İslam da Baba Evlat Diyalogları

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İnsan dünyada yapa yalnız bir varlık değildir. O bir bütünün parçasıdır.Bu bakımdan Sorumlulukların kendisinden öteye taşması, hal ve hareketlerini, toplumun maddi ve manevi bünyesini sarsıcı değil, onu bütünleyici bir şekilde sürdürmesi gerekmektedir.
Allah’ın son dini olan İslâmiyet vasıtasıyla kullarına emrettiği her buyruğun altında sayısız hikmetler ve hudutsuz faydalar vardır.Bugün psikologların da ispatladığı gibi, rahimdeki bebek anne ve babanın her türlü hareketlerinden etkilendiğinden, anne ve babaya bazı hareketlerden kaçınmalarını ve manevi değerlere yönelmelerini tavsiye etmeyi de unutmuyorlar.
Kur’an-ı Kerim, bu alandaki büyük sorumluluğunu bilmeyen anne ve babaları yer yer ikaz etmiş ve onlara yol göstermiştir. Bu konuda bütün Müslümanlar sorumludurlar. İslam'dan uzaklaşmamız ve daha doğrusu uzaklaştırılmamız neticesinde bugün her şeyi batılı ülkelerden beklemekteyiz. Halbuki eğer İslam'dan biraz haberimiz olsaydı batının ne kadar zayıf olduğunu görürdük.
Batı tasavvurunun cüret edemeyeceği, bütünleşme ve ahenk İslâm’dadır. İnsan oğluna verilen bu büyük imtiyazla, azametli sorumluluk yan yanadır. Düşünen ve inanan insan için, fiziki kıymetinin ötesinde manevi bir değer taşımaktadır. inanan kişi, daima bu şuurla yaşar.
Bütün insanlık bilgisi, ilâhi kelamın büyüklüğünü ve mucizesini teyit etmektedir. Çünkü bu din, ilimle, kitapla ve kalemle başlayan büyük tek dindir. Medeniyetler ve tarihi şahittir ki, İnsanlığın manevi özü ve varlığı arasında ki dehşet verici çatışmayı çözebilecek, İslâm dışında hiçbir din, Kurân dışında hiçbir kitap yoktur.
Şüphesiz ki her dinin ve içtimâi teşekkülün kendine has bir medeniyeti, dünya ve hayat görüşü vardır ki, milletler arası varlığını ancak o hususi vasfıyla muhafaza eder. Her aklı selime sağ duyusuna bağlı olarak büyük görevler düşmektedir.Gençlik çağı kazanç zamanıdır. Mert olan bu vaktin kıymetini bilir elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat elverişli vakit ele geçmez, kuvvetsizlik halsizlik halinde yararlı iş yapılmaz. Bu gün ananın babanın varlığı büyük bir nimet iken, Seni hangi sebep, hangi özür elini kolunu bağlıyor. Senin yaşıtların ordulara komutan, başları dik gözleri istikbalde, gençliği yükselten iman ve maneviyattır. Her ikisini de kuvvetlendiren bilimdir.Taşıdığımız bu emanet ağırdır. Tarihi ve şerefli bir yüktür. Allah yolunda fedakarlık yapmadan, Hz Peygamberin s.a.v. takip ettiği usulü benimsemeden başarıya ulaşmak mümkün değildir. Allah Resulünün övdüğü, Türk milletinin sevdiği ve beğendiği iyiliklere ve güzelliklere makyevalist yoldan gitmemiz asla bize kazanç sağlamaz. Hileyle kazanılandan hayır çıkmaz.
Kötü insanlar her yoldan gençleri aldatmaya uğraşırken, değişmeden akıntıya karşı durmak kolay değildir.Gençlik zamanıdır para bol, her arzuyu yerine getirmek kolay, helâl olan bu sayısız zevkleri lezzetleri bırakıp da yasaklanan bir kaç zevke sapmak, Allah’a karşı ne kadar çirkin bühtan olur.Biz kuluz başı boş bir deve sürüsü değiliz. İyi düşünelim Mahşer günü utanmaktan pişman olmaktan başka bir şey elimize geçmez. Allah bize Peygamber gönderdi, Kitap gönderdi, bize lütfetti, muhatap saydı,bizi karşısına aldı. Her hatanın bir telafi yolu vardır. Ama terbiyede ki yanlışın bedeli evladı kurban etmektir. Bu kurban Hz. İbrahim’in a.s. İsmail’i kurban etmesi gibi değildir. Genç nesiller, bizim yarınlarımız, bizim olan beyinler avucumuzdan,ocağımızdan kayıp gidiyor. Bizden bu kadar neden uzaklaşıyorlar?
İslam eğitiminden yeteri kadar haberi olmayışından olacak ki, bugün sözde Müslüman aile ocaklarında İslam'la alakası olmayan çocukların yetiştiğine şahit oluyoruz.
İşte bu kesimin çocuklarıyla ebeveynler arasında kalın duvarlar vardır. Baba, ana, ayrı ayrı kaplarda yemek yiyor, çocuklara ayrı sofra kuruluyor.... Birliktelikleri pek nadirdir. Baba namaza gider, oğlu yanında yoktur. Baba Cumaya gider, çocuğu sabahtan itibaren ortalıktan toz olmuştur. Baba düğüne gider, oğlu ise başka bir alemde başka bir toplumun içerisindedir. Baba gezmeye gider, oğlu bir mazeret uydurmuş ve çoktan kaytarmıştır. Yemekte bile beraberlikleri teşehhüd miktarıdır. Oğul ya baştan elini çabuk tutar baba gelinceye kadar yemeğini yer defolur, yada topal köpek gibi ayağını sürüye sürüye sofraya gelir ki baba çoktan sofradan kalkmıştır. Giyimlerinde moda farkı vardır.Bir birlerine benzer yanları yok gibidir. Evliliğe sıra geldi mi her biri ayrı telden çalmaktadır. Baba ile oğul arasında 20-30 gibi bir yaş farkı bulunmasına rağmen baba ile oğul ayrı asırların insanlarıdırlar. Baba ile oğlu, ana ile kızı ancak yakınlarından birinin ölümü bir araya getirebilir. Oda belki. Yakın olmaları lazım gelen bu insanlar, neden birbirlerinden bu kadar uzaktırlar?
Gerçek sebep ise, Müslümanların bilgi seviyelerinin düşük olmasıdır. Eğer Müslümanlar arasında bir anket yapılacak olursa % 80’ ninin sübhaneke Müslüman’ı olduğu anlaşılacaktır. Bu insanların dinleri taklid, terbiye metotları baba mirasıdır. Kur’ana dayalı olmayan taklid, o ne görmüşse yalan yanlış ne duymuşsa hiçbir kritere tabi tutmadan inanmıştır. Bu görgüye dayalı bir takliddir. Zamanla dinin derinliklerine kök salmış bir daha sökülüp atılması imkansız hale gelmiştir ki, gücün varsa gelde çıkar. Öyle bir sarılır ki yanlışlara, onu oradan dozerle bile döndüremezsiniz.
