islamveinsan
Doçent
Din Kelimesi Kur’anı Kerim’de şu dört anlamda kullanıl*mıştır:
1- Üstünlük, egemenlik, itaat, emir, itaate zorlamak, köle ve kişiyi itaatkar olacak şekilde zorlayıcı bir kuvvet kulla*narak köleleştirip itaat ettirmek. Yüce egemenlik, sahibin*den gelen üstünlük ve galibiyet. Bu anlamları ile din ke*limesi her türlü tezellül ve boyun eğiş manasını taşımakta*dır.[1]
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kimse odur ki nefsine hakim olup onu zelil kılar ve ölümden sonrası için çalışır.” [2] Burada hakim olmak zelil kıl*mak tabiri hadisin arapca metninde din kelimesinin kendisin*den türetildiği “da’ne” ibaresi ile ifade edilmiştir.
2- Birine itaat etmek, kölelik yapmak, onun hizme*tine girmek, uşağı olmak, onun hakimiyeti ve otoritesi al*tında zilleti ve boyun eğmeyi kabullenmek, hizmetkarlık yap*mak.[3] Nitekim Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Okun yaydan çıkışı gibi dinden çıkacaklar.” [4]
Bu hadisi haricilerle ilgili olarak yorumlayan hadis alim*leri dinden çıkmak terimi ile onların devlet reisine itaat*ten kaçacaklarını belirtmişlerdir. “Dinden maksat itaattir. Yani hariciler farz olan imama itaatten kaçıyorlar ve ondan ta*mamen uzaklaşıyorlar.[5]
3- Ceza, mükafat, muhakeme, hesap, muhasebe, yargı*lama.[6] Bunun için deyyan kelimesi mahkemedeki ha*kim ve kadı anlamlarına gelmektedir.
4- Şeriat, kanun, yol, mezhep, millet, adet. Suçlular için öngörülen cezalar, kanunlar, uyulan yol.[7]
Din Kelimesinin Kur’an’ı Kerim’de Kullanılışı
Bu kavram Kur’anı Kerim’de bazen bir veya ikinci anla*mıyla, bazen üçüncü anlamıyla, bazen dördüncü anla*mıyla, bazen de bu dört anlamıyla bir arada kullanılmıştır. Biz burada bu anlamlarla ilgili ayetleri ve bu ayetlerle alakalı tefsir bilginlerinin görüşlerini aktarmaya çalışacağız.
Birinci Ve İkinci Anlamı İle Din Kelimesi
“ Hiç şüphesiz Allah katında din ancak İslam’dır.” (3 Ali İmran, 19)
“Peki onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa istese de istemese de O’na teslim olmuştur. Ve O’na döndürül*mektedirler.” (3 Ali İmran, 83)
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardan*dır.” (3 Ali İmran, 85)
“Allahü Teala burada kendi nazarında arzu edilen doğru hayat nizamının Allah’a itaat ve kulluk esa*sına dayalı bir nizam olduğunu açıklıyor. Allah’tan başka bir otoriteye itaat üzerine kurulan diğer nizam*lara gelince, onlar Allah katında makbul değildir. Zaten bu nizamların tabiatları icabı makbul olma imkan*ları da yoktur. Çünkü bu insanın Allah’ın kulu, kölesi ve O’nun mülkünde ancak bir raiyye oluşundan*dır. Bunun için insanın Allah’tan başka bir otoriteye veya Allah’ın dışında bir varlığa tabi olması kabul edilemeyecek bir durumdur.” [8]
“Yüce Allah’ın -muhakkak ki Allah katında din İslam’dır- buyruğundaki din kelimesi itaat ve millet anla*mındadır. İslam ise iman ve itaatler anlamındadır.”[9]
“O İslam ki, kuru bir iddiadan ibaret değildir, sadece bir sembol değildir, sadece dil ile söylenen bir sözcük değildir, hatta kalbin huzur içinde kapsamına aldığı bir düşünce de değildir... Bireylerin kendi başla*rına namazda, oruçta ve hacc’da yerine getirdiği bir takım dini görevler hiç değildir. Hayır... Allah’ın insanlar için kendisinden başka hiçbir dini kabul etmediği İslam bu değildir... Burada sözü edilen İslam tes*lim olmakla gerçekleşen İslam’dır... İtaat ve bağlılıkla gerçekleşen İslam’dır. Kulların aralarında Al*lah’ın kitabını hakem tayin etmekle gerçekleşen İslam’dır. “[10]
“Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister istemez O’na teslim olmuşlardır ve O’nun huzuruna döndürülecektir.” (3 Ali İmran, 83)
“İslam’ın bu şekilde belirtilmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Açıktır ki evrensel olan İslam emre bo*yun eğiş, düzene uyma ve yasaya itaattir. Buradan da yüce Allah’ın yardımı her fırsatta İslam’ın anla*mını ve gerçeğini belirtmesiyle ortaya çıkmaktadır. Ta ki böylece hiç kimse İslam’ı, dille söylenen bir söz, pratik etkileriyle Allah’ın yoluna bir teslimiyet ve hayat realitesinde bu yolu gerçekleş*tirme eylemleri anlamına gelmeyen, sadece kalpte yer etmiş bir tasdikten ibaret sanmasın. Bu ger*çekten önemli bir uyarıdır. İnce, sağlam ve kapsamlı açıklamaya geçmeden önce ona yer ver*mektedir:
“Kim İslam’dan başka bir din arasa o din on*dan kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlar*dan olur. “ (3 Ali İmran, 85)
Bu birbirini izleyen ayetler varken İslam’ın gerçeğini saptırmaya yol yoktur. Ayetleri eğip-büke*rek ve onları anlamlarından saptırarak, İslam Allah’ın tanımladığından başka bir tarzda anlatılamaz. Bu, evre*nin boyun eğdiği İslam’dır. Ev*ren Allah'ın belirlediği ve idare ettiği nizama bo*yun eğerek bu İslam’a uymakta*dır.
Öyleyse anlamını ve gereğini yerine getirme*den, “Allah'dan başka ilah yoktur “ şehadetine tam anla*mıyla tabii olmadan kelime-i şehadeti söylemek asla İslam olmayacaktır. Şehadetin anlamı ve ger*çeği, ilahlığı ve hakimiyeti “Bir’e” indirgemek, kulluk ve yönelişte birliği sağlamak*tır. “Muhammed Allah'ın elçisi*dir” şehadetinin anlamı ve gereği olmadan da İslam olmaz. Bu şık*kın manası ve hakikati O’nun, ila*hından hayat için getirdiği sisteme bağlılık, Allah'ın gönder*diği yasaya uymak, kullara getir*diği kitabı hakem kabul etmektir.
