Kadir Mısıroğlunun Yeni Kitabı
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Duyurular[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]Kadir Mısıroğlu'nun Yeni Kitabı Çıktı..!![/FONT][FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]... [/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Cenâb-ı Hakk’ın -sıfat îtibariyle- câmiü’l-ezdâd olmasının bir neticesi olarak âlem zıtlıklarla kaimdir. Bunlar arasındaki mücadele ise, ebedî olup bir “yok etme” değil, sadece bir “galebe sağlama” kavgasıdır. Bunun en şiddetli tezâhür sahası ise, “hak-bâtıl mücadelesi”dir. Allah -beşerî istihkak ve liyakatlere nazaran- bazen “cemâl” ve bazen de “celâl” tecellisine revaç vererek, mâsivaullâhın mahkûm bulunduğu “fânilik”in îcâbı olarak âlemin ebedî olan tebeddülât ve tahavvülâtını (değişikliklerini) gerçekleştirir. Kâh “kemalden zevâle”, kâh da “zevâlden kemale” doğru tedrîcen ve daimî bir sûrette vâkî olan bu değişikliğin sonunda, bunlardan birinin galebesine şâhid olunur. Lâkin Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti, gazabına gâlip olduğundan celâl tecellîsinin hâkimiyeti, cemal tecellîsinin hâkimiyetine nazaran pek kısa sürmekle âlem, zıtların bu galebe nöbetleşmesi sebebiyle âdeta bir dönme dolap gibidir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Kâinata hâkim olan bu ebedî ve ilâhî kanunun îcâbı olarak daima müşahede edilegelmiş olan “Hak-Bâtıl Mücadelesi”nin en kesîf bir sûrette cereyan ettiği saha ise, -hiç şüphesiz- bizim millî ve dînî tarihimizdir. Bununsa, biri “siyasî” ve “askerî” olmak üzere hâriçten; diğeri ise “fitne” ve “fesat” çıkarmak şeklinde dâhilden icra edilmiş olduğu çok bilinen bir gerçektir. Ancak unutmamak gerektir ki, İslâm’ın vahdetini bozarak onun kuvvet ve kudretini zaafa uğratmak yönünden iç bünyede zuhûr eden birtakım dâhilî fitne veya tahrif hareketleri, askerî ve siyasî karşı koymalar ve bunun îcabı olan harp ve darplerden daha müessir olmuştur.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
“Tarihten Günümüze TAHRİF HAREKETLERİ” adıyla kaleme alınmış olan işbu eser, zikredilen şu ehemmiyetine binâen, İslâm’ın sâfiyetine karşı gerçek bir ihânet hareket olan dâhilî fitnelerin teşhiri maksadıyla yazılmıştır. Zira İslâm’ın yeniden bir silkiniş ve diriliş mevsimini idrak etmekte olmasından dolayı, bu gelişme karşısında aczi sâbit olan yarasa güruhu birtakım insanlar -belki de devletler- günümüzde fitne silâhına revaç vererek canhıraş bir mücâdele hâlindedirler. Böylelerinin, İslâm’ın bu önlenemez yükselişi karşısında kapıldıkları dehşet ve paniği setrederek hâriçten ve dâhilden mesâîlerini tevhidle, İslâm Tarihi’nin en kesif fitnesini tezgâhladıkları görülmektedir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Gerçekten bütün Dünya’da “Soğuk Savaş”ın sona ermesiyle ortaya atılan İslâm karşıtlığı fikri, önce “Yeşil Tehlike” adıyla anılmışken, son zamanlarda “Dinlerarası Diyalog” olarak isimlendirilmiş bulunmaktadır. Böylece bu düşmanlığın -daha îlân olunan ismiyle- doğurması muhtemel olan aksülamellerin (reaksiyonların) azaltılmaya çalışılmak istendiği anlaşılmaktadır.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Bu menhus (uğursuz) hareketin dâhil ve hâriçteki aktörleri, başlangıçta “Abant Toplantıları” ile “Kemalist inkılâpların İslâm’ın özüne zarar vermemiş olduğu” gibi kararlarla sırf mahallî bir tavır sergilemekte iken, şimdi “Kahire Toplantısı” ve benzeri içtimâlarla faaliyet sahalarını şumüllendirmiş bulunmaktadırlar. Hıristiyan ve hattâ Yahudi destekli bu yeni tahrif hareketi, tarih boyunca karşı karşıya kalınan benzerleri arasında -hiç şüphesiz- en tehlikeli olanıdır. Her gün televizyon ve gazetelerde şahid olageldiğimiz “İslâm’ın özüne” vâkî tecâvüzler karşısında dehşetli bir öfkeye kapılmamak, hiçbir gerçek müslüman için mümkün değildir. Hz. Peygamber’in yüce risâletini tasdik keyfiyetini bile hafife almaya kadar varan bu küstahlıklar, üstelik birtakım -ünvanlı, ünvansız- hoca kılıklı insanlardan sâdır olunca, bu safsatalara gerekli muknî cevaplar verilmeyerek bir kısım mü’minlerin idlâline seyirci kalınması şüphesiz ağır bir vebali mûciptir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
