''Kötü, güzele aşık olunca kendi ölüm fermanını imzalamıştır'' teması tasavvuf temasıdır. Allaha düşman hayvani nefsin aşkla ıslah edilmesi mevzusu! Bu gibi konuları biz işlememiz gerekirken batı sanatı işliyor. Biz tasavvufu anlamadığımız için tasavvuf adına hep reklam filmi çekiyoruz. Yani tasavvufun kendisini reklam ediyoruz. Oysa tasavvufun gayesine hizmet edecek işler yapılmalı, yani bu ana temalar gibi. Ama neredeee! Biz kalkarız ya Yunus'un yada Mevlana'nın hayatını filme çekeriz. Üstelik filmlerimizde onları vaaz eder gibi konuştururuz (Çok ucuzuz yaa)... Oysa bu adamlar hayatları filme çekilsin diye var olmadılar! Hep diyorum ya satıhta kalan sığ bir anlayışa sahibiz. İşin özünü anlamaktan aciziz. Batıya hep maddeci diyoruz ama asıl maddeci biziz. Batılılar hakikati sanatla arıyorlar. Biz o hakikati bulmuşuz ve tasavvuf yapmışız haberimiz yok. Üzerinde oturduğumuz hazineden bi haber yerlerde sürünüyoruz. Sonra da niye bizde roman, hikaye, resim, film gelişmiyor diye hayıflanır dururuz. Sen tasavvufu anlamamışsın ki neyin peşindesin? Para ve dünyanın peişnde olan adamda ince ruh olmaz. Biz buyuz malesef. Geçmiş olsun ne diyebilirim ki?
Şahsen ben batı dünyasının bütün klasikleşmiş eserlerinde tasavvuf inceliklerini görüyorum. Resim ve soyut sanatta bile var bu! Hepisinin karşılığı Mesnevi'de mevcuttur. Bu iddiamı her yerde ıspatlamaya hazırım!
Batılı entellektüel, aydın, sanatçı ve bilim adamı gibi tipolojilerin hepisini ele alın. Ne göreceksiniz? Ortak bir yönleri var bunların. İstisnasız hepisi dünya sevgisini yenmişler. Paraya ve kadına düşkün değillerdir. Aç kalma endişeleri yoktur. Çoluk çocuk ne olacak diye bir dert tasa yoktur. Bu neyi gösteriyor? Belli bir nefis terbiyesine ulaştıklarını gösteriyor. Mevlana diyor ki; kabinde dünya sevgisi ve rızık endişesi bulunan insanlara ilham gelmez!!!!! İşte bütün meseleyi izah etmiş Mevlana. Bunu anlamak ve böyle olduğunu aklen fehmetmek çok mu zor? Dünya sevgisi olan adamın kafası her daim paraya ve sahtekarlığa işler. Bu adam ne üretebilir ki? Ama bu dünya sevgisini aşmış bir insan kainatı, doğayı, evreni, insanı vesarie düşünecektir!!! İşin püf noktası burası. Tayyip bey dindar nesiller yetiştirerek Türkiye'nin geleceğini kurtarabileceğini zannediyor. Oysa kurtuluş reçetesi DÜNYA SEVGİSİNİ aşmış bir nesil yetiştirmekten geçer. Şunu iyi anlamak gerekir ki dindar başka dünyadan geçmişlik başkadır. Dindar insan pekala dünyevi hırslar ve ihtiraslar içinde boğulabilir fakat dünya sevgisini yenmiş bir nefis isterse komünist olsun her daim ilham yoluyla ortaya bir şeyler koyacaktır. Toplum kültürünü geliştiren dinamik budur. Tüccar anlayışıyla medeniyet kurulmaz!!! Müslümanların sıkıntısı işte bu noktayı anlamak istememeleridir!!!
Medeniyetlerin yükselmesinde ki ana dinamik şeriat değil hakikattir. Tarihte bunun çok örnekleri vardır. Teknolojisini kullandığımız ve sanatına imrendiğimiz taze batı medeniyeti şu an hakikatin içinde yüzdüğü için böyledir. Tıpkı Abbasi, Endülüs, Selçuklu ve Osmanlıda olduğu gibi. Bugün şeriatperestliğimizle içinde bulunduğumuz şizofren vaziyet o hale geldi ki; şeriat adına birbirimizin/müslüman kardeşimizin kanını akıtırken bile batı dünyasından yardım ve medet umar haldeyiz. Sizce bu nedir? Bana kızmayın! Ban adamın yüzüne böyle ayna tutarım.