Dini motifler, şekli ibadetler, ya da dualar veya zikirler yahut ahlaki bir eğitim veya bir yol gös*terme İslam olmayacaktır. Bunlarla beraber pratik etkileri Allah'a bağlı bir hayat sisteminde somut olarak gö*rülmelidir. İbadetler, dini motifler, dualar, zikirlerle kalpler O’na yöneltilmelidir. Kalpler O’nun korkusun*dan titremeli uslanıp, doğru yola girmelidir.
İşte Allah'ın istediği şekliyle İslam budur. Herhangi bir nesil tarafından beşeri arzuların doğrultu*sunda şekillendirilen “ İslam’a” itibar edilmez.! İslam’ın açıklarını kollayan İslam düşmanları ve onların ajanla*rının arzularına göre biçimlenen din, gerçek İslam’dan uzaktır.”[11]
Üçüncü Anlamı İle Din Kelimesi
“Hamd Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve din gününün (ceza ve mükafat gününün) Malik’i olan Allah*'adır.” (1 Fatiha 1-3)
“Dini yalan sayanı gördün mü ?” (107 Maun 1)
“Burada din en mutlak ve en esaslı mefhumu olan ceza manasındadır. Yani insanların yaptığı iyilik ve kötülük karşılığında Hak Teala’nın iyiliğe güzel sevap ile mükafat, kötülüğe kötü azarlama ile ceza verece*ğini bildirmesidir.”[12]
“O size vaad edilen elbette doğrudur. Ve din (ceza ve mükafat) günü mutlaka olacaktır.” (51 Zariyat, 56)
“ O halde artık sana dini ne yalanlatabilir?” (95 Tin, 7)
“Din; ceza ve sorumluluktur. İnsanların amellerinin karşılığıdır. İyiliğe çalışanlara iyilikle mükafat, kötü*lüğe çalışanlara kötülükle ceza muhakkak olacak, herkes ettiğini bulacaktır.”[13]
Dördüncü Anlamı İle Din Kelimesi
Kur’anı Kerim’de ki din kavramlarının farklı anlamları hakkında kısaca bilgi verdikten sonra yüce Allah*'ın izni ile bu kavramın en önemli anlamlarından birini açıklamaya çalışacağız.
Yazımızın giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi din kelimesinin ifade ettiği anlamlardan bir ta*nesi de, şeriat, yol, kanun, mezhep, adet, suçlular için öngörülen cezadır. Din kelimesi bu an*lamı ile en çarpıcı şekilde Yusuf suresinin 76. Ayetinde karşımıza çıkmaktadır.
“...İşte Biz Yusuf’a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı.”
Yusuf Suresi’nde geçen bu kıssanın ayrıntılarının konumuz dışında olması nedeniyle burada bu ayrıntılar*dan söz etmeyeceğiz Bizim için burada önemli nokta ise Hz. Yusuf zamanında o beldenin yöneti*mini elinde bulunduran “kralın ceza hukukunun” Allah'ın kitabında “kralın dini” olarak tanımlanması*dır.
“Yüce Allah'ın ‘kralın dinine göre’ buyruğundaki din kelimesi İbn-i Abbas’dan nakledildiğine göre ‘onun egemenlik hükümlerine göre’ demektir. İbn-i İsa’ya göre ise ‘adetlerine’ göre demektir. Mücahid ‘hükümdarın hükmüne göre’ diye açıklamıştır.”[14]
“Burada din kelimesinin manası dikkat çekicidir. Belli ki bundan maksat o zaman Mısır ülke*sinde yürürlükte olan şeriat ve de özellikle ceza hukukudur.”[15]
“Dahhak ve başkalarının söylediğine göre, Mısır hükümdarının hükmüne (dinine) göre kardeşini alma hakkı yoktu.”[16]
“Yusuf (as) Allah'ü Teala’nın kendisine öğretmiş olduğu bu tedbirle kardeşi Bünyamin’i yanında alı*koyma imkanı bulmuştur. Zira o zamanın kanunlarına (dinine) göre kardeşini yanında alıkoyma im*kanı yoktu.”[17]
“Allahü Teala –yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamayacaktı- buyurmuştur. Kralın hırsız*lıkla ilgili kanunu (dini) onun dövülmesi ve çaldığının iki mislini ödemeye mecbur tutulması şek*linde idi. Bunun için Hz. Yusuf kralın dinine veya kanununa göre kardeşini alıkoyamayacaktı.”[18]
“Burada, kralın yasaları denirken, “yasalar” ayetin orjinalinde “din” sözcüğüyle ifade edilmekte*dir. Böylece bu ayette, “dinin” hangi anlamları içerdiği özenle ve kesinkes belirlenmiş bulunuyor. Bu ayette “din” sözcüğü kralın koyduğu sistem ve yasaları ifade etmek için kullanılmıştır.
Din sözcüğünün Kur’an’daki bu apaçık anlamını, yirminci yüzyılın cahiliyye ortamında tüm insanlar unutmuş görünmektedir. Cahiliyye yanlıları da, kendilerini müslüman olarak niteleyen bazı kimselerde bu ger*çekten tümüyle habersiz durumdadırlar.
Bu tipler “din” dediklerinde, sadece inanç ve ibadet esaslarını anlıyorlar... Ve bir kimse Allah'ın birli*ğine, peygamberi Hz. Muhammed’e, meleklerine, kitaplarına, diğer peygamberlerine, ahiret gününe, ka*dere, iyiliğin de kötülüğün de Allah'dan olduğuna inandığını söyleyip belirli ibadetleri de yerine getiri*yorsa onu hemen “Allah'ın dinine” girmiş bir kimse olarak kabul ediyorlar!... Oysa buradaki ayette kralın koy*duğu sistem ve yasalar, “din’ul melik (kralın dini)” biçiminde ifade edilerek, “dinin” anlamı kesinlikle belir*lenmiş bulunuyor. Dolayısıyla “Allah'ın dini” denildiğinde, yüce Allah'ın koyduğu sistem, şe*riat ve yasalar anlaşılmalıdır.