Taklidde ne akıl vardır nede mantık vardır, ne de ilim vardır. Onda şiddet vardır, onda hased vardır, onda küsme vardır, onda selamlaşmama vardır. Onda başkalarını küfürle itham vardır. Menfilik adına ne ararsan onların hepsi vardır.
Terbiye anlayışı, Yumruğunun her derde deva olduğunu zannetmektedir. Tek sermayesi yumruğudur. Asıp kesmenin tek çıkar yol olduğunu inanmaktadır. Gözlerinin kırmızısını çevirmenin bütün buzları eriteceği kanaatindedir. İnancına göre sopayı Allah Cennetten çıkarmıştır ki, insanlar onunla terbiye edilsinler. Onun düşüncesine bakarsan, Sopa kapının arakasında öyle bir yere konmalıdır ki, karı ve çocuk her giriş ve çıkışında görsünler. Görsünler de başlarına geleceğe mukayyet olsunlar. Yani mümkün olsa da köyümüzün şehrimizin mezarlığına giderek ölülere bir seslensek:
‘’ Babalarından ve kocalarından dayak yememiş olanlar ayağa kalksın’’ acaba kaç kişi ayağa kalkar ne dersiniz? Bir Şöyle nida etsek:
‘’ Ey babalarından ve kocalarından dayak yiyenler lütfen ayağa kalkın’’ Acaba kaç kişi ayağa kalkmaz dersiniz?
İşte biz bu sistemle büyümüşüzdür. Bildiğimiz tek metod budur. Türklerin bulunduğu Avrupa ülkelerinde ki durum yürekler acısıdır, hangisini sizlere anlatayım, ayda bir defada olsa camide yapılan düğünlere rastlamak mümkündür. Bir kısım Müslümanlar ‘’İslâmi’dir’’ diyerek düğünlerini camilerde yaparlar. Fakat yapılan düğün cenaze merasiminden pek farklı değildir. Nikahtan önce vaaz yapılır, ilâhiler okunur merasim bitmek üzeredir hâla damat namzedi ortalıkta yoktur. O parklarda arkadaşlarıyla düğünün tadını çıkarmaktadır. Ya Camidekiler?
Hoca, 50’lik 60’lık cemaate evliliğin faziletini anlatıyor anlatılan cemaat evdeki karısının adını unutmuş, hayız ve nifastan kesilmiş cemaat. İçeride şâyet bir çocuk yada iki tane çocuk görürseniz iyi bakın, çocuğun bel kayışı babanın şalvarının uçkuruna bağlıdır. Şimdi bu kesim başlarını avuçlarının arasına alıp düşünmelidirler.
Bütün varlıkların özü olan insan, eğlence ve oyun için yaratılmadı. Bir evlat babasına moruk, anasına koca karı, nasıl söyleye bilir? Bunun sebeplerini Müslümanlar bulmadıkça daha kafalarını çok duvarlara çarparlar. Müslümanlar bu yanlışı bulmalıdırlar, kafa yapılarını değiştirmelidirler. Çocuklarını azarlamadan önce kafa yapılarını ve babadan kalma yanlış mirası terk etmelidirler. Bunu Yapmadıkları müddetçe çocuklarını bulacakları yer, uyuşturucunun kucağıdır.
Anne babaların dini bilgileri yetersiz olabilir ama, temiz ahlakı v e görgü kurallarını da öğretemezler mi? Memleketlerini, tarihlerini anlatamazlar mı? Şayet bunların hiç birisi ailede yoksa evlerine bir gazete, bir iki dergi de mi? Temin edemezler? ‘’ Dini eğitim olmasa da olur, Müslümanız ya! ’’ Diyorsak en kolayı var oda maddi külfet çekmeden çocuklarımızı Hıristiyan misyonerlerin önüne yem diye atalım, veya diskolara, dansinglere gönderelim, sokağa fırlatalım, eroin, kokain sattıralım da daha çok para kazanırız değil mi?
Resulullah s.a.v. evrensel mesajında ‘’Ehlinizi Cehennem ateşinden koruyun ‘’buyuruyor.
Avrupa görmüş bir çok Müslüman aileler var. Onların çocuklarından, heder olmuş birinin kıssasını anlatayım.
Sözünü etmeye çalışacağım şahsın çocuklarından en büyüğü 17 yaşında olmak üzere üç oğlu vardır. Bu zat eski sitil terbiye eski sitil baskı ‘’ Kalksana lan, namazını kılsana soytarı. Kur’an-ı Kerimi okusan geberirmisin haydut. Nerelerde süründün bu gün yine? Bir meyhaneye falan gittiğini duyarsam parçalarım alimallah. Bir yaramazlığın kulağıma gelirse yiyeceğin sopayı sen hesapla. Adam olacağın yok it oğlu it. Eşek adam olurda sen adam olmazsın. ‘’ Vesaire…
Zaman çabuk geçiyor, bir ara bu şahsın oğlunun hastaneye düştüğünü duydum, sebebi malum uyuşturucu kullanıyormuş. Ağlayan bu babaya teselli üstüne teselli verseler de nafile. Yanık yürekli baba diyor ki: Evladımın tedavi ile iyileşeceğini bilsem, Sabahlara kadar namaz kılacağım amma, ben benim sıpamı bilirim, bu iplik boya tutmaz.
Hastaneden çıkıp gelen oğlunu, 17’ lik delikanlıyı evden kovuyor. Şöyle diyor: ‘’Şayet evden kovmamış olsaydım diğer kardeşlerini de ibne yapacaktı’’.
Ayırtla pirinççin taşını şimdi. İşte kabahatimiz cehlimizdendir, bilgisizliğimizdendir. Kimimiz asrın manasını bilemiyoruz, kimimiz dünyanın manasından haberdar değiliz, kimimizde dininden haberdar değildir.
Dinimizde bize sunulan öğütlerde, babanın evladına hitap şekli nasıl olmalıdır? Hangi ifadelerle babalar evlatlarına hitap etmelidirler?
Peygamberler Allah tarafından seçilen, yaşantıları vahyin kontrolünde olan ve insanlık âlemine miras bırakabilecekleri güzellikte bir hayat yaşayan elçilerdir, aynı zamanda bir ev reisi babadır. Baba olarak evladına nasihatleri, öğütleri, uyarıları vardır. Bunlar, bazen ikili konuşmalar, bazen de sadece babanın diliyle tüm insanlığa verilen öğütler biçiminde yansıtılır bizlere.

