kapındayım...

Ne gövdemi ayaklarının altına serecek ateş var yüreğimde...

Ne de cebimde sorular...

Sevmeyi arayan yorgun gönlümün,

Sessiz ama arzulu çekiştirmesinin peşinde...

Kapındayım...

---

Bugün böyleyim işte...

Bazen böyleyim.

Yangınımın alevleri susar...

Fırtınam diner...

Tatlı bir başağrısını katık edip, ruhuma ayna ararım anlamak için...

Bir limana sığınır gibi...

Kapındayım işte.

---

Uzaktan gelmedim; zaten biliyorsun...

Ben bu mahallenin çocuklarından artakalanım...

Bir taş koyamadım belki bir taşın üstüne...

Ama hiç yıkmadım.

Ondandır;

Bir yanım hüzün, bir yanım teselli...

Benimkisi...

Ahir zaman yiğitliği!

---

Kapındayım...

Ne gövdemi ayaklarının altına serecek ateş var yüreğimde...

Ne de cebimde sorular...

Yetecek yorgun gönlüme,

Hatırlanmak...

Gözüm yok fazlasında...

Başladığım yerde bitirmek umuduyla...

Kapındayım...


Murat Başaran
 

mavi sessizlik

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
829
Tepkime puanı
138
Puanları
0
aşk belki...

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Ama; kendimden bile önce tanıdığım...

Her saniye yeniden doğmak gibi...

Ama, asırlardır süren...

Kışa dönmeyen sonbahar; derin, duygulu...

Yaza dönmeyen ilkbahar; serin, coşkulu...



Ilık avuçlarında, kar taneleri...

Güneş sıcağı, gözleri...

Ve sözleri...

Ve sesi...



Böyle olmalı aşkın tarifi...

Ki, tarif edilememeli...



"Resmini çiz!" deseler...

Bacası tüten bir ev belki...

Belki gece yarısı terkedilmiş bir şiir...

Veya kaldırımların kanına giren...

Aşkın ayak sesleri...



"Resmini çiz!" deseler...

Her köşe başı ıhlamur kokar...

Yağmur kokar...

"Resmini çiz!" deseler...

Şehit akıncının dudaklarındaki tebessüm...

Veya...

Gecenin koynuna bırakılan gözyaşları...

Gizli ve mahcup...



Aşk, istemektir belki...

Belki bir ticaret; pazarlıksız...

Bedeli kalbinizdir... Bedeli herşeydir...

Sonrası bir uzun yolculuk...

Sonrası; nasip!



Tarifini sorsalar....

Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi...

Az kalsın ölüyormuşum gibi...



MURAT BAŞARAN
 

mavi sessizlik

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
829
Tepkime puanı
138
Puanları
0
Gecenin kalp atışı

Gecenin sessizliğinde...
Herkes her şeyi bırakıp karanlığa çekilmişken...
Belki sevinçleri, belki acıları veya belki hüznü uykunun koynuna bırakmışken...
Uzaktan duyulur önce sesi...
Gecenin kalp atışı gibi, yaklaşır gönlümüzün penceresine...
Uykunun koynuna bıraktıklarımızı uyandırmadan seyrederiz...
Sevinçleri, acıları veya belki hüznü...
Davulcu sahura kaldırır ama; gözlerimizi gerçeğe açarız; duru ve sakin...

Tam da gecenin ortasında...
Davul sesi derindir...
Ürpertir; korkutmaz...
Düşünmeyi öğretir...

Uyku yarı ölümdür; ölüm vakti yaşamaya uyanırız...
Davul sesi ile başlar, neyi yaşadığımızı görmek ve öğrenmek ...
Sahur, sevdiğimiz ve alıştığımız ve de özleyeceğimiz birisini yolcu etmektir...
Oruç, sabrı yaşamak...
Yokken, varlığın değerini ölçmek...
İftar saati, sarılıp öpmek hasretle...
Kavuşmak...

Ramazan, içimizdeki sabrın ve merhametin uyanma zamanıdır...
Her şeye bir başka yerden, bir başka açıdan bakma zamanı...

Ekmek almakla, pide kuyruğunda beklemek arasındaki farkı yaşamayanlar ve bilmeyenler talihsizdir...
Ve davul sesine kayıtsız kalanlar...
Hayat nasipten ibarettir...
Nasip kapısının, anahtarıysa inanmak...
Üstad ne diyor "Çöle İnen Nur" da :
"Kim inanır? Kim inanmaz?
Tebeşirle kondurulmuş bir nokta kadar basit ve sefil bir köylü inanır...
Yük altında iki büklüm akşama kadar solumaktan başka hayatiyeti olmayan bir hamal inanır...
Yahut eline aldığı her lokma ekmeği, zikir ve tesbihini dinlemeden ağzına almayan o şeyhi ekber inanır ki, mücerret riyaziye cehdini Adem babadan kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanların yüzlerini çizmeye dek götürmüştür...
Ya en akıllısı inanır, ya en aptalı inanır...
Aptallık da ne demek...
Aptallık çoğu zaman üzerine hiçbir şey yazılmamış bir kağıda benzer...
Madem ki boştur güzeli bulamamıştır...
Fakat madem ki yine boştur, çirkinden kurtulmuştur...
Hakiki aptal o boş kağıdın üzerine hiçbir şey yazmamış olan değil, saçma sapan, kör topal, yalan yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır...
Yani aptallıktan yola çıkıp akla varamamış ve yarı yolda kalmış idrak cücesi...
İşte bu korkunç örnek, gördüğünü, gördüğünden ibaret bilen, her şeyi ve her hadiseyi, beş duyu sınırında başlıyor ve bitiyor sanan, hiçbir şeye ne kamil bir şüphe, ne de kamil imanla bakamayan, bu ikisi ortası havsalacıktır ki, hakiki aptaldır ve Allah'a inanmaz..."

Ekmek almakla pide kuyruğunda sabırsızlanmak arasındaki farkı bilmek ve yaşamak nasipten ibarettir...
Hoş geldin Ramazan...
Murat başaran
 
Üst