Bu sözcüğün anlamı o denli daraltılıp yozlaştırılmıştır ki, cahiliyye sistemleri altındaki kitleler artık “din” denildiğinde, inanç ve ibadet esasları dı*şında hiçbir şey anlamıyor!... Oysa Hz. Adem’den tutun da Hz. Muhammed’e –salat ve selam üzerine olsun- varana dek “dinin” hiç*bir zaman için böylesine kısır bir an*lam ifade etmesi asla söz konusu olmamıştır.
Tarih boyunca “din” hep şu anlamda kullanılmıştır: Allah'ın koyduğu hükümleri be*nimseyip O’nun dışın*daki kimselerin koy*dukları hükümleri reddederek sadece yüce Al*lah'a boyun eğmek… yeryüzünde de gök*lerde de O’nun ilahlığını benimsemek… O’nun insanların biricik ve tek Rabbi oldu*ğunu kabul etmek… yani sadece O’nun ege*menliğini, hükümlerini, otoritesini ve buyruklarını benimsemek. Nitekim “Allah'ın di*ninde” olanlar ile “kra*lın dininde” olanlar arasındaki yolların ayrılış noktası da bu konuydu. Birinci grup*taki insanlar, sa*dece Allah'ın sistemine, şeriatine ve yasalarına boyun eğiyorlardı. İkinci grup*takiler ise kralın koyduğu sistem ve yasalara boyun eğiyorlardı. Ya da inanç ve ibadet konula*rında Yüce Allah'*tan başka kimselere boyun eğdiklerinden, sonuç ta yüce Allah'a ortak koş*makla müşrik duru*muna düşüyorlardı. Bu; dinin son derece açık, İslam inancının son de*rece net olan bir hükmü*dür.”[19]
Tüm bu alıntılardan sonra üzerinde duracağımız asıl nokta şurasıdır: Acaba bugün yaşadığımız coğ*rafya üzerinde hüküm süren din, Allah'ın dini midir? Yoksa insanların dini midir? Daha açık bir ifade ile bugün bu topraklar üzerinde Allah'ın hükmü, şeriati, ceza hukuku mu geçerlidir? Yoksa insanların hükmü, şeriati, ceza hukuku mu geçerlidir? Kendilerini müslüman ve dindar olarak isimlendiren milyonlar Allah*'ın hükmüne ve şeriatine mi tabi olmakta? Yoksa Kemalist Demokratik dinin kurallarına ve ceza huku*kuna mı tabi olmaktadırlar.?
Bilinen bir gerçektir ki bugün T.C. sınırları dahilinde Kemalist Demokratik bir din anlayışı hüküm sür*mekte ve kabul görmektedir. İşin ilginç yanı ise bugün kendilerini müslüman olarak isimlendiren milyon*lar Allah'ın indirdiklerini bir yana bırakarak demokratik dinin kurallarına ve ceza hukukuna göre ya*şam sürmektedirler. İşte her üç beş yılda bir se*çim adı altında sandık başına giderek yeni ilah*lar tayin etme girişimi demokratik dine ve onun ku*rallarına olan sıkı bir bağlılıktan kaynaklan*mak*tadır. İslam bir dindir ve hak dindir. Yüce Allah’ın kendisinden razı olduğu tek dindir. Demok*rasi de bir dindir. Sınırları insanlar tarafından be*lirlenmiş ve yüce Allah’ın kendisinden asla razı olmaya*cağı bir dindir. İslam dini “hakimiyet kayıtsız şart*sız Allah’ındır” (12 Yusuf, 40) derken; demokra*tik din: “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” der. İs*lam dini, faizi haram ilan edip “faizcilik yapanla*rın Al*lah'a ve Rasulü’ne savaş açan çok günahkar kafirler ol*duklarını, ebediyyen cehennemde kalacakla*rını” (2 Ba*kara, 275-279) ilan ederken, demokratik din, ekono*misini faiz üzerine bina etmiştir. İs*lam dini zinayı en büyük günahlardan sayıp “faillerinin ebedi cehennemde kalacaklarını, hor ve hakir ola*rak azaplarının kat kat olacağını” (25 Furkan, 69) ortaya koyarken, demokratik din zina müessesele*rini teşvik etmiş, gene*levler, bar ve pavyonlar açarak zinaya meşruiyet kazandırmış, zina reklamı yapan ga*zete, dergi, radyo, TV gibi basın organlarını maddi ve kanuni olarak desteklemiştir. İslam dini “içkiyi, ku*marı, dikili taş*ları ve fal oklarını haram saymış, bunların şeytanın pisliği olduğunu ilan edip bunlardan kaçı*nılması gerekti*ğini ve kurtuluşun böyle sağlanacağını” (5 Maide, 90) söylerken, demokratik din te*kel bakanlığı yo*luyla içkiyi serbest bırakmış, kumarın her türlüsünü şirin göstermeye çalışmış, ülkenin her karışına be*ton ve taştan putlar diktirmiştir. İslam dini “örtünmeyi emrederken” (24 Nur, 30) demokra*tik din örtün*meye karşı savaş açmış, okullarını ve işyerlerini çıplaklar kampına çevirmiştir. İslam dini, evrensel ve çağ*lar üstü olduğunu söylerken, demokratik din İslam’a hakaret ederek 1400 yıl öncesi*nin hükümleri oldu*ğunu söylemektedir. İslam dini, doğruyu Allah’ın belirleyeceğini, çoğunluğun insanı saptıra*cağını or*taya koyarken, demokratik din akılsız, deli, cahil de olsa çoğunluğu esas alır. Demokratik din İslam’ın bir vicdan meselesi olduğunu söyleyip diyanet şebekesi yoluyla onu vicdanlara hapsetmiştir. İki din arasında daha sayılamayacak daha nice zıtlıklar, karşıtlıklar ve düşmanlıklar vardır.
Tüm bu anlatılanlardan sonra müslüman olma derdi içinde olan insanlara çağrımız ise, demokratik di*nin kurallarını hayatlarından atmaları, demokratik dinin gereklerine zerre kadar itibar göstermemeleri*dir. Sadece ve sadece Allah'ın indirdiklerine tabi olmaları, Allah'ın indirdiklerinin gayrısından yüz çevirmeleri*dir. Aksi bir davranış ise iki dinlilik; yani şirk olacak ve sahibini ise müşrik hükmüne sokacaktır.
Artık mesele iyice anlaşılmıştır. Ancak birkaç ayet ile din kavramının bu şekilde kullanılışı üzerinde bi*raz daha durmakta fayda vardır.
