Kendini tanımayanlar...

Katılım
22 Ocak 2007
Mesajlar
1,433
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ankara
Birtakım insanlar kendilerine bir hayal dünyası kurmuşlar, ona inanıyor ve
bu şekilde bir hayatı benimsiyorlar.
Bu koşullar altında yaşamak durumunda kalan insanlara soruyorum: Kendini
tanımak, kendini bilmek nedir acaba, hiç düşündünüz mü?

Tanımak; birisi, bir şey, bir yer, bir oluş hakkında fikir sahibi olmaktır.
Kendimizi ne kadar tanıyoruz, kendimiz hakkında ne kadar fikir sahibiyiz?
İnsan doğduğu andan itibaren bir yaşam içindedir. Peki, bunun ne kadarını
kendi olarak yaşıyor? Bence kendini tanımak, kendini yaşamaktır.
“Kendini yaşamak” ise, insanın kendine ait bütün özelliklerini algılaması,
iyi veya kötü , güzel ya da çirkin, toplumsal değerlere uygun ya da değil,
çevre şartlarına göre doğru ya da yanlış, olumlu veya olumsuz, kısaca her
şeyiyle sevip kabul etmesidir.
Karşılaştığımız durumlarda ne kadar tepkiliyiz , ne kadar duygusalız, ne
kadar eleştiriciyiz, ne kadar hükmediciyiz , ne kadar neşeliyiz , ne kadar
mutluyuz , ne kadar seveceniz , ne kadar hoşgörülüyüz veya ne denli
yardımseveriz, ne kadar..., ne kadar..., ne kadar?...
Bunları kendimiz de keşfettik mi?
Kendimizi her halimizle kabullendik mi? Yani kendimizden memnun muyuz?
Tanrımız bile bize bağlıdır. Çünkü onu hayalimizde biz yarattık.
Bunun farkında mıyız?

Bu sorular, bizi diğer sorulara götürüyor ve sorular listesi de git gide
uzuyor. Ama bütün bunlar bireyi özeleştiri yapmaya, kendi ile barışık
olmaya, kendini sevmeye, kendine değer vermeye,kendini saymaya, yani özüne
doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Böylece, tanımlamak gerekirse “ kendimize, özümüze ulaşma” yoluna ilk adımı
atmış oluyoruz. Her şeyin bizde başlayıp bizde bittiğini anlıyoruz. Bir
şeyden mutlu ya da mutsuz olmanın bizim bakış açımıza bağlı olduğunu, her
olayda ve her oluşta olumlu ya da olumsuzluğun bizim görüşümüzle meydana
geldiğini, cennet ya da cehennem hayatı yaşamanın bizim elimizde olduğunu
algılıyoruz.
Bunun, git gide yoğunlaşan duygularımızla yaşamaya bağlı olduğunu görüyor
muyuz?
Yaşamın her anında bize gelen oluşları güzel, çirkin, iyi, kötü, acı, tatlı
diye değerlendirmek, zaman zaman içine düştüğümüz bunalımlar, yalnız ve
yalnız bizim duygularımızı ne kadar kontrol edebildiğimizle alakalı.
Evet, insanın saf ve temiz çehresini karartan, özünde var olan, canlı
ruhunun zayıf ve etkisiz olmasına yol açan, kısaca yaşamdaki her olgu, her
şey, duyguların baskınlığı ile yön değiştirmektedir. Varoluşun bir bütün
olduğunu düşündüğümüzde, bunu fark ettiğimizde artık bizi alıp götüren,
batırıp çıkaran, yüceltip alçaltan, mutlu mutsuz eden bu duruma el koyma
hakkını elde edebiliriz.
Bazen duygusal olmak istiyorsak olabiliriz, ama getireceği sonucu da bilip
onu da sevip, kabul edebilmeli ve olayların akışına kendimizi
kaptırmamalıyız. Yani olmasını istediğimiz hali dolu dolu yaşayıp sanırım,
kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilmeliyiz.

Bu çok önemli nokta, insanın kendisini tanımasına bağlı. Çünkü,
yaptıklarımızdan biz sorumluyuz ve her yaptığımızın sonucuna da biz
katlanmak zorundayız.
Yaşamımızdaki tüm oluşların bize bir şey öğretmek amacı ile var olduğunu
düşünüp öze giden yolda her şeyin aynı, fakat algılayıcıların farklı
olduğunu idrak edebilmemiz gerekiyor.
Bizce olumlu olarak kabul edilenlerin bir başkasında aynı etkiyi
yaratmayacağını düşünüp, her zaman kendimizi karşımızdakinin yerine
koyabilmeliyiz.
İşte belki bildiğimiz, duyduğumuz ve algıladığımız şeyler bu söylediklerim,
ama yine de kendimizi ne kadar tanıdığımızın farkında mıyız acaba?
Diyorum!...

alınltı
 
Üst