Tufanda kendi öz evladını kurtarma çabasında olan, Hz. Nuh’un çağrısıdır:
* Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenarda kalmış oğluna, “Ey oğulcuğum! … Gel bizimle sen de gemiye bin. İnkârcılarla beraber olma.” diye seslendi. Hûd,sur: 42
Oğlu İsmail, kendisinin yanısıra yürüyebilecek bir yaşa ulaşınca babası (Hz. İbrahim) şöyle dedi:
* Oğulcuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin bu işe… Saffat,sur: 102
Yakub oğlu Yusuf’a şöyle dedi:
* Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine sakın anlatma. Yoksa sana tuzak kurarlar. Yusuf, sur:5
Lokman oğluna öğüt vererek,
* Ey oğulcuğum! Allah’a eş koşma. Doğrusu şirk büyük bir zulümdür.” demişti. Ey oğulcuğum! İşlediğin bir hardal tanesi de olsa ve bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip ortaya kor. Doğrusu Allah Latif’tir, her şeyden haberdardır. Ey oğulcuğum! Namazını kıl, iyiliği emredip kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Lokman, sur: 13-17
Ayetlerde, baba-evlat arasındaki hitap tarzının hepsinde bir şey dikkat çekicidir. Bu ayetlerde daima “Yâ Büneyye! ” kelimesi kullanılmıştır. Bunun dilimizdeki karşılığı ise, “Ey oğulcuğum/Yavrucuğum” demektir. Ayetlerde yer alan bu ortak ifadede, baba-evlat ilişkilerinde olması gereken sevgi ve şefkat ortamına dikkat çekildiğini söyleyebiliriz.
Evlatlar güle, büyükler bahçıvana benzer. Gül, bahçıvanın elinde canlanır, hayat bulur.
Peygamberimiz s.a.v.
* 'Hiçbir baba evladına güzel edepten daha üstün bir bağışta bulunamaz' buyurarak çocuğumuzun dört başı mamur yetiştirildiği takdirde, anlam bulabileceğini ifade etmiştir.

Diğer bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz s.a.v.
* 'çocuklarınıza ve aile halkınıza hayır öğretin ve onları edepli yetiştirin'. Buyurarak bilhassa aile reisi babayı ev halkının eğitiminden mesul tutmuştur.
Diğer bir hadislerinde:
* ‘’Evlat kokusu, cennet kokusudur. Ey insanlar! Allah’a tövbe ve istiğfar ediniz, ben günde yüz kere tövbe ediyorum. ‘’

* Resûlullah s.a.v. çocukları sevmeye teşvik ettiği gibi, çocukları sevmemeyi kalp katılığının, merhametsizliğin bir alâmeti, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmanın bir sebebi olarak ifâde etmiştir.
Çocuk terbiyesinde onların sevilmesi mühim bir yer tutar.Yuvanın mutluluğuna katkıda bulunmayı kendi istek ve tutkularının üstünde tutan fedakar baba ve ana tipinin buluştuğu yerdir. Ancak sevgi, hoşgörü ve samimiyetin bulunmadığı bir yuvada, maddi ihtiyaçlar karşılansa bile huzura kavuşulamazlar.
Bazı ebeveynler, daha küçükken uykusunu alamaz diye çocuğunu namaza uyandırmayan, soğukta üşür diye abdest aldırmayan, acıkır diye oruç tutturmayan, gününü gün etsin diye gayri İslam’i eğlenceler gönderen, serbest yetişsin diye ahlak mefhumu nedir tanımayan ebeveyn, çok sevdikleri çocuklarına kıymaktadırlar.
Hatta hassas davranmayan ana baba da günaha girer.... -Çocuklara helâl süt emzirecek, koruyacak ve iyi terbiye edecektir. Ana imajını verecektir.
* Hz. Peygamber s.a.v. 'Müminler arasında imanı en kusursuz olan, ahlakı en güzel olandır. Ahlak bakımından en iyiniz de, ailesine karşı en iyi olandır” buyurmaktadır. Tirmizi Ebi Davud.

Ailede eğitimin önemini şu hadis pek güzel anlatır:
* 'Kişi ehlinin cehaletinden daha büyük günahla Allah'a kavuşmaz'.
Kız çocuklarının eğitimine ve yetiştirilmesine İslam büyük bir önem vermiştir.
* Resul-i Ekrem şöyle buyurur: 'Üç kızı olup, ihtiyaçtan kurtarıncaya kadar onlara iyi bakan, yedirip giydiren kimse elbette cenneti kazanır'.

İşte gün günde beter olmakta, gurbette insanımızın iffeti hayası, ırz namus telakkileri hoyratça sömürülmektedir.Çocuklarımız uyuşturucu ve bir avuç seks simsarının karşısında yapa yalnız kalmışlardır. Genç neslin mükemmel bağları göz göre göre ölüm makineleriyle kırılmaktadır. Yabancıların uğursuzların iştahına yavrularımızı terk etmeyelim. Ama sürüden bir koyun olursan güdülmeye mahkum ve müsait isen tehlikesizsin, zararsızsın sana bir şey olmaz. Bir şey yapmazlar. Hiç olmazsa kalplerimizle kötülüklere buğz edelim. İmanın en zayıf noktası olan bu seviden daha aşağıda başka bir mertebe yok artık müminler için. Doğru olanı da kimseden saklamayalım. Ancak her gecen günün kötüye gittiğini söylemek bir borç olmaktadır. Huzuru mahşerde bildiklerini söylemeyenlerin ağzına, ateşten gem vurulacak denmiştir.
* İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.Yasin sur ayet:65
Resulü Zişan efendimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır:
* ‘’ …Siz o kitabın akıllara hayret verici hükümlerine itaat ediniz. Saydığı örneklerden ibret alınız. Çoluk ve Çocuğunuza ilim öğretiniz. Topluluktan doğruluktan ayrılmayınız….’’
Peygamberimizden, Sahabesinden, Tabiinden, büyük liderlerimizden, düşünürlerimizden daha iyi Müslüman olmak iddiasında bulunursak yanılırız. Hz. Peygambere s.a.v. yönelelim, Onu rehber bilelim, O bizim iki cihan güneşimizdir. Peygamberimizin s.a.v. metodu, misyonu mesajı evrenseldir. Kim Ona sarılırsa bu onu kurtuluşa götürecektir. Bu duygular içerisinde kırılmadan darılmadan vicdan muhasebemizi yapalım.Nefislerimizi hesaba çekelim. Evlatlarınıza daha sevecen müşfik davranalım.Ülkemizi düşünelim.Bu dilek ve duâ ile kurtuluşa mutluluğa yönelelim.