“Bir de Firavun: -Bırakın beni, öldüreyim Musa'yı da o Rabb’ine dua etsin. Çünkü ben onun, dini*nizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum- dedi.” (40 Mü’min, 26)
“Firavun’un –O’nun sizin dininizi değiştirmesinden veya fesat çıkarmasından korkuyo*rum- sözünde Hz. Musa kastedilmektedir. Firavun Hz. Musa’nın insanları kendi yolundan saptıra*rak adetlerini ve geleneklerini (dinlerini) değiştirmesinden korkuyordu”[20]
“Kur’anı Kerim’de ki Hz. Musa ile Firavun kıssasına ait tafsilat gözden geçirildiğinde, bu ayetlerde din kelimesinin sadece dindarlık veya itikadi fırka anlamına gelmeyip aynı zamanda bu kelime ile devlet ve medeniyet düzeni de kastedildiği şüphesiz olarak ortaya çıkar. Zaten Firavun’un da korktuğu ve açıkca söylediği husus şuydu: Eğer Hz. Musa bu davetinde muvaffak olursa devlet el değiştirecek ve firavunla*rın hakimiyetine, yürürlükteki anane ve kanunlara dayalı hayat nizamı kökünden sökülecektir. Sonra da ya değişik temellere dayalı bir başka nizam kaim olacak veya onun yerine herhangi bir nizam kaim olmayacak, bütün memleketi bir anarşi ve karışıklık kaplayacaktır.”
“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa*nız, Allah dini (ceza hukukunu) tatbik hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Mü’minlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” (24 Nur, 2)
“Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine seriat (kanun) kılacak ortakları mı var*dır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitiri*lirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır” (42 Şura, 21)
“Bütün bu ayetlerde ki din kelimesinin anlamı; insanın bağlı bulunduğu kanun, sınır, şe*riat (hukuk düzeni), yol, fikir ve ameli düzendir. İster bir kanuna isterse de bir düzene olsun eğer kişi bunlara ilahi otoriteye dayalı olduklarından dolayı uymakta ise, bu durum da o kişi şüphe*siz Allah’ın dini üzerindedir. Şayet bu otorite meliklerden birinin otoritesi ise kişi meli*kin dini üzere demektir. Eğer bu otorite şeyhler ve ruhban sınıfının otoritesi ise kişi onların dini üzerinde demektir. Sözün kısası eğer bir kimse herhangi bir şahsı en üstün dayanak, hük*münü de nihai hüküm kabul eder ve onun çizdiği yola aynıyla tabii olarak istekleri doğrultu*sunda hareket ederse şüphesiz ki bunu yapan kişi onun dinine, yoluna girmiş demektir.”[21]
Allah’ın kitabında din kavramının muhtevası bu şekilde apaçık karşımızda dururken 21. yüzyılın cahiliyyesinde ise bu kavram tüm diğer kavramlar gibi anlamını yitirmiş ve içi tamamen boşaltılmıştır. Etrafı*mıza şöyle bir baktığımızda din denilince akla hemen bir takım şekillerden ibaret ibadetler gelmekte*dir. İnsanlar bir taraftan Allah’ın dinine mensup olduklarını söylerler bir taraftan da Allah’ın kitabın*dan kaynaklanmayan yasa ve kurallara bağlı kalırlar. Kendilerinin müslüman olduklarını söylemele*rine rağmen Allah’tan gayrısının sistem ve kurallarına tabii olurlar. Şekli ibadetler noktasında hayat*larına vahiyle yön verirlerken, hayatla ilgili muamelelerinde demokratik dinin kitabını ön plana çıkarır*lar. Dilleri ile Lailahe illallah deyip bireysel davranışlarda, namaz, oruç, hacc gibi konularda Al*lah’ın vahyine tabii oldukları için kendilerini müslüman diye isimlendirenler bununla beraber bunun dışın*daki konularda Allah’ın vahyine göre şekillenmemiş kanun ve nizamlara itaat edenler... Allah’ın şeriatında izin vermediği halde Allah’ın şeriatına karşı olan yasalara tabii olanlar... İsteyerek veya istemeyerek bu çağ*daş dinlerin kendilerinden istedikleri görevleri yerine getirme konusunda (her üç-beş yılda bir onlara olan imanlarını sandık başında oylarıyla tazelemek gibi) tüm değerlerini feda edenler... Allah’ın istekleri ile çağdaş dinlerinin istekleri çeliştiği zaman Allah’ın emirlerini kulak ardı edip putlarının emirlerini yerine geti*renler... Evet, kendilerini müslüman ve Allah’ın dinine mensup zannedip te tüm bu fiilleri yapanlar kafala*rını yastıklarından kaldırıp bir an önce uyanmak ve ne kadar büyük bir şirk bataklığının içinde oldukla*rını görmek zorundadırlar.
Bilinmesi gerekir ki insan hangi sisteme göre davranışlarını düzenliyorsa o sisteme mensup olur ve o dinin (=sistemin) sahibini ilah edinir. Şayet fertler sadece Allah’ın sistemine tabii iseler, hayatlarının her alanın Allahü Teala’nın hükmüne boyun eğiyorlarsa onlar Allah’ın dinindedirler. Aksi ise küfür ve şirk*ten başka bir şey de değildir.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbn’ül Faris, Mekayis’ül Luga, 2/319
[2] Tirmizi 3/105, İbn’i Mace 2/565
[3] Mevdudi, Kur’ana Göre Dört Terim,100
[4] Buhari 12/238, Müslim 3/109-117
[5] İbn’i Esir, En’nihaye, 2/41-42
[6] Mevdudi, a.g.e, sy:101
[7] Mevdudi, a.g.e, sy:102
[8] Mevdudi, a.g.e, sy:110
[9] Kurtubi, El’Camiu Li Ahkam, 4/144
[10] Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, 2/56-57
[11] Seyyid Kutub, a.g.e, sy:2/122
[12] M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 9/253
[13] M. Hamdi Yazır, a.g.e, 7/253
[14] Kurtubi, El’Camiu Li Ahkam, 9/359
[15] M. Hamdi Yazır, 5/78
[16] İbn’i Kesir, Büyük Kur’an Tefsiri, 8/4120
[17] Tefsiri Taberi, 5/43
[18] Fahreddin Er’Razi, Tefsiri Kebir, 13/301
[19] Seyyid Kutub, a.g.e, 6/303-304
[20] İbn’i Kesir, a.g.e, 13/6989
[21] Mevdudi, a.g.e, sy:107
1- Üstünlük, egemenlik, itaat, emir, itaate zorlamak, köle ve kişiyi itaatkar olacak şekilde zorlayıcı bir kuvvet kulla*narak köleleştirip itaat ettirmek. Yüce egemenlik, sahibin*den gelen üstünlük ve galibiyet. Bu anlamları ile din ke*limesi her türlü tezellül ve boyun eğiş manasını taşımakta*dır.[1]
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kimse odur ki nefsine hakim olup onu zelil kılar ve ölümden sonrası için çalışır.” [2] Burada hakim olmak zelil kıl*mak tabiri hadisin arapca metninde din kelimesinin kendisin*den türetildiği “da’ne” ibaresi ile ifade edilmiştir.
