Mezhebsizlere yanlışını göstermenin püf noktaları

fetih

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
gaziantep
Bu yazıyı mutlak okumanızı tavsiye ederim. Mezhebsizlere karşı size takviye verecektir inşaallah. Yararını görmeseniz parmağınızı gözüme sokunuz.

Bir meseleye inkar ile yaklaşanın mesleğinin nasıl çıkmaz bir sokak olduğunu ilandır.

Konu, Allah’ı inkar eden bir dinsizi de ilzam ile alakalı olduğu gibi , ehl-i sünneti inkar edenlerin nasıl bir bataklık içinde olduğunu ve mesleklerinin ne kadar çürük olduğunu gösterir. Onlara mağlubiyet içinde bir yolda olduklarını ilan eder. Peşinde gittikleri adamların onları nasıl uçuruma sürüklediğini ıspatlar. Nasıl akıl dışı bir yol tutuklarını kör gözlerine sokar.

Meselemizi gökyüzünün en yüksek tabakasında bir minare farz ederek ve yerin dibinde bir kuyu hayal ederek konuşalım.
İşte;Allah’ın varlığını iddia eden ile onun var olduğunu kabul eden kişiler arasında bir münakaşa farz ediyoruz. Yada en doğrusu; bir hadis-i şerifin Rasulullah’ın yüksek belagatinden çıkmış bir söz olduğunu göstermek isteyen bir zümre ile bir hadis-i şerifi inkar edenin münakaşasını farz edelim. (Allah’ı inkar eden şüphe sokar, tamiri nispeten kolaydır.Hem İslam dışında olduğundan sözü zaten muteber olamaz. Ama İslam’ın içinde olup Kur’an adına inkar eden, fitne kapısını açandır ki tamiri çok zordur. İşte o kapının başında onları mıhlamanın beyanıdır)
....
Kabul eden der “ bu hadistir, işte okuduk dinledik, yüceliğini gördük”. Gerçi herkez onun yüceliğini aynı mertebede göremiyor. Anlayışlar farklı ve akıllar muhtelif olduğu için herkez derecesine göre onu farklı bir basamakta görür. Kimi hadisin en yüksek manasına vakıf olur. Kimi sadece hadisten çıkan sadece bir faydaya nail olur. Ama o mübarek zümre, hadis minarenin neresinde gözükürse gözüksün hadistir, der,diyebilir.

İnkar eden zümre , “bu hadis değildir,hurafedir.”, demektedir. Nerde durursa dursun, nerde görünürse görünsün makamı kuyu dibidir,der. Çünkü, hurafe olduğunu, asılsız olduğunu iddia eder. Ve der “o zaman bize onun hadis olduğunu ıspatlayın. Ya onu o yüksek minarenin başında, en yüksekte gösterin, yada yeri kuyu dibidir” ,der.”Minare başında gösteremesseniz yoktur kabul ediyoruz”. Böyle iddia eder. Hadisi savunan zümreyi en yüksekteki, ama dar olan makama kilitler. İnkarcı artık bacak bacak üstüne atarak , birinci zümrenin çabasını şımarık bir eda ile seyreder. Gelen delillere; bu değil, bu olmamış, başka türlü söyle, kabul etmiyorum ve hakeza alayları ile yerin dibine sokar. Üstelik, sanki hakkı varmış gibi, beğenmediği delillerde hakaret savurur, öfkelenir. Onu ikna etmek mümkün olmaz. Birinci zümre gafletinden,bilgisizliğinden kolay yolu göremeyip aslında ikinci zümreye layık ve ona ait uzun ve zorlu yolda ilerler.

Aslında hadisi savunun zümre bir tuzağa çekilmiştir. O mübarek ehl-i sünnete ait olan kuyu dibi hariç minare başına kadar olan bütün mertebeleri inkarcı haksızca istila etmek istemektedir. Şimdi o ehl-i sünnet olan birinci zümre -inkarcının bu oyununa gelmişse- hadis-i şerifi en yüksek derecede göstermek mecburiyetinde kalmıştır. Oysa yukarda söylendiği gibi hadisten çıkarılan fayda ve mana kişiye göre değişmektedir. Dolayısı ile hadis en yüksekte olmasına rağmen onu gösteremiyecektir. Üstelik en yüksek makamda gösterememesi durumunda kuyu dibine düşeceğini zannetmektedir. Böylece büyük bir çoğunluk neticeye muvaffak olamayacaktır.

Ama; eğer o yüce hadisin makamı kuyu dibi olsa (yani hadis gerçekte olmasa) hiç bir fayda göstermemesi gerekir, taş gibi cansız olması lazımdır. O minarenin hiç bir basamağında hadisin yüceliğinden gelen derecesi görünmemesi gerekir. Hiç bir hayat emaresi göstermemesi icab eder. Öylese; ya inkar eden onu kuyu dibinde gösterecek yada birinci zümre onu kuyu dibinden bir milim yukarda gösterse davasını kazanmış olacak. Yani, hadisin tek bir hakikatini, faydasını, kımıltısını, vahiyle imasını dahi gösterseniz kazanmışsınız demektir. Çünkü, bir şeye yok demek onu kuyu dibinde iddia etmektir. Varlığı yoktur yada cansızdır diye iddia edilmektedir. Bir derece yukarda gözükse yani bir hayat emaresini gösterseniz,tek bir hakikat payı bulsanız ,kaybeden taraf inkar ile hadis-i şerife “yoktur”, iddia edendir.
Hadis-i Şerifi inkar eden varlığını en yüce makamada gösterin,gösteremesseniz hadis yoktur, diyemez. Dedirtirmeyiniz. Oysa birinci ehl-i sünnet olan zümre diyebilir ki,“ ya olmadığını gösterin yada susun,zira olmadığını gösteremez iseniz vardır, kabul ediyoruz ki böyle bir hadis var,sizi artık muhattab saymıyoruz”,

Bakınız, inkar edenin müdafa meydanı kuyu dibidir. Delil arenası ise kainatın bütünüdür. Yani, hadisi inkar eden, o dar sıfır noktasındaki kuyu dibinde, bütün kainatı araştırarak göstermek ve davasını ıspat etmek zorundadır. Birinci zümre tek bir fayda gösterse galiptir. Mesela, ayakta bevl etmemek lazım,Sünnettir dediğinizde . Hayır, bu hadis değil hurafedir, hükümsüzdür, cansızdır, çakıldır, diyene, vahiy ile alakasını göstermeye bilginiz yetmese bile, bir faydasını göstermeniz durumunda inkarcının mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Yani, bacak bacak üsütüne atıp inkarcının telaşlı çabasını seyretmesi gereken hadis-i şerif taraftarı mübarek zümredir.
İşte en adi bir Müm'in en alim inkarcıdan üstündür tabirinin püf noktası burdadır. İnkarcı alim olsa bütün faydaların olmadığını göstermek durumundan olduğu için bir adi adam kadar zorlanır. O adi müslüman kulaktan dolma hadis-i şerifin bir faydasını zikretse galiptir.

Bilgi yoları çeşitlidir. Bu bilgi yolları kuyu dibinden minare tepesine dereceleri vardır. Vahiy, rivayet, akıl, duyular, tevil,istihraç, ilham, tevafuk,ihtar,tefeül, cifir ve hakeza. Hadisi kabul eden zümre bu bilgi yollarından her hangi birinden bir işareti bırakın bir imayı gösterse davasında galiptir.Çünkü, canlılık belirtisidir. Oysa inkarcı bütün bu bilgi yollarından çıkan eserleri, görüşleri inceleyip, üstelik hepsini muarızına gösterip susturması ve hadis olmadığını hadis diye zikredilen meselenin hurafe olduğunu gösterip kuyu dibinde olduğunu ancak ıspatlamış olur. Yada inkar eden sözün söylendiği zaman geri dönüp, tüm ait zamanı filme çekip ,seyrettirip o vakit “bakın böyle bir söz söylenmemiş” ,diyebilir.

Allah böyle batıl yolda gidenlere ceza olarak en zor ve güç ve çürük mesleği vermiş. Zaten dikkat etseniz “anlatamıyorum galiba ,niye hala anlamıyorsunuz” gibi şikayetler en çok bu cenahtan gelmektedir.

Allah’ı inkar edenden ,en basit bir meseleyi inkar edene kadar her inkarcı bu meslek içindedir. Rahat olması gereken birinci zümre iken, bu dar mekan olan kuyu dibinden kurtulma çabası ile hakikat ehlini tuzağa düşürmüşler ve batıl ve sapık inkarlarını kainata yayabilmişlerdir. Çünkü, insanların çoğu cahilliğinden veya saflığından veya gafletten bu tuzağa girmiş ve kuyu dibinde olması gereken inkarı minarenin tepesinde olmak zorunda görmüşlerdir.
İnsanların bu gafleti bu inkarcılara cesaret vermiş kuyu dibinden çıkıp en tepeye kadar olan mertebeleri feth edip hareket serbestliği kazanmış ve “ben söyledim oldu ,ben söyledim doğrudur”, edası ile zaferler kazanmıştır.

Meselemizi canlı bir kaç örnek üstünde tatbik edelim.
Biri rivayeti gösterip güvercin beslemek mekruhtur ,dese. Güvercin beslemekteki bir zararı gösterse yada güvercin beslemekten bir tek zarar göreni gösterse kafidir. Davasında sadıktır. İnkar eden. Bütün güvercin besleyenleri bulup konuşacak ve zarar görmediğini gösterecek yada yukarda sayılan bilgi yollarını kullanıp güvercin beslemesine dair peygamberimizden rivayet edilen “güvercin beslemek zarar olduğu konusunda bir sözüm yoktur” ifadesini bulup gösterecek. Yada ap açık bir vahiy gösterecek. Yoruma açık imalar onun silahı değildir. Kendi kişisel görüşleri delil olamaz. Güvercinden zarar gördüm ,diyen adama yalancı diyemez, zira onun beynine girmeli yada yaşadığı güvercin besleme dönemini kamereya çekip davasında yalancı olduğunu göstermesi gerekecek. Bunun dışındaki açıklamalar delil değildir. Ancak kendini kandırıyor,aklına güvenen ve helak olan nice kavimler sınıfına dahil oluyor, gafilleride tutup peşinden sürüklüyor. Bunlara acımayınız,çünkü, insafsız avcıya severek yardım eden tek canlı köpektir. Zarara kendi rızası ile razı olanın lehinde bakmayınız. Yada dinde laubali sınıfında olan bu adamlara müsammaha göstermek, hoş görmek, tahriplerine izin vermektir.

Yada kabir azabı vardır ,dediniz. İnkar eden. Yine bütün bilgi yollarını kullanıp olmadığını gösterecek, yada kabire girip Hz. Adem’den bu yana bütün mevta ile görüşüp azap çekmediğini sizin yanınızda söyletecek. Oysa sadece size göre muteber kaynak gösterseniz kafidir. İnkar eden kitabın muteber olmadığını, her satırının batıl olduğunu göstermekle mükeleftir. Oysa siz o muteber saydığınız kitapta bir kaç hakikat gösterseniz davanızda haklısınız.

Hem din hakkında özellikle hadis-i şerif hakkında münakaşanın şartları vardır.

Tartışma sebebi hadis ise, hadisin mertebelerini ve vahiy ile bağlantısını bu bağlantının derecelerini ve Peygamber efendimizin sözlerinin diğer kısımlarını bilmek lazım. Avam içinde hadisi şeriflerin doğru yada yanlış olduğunu tartışmak, ne kadar bildiğini göstermek gibi bir kibirle, avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enaniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir.
Madem şu mesele açılmış, zavallı sıradan insanların zihninde kötü etki yaptığını söylemek lazım. Çünkü bazı müteşabih hadisleri aklına sığıştıramadığı için, eğer inkar etse, dehşetli bir kapı açar; yani küçücük aklına sığışmayan kesin hadisleri dahi inkara yol açar. Eğer hadisin görünür manasını tutarak öyle kabul edip gösterse, sapık meslek sahiplerinin itirazlarına yol açar ve "Hurafedir" demelerine sebep olur. Mesela Hz. Musa ölümü anında Azrailin gözüne tokat vurmuş, hadisini tutup gerçekten görünür manasında yorumlamak cahilliktir, ifrattır. Hadisin inkarına kapı açar. Daha davasında haklı olamaz.
Hadis-i şerifleri savunanlara da ifrata girmemeleri için küçük bir uyarı mahiyetinde oldu.

İşte, şu baştaki temsil gibi, inkarcıların yolunu tarif eden bahis, kuyu dibinden minare başına yani arştan ferşe kadar olan uzun mesafeyi inkar edenin elinden alıyor ve inkarcıyı mecbur ediyor, sıkıştırıyor. En akıl dışı, en imkansız, en nefrete layık mevkiyi onlara bırakıyor. En dar ve kimse giremeyecek bir deliğe onları sokuyor, bütün mesafeyi Kur'an adına zaptediyor.

Bu söylenenlerin esas gayesi inkarcıları ilzam için, yenmek için değildir. O inkarcıların tuzağına düşüp fitne karanlığında kalan ve şüpheye düşenlerin, onları ile münakaşaya girenlerin telaşlarını gidermek ve bu oyunların tuzağına düşmemesini sağlamak içindir. Okuyun ve okutun. Netice ve zafer Allah’ındır.

Muvaffak olmanız dileği ile
 

zelal

Asistan
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
970
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah razı olsun güzel bilgiler
 
Üst