Kaynaklar………..
Kuran-ı Kerim
Muteber Hadis Kaynakları.. İslam da Aile hayatı. Veda hutbesi..


Ali Kılıç Kakiz
 

mamur

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Peygamberimizin s.a.v. Veda Haccı

Hicretin onuncu yılında Resulullah s.a.v. hacca gideceklerini haber vermişlerdi. Bu haber yıldırım hızı ile hemen her tarafa yayılmış, bütün Müslümanlar bu büyük hac kervanına katılmaya can atmışlardı. O sene, hac ibadeti bir kat daha önem taşımakta idi. Çünkü Allah’ın Rasulü s.a.v. Bu ilahi farızayı yerine getirebilmek için ashabının arasında idi.
Bu hac ibadetinin ifasını gerçekleştirebilmek için Nebi-i s.a.v. Medine-i Münevvere’den Mekke’ye doğru 60 bin Sahabeyi Kiramla beyaz ihramlarını giyerek ‘’Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk ‘’ (Emret Allah’ım! Emret Allah’ım!) sedalarıyla, o güvenli Mekke şehrine doğru ilerlediler.
Mekkeye vasıl olduktan sonra Nebi-i s.a.v. Kabe’yi muazzamayı ashabıyla tavaf etti.
Efendimiz ve Ashabı Beytullah’ın etrafında pervaneler gibi döndükleri görkemli manzara, Hakka kulluğu çağrıştıran bir vuslat bir güzellik, dünyada ulaşabilecek olan mutlulukların en yücesi idi. Zil Hicce ayının 8. Günü Mina’ya çıktılar. Oradan da Arafat’a geçtiler.
Arafat’da devesinin üzerinde veda hutbesini okuyan Rasulullah’a s.a.v. ‘e o esnada Cibril’i Emin Maidenin suresinin 3. Ayeti kelimesini peygamber efendimize getirdi. Yüce Allah C.C. şöyle buyurmakta idi:
‘’Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din oarak Müslümanlığı seçip hoşnut oldum’’.

Fahri Kainat efendimiz veda hutbesinin içerisinde, sözlerine devam ederek şöyle hitap etti:

‘’ Ey Ashabım! Bu senemden başka belki sizinle burada buluşamıyacağım. Haccınızı bu farz ibadetinizi, bana bakarak iyice yapın. Bu senemden başka sizinle burada buluşamıyacağım’’.
Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
'Hac ve umreyi Allah için tamamlayın” Bakara 96.

Hac farızasını yerine getirerek Müzdelife’den Mina’ya gelmişlerdi.Orada haccın vecibelerini yerine getirdikten sonra Kabeye vasıl oldular. Yapılması gerekli tüm ibadetleri ashabıyla yaptılar. Peygamber Efendimizin s.a.v. bu hac esnasında ömrü, 63 yaşında idi.
Bu büyük hac farızasını tamamladıktan sonra Medine’ye döndü.

Medine-i Münevvere:
Ebu Hureyre r. anh anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki:
'Ben karyeleri yiyen bir karye(ye hicret) le emrolundum. Buna Yesrib diyorlar. Burası Medine'dir. Medine, tıpkı körüğün curufu ayırması gibi insanları(n kötüsünü) defedip ayırır.'
Buhari, Müslim, Muvatta.

Hz. Aişe r.anh’dan: Resülüllah s.a.v. Buyurdular ki:
'Allahım bize Medine'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allahım onun havasını sıhhatli kıl. Onun müddünü, sâ'ını hakkımızda mübarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe'ye koy! ’’ Buhari, Müslim, Muvatta.

Ebu Hureyre r.a. dan:
'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki:
'Medine'nin sıkıntı ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, Kıyamet günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım.'Müslim, Tirmizi.

Ebu Hureyre r.a. anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki:
'Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim havuzumun üzerindedir.' Buhari, Müslim, Muvatta.

Mekke’ye 435 Km. uzaklıkda ki, bu Aydınlık şehir Medine-i Münevvere ‘nin Faziletini kısaca anlattıktan sonra, kutsal olan bu hac ibadetini hadisi şeriflerle açıklıyalım:

İki cihan güneşi, kurtarıcımız yol göstericimiz Hatemül Enbiya, Fahri Kainat Efendimize s.a.v. Salât ve selâm olsun ‘aline ashabına etbaına.. Şanı Yüce ve büyük olan Cenab-ı Hak Teala Şöyle buyuruyor:

Bismillahirrahmenirrahim.

“Oraya bir yol bulabilenin Beyt'i haccetmesi Allah'a karşı insanların görevidir.” Âl-i İmrân 97

“Safâ ile Merve Allah'ın koyduğu işaretlerdendir. Her kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse, bu ikisi arasında say etmesinde bir günah yoktur. Kim içinden gelerek bir iyilik yaparsa, Allah onun karşılığını verir, o her şeyi bilir.” Bakara 158


İbnu Abbas r. anhüma anlatıyor:
Ebu Hüreyre r.a. dan: “Bir gün Resûlullah s.a.v. bize şöyle hitab etti:
“Ey insanlar, size Hac farz kılınmıştır. Şu halde Haccı edâ edin! ”
Cemaatte bulunan bir adam:
“Her sene mi, Ey Allah’ın Resûlü? ” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti. Bunun üzerine:
“Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet (sorunuza) “Evet! ” deseydim, her yıl haccetmek vacib oluverirdi ve buna güç yetiremezdiniz. Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok sual sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaflarıdır. Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince Îfa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının (bu emir ve yasakla ilgili olarak aklı¬nıza gelen her şeyi sormaya kalkmayın! ”Buhârî, Müslim, Nesâî.

İbnu Abbâs r.a. anlatıyor:
“Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: “Hacla umrenin arasını birleştirin. Zîra bunlar günhı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler.” Nesâî, İbnu Mâce.

Ebu Hüreyre r.a.dan:
“Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefarettir. Hacc-ı Mebrûr’un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz! ” Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce, Muvatta.

Hz. Ali r.a. anlatıyor: “Resûlullah s.a.v. şöyle buyurdular:
“Kim kendisini Beytullahı’1-haram’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zîra, Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe’yi haccetmesi gerekir” Âl-i İmrân 97. Tirmizî.

Mikat Mahalli Zülhuleyfe:

Ebu Zübeyr r.a. “Hz. Câbir r.a.’ ihrama girme yerinden sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Ben Resûlullah s.a.v. bu hususta şöyle söylediğini işittim.