2- Birine itaat etmek, kölelik yapmak, onun hizme*tine girmek, uşağı olmak, onun hakimiyeti ve otoritesi al*tında zilleti ve boyun eğmeyi kabullenmek, hizmetkarlık yap*mak.[3] Nitekim Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Okun yaydan çıkışı gibi dinden çıkacaklar.” [4]
Bu hadisi haricilerle ilgili olarak yorumlayan hadis alim*leri dinden çıkmak terimi ile onların devlet reisine itaat*ten kaçacaklarını belirtmişlerdir. “Dinden maksat itaattir. Yani hariciler farz olan imama itaatten kaçıyorlar ve ondan ta*mamen uzaklaşıyorlar.[5]
3- Ceza, mükafat, muhakeme, hesap, muhasebe, yargı*lama.[6] Bunun için deyyan kelimesi mahkemedeki ha*kim ve kadı anlamlarına gelmektedir.
4- Şeriat, kanun, yol, mezhep, millet, adet. Suçlular için öngörülen cezalar, kanunlar, uyulan yol.[7]
Din Kelimesinin Kur’an’ı Kerim’de Kullanılışı
Bu kavram Kur’anı Kerim’de bazen bir veya ikinci anla*mıyla, bazen üçüncü anlamıyla, bazen dördüncü anla*mıyla, bazen de bu dört anlamıyla bir arada kullanılmıştır. Biz burada bu anlamlarla ilgili ayetleri ve bu ayetlerle alakalı tefsir bilginlerinin görüşlerini aktarmaya çalışacağız.
Birinci Ve İkinci Anlamı İle Din Kelimesi
“ Hiç şüphesiz Allah katında din ancak İslam’dır.” (3 Ali İmran, 19)
“Peki onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa istese de istemese de O’na teslim olmuştur. Ve O’na döndürül*mektedirler.” (3 Ali İmran, 83)
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardan*dır.” (3 Ali İmran, 85)
“Allahü Teala burada kendi nazarında arzu edilen doğru hayat nizamının Allah’a itaat ve kulluk esa*sına dayalı bir nizam olduğunu açıklıyor. Allah’tan başka bir otoriteye itaat üzerine kurulan diğer nizam*lara gelince, onlar Allah katında makbul değildir. Zaten bu nizamların tabiatları icabı makbul olma imkan*ları da yoktur. Çünkü bu insanın Allah’ın kulu, kölesi ve O’nun mülkünde ancak bir raiyye oluşundan*dır. Bunun için insanın Allah’tan başka bir otoriteye veya Allah’ın dışında bir varlığa tabi olması kabul edilemeyecek bir durumdur.” [8]
“Yüce Allah’ın -muhakkak ki Allah katında din İslam’dır- buyruğundaki din kelimesi itaat ve millet anla*mındadır. İslam ise iman ve itaatler anlamındadır.”[9]
“O İslam ki, kuru bir iddiadan ibaret değildir, sadece bir sembol değildir, sadece dil ile söylenen bir sözcük değildir, hatta kalbin huzur içinde kapsamına aldığı bir düşünce de değildir... Bireylerin kendi başla*rına namazda, oruçta ve hacc’da yerine getirdiği bir takım dini görevler hiç değildir. Hayır... Allah’ın insanlar için kendisinden başka hiçbir dini kabul etmediği İslam bu değildir... Burada sözü edilen İslam tes*lim olmakla gerçekleşen İslam’dır... İtaat ve bağlılıkla gerçekleşen İslam’dır. Kulların aralarında Al*lah’ın kitabını hakem tayin etmekle gerçekleşen İslam’dır. “[10]
“Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister istemez O’na teslim olmuşlardır ve O’nun huzuruna döndürülecektir.” (3 Ali İmran, 83)
“İslam’ın bu şekilde belirtilmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Açıktır ki evrensel olan İslam emre bo*yun eğiş, düzene uyma ve yasaya itaattir. Buradan da yüce Allah’ın yardımı her fırsatta İslam’ın anla*mını ve gerçeğini belirtmesiyle ortaya çıkmaktadır. Ta ki böylece hiç kimse İslam’ı, dille söylenen bir söz, pratik etkileriyle Allah’ın yoluna bir teslimiyet ve hayat realitesinde bu yolu gerçekleş*tirme eylemleri anlamına gelmeyen, sadece kalpte yer etmiş bir tasdikten ibaret sanmasın. Bu ger*çekten önemli bir uyarıdır. İnce, sağlam ve kapsamlı açıklamaya geçmeden önce ona yer ver*mektedir:
“Kim İslam’dan başka bir din arasa o din on*dan kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlar*dan olur. “ (3 Ali İmran, 85)
Bu birbirini izleyen ayetler varken İslam’ın gerçeğini saptırmaya yol yoktur. Ayetleri eğip-büke*rek ve onları anlamlarından saptırarak, İslam Allah’ın tanımladığından başka bir tarzda anlatılamaz. Bu, evre*nin boyun eğdiği İslam’dır. Ev*ren Allah'ın belirlediği ve idare ettiği nizama bo*yun eğerek bu İslam’a uymakta*dır.
Öyleyse anlamını ve gereğini yerine getirme*den, “Allah'dan başka ilah yoktur “ şehadetine tam anla*mıyla tabii olmadan kelime-i şehadeti söylemek asla İslam olmayacaktır. Şehadetin anlamı ve ger*çeği, ilahlığı ve hakimiyeti “Bir’e” indirgemek, kulluk ve yönelişte birliği sağlamak*tır. “Muhammed Allah'ın elçisi*dir” şehadetinin anlamı ve gereği olmadan da İslam olmaz. Bu şık*kın manası ve hakikati O’nun, ila*hından hayat için getirdiği sisteme bağlılık, Allah'ın gönder*diği yasaya uymak, kullara getir*diği kitabı hakem kabul etmektir.
