Modern Anne

mü'HÜR

Ordinaryus
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
2,563
Tepkime puanı
422
Puanları
0
Yaş
37
Bir olaya bakış açısı kadın ve erkeğe göre değişir, başımıza gelen herhangi sıradan bir olayı biz kadınlar hayatımızın en büyük sorunu haline getirebiliyoruz, en küçük ayrıntıya bile takılıp, oradan yola çıkarak gecelerce bitmeyecek romanlar yazabiliyoruz, acı biten filmlerin sonlarında ağlayabiliyor, hiç tahmin edilmeyen yerlerde dakikalarca kahkahalar atabiliyoruz.

Hiç sıkılmadan evlerimizde oturabiliyor, gelecek misafirlerimize saatlerce ikram hazırlayabiliyor, çok kolay mutlu ve mutsuz olabiliyoruz.

Bizi erkeklerden farklı yapan cenabı Allahın verdiği birçok ayrı özellik ve ince ayrıntı var. Büyütüldüğümüz masallar bile bambaşka, o masallara ait kahramanlarda öyle.

Zihnimize kayıtsız şartsız kazınan birkaç belirgin şey var, bunlardan bir tanesi hayatımız tamda dar sokaklarda sıkıştığında, başımızı dertten kaldıramadığımız anlarda, sessizce ve bütün cesurluğuyla yanı başımızda beliriverecek bir prens, bir kahraman çıkıp gelecektir.

Çocukluğumuz ve genç kızlığımız boyunca bu adamı bekler dururuz. Her birimiz onu sevdiği film yıldızına benzetiriz, geceler boyu sonu gelmeyen hayallerle bin bir renge boyarız düşlerimizi. Gerçekten de böyle mi olur? Her prensese düşen bir prens mi vardır? Her genç kız sabırsızlıkla giydiği o bembeyaz gelinliği, taşıdığından bir an bile pişmanlık duymaz mı?

Her şey tamda hayal ettiği gibi mi gelişir, en koyu karanlıklarında bir ay gibi parlayarak belirir mi prensi? Kalbi ömrü boyunca aynı heyecanla mı atar durur, sevdiği adamı görünce.

Bütün sorular yaşamımızın içerisinde var olduğu gibi, cevapları da yanı başımızda hayatın tam ortasında, oltalarımızla tutulmayı bekleyip dururlar. Bunlar yüzyıllar boyu aynı düzende devam edip dururken, akıp geçen zaman biz kadınları erkeklerle savaşmaya mı zorlar oldu.

Geldiğimiz çağ bize bunları mı koşulluyor, yoksa eşlerin birbirleriyle, evlatların anne babalarıyla çatışma içerisine girmesini sağlayan şartlar mı serildi önümüze. Bu anlattığımız masalsı evlilikleri de, bir zindandan farksız kafesleri de hazırlayan bizler miyiz?

Ya da İslamiyet tıpkı var olan her şeyde olduğu gibi kadın ve erkek arasında da müthiş bir denge kurmuştur. Bizler bu yoldan, bu izlerin peşinden gittiğimiz sürece Mevla’nın da izniyle iki dünyanın da saadet kapılarını aralayabiliriz.

Kuranı kerim kadının yerini değerini en güzel şekilde bildirmiştir biz insanlığa. Modernlik adı altında çırpınan bir kadının aslında kendini nasılda heder ettiği, cenabı Allahın verdiği aziz görevleri elinin tersiyle itip, lider olma çabasıyla üç günlük dünya hayatını da ebedi yaşamını da nasıl karalara boyadığının farkında değil.

Yaşadığımız zaman, çevre kadını yormakta ve bir eşya gibi hor kullanmakta bunu her şeyden, herkesten önce kadınlar fark etmeli ve bütün bu olup bitenlere baş kaldırabilmeliler, evlatlarıyla izledikleri televizyon programlarında onların küçücük beyinlerini meşgul edecek, ruhlarını karartacak bir sürü görüntünün çirkinliğine bir dur diyebilmeliler.

Hür ve özgür kadın ana başlığı altında aslında kadının nasılda örselendiğinin, sömürüldüğünün ayırtına varabilmeli, Kuran ı kerimin yücelttiği makama gelebilmek için bileğiyle değil, yüreğiyle bir savaş verebilmelidir.

Hem ev de, hem de iş hayatında kadın, kendi bünyesini zorlayarak çaba sarf etmekte ve haddinden fazla yorulmaktadır. Bütün bunların açıklaması olarak da, istenilenlerin elde edilebilmesi için daha fazla paraya ihtiyaç duyulduğu, kadının bir erkeğin emri altına girmesinin sıkıntısı öne sürülmektedir.

Sonucunda hiç bir şeyle yetinmeyen, sürekli alışveriş yapan, kredi kartını son limitine kadar kullanan ama hiçbir şekilde geçinemeyen kadınların sayısı her geçen gün artmakta, başlarını yastıklarına mutsuz, bir o kadar da huzursuz koymaktalar.

Her olayda olduğu gibi bu tabloda da en zayıf notu alanlar çocuklar olarak görülüyor, anne sevgisinden ve ilgisinden mahrum çocuklar, ilerleyen yaşamlarında sorunlu bireyler olacaklar.

Nasıl yerleşti zihinlerimize bu fikirler çözemiyorum, ne zaman başladı bu sancılı dönem? Kendi evladına gösterdiği ilgiden, şefkatten, sıkıldığını, bunaldığını ifade eden bir anne bütün bu sorumluluklarından sıyrılıp, el kapısında hizmet etmekten şikâyet etmiyor, kariyer uğruna gördüğü bütün muameleleri sinesine çekebiliyor.

Bundan çok önce değil; babaannemin gençliğini geçirdiği zamanlara ait anlattığı anıları bir, bir sıralayınca zihnimde. O zamanın analarını bu kadar cesur yapan neydi diye düşünüyorum, cefakâr, fedakâr, güçlü, kuvvetli, moralli yapan.

Cevabını duvarlarımızda asılı, kılıflarında duran ilahi kitapta arayabiliriz. İnançlarıdır onları böylesine, takva sahibi yapan, tevekkel eyleyen.

Zamana mı suç bulalım, değişen takvimlerde ki tarihlere mi, yoksa bu zihniyetleri gönüllerine yerleştiren insanlara da mı bulalım kabahati. Yazımın ilk satırında kadınların özelliklerinden bahsederken, erkekle kadının farklılıklarını örneklendirmeye çalışarak, çıkartmak istediğim sonuç şuydu; yaratılış, fıtrat olarak kadınların, erkeklere göre daha hassas daha narin yaratılmış olduklarıydı ve Cenabı Allah onları katında yüksek tutmuş analıkla şereflendirmiş, cenneti ayaklarının altına sermiştir.

Bizden beklediği ise; bütün bunları idrak edip, yaşamlarımızı İslami kurallarla şekillendirmemiz. Asıl zulüm bir insandan fıtratının dışında davranmasını beklemek olmaz mı?

Modern anne adı altında kadınların böylesine kısır döngüler içerisine sürüklenmeleri, eşine ve evladına bakmaya kendini adamış kadınların işe yaramaz, pasif olarak sınıflandırılmaları hiç adil değil.

Asıl değerli, fedakâr anne evladını daha en muhtaç zamanında sırf kariyer, mevki hesapları uğruna bırakamayan, cenabı Allah’ın kutsal emanetini bir başkasına emanet edemeyen annedir.

Berna Pak
 
Üst