Kültürel Meselelerimiz - 10: Kültür ve Batı

Dergaz

Profesör
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
1,685
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ne fark eder ki
Önümüzdeki çeyrek yüzyıl, ülkelerin, dünya ile kuracakları ilişkilerde sahip oldukları kültürlerin öneminin artacağı zamanlar olacaktır.
Uluslararası politik ve ekonomik toplantılarda kültür ve medeniyet kavramlarının telaffuz ediliş biçim ve konseptine bakıldığında bunu kolayca görmek mümkündür. Dolayısıyla hükümetin de üzerinde önemle durması gereken en önemli alanlardan birisi ve belki birincisi, kültür olmalıdır.
Dünya milletleri, kültürlerin çatışma sürecinin sonuna yaklaşıyorlar. Çok kısa zamanda ötekine ait çatışma alanları ortadan kalkıp ortak kültürlülük veya çok kültürlülük adıyla dünya ölçeğinde gri alanlar oluşacak gibi. Kavga etmeden, kültürel mozaik (renkleri belirgin) veya kültür ebrusu (renkleri geçişken) olma noktasında ülkelerin birbirleriyle ilişkileri gelişecek ve kültür kapısıyla açılan yolda ekonomik veya politik figürler daha rahat yol alacaklardır.
Türkiye'nin Batı ile ilişkileri daha Tanzimat yıllarından bu yana aydınlarımız tarafından hep bir zıtlaşma ve ikilem içinde görülmüş, bu yolda bir çatışma noktası hep gündemde tutulmuştur. Bazılarına göre şu Doğulu köylülükten kurtulup Batılı hayatı her şeyiyle, ama her şeyiyle kayıtsız şartsız benimsemeliydik; bazılarına göre de Batı bize düşman olmak dolayısıyla ondan uzak durmalıydık. Bunlardan birinciler savundukları Batılılaşmanın nasıl gerçekleşeceğini bile bilmiyor; ikinciler ise bunu bir çerçeve, bir altyapı sorunu olarak görüyor, özü ve ruhu bizden olmak şartıyla bazı sentezlerin yapılabileceğini savunuyordu. Velhasıl uzun zamanlar boyunca Fatih Harbiye arasında Felatun Bey ile Rakım Efendi, asla birbiriyle anlaşamadılar. Yöneten konumunda olan Felatun Beyler Batılılaşma fikrinde şekli ilgilendiren keskin dayatmalar getirerek zihniyet değişimi arkadan gelsin deme yoluna gittiler ve buna direnen Rakım Efendi'ye hayat hakkı tanımadılar. Yakın dönemlerde bir şey oldu; bizim Rakım Efendi kendisini geliştirip kendi kültürel değerlerine sahip çıkarak Avrupa'da yer alabileceğimizi de dillendirmeye başladı. Bu söylem ile evvelden beri tekrarlana gelen "Batı'nın teknoloji ve ilmini alıp kendi kültürümüz ile de ilerleme" fikri sanki bir parça görünür kılındı. Tabii bunda Batı'da yaklaşık yüz yıldır esmekte olan sömürgeleştirici anlayış ile ötekileştirici rüzgârların kısmen dinmesi de rol oynadı. Bugün artık Batı dünyası küreselleşmenin tabii neticesi olan çok kültürlülük, çoğulculuk, yerellikten evrenselliğe uzanma gibi kavramları önemsemekte, tam da bu noktada Doğu'nun derin kültürüne ve zengin medeniyet birikimine kucak açmış bulunmaktadır. (Kontrol edin, bakın, Doğu kütüphanelerindeki veya araştırma merkezlerindeki araştırmacıların kahir ekseriyeti bu kültürün Batı'ya taşınmasıyla alakadardır.) İşin ilginç yanı Doğu milletleri sahip oldukları kültürü Batı'ya nasıl ve neyin karşılığı olarak vereceklerini henüz bilemiyorlar veya bu konuda kararsız bekliyorlar. Politik mahfillerin dışındaki Batı entelijansiyasının, Doğu'daki bu birikimin daha ucuza nasıl kapatılabileceği yolunda kafa patlattıklarından şüphe etmeyiniz. Binlerce yıldır harmanlanarak çoğalmış bu yerel birikim, elbette kültür sofrasındakilerin iştahını kabartacaktır. Doğu'nun sahip olduğu bu sentez ve gönül planındaki derinlik, Batı'dan çok heybetli görünmektedir. Yüzyılların mahsulü olarak insanları nesilden nesile aktaran bu zenginlik, insanlığa sunulacak bahtiyar bir hayat için henüz bakir durmaktadır ve bunun adı halk kültürüdür. Bir de Doğu'nun bilinçle ürettiği yüksek kültür vardır. Bilimsel seviyemiz gerileyince kaybettiğimiz rafine ve seçkin kültür yani. İşte bu üst kültür ki eğer uygun şekilde modern hayatla örtüştürülebilirse yepyeni bir medeniyete kapı bile aralayabilir.
Bugün Batı ile aramızda hâlâ bir kültür sorunu vardır. Bu sorunu aşmanın yolu da yıllardır söylene gelen sentez fikrine artık bir hayatiyet vermek, kuvveden fi'le çıkarmak, söylenip durmayı bırakıp bizzat yapmaktır. Batı'ya rağmen batılılaşmak için bunu başarmak durumundayız. Enstrümanlarımızı Batı'nın en modern, en güzel, en teknolojik enstrümanlarından seçelim ve sonra kendi şarkımızı okuyalım, bütün dünyaya kendi ezgimizi duyuralım. Bugüne kadar durduğumuz yerleri artık değiştirelim ve bambaşka noktalardan bakarak yeni besteler yapalım. Orkestrayı Batılıların durduğu yerden görelim ama öze ulaşabilmek için bütün sazların hareketini tek tek kontrol edelim. Batılılaşmadan hiç korkmadan, bunu bir tehlike olarak görmeden, yerellikten evrenselliğe yükselmek, millî iken milletlerarası olmak için kültüre ve sanata yönelelim. Sentez fikri bizi içimize kapanmaktan kurtarasıya kadar, küreselleşmenin gereklerini yerine getiresiye kadar kültürel zenginliğimizi keşfetmeye, öğrenmeye, bununla dünya ölçeğinde var olma bilincine ermeye çaba harcayalım. Böyle yaparsak ne dinimize zarar gelir, ne milliyetimize. Üstelik küçülen dünyada Türk ve Müslüman kimliğimizle var olmak gibi de bir sorumluluğumuz zaten var. Gelin o halde bunu başaracak insanları birlikte arayalım: Avrupalılıktan korkmayacak, dünya insanı olmaya aday Müslümanlar aranıyor? Sentez fikrinin lafını edip durmaktan vazgeçip bunu deneyecek aydınlar aranıyor. Avrupa'da yuvalanmak üzere yollara düşmüş kültür karıncaları aranıyor. Avrupa'da yaşayan Türkler içinde kültür ve sanatı kendisine sancı edinecek gurbetçiler aranıyor. Doğu'nun derin atlasından çıkıp gelmiş gönül adamları aranıyor. AB karşısında kültür kartını çok iyi oynayacak kadar kültürü bilen ve önem veren devlet adamları aranıyor. Gözlerini yıkayıp yeniden görecek vicdan sahipleri aranıyor.


kaynak
 
Üst