Dini motifler, şekli ibadetler, ya da dualar veya zikirler yahut ahlaki bir eğitim veya bir yol gös*terme İslam olmayacaktır. Bunlarla beraber pratik etkileri Allah'a bağlı bir hayat sisteminde somut olarak gö*rülmelidir. İbadetler, dini motifler, dualar, zikirlerle kalpler O’na yöneltilmelidir. Kalpler O’nun korkusun*dan titremeli uslanıp, doğru yola girmelidir.
İşte Allah'ın istediği şekliyle İslam budur. Herhangi bir nesil tarafından beşeri arzuların doğrultu*sunda şekillendirilen “ İslam’a” itibar edilmez.! İslam’ın açıklarını kollayan İslam düşmanları ve onların ajanla*rının arzularına göre biçimlenen din, gerçek İslam’dan uzaktır.”[11]
Üçüncü Anlamı İle Din Kelimesi
“Hamd Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve din gününün (ceza ve mükafat gününün) Malik’i olan Allah*'adır.” (1 Fatiha 1-3)
“Dini yalan sayanı gördün mü ?” (107 Maun 1)
“Burada din en mutlak ve en esaslı mefhumu olan ceza manasındadır. Yani insanların yaptığı iyilik ve kötülük karşılığında Hak Teala’nın iyiliğe güzel sevap ile mükafat, kötülüğe kötü azarlama ile ceza verece*ğini bildirmesidir.”[12]
“O size vaad edilen elbette doğrudur. Ve din (ceza ve mükafat) günü mutlaka olacaktır.” (51 Zariyat, 56)
“ O halde artık sana dini ne yalanlatabilir?” (95 Tin, 7)
“Din; ceza ve sorumluluktur. İnsanların amellerinin karşılığıdır. İyiliğe çalışanlara iyilikle mükafat, kötü*lüğe çalışanlara kötülükle ceza muhakkak olacak, herkes ettiğini bulacaktır.”[13]
Dördüncü Anlamı İle Din Kelimesi
Kur’anı Kerim’de ki din kavramlarının farklı anlamları hakkında kısaca bilgi verdikten sonra yüce Allah*'ın izni ile bu kavramın en önemli anlamlarından birini açıklamaya çalışacağız.
Yazımızın giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi din kelimesinin ifade ettiği anlamlardan bir ta*nesi de, şeriat, yol, kanun, mezhep, adet, suçlular için öngörülen cezadır. Din kelimesi bu an*lamı ile en çarpıcı şekilde Yusuf suresinin 76. Ayetinde karşımıza çıkmaktadır.
“...İşte Biz Yusuf’a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı.”
Yusuf Suresi’nde geçen bu kıssanın ayrıntılarının konumuz dışında olması nedeniyle burada bu ayrıntılar*dan söz etmeyeceğiz Bizim için burada önemli nokta ise Hz. Yusuf zamanında o beldenin yöneti*mini elinde bulunduran “kralın ceza hukukunun” Allah'ın kitabında “kralın dini” olarak tanımlanması*dır.
“Yüce Allah'ın ‘kralın dinine göre’ buyruğundaki din kelimesi İbn-i Abbas’dan nakledildiğine göre ‘onun egemenlik hükümlerine göre’ demektir. İbn-i İsa’ya göre ise ‘adetlerine’ göre demektir. Mücahid ‘hükümdarın hükmüne göre’ diye açıklamıştır.”[14]
“Burada din kelimesinin manası dikkat çekicidir. Belli ki bundan maksat o zaman Mısır ülke*sinde yürürlükte olan şeriat ve de özellikle ceza hukukudur.”[15]
“Dahhak ve başkalarının söylediğine göre, Mısır hükümdarının hükmüne (dinine) göre kardeşini alma hakkı yoktu.”[16]
“Yusuf (as) Allah'ü Teala’nın kendisine öğretmiş olduğu bu tedbirle kardeşi Bünyamin’i yanında alı*koyma imkanı bulmuştur. Zira o zamanın kanunlarına (dinine) göre kardeşini yanında alıkoyma im*kanı yoktu.”[17]
“Allahü Teala –yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamayacaktı- buyurmuştur. Kralın hırsız*lıkla ilgili kanunu (dini) onun dövülmesi ve çaldığının iki mislini ödemeye mecbur tutulması şek*linde idi. Bunun için Hz. Yusuf kralın dinine veya kanununa göre kardeşini alıkoyamayacaktı.”[18]
“Burada, kralın yasaları denirken, “yasalar” ayetin orjinalinde “din” sözcüğüyle ifade edilmekte*dir. Böylece bu ayette, “dinin” hangi anlamları içerdiği özenle ve kesinkes belirlenmiş bulunuyor. Bu ayette “din” sözcüğü kralın koyduğu sistem ve yasaları ifade etmek için kullanılmıştır.
Din sözcüğünün Kur’an’daki bu apaçık anlamını, yirminci yüzyılın cahiliyye ortamında tüm insanlar unutmuş görünmektedir. Cahiliyye yanlıları da, kendilerini müslüman olarak niteleyen bazı kimselerde bu ger*çekten tümüyle habersiz durumdadırlar.
Bu tipler “din” dediklerinde, sadece inanç ve ibadet esaslarını anlıyorlar... Ve bir kimse Allah'ın birli*ğine, peygamberi Hz. Muhammed’e, meleklerine, kitaplarına, diğer peygamberlerine, ahiret gününe, ka*dere, iyiliğin de kötülüğün de Allah'dan olduğuna inandığını söyleyip belirli ibadetleri de yerine getiri*yorsa onu hemen “Allah'ın dinine” girmiş bir kimse olarak kabul ediyorlar!... Oysa buradaki ayette kralın koy*duğu sistem ve yasalar, “din’ul melik (kralın dini)” biçiminde ifade edilerek, “dinin” anlamı kesinlikle belir*lenmiş bulunuyor. Dolayısıyla “Allah'ın dini” denildiğinde, yüce Allah'ın koyduğu sistem, şe*riat ve yasalar anlaşılmalıdır.