“Medineliler’in ihrama girme yeri Zülhuleyfe’dir. Diğer yol Cuhfe’dir. IrakIılar ‘ın ihrama girme yeri Zât-ı Irk’dır. Necidliler’in ihrama girme yeri Karnı’lMenâzil’dir. Yemenliler’in ihrama girme yerleri Yelemlem’dir.” Müslim.

İbnu Ömer r.a. anlatıyor:
“Resûlullah s.a.v. muhrimin giyeceği şeylerden sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Muhrim ne kamis (gömlek) , ne sarık, ne bürnus. ne şalvar ne de vers veya zaferân bulaşmış bir giysi taşımaz. Aya¬ğında da mest (ve benzeri ayakkabı) yoktur. Ancak nalın bulamazsa, mestlerin topuktan aşağı kısmını kesmelidir.” İbni Mace.

Hz. Aişe r.ah İbnu Ömer’in, bu sözü haber verilince:
“Ben, Resûlullah s.a.v. ihrama gireceği sırada tîb sür¬düm. Bu halde hanımlarına uğradı. Sonra da ihrama girdi, koku neşrediyordu” dedi. Buharî, Müslim, Nesâî.
Resûlullah s.a.v. hac maksadıyla Medine’den yola çıktı. Zülhuleyfe Mescidi’ne gelip iki rekatlık ihram namazını kılınca, haccı fiilen olduğu yerde başlattı. Namazı bitirince de hacc için telbiyede bulundu. İşte bu telbiyeyi bır kısım insanlar işitti. Bunu kendisinden ben de işittim ve hatırımda tuttum. Sonra hayvanına bindi. Devesi onu yerden kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Bu ikinci telbiyeyi de işitenler oldu. Her seferinde telbiyeleri farklı kimselerin işitmesi, insanların dağınık ve hareket halinde olmalarındandı. Böylece, devesi onu kaldırdığı zaman çektiği telbiyesini de yeni insanlar işitti. İşte bunlar: “Resûlullah s.a.v. devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi”dediler. Resûlullah s.a.v. yoluna devam etti. Beydâ tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bu telbiyeyi de işiten başkaları vardı. Bunlar: “Resûlullah s.a.v. Beydâya çıkınca telbiye getirdi” dediler. Allah’a kasem olsun! Resûlullah namazgâhında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi, sonra Beydâ tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi.” Ebu Dâvud.
Saib İbnu Hallâd el-Ensâarî r.a. anlatıyor:
“Resûlullah s.a.v. şunu söylediler: “Cibril a.s. bana gelip, ashabıma ve beraberimde olanlara telbiye -veya ihlâl dedi, çekerken seslerini yükseltmelerini emretmemi emir buyurdu.” Muvatta, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî İbnu Mâce.

İbnu Ömer r.a. dan:
“Resûlullah s.a.v. telbiye çekerken -bir rivayette mülebbiyen değil, mülebbiden demiştir- işittim şöyle diyordu: “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’nni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke leke.” Bu kelimelere başka ilâvede bulunmuyordu. Buharî, Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî.
Peygamber efendimiz s.a.v. bir kişinin: Ben Şubrume (bir kişinin adıdır) için ihrama giriyorum dediğini duymuş bunun üzerine Ona: Kendi yerine hac yaptınmı? diye sormuştur. Oda ccvap olarak hayır deyince Peygamber efendimiz s.a.v. İlk önce kendi yerine hac yap daha sonra Şubrume yerine hac yap” buyurmuştur. Ebu Davut, İbnu Mace.
Başkası yerine hac yapmak:
Kadın erkeğin, erkek kadının yerine hac ve umre yapabilir.
Peygamber efendimize s.a.v. bir kadın şöyle bir soru sormuştur:
‘’ Ya Resulallah! Şübhesizki Allah hac ibadetini kulları üzerine farz kılmıştır. Benim babam yaşlı bir ihtiyardır. Onun hac yapmaya ve yolculuğa çıkmaya gücü yetmez. Onun yerine hac yapabilirmiyim? Peygamber efendimiz s.a.v. Ona: “ Evet Onun yerine hac yapabilirsin” diye buyurmuştur. Buhari, Muslim.

“İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez.” Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî.

Hz. Aişe r.ah. anlatıyor:
“Biz kadınlar ihramlı olarak Resûlullah s.a.v. beraber iken, binekliler bize uğrardı. Onlar tam hizamıza gelince, herbirimiz cilbabını başından yüzünün üzerine sarkıtıverirdi. Bizi geçtiler mi tekrar kaldı¬rırdık.” Ebü Dâvud.

Ümmül- Kura, Mekke:

Mescid-i Haram Mekke’de Kâbe’nin bulunduğu alandaki caminin adıdır. Hürmet ve saygı gösterilmesi gereken mescid anlamında bu ad verilmiştir. Yeryüzünde inşa edilen ilk mescid ve Müslümanların kıblesidir. Buraya Mescid-i Haram denildiği gibi, Harem-i Şerif de denir.

Câbir ve Ebu Saîd el-Hudrî r.a. şöyle demişlerdir:
“Biz Resûlullah s.a.v. ile birlikte hacc için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek Mekke’ye geldik.” Müslim.

Câbir r.a. anlatıyor:

“Resûlullah s.a.v. Mekke’ye geldi. Doğru Mescid-i Haram’a girdi ve Haceru’l-Esved’i istilâm buyurdu. Sonra sağ kolu üzerinde ilerleyerek üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü. Sonra Makam-ı İbrahim’e geldi ve “Siz de İbrahim’in makamından bir namazgâh edinin...” Bakara 125 âyetini okudu. Ardından makam, Beytullah’la kendi arasında olacak şekilde iki rek’at namaz kıldı. Bu namazı bitirince tekrar Haceru’l-Esved’e geldi ve istilâmda bulundu. Sonra Safâ ve Merve’ye gitti. Zannedersem orada:

“Şüphe yok ki Safâ ve Merve Allah’ın şeâirindendir” Bakara 158 âyetini okudu.” Müslim, Muvatta, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce.

Amr İbnu Şuayb babası tarikiyle bildiriyor:
'Abdullah`la -ki babasıdır- tavafta bulundum. Kabe`nin arka kısmına gelince: 'istiazede (sığınmada) bulunmuyor musun? ' dedim. 'Ateşten, Allah`a sığınırım! ' dedi ve yürüdü. Haceru`l-Esved`e kadar gelip istilamda bulundu. Rükn ile kapı arasında (Mültezem`de) durarak göğsünü, yüzünü, kollarını ve avuçlarını şöyle yamadı -onları iyice açarak gösterdi- ve sonra: 'İşte Resulullah`ı aynen böyle yaparken gördüm! ' dedi.' İbni Mace.