İşte bu eser, böyle bir vebalden kurtulmak maksadıyla yazılmıştır. Ancak hemen şunu ifade etmeliyiz ki, o, bu sahada kaleme alınmış ne bir ilktir ve ne de bir son olacaktır. Zira “iman-küfür” veya “hak-bâtıl” mücadelesi, kâinatta ebedî olan zıtlar arası kavganın en ehemmiyetli bir cüz’üdür.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Şunu da söyleyelim ki, başlangıçta sırf günümüzdeki tahrif hareketlerini ele alıp cevaplandırmayı düşündüğümüz hâlde, daha sonra bunun tarihçe kısmını -evveliyetle- nakletmenin daha doğru olacağını düşünerek eserin iki ayrı cilt hâlinde tanzimi yoluna gittik. Zira bu eser, baştan sona okunduğunda ibretle görülecektir ki, bugünkü safsataların her biri, tarih boyunca birçok kereler ortaya atılmış benzer sapıklıkların bir başka biçimde, bazen de aynen tekrarından ibarettir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Hattâ bu mevzuları daha önce te’lif ettiğimiz “İslâm Dünya Görüşü” isimli eserde, doğrular ve yanlışlar bir arada olmak üzere plânlamış ve O’nu başlangıçta o plân dâhilinde yazmışken, sonradan hacmen vâkî olacak anormalliği dikkate alarak bundan vazgeçtik. Hattâ aynı mülâhazalarla “Tahrif Hareketleri”nin bile “Tarihçe” ve “Günümüz Tahrif Hareketleri” olarak iki ayrı cilt hâlinde umûmî efkâra arzının daha doğru olacağı düşüncesi ile bu yolda hareket ettik. Ancak bu eserde, adının sınırlamasına riâyetle fâsid düşüncenin sadece İslâm’ı tahrif gâyesi güdenleri ele alınmıştır. Gulât-ı Şia’da olduğu gibi, başlangıçta tahrif mâhiyetinde olduğu hâlde bilâhare red ve inkâra müncer olanlar, bu tahdidin istisnâlarını teşkil etmiştir. Binâenaleyh fâil ve âmilleri müslümanlar arasından zuhûr etmiş olsa bile İslâm’ı red veya inkâr maksadıyla vârid olan fiil ve hareketler hâriçte bırakılmıştır. Zira bu eserin gâyesi, İslâm’ı değil, Ehl-i Sünnet itikadını müdafaadan ibârettir. Diğer taraftan bu birinci cildi 1950’li yıllara kadar olan vukuât ile tahdid edip sonrasının ikinci cilde bırakılmış olduğunu da belirtmeliyiz.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Son olarak şunu da söyleyelim ki;[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Tecellî-i ilâhiyenin -mü’minlere teveccühü itibariyle- celâlden cemale doğru hızla dönmekte olduğu bir mevsimde -her gün- biraz daha gelişmekte olan münâkale (ulaşım) ve muhâbere (haberleşme) imkânları sebebiyle dehşet verici bir çapa ulaşan bugünkü tahrif hareketlerinden kâmil bir netice hâsıl olması mümkün değildir. Zira murâd-ı ilâhîye ters düşmenin neticesi, -her ahvâlde- mutlak bir hüsrandır. Murad-ı ilâhî ise, beşerî irâdelerin üstünde olup her şeyle birlikte onları da ihâta hâlindedir. Bu sebeple murad-ı ilâhîye mugâyir olarak her ne tedbir alınırsa alınsın, o tedbirin karşısına daha büyük bir mânia çıkar. Zira esbâba tevessül ile vâkî olan bütün faaliyetlerden, ancak onların murad-ı ilâhîye tevâfuku nispetinde bir netice elde edilebilir. Beşerî faaliyetler sonucu olan “bereket” veya “bereketsizlik”in temel sâiki budur. Zira bu âlemde esbâbın gerçekleşmesi, “murad-ı ilâhî”ye tâbîdir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Bu durumda, tahrif hareketi içinde yer alanların hâli, “yıkılması mukadder bir duvar altında sığınmaya çalışmak” kabîlinden bir ahmaklık ve kendi helâkine koşmaktan başka bir şey değildir. Vukuâtın seyrine dikkat edildiğinde sezilmesi mümkün olan murad-ı ilâhî veya kaderi fark etmeyerek, karşı faaliyette bulunmak, Donkişot’un yel değirmenleri ile savaşmasından daha sefil bir hamâkattır. Bu hacâletten kurtulmanın yegâne çaresi ise, hâdisâtı îmân ferâseti ile tahlil edebilme kabiliyetine sahip olmaktır.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Bir oluşun, sapıklık ve azgınlıkta had safhaya intikali, onun sona yaklaştığına kat’î bir delildir. Bu hüküm, -hiç şüphesiz- tahrif hareketleri kahramanları (!) için de doğrudur. İhtimal bu sebepledir ki, günümüz sapıklıklarında -âdeta- bir tuğyan hâli müşahede edilmektedir. Bu hâlin, İslâm’ın bütün Dünya’da önlenemeyen yükselişinden doğan bir telâş ve endişenin eseri olduğu da söylenebilir.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]
Cenab-ı Hakk’ın izni ile İslâm’ın tarihteki en parlak devrini idrak etmeye doğru ilerleyişi karşısında, bu gibi gayretlerin “dağın fare doğurması” kabîlinden en asgarî bir neticeye müncer olacağı muhakkaktır. Murad-ı ilâhîye ters düşmenin bir neticesi olan bu gerçeğe rağmen, biz “es-Sâkitü ani’l-hakkı e’l-şeytanu’l-ahres” itâb-ı peygamberîsine ittibâ etmiş olmak üzere, kaleme aldığımız bu eseri, siz değerli okuyucularımıza sunarken, Cenab-ı Hak’tan onun husûle getireceği tesire büyük bir bereket ihsan etmesini niyaz ediyoruz.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]Ve minallâhi tevfîk.[/FONT]
[FONT=tahoma, arial, helvetica, sans-serif]Kadir MISIROĞLU[/FONT]