Bu sözcüğün anlamı o denli daraltılıp yozlaştırılmıştır ki, cahiliyye sistemleri altındaki kitleler artık “din” denildiğinde, inanç ve ibadet esasları dı*şında hiçbir şey anlamıyor!... Oysa Hz. Adem’den tutun da Hz. Muhammed’e –salat ve selam üzerine olsun- varana dek “dinin” hiç*bir zaman için böylesine kısır bir an*lam ifade etmesi asla söz konusu olmamıştır.
Tarih boyunca “din” hep şu anlamda kullanılmıştır: Allah'ın koyduğu hükümleri be*nimseyip O’nun dışın*daki kimselerin koy*dukları hükümleri reddederek sadece yüce Al*lah'a boyun eğmek… yeryüzünde de gök*lerde de O’nun ilahlığını benimsemek… O’nun insanların biricik ve tek Rabbi oldu*ğunu kabul etmek… yani sadece O’nun ege*menliğini, hükümlerini, otoritesini ve buyruklarını benimsemek. Nitekim “Allah'ın di*ninde” olanlar ile “kra*lın dininde” olanlar arasındaki yolların ayrılış noktası da bu konuydu. Birinci grup*taki insanlar, sa*dece Allah'ın sistemine, şeriatine ve yasalarına boyun eğiyorlardı. İkinci grup*takiler ise kralın koyduğu sistem ve yasalara boyun eğiyorlardı. Ya da inanç ve ibadet konula*rında Yüce Allah'*tan başka kimselere boyun eğdiklerinden, sonuç ta yüce Allah'a ortak koş*makla müşrik duru*muna düşüyorlardı. Bu; dinin son derece açık, İslam inancının son de*rece net olan bir hükmü*dür.”[19]
Tüm bu alıntılardan sonra üzerinde duracağımız asıl nokta şurasıdır: Acaba bugün yaşadığımız coğ*rafya üzerinde hüküm süren din, Allah'ın dini midir? Yoksa insanların dini midir? Daha açık bir ifade ile bugün bu topraklar üzerinde Allah'ın hükmü, şeriati, ceza hukuku mu geçerlidir? Yoksa insanların hükmü, şeriati, ceza hukuku mu geçerlidir? Kendilerini müslüman ve dindar olarak isimlendiren milyonlar Allah*'ın hükmüne ve şeriatine mi tabi olmakta? Yoksa Kemalist Demokratik dinin kurallarına ve ceza huku*kuna mı tabi olmaktadırlar.?
Bilinen bir gerçektir ki bugün T.C. sınırları dahilinde Kemalist Demokratik bir din anlayışı hüküm sür*mekte ve kabul görmektedir. İşin ilginç yanı ise bugün kendilerini müslüman olarak isimlendiren milyon*lar Allah'ın indirdiklerini bir yana bırakarak demokratik dinin kurallarına ve ceza hukukuna göre ya*şam sürmektedirler. İşte her üç beş yılda bir se*çim adı altında sandık başına giderek yeni ilah*lar tayin etme girişimi demokratik dine ve onun ku*rallarına olan sıkı bir bağlılıktan kaynaklan*mak*tadır. İslam bir dindir ve hak dindir. Yüce Allah’ın kendisinden razı olduğu tek dindir. Demok*rasi de bir dindir. Sınırları insanlar tarafından be*lirlenmiş ve yüce Allah’ın kendisinden asla razı olmaya*cağı bir dindir. İslam dini “hakimiyet kayıtsız şart*sız Allah’ındır” (12 Yusuf, 40) derken; demokra*tik din: “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” der. İs*lam dini, faizi haram ilan edip “faizcilik yapanla*rın Al*lah'a ve Rasulü’ne savaş açan çok günahkar kafirler ol*duklarını, ebediyyen cehennemde kalacakla*rını” (2 Ba*kara, 275-279) ilan ederken, demokratik din, ekono*misini faiz üzerine bina etmiştir. İs*lam dini zinayı en büyük günahlardan sayıp “faillerinin ebedi cehennemde kalacaklarını, hor ve hakir ola*rak azaplarının kat kat olacağını” (25 Furkan, 69) ortaya koyarken, demokratik din zina müessesele*rini teşvik etmiş, gene*levler, bar ve pavyonlar açarak zinaya meşruiyet kazandırmış, zina reklamı yapan ga*zete, dergi, radyo, TV gibi basın organlarını maddi ve kanuni olarak desteklemiştir. İslam dini “içkiyi, ku*marı, dikili taş*ları ve fal oklarını haram saymış, bunların şeytanın pisliği olduğunu ilan edip bunlardan kaçı*nılması gerekti*ğini ve kurtuluşun böyle sağlanacağını” (5 Maide, 90) söylerken, demokratik din te*kel bakanlığı yo*luyla içkiyi serbest bırakmış, kumarın her türlüsünü şirin göstermeye çalışmış, ülkenin her karışına be*ton ve taştan putlar diktirmiştir. İslam dini “örtünmeyi emrederken” (24 Nur, 30) demokra*tik din örtün*meye karşı savaş açmış, okullarını ve işyerlerini çıplaklar kampına çevirmiştir. İslam dini, evrensel ve çağ*lar üstü olduğunu söylerken, demokratik din İslam’a hakaret ederek 1400 yıl öncesi*nin hükümleri oldu*ğunu söylemektedir. İslam dini, doğruyu Allah’ın belirleyeceğini, çoğunluğun insanı saptıra*cağını or*taya koyarken, demokratik din akılsız, deli, cahil de olsa çoğunluğu esas alır. Demokratik din İslam’ın bir vicdan meselesi olduğunu söyleyip diyanet şebekesi yoluyla onu vicdanlara hapsetmiştir. İki din arasında daha sayılamayacak daha nice zıtlıklar, karşıtlıklar ve düşmanlıklar vardır.
Tüm bu anlatılanlardan sonra müslüman olma derdi içinde olan insanlara çağrımız ise, demokratik di*nin kurallarını hayatlarından atmaları, demokratik dinin gereklerine zerre kadar itibar göstermemeleri*dir. Sadece ve sadece Allah'ın indirdiklerine tabi olmaları, Allah'ın indirdiklerinin gayrısından yüz çevirmeleri*dir. Aksi bir davranış ise iki dinlilik; yani şirk olacak ve sahibini ise müşrik hükmüne sokacaktır.
Artık mesele iyice anlaşılmıştır. Ancak birkaç ayet ile din kavramının bu şekilde kullanılışı üzerinde bi*raz daha durmakta fayda vardır.
“Bir de Firavun: -Bırakın beni, öldüreyim Musa'yı da o Rabb’ine dua etsin. Çünkü ben onun, dini*nizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum- dedi.” (40 Mü’min, 26)
“Firavun’un –O’nun sizin dininizi değiştirmesinden veya fesat çıkarmasından korkuyo*rum- sözünde Hz. Musa kastedilmektedir. Firavun Hz. Musa’nın insanları kendi yolundan saptıra*rak adetlerini ve geleneklerini (dinlerini) değiştirmesinden korkuyordu”[20]
“Kur’anı Kerim’de ki Hz. Musa ile Firavun kıssasına ait tafsilat gözden geçirildiğinde, bu ayetlerde din kelimesinin sadece dindarlık veya itikadi fırka anlamına gelmeyip aynı zamanda bu kelime ile devlet ve medeniyet düzeni de kastedildiği şüphesiz olarak ortaya çıkar. Zaten Firavun’un da korktuğu ve açıkca söylediği husus şuydu: Eğer Hz. Musa bu davetinde muvaffak olursa devlet el değiştirecek ve firavunla*rın hakimiyetine, yürürlükteki anane ve kanunlara dayalı hayat nizamı kökünden sökülecektir. Sonra da ya değişik temellere dayalı bir başka nizam kaim olacak veya onun yerine herhangi bir nizam kaim olmayacak, bütün memleketi bir anarşi ve karışıklık kaplayacaktır.”
“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa*nız, Allah dini (ceza hukukunu) tatbik hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Mü’minlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” (24 Nur, 2)
“Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine seriat (kanun) kılacak ortakları mı var*dır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitiri*lirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır” (42 Şura, 21)
“Bütün bu ayetlerde ki din kelimesinin anlamı; insanın bağlı bulunduğu kanun, sınır, şe*riat (hukuk düzeni), yol, fikir ve ameli düzendir. İster bir kanuna isterse de bir düzene olsun eğer kişi bunlara ilahi otoriteye dayalı olduklarından dolayı uymakta ise, bu durum da o kişi şüphe*siz Allah’ın dini üzerindedir. Şayet bu otorite meliklerden birinin otoritesi ise kişi meli*kin dini üzere demektir. Eğer bu otorite şeyhler ve ruhban sınıfının otoritesi ise kişi onların dini üzerinde demektir. Sözün kısası eğer bir kimse herhangi bir şahsı en üstün dayanak, hük*münü de nihai hüküm kabul eder ve onun çizdiği yola aynıyla tabii olarak istekleri doğrultu*sunda hareket ederse şüphesiz ki bunu yapan kişi onun dinine, yoluna girmiş demektir.”[21]
Allah’ın kitabında din kavramının muhtevası bu şekilde apaçık karşımızda dururken 21. yüzyılın cahiliyyesinde ise bu kavram tüm diğer kavramlar gibi anlamını yitirmiş ve içi tamamen boşaltılmıştır. Etrafı*mıza şöyle bir baktığımızda din denilince akla hemen bir takım şekillerden ibaret ibadetler gelmekte*dir. İnsanlar bir taraftan Allah’ın dinine mensup olduklarını söylerler bir taraftan da Allah’ın kitabın*dan kaynaklanmayan yasa ve kurallara bağlı kalırlar. Kendilerinin müslüman olduklarını söylemele*rine rağmen Allah’tan gayrısının sistem ve kurallarına tabii olurlar. Şekli ibadetler noktasında hayat*larına vahiyle yön verirlerken, hayatla ilgili muamelelerinde demokratik dinin kitabını ön plana çıkarır*lar. Dilleri ile Lailahe illallah deyip bireysel davranışlarda, namaz, oruç, hacc gibi konularda Al*lah’ın vahyine tabii oldukları için kendilerini müslüman diye isimlendirenler bununla beraber bunun dışın*daki konularda Allah’ın vahyine göre şekillenmemiş kanun ve nizamlara itaat edenler... Allah’ın şeriatında izin vermediği halde Allah’ın şeriatına karşı olan yasalara tabii olanlar... İsteyerek veya istemeyerek bu çağ*daş dinlerin kendilerinden istedikleri görevleri yerine getirme konusunda (her üç-beş yılda bir onlara olan imanlarını sandık başında oylarıyla tazelemek gibi) tüm değerlerini feda edenler... Allah’ın istekleri ile çağdaş dinlerinin istekleri çeliştiği zaman Allah’ın emirlerini kulak ardı edip putlarının emirlerini yerine geti*renler... Evet, kendilerini müslüman ve Allah’ın dinine mensup zannedip te tüm bu fiilleri yapanlar kafala*rını yastıklarından kaldırıp bir an önce uyanmak ve ne kadar büyük bir şirk bataklığının içinde oldukla*rını görmek zorundadırlar.
Bilinmesi gerekir ki insan hangi sisteme göre davranışlarını düzenliyorsa o sisteme mensup olur ve o dinin (=sistemin) sahibini ilah edinir. Şayet fertler sadece Allah’ın sistemine tabii iseler, hayatlarının her alanın Allahü Teala’nın hükmüne boyun eğiyorlarsa onlar Allah’ın dinindedirler. Aksi ise küfür ve şirk*ten başka bir şey de değildir.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbn’ül Faris, Mekayis’ül Luga, 2/319
[2] Tirmizi 3/105, İbn’i Mace 2/565
[3] Mevdudi, Kur’ana Göre Dört Terim,100
[4] Buhari 12/238, Müslim 3/109-117
[5] İbn’i Esir, En’nihaye, 2/41-42
[6] Mevdudi, a.g.e, sy:101
[7] Mevdudi, a.g.e, sy:102
[8] Mevdudi, a.g.e, sy:110
[9] Kurtubi, El’Camiu Li Ahkam, 4/144
[10] Seyyid Kutub, Fi Zilal’il Kur’an, 2/56-57
[11] Seyyid Kutub, a.g.e, sy:2/122
[12] M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 9/253
[13] M. Hamdi Yazır, a.g.e, 7/253
[14] Kurtubi, El’Camiu Li Ahkam, 9/359
[15] M. Hamdi Yazır, 5/78
[16] İbn’i Kesir, Büyük Kur’an Tefsiri, 8/4120
[17] Tefsiri Taberi, 5/43
[18] Fahreddin Er’Razi, Tefsiri Kebir, 13/301
[19] Seyyid Kutub, a.g.e, 6/303-304
[20] İbn’i Kesir, a.g.e, 13/6989
[21] Mevdudi, a.g.e, sy:107