İbnu Ömer r.a. şöyle demiştir:

'Ben Resûlullah s.a.v. Kâbe'den sadece iki rüknü öperken gördüm, bunlar da iki rükn-i Yemânî'dir.' Buharî, Müslim, Ebu Dâvud Nesâî,

Yemânî'den murad: Haceru'l-Esved'in konmuş olduğu köşe ile ondan önce gelen köşedir.

Haceru'l-Esved Taşı:
İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: 'Haceru'l-Esved, cennetten indi. İndiği vakit sütten beyazdı. Onu insanların günahları kararttı.' Tirmizi.
İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: 'Rükn ve makam iki cennet yakutu idiler. Allah onların nurlarını aldı. Eğer onların nurlarını almamış olsaydı, o ikisi mağrible maşrık arasını aydınlatırdı.' Tirmizi.
Zemzem İçerken:
Zemzemi peygamberimiz oturarak da içmiş ayakta da içmiştir. Kıbleye dönerek, üç yudumda içmek sünnettir.
Peygamber Efendimiz s.a.v. :“Zemzem ne maksatla içilirse o yönde faydalı olur.” Buyurdu. Ebu Davud.

Câbir r. anh anlatıyor:

'Resûlullah s.a.v. Mescid-i Haram'dan çıkıp Safâ'ya yönelirken: 'Allah'ın başladığı ile başlayalım' deyip (sa'ye) Safâ' dan başladığnı gördüm.' Tirmizî,Nesâî, ibni Mâce, Muvatta,

Câbir r.a. dan:
‘’ Resûlullah s.a.v. Safâ'dan indiği zaman normal yürürdü. Ayakları vâdinin tabanına değince de koşardı. Koşması vâdi tabanının bitimine kadar devam ederdi.' Nesâî. Muvatta.
“Resûlullah s.a.v. sulh antlaşması yaptığı sene umre için gelince müşrik¬lere kuvvetlerini göstermeleri için “hızlı yürüyün! ” diye emretti. Müşrikler bu sırada Kuaykıân dağı tarafına oturmuş seyrediyorlardı.” Buharî.
Bir diğer rivayette İbnu Abbas şöyle demiştir: “Resûlullah s.a.v. Beytullah’ın etrafında, Safâ ile Merve ara-sında, müşriklere kuvvetini göstermek için sa’y etti.”
Eğer bir kimse tavaf ve sa’y esnasında kaç defa döndüğünü karıştıracak olursa, kendince hangi sayıda kaldığını zannediyorsa o sayından itibaren devam eder ve tavafını ve sayını tamamlar. Eğer her hangi bir rakamdan kesin emin olamayacak olursa aklında bulunan en küçük rakam üzerine tamamlar.

Saçı Kesmek veya Kısaltma:

Erkekler sa’yı bitirdikten sonra saçlarını ya tamamen kökten kazıtırlar yada tamamen kısaltırlar. Peygamber efendimiz s.a.v. ve ashabı ya başlarının tamamını kazıtıyorlar yada kısaltıyorlar idi. Saçı kökten kazıtmak en efdal olanıdır. Çünkü Yüce Allah kitabında saçı kazıtmayı kısaltmadan daha önce zikretmiştir.
‘’Peygamber efendimiz s.a.v ’de saçını kazıtanlara Allahın rahmetini kazanmaları için üç defa, saçlarını kısaltanlar için ise bir defa dua etmiştir. ‘’

Çünkü saçı kazımak bu yapılan ibadette daha fazla fedakârlıkta bulunmaktır. Kul için yazılan ecir, kulun ibadet esnasındaki fedakârlığına göre farklılık gösterir. Velakin eğer yapmış olduğu umre hac zamanına yakın bir zamanda yapılmış ve hac yapmakta isteniyor ise saçı kısaltmak daha efdaldir. Kadınlar ise saçlarını toplayıp 2 cm kadar kısaltırlar.

Saçlar kazınıp ve kısaltılırken başın sağ tarafından başlamak sünnettir. Çünkü Peygamber efendimiz s.a.v. veda haccında böyle yapmıştır. Muslim.

Peygamber efendimiz s.a.v. veda haccında beraberinde bulunan sahabelerden temettu haccına niyet etmiş olanlara umreyi tamamladıktan sonra saçlarını kısaltmalarını emretmiştir.Buhari, Muslim.

Terviye:
Terviye günü: Zilhicce'nin sekizinci günü, hacıların Mekke'den hareket günüdür.

İbnu Abbâs r. anhümâ anlatıyor:
'Resûlullah, terviye günü, Mina'da bize öğleyi, ikindiyi, akşamı, yatsıyı ve ertesi günü Zilhicce'nin dokuzu sabahı kıldırır, sonra Arafat'a hareket ederdi.' Tirmizî.

Mina:
Haccın mühim menasikinden bir kısmının icra edildiği bir yerdir. Müzdelife ile Mekke arasında yer alır, Harem bölgesine dahildir. Müzdelife vakfesinden sonra hacılar, sabah namazından sonra buraya gelirler. Burada kurban kesip ihramdan çıkarlar ve traş olurlar. Şeytan taşlama yerleri de buradadır. Buraya Mina denmesi, kurban kesilerek kan akıtılmasındandır. Hz. İsmail'e bedel koçun burada kesildiği kabul edilir.
Terviye gününü arefe gününe bağlayan gece ile, bayram gecelerini burada da geçirmek sünnettir.
İbnu Ömer r.a. anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. Arefe günü sabahı, sabah namazını kılınca Mina'dan hareket ederek Arafat'a geldi, Nemire'ye indi. Burası, Arafat'a gelen ümerânın indikleri yerdir. Öğle namazı vakti olunca Resûlullah s.a.v. sıcakta Nemire'den yürüdü. Öğle ile ikindiyi birleştirdi, sonra halka hitab etti. Sonra yürüyüp Arafat'taki vakfe yerinde durdu.' Ebu Dâvud.
Nemire:
Harem'in dışında Arafat'a yakın, Arafat'la Harem arasında bir dağın adıdır. Harem bölgesini ayıran işâret oradadır. Rivâyette, Veda haccı sırasında, Mina'dan yola çıkan Resûlullah s.a.v. önce bu hudud bölgesine indiğini belirtir. Hacc sırasında Resûlullah s.a.v. indiği yerde konaklamak müstehabtır. Bu nokta, Arafât'a doğru giden yolcunun sağında, dağın dibine inen kayanın yanıdır.
Nübeyt İbnu Şerît el-Eşcaî r.a. anh anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. arafe günü, kızıl bir devenin üzerinde hutbe verirken gördüm.' Ebu Dâvud, Nesâî.

