Biz gerçek MEHDİ'nin alâmet-i farikalarını yazalım da, iisteyen istediğini yine mehdi kabul etsin.
İmran bin Hüseyin -radiyallahu anh- ‘Hazret-i Mehdi’nin nasıl bilineceğini’ sordu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu cevabı verdi:
“O benim evlâdımdandır. Tavrı Benî İsrail ricali gibidir, üstünde pamuktan (kutvani) iki cübbe bulunur. Sağ yanağında siyah bir ben vardır. Yüzü parlayan yıldız gibi nurludur. Kırk yaşındadır. Şam, Mısır ve Doğunun bir çok yerinden ebdallar ve ileri gelen insanlar ona gelir ve Rükun ile Makam arasında ona biat ederler. Sonra Hazret-i Mehdi, önünde Cebrail arkasında Mikail ile Şam’a doğru yola çıkar ve onun hilafetine yer, gök ehli, yabani hayvanlar, kuşlar hatta denizdeki balıklar bile sevinir. Zamanı bereketli olur, nehirler suyunu, yer verimini artırır, hazineler çıkarılıp Şam’a getirilir.
Süfyânî, dalları Hire ve Taberiye’ye doğru uzanan bir ağacın altında öldürülür. Kelp kabilesi de yok edilir. Orada imkansızlık nedeni ile de olsa bulunamayan hüsrana uğramıştır.”
“Onlar tevhid ehli olduğu halde, onlarla savaşmak nasıl doğru olabilir?” şeklindeki sualini de Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle cevaplandırmıştır:
“Onlar mürteddirler. Zira şarabı helâl sayarlar ve namazı da kılmazlar.” (İmam-ı Suyûtî)
Şimdilerde türeyen sahte mehdi de (İskender Evrenesoğlu) şarabı helâl saymakta, başı açık gezilmesine, kadınların çıplak dolaşmasına izin vermekte, namazı hafife almaktadır.
İşte Hadis-i şerif işte türeyenlerin durumu. Artık tanıyın bunları.
“Şam’ın ortasından, adına Süfyânî denilen ve kendisine tabi olanların çoğunun Kelb kabilesinden olacağı birisi çıkar. O insanları öldürür, hatta kadınların karınlarını deşip çocuklarını katleder. Sonra onunla savaşmak için bir ordu toplanır ve onu öldürür.” (İmam-ı Suyûtî)
“Medine reisi, Mekke’deki Haşimilere bir ordu gönderir, ancak Haşimiler bu orduyu hezimete uğratır. Bunun üzerine Şam’ın o günkü sahibi olan Süfyani, içinde altı yüz yabancı olan yeni bir orduyu tekrar Haşimi’lerin üzerine gönderir. Aydınlık bir gecede bu ordu çölde giderken, bir çoban farkederek ‘Vay Mekke’nin başına gelene’ şeklinde söylenirken, ordunun birden gözünün önünden kaybolduğunu görünce ‘Sübhanallah kısa zamanda nasıl da yok oldular’ diyerek onların battığı yere gelip ve yarısı yerde, yarısı yerin dışında kalmış bir yorganı yakalıyarak, çıkarmaya çalışır. Lakin çıkaramaz ve o zaman ordunun toprağa battığını anlar. Mekke reisine bunu müjdelemek için gider ve bunu duyan Mekke reisi ‘Elhamdülillah, bize kendisinden haber verilen alâmet işte buydu’ der.” (İmam-ı Suyûtî)
“Beyda’da ordunun yere batırılışı Mehdi’nin çıkış alametidir.” (İmam-ı Suyûtî)
Bu açık beyanlardan sonra hakiki, gerçek Mehdi’nin alametlerini iyi tanıyın, sahte ve soytarılara, yalancılara kanmayın.
