Seyda ne ara gittin geldin öteye ?
Ne gördün de hele ?
Kendi bileklerime bıçağı vururken ellerimden tutmaya çalışan rahmet damlasının zarif esvabına kan sıçradı.
Bıçak benimdi ve beni kesmeliydi elimden tutanı değil. Sakınmalıydım.
Ve kan damara sığmıyorsa da temiz esvapları kirletmemeliydi.
Damarda durmadı ve akıp gitti Parmaklar arasından.
Ne yapmalıydı ve dahi ne yapmamalıydılar olaya şahit olanlar.
Bileklere baskı yapıp güzelce sardılar.
Sunni teneffüsü bile düşündüler oysa boğulmamıştım.
Yalnız bileklerim yanarken farkettiğim tuzu bileklerime kim basmıştı bilemedim.
Ben yatarken ambulans bekler gibi iri gözlerle, başıma toplanan kalabalığı yararak gelen bir muhterem eğilip kulağıma Hz. İsa yı sordu.
Ölmek önemli değil galiba, Hz İsaya inanarak ölmek önemli diye düşündüm.
Gözlerim kararırken annemin sesine benzer bir ses hatırlıyorum. Onun kadar sıcak ve merhametli bir sesti. Ölümü hafifletecek kadar tesirliydi gerçekten.
Bir tesirli ses daha duydum erkekçe bir sesti ve kal ki yaşamak gibi ölümünde bir anlamı olsun diyordu. Aşık veyselin şiirinden sıyırdı aldı beni. Ve başka bir şiirin kollarına bıraktı...
Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma ..