Mehmet Alagaş / Kimlik Tercihi

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
KB_3002578100039.JPG


_müslümanların karşısında firavun,nemrut ve ebu cehil gibi müstekbirler gözükse de,bu müstekbirlerin bağlı olduğu lider şeytandır.firavunların ölmesine karşın,firavunluğun yaşaması bu nedenledir.

_küfre karşı savaşa açan müslümanların da,küfre davet eden şeytanı ve küfre sebep olan şeytani fikirleri bilmeleri gerekmektedir.

_ “şeytan ve dostları” adını taşıyan bu kitap çalışması meşru statükoyu meşru gören,geleneksel anlayışları alkışlayan,neyi muhafaza ettikleri açıklık kazanmayan muhafazakarları müjdeleyen,İslam dinine nisbet edilen bidat ve hurafeleri yine din adına kutsayan bir kitap çalışması değildir.

_şeytan ve dostlarının rahatsız olması gereken bu kitaptan,kendilerine müslüman(!) denilen bazı kimseler,bazı ağabeyler,bazı efendiler neden rahatsız oluyorlardı?yoksa onlar da,onlar da şeytanın dostu muydu?

_eğriliği görmek,doğruluğu bilmekle mümkün olacaktır.

_şeytan şeytanlığını,firavun firavunluğunu yerine getirecektir.karşılaşılan olumsuz durumlarda şeytanı suçlu görmek ne kadar abes ise,bu gibi olumsuz durumların yegane suçlusu olarak bazı firavunları ve tağutu görmek de o kadar abestir.

_kuran’ı kerim,insanların bilgi,kültür ve tecrübelerinden kaynaklanan beşeri bir yolu tasdik etmek için değil,bizzat tasdik olunması için indirilen rabbani yoldur.

_bilgiler vahiyden kaynaklanmalı ve vahiyle sınanmalı,bilgiyle vahyin çatıştığı noktada gerçek bilgi olarak vahiy alınmalıdır.

_camilerde Allah’a,sokaklarda putlara,yaşantılarında tağuta yönelen bu insanlar,müslüman oldukları kuruntusuyla kendilerini aldatan insanlardır.

_aldatıcılar görevlerini yapmışlar ve hala yapmaktadırlar.şayet müslümanlar bu aldatıcıların tesirinde kalarak aldanmışlar ise,suçu aldattıkları için aldatıcılarda değil,aldandıkları için kendi nefislerinde görmeleri ve kendi nefislerini hesaba çekmeleri gerekmektedir.

_ “falanca müstekbir şöyle yaptığı,filanca aldatıcı böyle dediği için bu durumlara düşülmüştür!” ifadeleri,sık sık karşılaşılan ifadelerdir.falanca müstekbirler öyle yaparken,filanca müslümanların ne yaptığı ve ya ne yapmadığı pek dikkate alınmaz bu suçlamalarda!

_düşman olarak bildirilen ve düşman olarak bilinmeleri gereken müstekbirler,düşman olarak bilinmeleri gereken aldatıcılar,cahili değer ölçülerine göre dost kabul edinilmiş ve onların telkinleri ile adlanılmış ise,bu müstekbirleri ve ya bu aldatıcalrı suçlamanın bir faydası yoktur.suçlu,aldatacıları dost kabul eden müslümanlardır.suçlu,aldanan müslümanlardır.nitekim cehenneme yalnızca aldatıcılar değil,ilahi vahiyle uyarılmalarına rağmen aldananlar da girecektir.

_bilinmeyen ve tanınmayan küçük düşman,bilenen ve tanınan büyük düşmandan daha tehlikelidir.müslümanların en büyük düşmanı olan şeytan ve dostlarının gerektiği gibi tanınmaması,müslümanları bu düşmanların karşısında zayıf düşürmekte ve yenilgiye mazur bırakmaktadır.

_şeytan aleyhillane bir insana müdahale ederken,bir insana müdahale ederken,bir insanı küfre davet ederken,ikinci bir kimlikle ve ya ikinci bir kişilikle seslenmez.yaşadığımız an sahip olduğumuz kişilik ne ise,şeytan aleyhillane bize bu kişilik ile yaklaşmakta ve bizi küfre davet ederken,bize yabancı olmayan bu kişilikle davet etmektedir.bu nedenledir ki iç dünyamızda zuhur eden her isteği,her düşünceyi ve her kararı kendimizden sanmakta ve bütün bunları tahlil etmeye gerek duymadan sahip çıkabilmekteyiz.oysa bu istek ve düşünceleri rabbani ölçüye göre tahlil ettiğimiz zaman,bu istek ve düşüncelerden bir kısmının şeytandan kaynaklandığını müşahade edebileceğiz.

_hiç şüphesiz ki Allah’a inanan ve O’na tevekkül eden müslümanlar için,yeterince tanınan ve kendisine karşı uyanık bulunulan şeytan tehlikeli değildir.şeytanın tehlikesi,yeterince tanınmamasından ve kendisine karşı uyanık olunmamasından ileri gelmektedir.

_yaklaşık 140 sayfalık bir baş yapıtın ilk 28 sayfasından yaptığım bu alıntılar kitabın geneli için çok önemli ip uçları veriyor bize.istediğim bu kitabın hepsini yazmaktı ama hem zaman bakımından ve daha önemlisi yazarın hakları bakımından düşündüğümüzde doğru olmayacağını anladım.ilk okuduğum mehmed alagaş kitabıdır.ve şeytan ve dostları hakkında yazılmış nadir(benim bildiğim tek) kitaptır.şeytanı anlatan bu kitap şeytanla mücadele etmek isteyen,şeytan ve şeytanın dostlarına karşı yılmadan savaşmak isteyen değerli müslümanlar için Kuran’ın rehberliğinde yardımcı bir yol gösterici olacaktır.kitapta geçen bir ifadeyle bitirmek istiyorum.dünyadaki sömürü çarklarını sömürenler değil,sömürülenler çevirmektedir.

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
37067.jpg

Kimlik tercihinde Müslüman kalabildik mi?




Mehmed Alagaş’ın ‘Kimlik Tercihi’ kitabı, Müslüman kimliğin olmazsa olmazlarına değiniyor.



Yaşanılan zamanın rutin akışı içinde kaybettiklerimizi arama yolculuğunda karşılaştığımız güçlükleri aşma yoludur kitap... Okumayı, yaşamımızı biçimlendirme sürecinde aksayan düşünce akışımızı yönlendirme, doğru anlama yetisi kazanma ve tüm bunları bir sistem dahilinde hayatımıza aksettirme farkındalığı açısından önemsiyorum. Günümüz dünyasında bigane kaldığımız kendini düşünce dünyasında hazırlama, yetiştirme anlayışı; farklı mecralarda çoğu zaman yetersiz/kısır bir döngü halinde kendini göstermektedir.
Kendisine vahyedilen kitaptaki ilk emri "Oku" olan toplum ve inanç anlayışından fersah fersah uzaklaşıp geçmişle bağlarını koparan, üstünlüğü emperyalizmin sıcak-aldatıcı yüzünde arayan insanlar yığını toplumlar olduk. Somut değerlerin ışığında yöneteceğimiz zihin/ruh ve inanç dünyamızı, yanıltıcı soyut kavramlarla doldurmaya çalışır olduk. İnsan olma yolunda iç dünyamıza yapacağımız yolculukta sorular sormayı, cevaplar aramayı, beşer olmaktan çıkıp kul olmayı dinamik yaşam çizgisinden ayrı düşündük. Oysa ki, insan olmanın kul olmaktan geçtiğini, inanç dünyamızı şekillendirmenin en birinci kuralının "okumak/anlamak/uygulamak" üçlüsü olduğunu düşünce dünyamızın arkasına attık belki de...
Müslüman toplumların ruhsal ve zihinsel karmaşasına yanıt aramış
Bu üçlü sistemi lise yıllarından itibaren şiar edinmeme sebep olan kitaplarım arasında zaman zaman kısa yolculuklar yapmak hep mutlu etmiştir beni. Kitaplarını, defterlerini, notlarını saklayan bir yapım olduğu için liseden itibaren biriktirdiğim her şeyi tekrar gözden geçirme fırsatım oldu. Kitaplarım arasında yaptığım düzenleme yolculuğunda okuduğum kitaplar ile ilgili küçük notlar geçti elime. Liseden kalma, hatta unuttuğum notlardı bunlar...
O notlardan biri, Mehmed Alagaş'ın İnsan Dergisi Yayınları'ndan çıkan Kimlik Tercihi isimli kitabına aitti. Okurken yazarın üzerinde durduğu konular ile ilgili ayrıntılı ve düzenli notlar alarak zihnimde bir yere konumlandırmaya çalıştığım detaylar belki de. Yazar, kitabında dört soru ile Müslüman toplumların ruhsal ve zihinsel karmaşasına yanıt aramış. Ruh/zihin/inanç dünyamızda, Allah'ın, Peygamberin ve kutsal kitap Kur'an-ı Kerim'in yerini sorgulamış. Bu minvalde “Müslüman kimlik” algısındaki karmaşayı açıklamaya çalışmış. Bu dört soruya ve yazar Alagaş'ın açıklamalarına değinmekte fayda var.
1-Allah’a inanıyor muyuz?
Yazar bu soruya verdiği cevaplarda, Allah'a inanmak ile Allah'a iman etmenin farkını ortaya koymuş. Toplum içinde Allah'ı inkâr vasfının olmadığını, ancak aynı kişilerin inkârdaki ısrarlarını iman etme konusunda göstermediklerini, imanın gereği olan eylemlere bir yaklaşma, yakınlaşma olmadığını ifade etmiş. Bunun sebebini de, insanlardaki yanlış ve eksik Allah telakkisine bağlamış. Allah hakkındaki yanlış ve eksik telakkilerin nedenini, insanların imanla bağ kurmamalarına, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı dosdoğru tanımamalarına, zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah'ı çok uzaklarda telakki etmelerine bağlamış ve bunları ayetler ile açıklayarak sorusuna cevaplar vermiş.
2-Son Peygamber Resulullah (s.a.v)’e inanıyor muyuz?
İkinci soruda, inanç sorgulamasını bir adım öteye götürmüş ve Allah'ın Resulüne olan bağlılığımızı sormuş. Toplum içinde Allah'a inanıp, onun Peygamberine inanmayanların Allah ile Resulünün arasını ayıran olduklarını, Allah'ın kendisine elçi seçtiği Peygamberini anlamadıklarını ifade etmiş. Resulünü tanıdıkça Allah'ı daha çok tanıyacağımızı, onu anladıkça Allah'ı daha çok anlayacağımızı ve daha çok seveceğimizi dile getirerek, Allah'a ulaşmanın yolunun Resulünu tanımaktan/anlamaktan/sevmekten geçtiğini vurgulamış.
3-Kur’an-ı Kerim’e inanıyor muyuz?
Yazar Alagaş, kitabındaki üçüncü sorusunda içinde yaşadığımız toplumun “Müslüman kimlik” paradigmasına değinmiş ve inanç yolundaki adımlarımıza Kur'an-ı Kerim'i ekleyerek sorular yöneltmiş. İnandığımızı söylediğimiz Kur'an-ı Kerim "neleri ihtiva etmektedir, niçin indirilmiştir?" gibi sorulara verilen cevapların yeterli olmadığını, Kur'an-ı Kerim'e olan inancın, kutsal kitabı okumaktan/anlamaktan/uygulamaktan geçtiğini vurgulamış. Netice olarak Kur'an-ı Kerim'in süslü kılıflarda saklanamayacağını, yaşamımızı yönlendirmede yegâne bir aydınlatıcı olduğunu ve bu gerçekler istikâmetinde kutsal kitaba inanmamız gerektiğini ifade etmiş.
4-Kur’an-ı Kerim, yaşamamız gereken evrensel bir kitab mıdır?
Bu son sorunun açıklamasını şöyle bitirmiş yazar; "Lütfen cevap veriniz: İslam'ın en temel kaynağı olan Kur'an-ı Kerim ölülere okunması için mi, yoksa dirilerin yaşaması için mi gönderilmiştir?" Alagaş'ın bu son cümlesinden yola çıkarak, neden Kur'an-ı Kerim'in evrensel bir kitap olduğunun yanıtını elbette bulabiliriz. Günümüzde kimi kural koyucular ve emperyalistler için on dört asır evvel gelmiş kitabın günlük hayatımızı yönlendirmede yetersiz kaldığı fikri savunulabilmektedir. Yazarın da tüm bu eleştirilere karşın, Kur'an-ı Kerim'in geçmiş/bugün/gelecek arasındaki en sağlam bağa ve yönlendirmeye sahip olduğunu ifade etmesi bu anlamda önemlidir. İslam dininin belli zümrelerin çıkar ilişkilerine göre şekillendirilemeyeceğini, öncelikle salt insana değer veren, insanî değerleri ön plana çıkaran evrensel bir kavrama özelliğine sahip olduğunu vurguluyor yazar.
Bu bağlamda yazar, rehber olarak vahyedilen Kur'an-ı Kerim'in tüm insanlara eşit kurallar ihtiva ettiğini, kimseyi kayırmadan herkese aynı ölçüde ışık olduğunu söylemektedir. Netice itibariyle Kur'an-ı Kerim dogmatik bakış açısıyla değerlendirilemez, asırlardır gelişen sorunlara çözüm yolunu en temel ve dinamik cevaplarla gösterebilecek ilahi bir özelliğe sahiptir. Yazarın açıklamasındaki son cümlesi bu anlamda önemlidir.
Hasılı, Alagaş'ın Kimlik Tercihi kitabında, “Müslüman kimlik” algısına bu dört soru ile verdiği yanıtlar, günümüz dünyasında eksik, girift bir hâl almış "Müslüman insan" vasfını tanımlamada ve anlamada önemli detaylar içermekte. Yazar, inanmanın, iman etmenin esasları doğrultusunda, bu sorulara, “Müslümanım” diyen herkesin şüphesiz ve teslimiyet içinde evet demesi gerektiğini ve bunun, yaşantısına davranış bütünlüğü içerisinde yansıtmasıyla mümkün olacağını ifade etmektedir.
Mehmed Alagaş ayrıca “Müslüman" olma vasfının da bir tercih olduğunu, insanların inanma ve inandıklarını yaşamlarına aksettirme konusunda da özgür olduklarını vurgulamakta ve "Müslüman" olmanın ancak salt teslimiyet ile gerçekleşebileceğini söylemektedir.

Havva Dalkın yazdı
 
Üst