Resûlullah s.a.v. Arafat hutbesini devesinin üzerinde irad buyurmuştur. Bu hususu te'yid eden başka rivayetler de mevcuttur. Şüphesiz bu Vedâ hutbesidir. Nitekim haccın sünnetlerinden biri Arafat hutbesidir.

Vakfe:

arefe günü, yâni Zilhicce'nin dokuzunda zevâl vaktinden itibaren Arafat hududu içerisinde bulunmak mânasına gelir.
Cenâb-ı Hakk, Peygamberine s.a.v. Arafat'a gidip orada vakfe yapmalarını, sonra da oradan topluca ayrılmalarını emretti. Şu âyet bu hususu beyan eder:
'Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin...' Bakara 199
Arafat:

Hacc menâsikinde mühim yer tutan bir mevkiin adıdır. haccın iki ana rüknünden biri Arafat'da vakfedir. Arafat Mekke'ye 12 mil mesafede bir dağın adıdır. Civarındaki diğer dağlara nazaran daha yüksektir. Hacılar arefe günü orada vakfeye dururlar. Dokuzuncu günü ise Arafat'da vakfe günüdür ve arefe günü denir. Hz. Havva ile Hz. Âdem, cennetten çıkarıldıktan sonra burada birleşip birbirlerini tanımışlardır. Hz. İbrahim as. burayı görünce önceden kendisine yapılan tavsife uygun bularak derhal tanımıştır. Hz. İbrahim, Cebrâil'in öğretmesiyle hacc menâsikini ilk defa burada tanıyıp öğrenir.
Hz. İsmâil, annesinden bir müddet ayrıldıktan sonra burada buluşup tanışırlar.

Hacılar burada topluca biraraya gelip tanışırlar Hacılar burda vakfe ile, Hakk Teâlâ'nın rububiyet ve celâlini tanıyıp kendi acz ve zaaflarını, meskenet ve hakirliklerini itirâf ederler. Hacılar, burada, makbul olan tevbeleri, istiğfar ve duaları sonunda geçmiş günahlarından arınarak cennete lâyık mânevî kokular kazanmaktadırlar.
Şu halde Rabb-ı Rahim'in, bir lütuf olarak bu vasıflarla mümtaz kıldığı bu mübarek beldeye Arafat denmesi, bütün bu mânaları taşımasındandır. Arafe günü bu dağın günü demektir. Bugüne, yevm-i iyâs-ı küffâr (kafirlerin ye'se düştükleri gün) , yevm-i ikmâl-i din [dinin tamam olduğu gün,yevm-i itmâm-ı nimet, yevm-i rıdvan (Allah'ın razı olduğu gün) de denmiştir.

Meşâir: Hacla ilgili âlemler, yani hacc menâsikinin icra edildiği yerler demektir.

Resûlullah s.a.v 'Hacc Arafat’ta vakfe dir' buyurmuştur. Yani burada da 'Haccın büyük kısmı Arafat vakfesidir.' denmektedir. Vakfe zamanı Sünnet olanı zevâlden gün batımına kadar geçen vakittir. Akşam vakti girince yola çıkıp, akşam ve yatsı namazını cem-i te'hirle yani birleştirerek Müzdelife hududu içerisinde kılmak esastır.

Hz. Aişe r. anha anlatıyor:
'Resulullah s.a.v. buyurdular ki:
'Allah, hicbir günde, arafe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azad etmez. Allah (mahlukata rahmetiyle) yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve:
'Bunlar ne istiyorlar? ' der.' Muslim, Nesai.
Müzdelife:
Hacc menâsikinin cereyan ettiği mühim âlemlerden biridir. Arafat'la Mina arasında yer alan dar bir bölgedir. Bu bölgeye Müzdelife denmesinin sebebi ihtilâflıdır. Bâzı âlimler:
Hz. Havva ile Hz. Âdem'in burada birleşmeleri sebebiyle bu ismin verildiğini söylemiştir. Bu mânada olmak üzere, yani Hz. Havva ile Âdem'in birleşme yeri mânasında Müzdelife'ye Cem' dahi denmiştir. Hadislerde sıkca Müzdelife'nin Cem' ismiyle zikredildiğine rastlarız.
Bir başka görüşe göre kelimenin kökü olan zülfet, 'kurbet' yani yakınlık mânasına da gelir. Hacılar bu yerde Harem bölgesine yaklaştıkları için Müzdelife 'yaklaşma yeri' denmiştir. Nitekim burası Harem' le Arafat arasında hudud noktasındadır. Şu da söylenmiştir:
'Hz. Âdem as. cennetten yeryüzüne indiği zaman, Hz. Havvâ ile, Arafat'ta tanışıncaya kadar yakınlık kuramadı. Orada tanışıp, Müzdelife'de birleştiler. Bu sebeple oraya Müzdelife ve Cem' denmiştir.'
Arafat'tan gelen hacılar akşamla yatsıyı burada cem-i tehirle kılarlar. Bayramın birinci gününün sabah namazı da burada kılınır. Sabahtan sonra Mina'ya geçilir.

Meş'aru'l-Harâm:

Müzdelife hududu içerisinde yer alan Kuzeh dağında bir tepenin adıdır. Kur'ân-ı Kerimde:
'Arafat'tan (seller gibi) boşanıp akdığınız zaman Meş'ar-i Haram'ın yanında Allah'ı zikredin...'
şeklinde zikri geçen mübârek parçadır. Bazı âlimler Cem' ve Müzdelife diye isimlenen bölgenin tamamına Meş'aru'l-Harâm dendiğini kabul eder. Müzdelife'de hacılar, Mina'da şeytan taşlamak üzere küçük çakıl taşları toplarlar.

Peygamber Efendimiz s.a.v.Buyurdular ki:

‘’Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. O'ndan bir şey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. ‘' İbn Mâce.

‘’Bir kimse hacceder ve hac esnasında fena lakırdı söylemez, büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte ısrar etmezse, o kimse günahlarından arınarak annesinden doğduğu gibi hacdan döner.’’. S. Buhari.

‘' Kim hac yapar, bu esnada cinsî temastan korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu gündeki gibi günâhlarından kurtulur’'. S. Buhârî, Nesaî, İbn Mâce, Dârimî, Ahmed b. Hanbel.
İhramlı Olarak Ölürse:

İhramlı olarak o topraklarda ölürse? O kişi kabrinden Telbiye getirerek kalkacak. Bu hususta ki hadislere bir göz atarsak: İbni Abbas r.a.hüma dan:
‘’İhramlı bir sahabi devesinde düştü, kendine gelemedi ve öldü. Peygamber efendimiz:
Sidr kokulu su ile yıkayınız, başını ve yüzünü örtmeyin ihramıyla kefenleyin. Çünkü o Kıyamet günü mülebbiyen olarak dirilecek.’’ Buyurdular. İbni Mâce.

