İslamiyet ve dünya barışı

efruz

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
5,170
Tepkime puanı
735
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Bismillahirrahmanirrahim

Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar, o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler.

Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer, iki harb-i umûmi ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkar medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbaldeki İslamiyetin kuvveti ile, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmiyi de temin edecek.

"İşte onun için, bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış, onunu mümevveh (hayalı) saadete çıkarmış, diğer onu da beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalîlindir ki; nev-i beşere rahmet olan Kur'an, ancak umûmun, laakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.

"Hem, serbest hevanın tahakkümüyle, havaic-i gayr-i zarûriye havaic-i zarûriye hükmüne geçmişlerdir. Bedeviyette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa'y, masrafa kafi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlakın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev'e verdiği servet, haşmete bedel; ferdi, şahsı, fakir, ahlaksız etmiştir.

"Kurun-u ûlanın mecmû vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu!
"Alem-i İslamın şu medeniyete karşı istinkafı ve soğuk davranması ve kabulde ıztırabı cay-ı dikkattir. Zîra, istiğna ve istiklaliyet hassasıyla mümtaz olan Şeriattaki İlahî hidayet, Roma felsefesinin dehasıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel' olunmaz, tabî olmaz. Bir asıldan tev'em (ikiz) olarak neş'et eden eski Roma ve Yunan iki dehaları, su ve yağ gibi, mürûr-u a'sar (asırlar) medeniyet ve Hıristiyanlığın temzîcine çalıştığı halde, yine istiklallerini muhafaza, adeta tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar tev'em ve esbab-ı temzîc varken imtizaç olunmazsa, Şeriatın rûhu olan nûr-u hidayet, o muzlim pis medeniyetin esası olan Roma dehasıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel' olunmaz." (Tarihçe-i Hayat. Sh. 119)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

MEHÂSİN : Güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar, insana verilen hüsün ve cemâl.
BEŞER : İnsan.
MENFAAT : Fayda.
SEYYİÂT : Kötülükler, günahlar, suçlar.
GALEBE : Üstün gelmek, yenmek, bozmak, çokluk.
RÂCİH : Üstün olan, kıymet ve fazîlet ve îtibarı fazla olan, tercih edilen.
HARB-İ UMÛMİ : Dünya Savaşı (I., II.)
ZİR Ü ZEBER : Paramparça. Alt üst, karma karışık, darmadağınık.
SULH-U UMÛMİ : Genel barış.
MEDENİYET-İ HÂZIRA : Şimdiki medeniyet.
MEŞAKKAT : Sıkıntı, güçlük, zorluk.
ŞEKAVET : Sıkıntıda kalmak, mutsuzluk, bir kimsenin iç dünyasının kötü ve çirkin hâle gelmesi.
BEYNE BEYNE : İkisinin ortası. İkisinin arasında. Mücerred. Ne iyi, ne kötü.
KÜLLÎ : Bütüne mensup parçalardan ve fertlerden meydana gelen, umumî, bütün.
EKALL-İ KALÎL : Azın azı, pek az.
UMUM : Hep, bütün, cümle, herkes.
LÂAKAL : En az, hiç değilse, en azından.
TAZAMMUN : İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme, muhît olma.
HEVÂ : Gelip geçici istek, heves, nefsin arzusu.
TAHAKKÜM: Zorbalık etme; zorla hükmetme, mânevî baskı. Diktatörlük.
HAVÂİC-İ GAYR-İ ZARURİYE: Zarurî olmayan ihtiyaçlar.
HAVÂİC-İ ZARURÎ: Zarurî, gerekli olan ihtiyaçlar.
BEDEVİYET: Çöl hayatı. Göçebelik.
SA'Y: Gayret, çalışma, emek.
İFSAD: Bozmak, azdırmak, fitne çıkarmak, karıştırma.
NEV' : Çeşit, sınıf, cins. * Taleb etmek. Meyletmek, eğilmek. İki yana sallanmak.
KURUN-U ÛLÂ: İlk çağ.
MECMÛ: Tamamı, hepsi, bütünü, toplamı.
VAHŞET : Korku ve ürküntü, vahşîlik, ıssızlık, yabanilik.
İSTİNKÂF: Kabul etmeme; çekimser kalma.
CÂY-I DİKKAT: Dikkat edilecek nokta; dikkat edilecek yer veya şey.
İSTİĞNÂ: Allah'tan başka kimsenin minneti altına girmemek, gönül tokluğu.
HASSAS: Duyarlı. Alıngan.
İSTİKLÂLİYET: Bağımsızlık.
MÜMTAZ: Seçkin, üstün.
İMTİZAÇ: Kaynaşmak, uygun ve mutabık olmak, mezcolmak, uyuşmak, iyi geçinmek.
BEL' : Yutma, Ortadan kaldırma.
NEŞ'ET: Çıkma, doğma, meydana gelme, kaynaklanma, yetişme.
MÜRÛR: Geçmek, gitmek; bir taraftan girip öteden çıkmak; sona erme.
TEMZİC: Karıştırmak, katmak, mezcetmek.
TENÂSUH : Birbirine nasihat etme, öğüt verme.
TEV'EM : İkiz. Benzer. Eş.
ESBÂB-I TEMZÎC : Kaynaştırma sebepleri.
İMTİZAÇ : Kaynaşmak, uygun ve mutabık olmak, mezcolmak, uyuşmak, iyi geçinmek.
MUZLİM : Karanlık verici, karanlıklı, siyah, siyahlık.

 
Üst