“Kâfirler Arap yarımadasına inerler, ordular düzenlenir, halife öldürülür, dertler de büyür. Şam surları üzerinde bir münâdî ‘Yaklaşan şerden dolayı vay Arapların haline!’ der.” (İmam-ı Suyûtî)
“Hazret-i Mehdi başı üzerinde bir bulut olduğu halde çıkacak, o bulutta bir münadi, ‘Bu Allah’ın halifesi Mehdi’dir O’na tabi olun’ diye nida edecektir.” (İmam-ı Suyûtî)
“Bu fitnelerin en sonuncusu ‘Günahsız insanların’ öldürülmesidir ki, artık o zaman kendisinden herkesin razı olacağı bir gidişatta olan Mehdi çıkar.” (İmam-ı Suyûtî)
“Süfyani, Halid bin Yezid bin Ebusüfyan’ın evlâdındandır. Kafası oldukça büyüktür. Yüzünde kaşıntılı bir hastalıktan (çiçek bozuğu) eser vardır. Gözünde de beyaz bir nokta bulunur. Şam şehrinden çıkacaktır. Ona tabi olanların çoğu Kelb’dendir. Kadınların karınlarını deşip çocuklarını öldürür, kendisine karşı toplanan Kays kabilesini de iyice yok eder. (İşte o zaman) Ehl-i beytim’den Harem de biri çıkar. Onun haberi Süfyani’ye ulaşınca, Süfyani ona karşı ordusundan bir ordu gönderir. Ancak Mehdi, bu orduyu hezimete uğratır ve bunun üzerine Süyani yanındakilerden bir orduyu, ona karşı tekrar gönderir. Ancak bu ordu arzdan Beyda’ya vardıklarında yere batırılır ve kendilerinden haber getirecekler dışında kimse sağ kalmaz.” (İmam-ı Suyûtî)
İbn-i Mes’ud -radiyallahu anh- anlatıyor: “Biz, Resulullah Aleyhisselâm’ın yanında iken Benî Hâşim’den bir grub genç geldi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onları görünce, gözü doldu ve rengi değişti. Ben: Ey Allah’ın Resulü! Şimdiye kadar, mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik, (şimdi ne oldu da bizi üzen bir ifade ile karşılaşıyoruz?)” dedim. Şu cevabı verdiler:
“Biz öyle bir Ehl-i Beytiz ki, Allah bizim için dünyaya mukabil ahireti tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim benden sonra bela, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak. Nihayet, doğu tarafından beraberlerinde siyah bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır (saltanat) isteyecekler, fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine onlar savaşacak. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek. Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beytim’den bir adama tevdi edecekler. Bu (Emîr) de, insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın)” (Kütüb-ü sitte muhtasarı c. 17 sh: 556)
Bu Emr-i şerif de gösteriyor ki gerçek Mehdi Aleyhisselâm’a tabi olmak şarttır. Öyleyse şimdiden Varaka bin Nevfel’in Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize Peygamberlik gelmeden evvel biat etmesi gibi, biz de ona biatımızı edelim ve ona tabi olalım. Zira daha henüz gelmedi.
“Muharrem ayında bir münadi semadan “Agâh olun Allah’ın seçtiği kişi falandır, onu dinleyin ve itaat edin” diyecektir ve bu çok şiddetli savaşların ve fitnelerin bulunduğu bir senede olacaktır.” (İmam-ı Suyûtî)
“Süfyani Kûfe’ye ulaştığı ve Âli Muhammed’in yardımcılarını öldürdüğü zaman Mehdi çıkar ve onun bayraktarı Şuayb bin Salih Temimi olur.” (İmam-ı Suyûtî)
“Şuayb bin Salih Temimi orta boylu, esmer, hafif sakallı olup, elbiseleri beyaz ve bayrakları siyah olan dört bin askerle çıkar. Bunlar Mehdi’nin önünde olurlar ve karşılarına çıkan herkesi hezimete uğratırlar.” (İmam-ı Suyûtî)
“Mehdi’nin bayrağında ‘Biat Allah içindir’ yazılıdır.” (İmam-ı Suyûtî)
“Yaşı küçük sakalı hafif ve sarışın bir genç çıkar, Mehdi’nin bayrağını taşır ve karşısına dağlar bile çıksa onları ezerek İlya (Kudüs)’ya kadar ulaşır.” (İmam-ı Suyûtî)
Diğer bir Hadis-i şerif’te Mansur diye bir zâtın malıyla, canıyla, ona hazırlık yapacağını ve Mehdi’nin halifeliğine yardımcı olacağı haber verilmekte, ona tabi olunup yardımcı olunması gerektiği belirtilmektedir.
“Maverâunnehr’den bir adam çıkacak, ona el-Hâris İbnu Harrâs (çiftçi) denecek. (Ordusunun) önünde Mansûr denen bir adam olacak. Bu zât Âl-i Muhammed için (malıyla, canıyla, silahıyla zemin) hazırlayacak, hilafeti mümkün kılacaktır. Tıpkı Kureyş’in Resulullah Aleyhisselâm’a mümkün kıldığı gibi. Ona yardımcı olmak ve icabet etmek her müslümana vâcib olmuştur.” (Kütüb-i sitte muhtasarı c. 15 sh. 438)
“Maveraünnehir’den bir adam çıkar, adına ‘Haris’ denir, o çok savaşçıdır. Onun önünde ise, ismine ‘Mansur’ denen birisi bulunur ve Kureyşliler Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem’e nasıl yardım etmişlerse, o da Âli Muhammed’e öyle yardım eder. Her mümine ona yardım etmek vacib olur. Yahut da ona icabet vacib olur .” (İmam-ı Suyûtî) (Ebu Davud)
Abdullah İbnu’l-Hâris İbn-i Cez’iz-Zübeydi -radiyallahu anh-dan rivayetle Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
“Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Mehdi için zemin hazırlayacak.” (Kütüb-i Sitte Muhtasarı c. 17 sh.558)
“Mehdi’den önce onun ehli beytinden doğu’da bir zât çıkar hedefi Beytül Makdis (Kudüs) olarak, o onsekiz ay omuzunda kılıç taşır, öldürür, yaralar, ancak oraya varamadan ölür.” (İmam-ı Suyûtî)
“Ashabı Kehf, Mehdi’nin yardımcıları olacaktır.” (İmam-ı Suyûtî)
aşırma değil, alıntıdır.