Arafat’da ihramlı iken kendisini hayvanın çiğnemesi sonucu ölen sahabi için:
“Onu sidir ve su ile yıkayın ihram elbiseleri ile kefenleyin, koku sürmeyin ve başını örtmeyin” diye buyurmuştur. Başka bir rivayette ise: “Başını ve yüzünü örtmeyin. Çünkü o Kıyamet günü telbiye getirerek haşrolonacaktır” Muslim.
Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor:
'Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefarettir. Hacc-ı Mebrûr'un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz! ' Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu Mâce, Muvatta.

Ümmü Seleme r. Anhâ anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: 'Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a kadar ihrâma girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vâzcib olur.' Ebu Dâvud, İbnu Mâce.
Çocukların yapmış oldukları umre geçerlidir. İbnu Abbas r.a. onüç yaşında iken Peygamber efendimiz s.a.v. ile hac yapmıştır.Veda haccından dönerken bir kadın bineğinin üzerinden bir bebeği uzatmış ve: Bu çocuk hac yapabilirmi diye sormuştur. Bunun üzerine:
Peygamber efendimiz s.a.v. Ona: ”Evet Senin içinde ecir yazılır” buyurmuştur. Muslim.
Mina ve Kurban:
Müzdelife’de bayram sabahıyla birlikte yola koyuluruz.. Şeytanın içimize attığı vesveseleri def etmek ve asırlar önce atamız Hz. İbrahim’in a.s. yaptığı gibi İblis’i taşlamak üzere Mina’ya dönülür. İbadet sırasında, yer yer içimize bir kısım şüphe ve tereddüt okları atmaya çalışan şeytanı taşlamak üzere Mina’ya gelir, Akabe’de şeytana ilk taşı atarız. O gün büyük şeytana attığımız yedi adet taştan sonra bu ibadetimizi eda etmiş olmanın şükranesi olarak kurban keser, günahlarımızla beraber saçlarımızı da tıraş eder, bir kefen mahiyetindeki ihramdan çıkar normal hayata döneriz.
Taşlama:
Zilhicce 10. gün: Akabe cemresi büyük şeytan taşlama. Sabahleyin 7 taş ile taşlanır. Kurban kesildi haberi gelince, saçlar traş edilir, ihramdan çıkılır.
Zilhicce 11. gün: Bayramın 2. günü öğleden sonra sırayla küçük, orta, büyük şeytana 7'şer taş atılır.
Zilhicce 12. gün: Bayramın 3. günü öğleden sonra sırayla küçük, orta büyük cemreler 7'şer taş atarak taşlanır.
Zilhicce 13. gün: Bayramın 4. günü Mina bölgesine yakın yerde konaklanıyorsa, şeytanlar sırayla taşlanır...

Câbir r.a. anlatıyor:
'Yevm-i nahrde (kurban gününde) Resûlullah s.a.v.'i, taşlamayı binerek yaparken gördüm. Taşlarını devesinin üzerinde iken atmış ve şöyle demişti:
'Menâsikinizi benden alın. Bilemiyorum, belki de bu haccdan sonra hacc yapamam.' Müslim, Ebu Dâvud, Nesâî.

Hz. Enes r.a. dan:
'Resûlullah s.a.v. cemretu'l-Akabe'ye geldi, taşlarını attı, sonra Mina'daki menziline konakladığı yere geldi ve kurbanını kesti. Sonra berbere:
'Al! ' dedi ve sağ yanını işaret etti. Sonra sol tarafını işaret etti, sonra kesilen saçları halka vermeye başladı.'
Bir rivayette şöyle denir: 'Sağ yandan kesileni sağındakilere, sol yandan kesileni de Ümmü Süleym'e verdi.' Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvud.

İbnu Ömer r. anhümâ anlatıyor:
'Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) : 'Ey Allahım, traş olanlara rahmet et' diye dua etmişti. Yanındakiler:
'Kısaltanlara da ey Allahın Resûlü! ' dediler. Resûlullah s.a.v. efendimiz:
'Ey Allahım traş olanlara rahmet et! ' diye duasını tekrar etti. Yanındakiler tekrar:
'Kısaltanlara da Ey Allah'ın Resûlü! ' dediler, bu sefer:
'Kısaltanlara da! ' buyurdu.' Buhârî, Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Dâvud.

Abdu'llâh b. Amri'bni'l-Âs r. anhümâ'dan: Şöyle demiş:
Resûlu'llâh s.a.v. Haccetü'l-Vedâ'da halk sorup öğrensin diye Minâ'da durdu. Yanına biri gelip 'Bilemedimde Kurban kesmeden tıraş oldum.' dedi. 'Kurbanını kes, günâhı yok.' buyurdu. Diğeri gelip 'Bilemedimde Remiy'den evvel kurban kestim.' dedi 'Remyet, günâhı yok.' buyurdu. Nebiyy-i Mükerrem s.a.v. e (o gün Remy, nahr, halk, tavâf gibi yevm-i Iyd a'mâlinden) takdîm veya te'hîr edilmiş hiçbir şey sorulmadı ki (cevâbında) 'Yap, günâhı yok.' buyurmasın. Buhârî, Müslim, Muvatta,Tirmizî, Ebu Dâvud, İbnu Mâce.

Ümmü Seleme r. Anhâ anlatıyor:
'Veda haccında yevm-i nahrın gecesinde Resûlullah s.a.v. 'ın beraber olma nöbeti bende idi. O akşam, Vehb İbnu Zem'ave beraberinde Ebu Ümeyye ailesinden bir adam olduğu halde, gömleklerini giymiş o1arak yanımıza geldiler.
Resûlullah s.a.v. Vehb r.a. 'a:
'Sen ifâza tavafını yaptın mı Ey Ebu Abdillah? ' diye sordu. Vehb:
'Hayır! Vallahi ey Allah'ın Resûlü, yapmadım! ' deyince, Resûlullah s.a.v.: 'Öyleyse şu gömleği çıkar! ' dedi. Vehb, onu başından çıkardı. Arkadaşı da gömleğini başından çıkardı. Sonra Vehb sordu:
'Niçin çıkarıyoruz Ey Allah'ın Resûlü`? '
'Çünkü bugün, cemreye taş attığınız takdirde ihramdan çıkmanıza, yâni size haram edilen her Şeyin -kadın hariç- helâl olmasına ruhsat tanındı. Eğer siz, Beytullah'ı tavaf etmeden akşama girerseniz, cemretü'l- Akabeye taş atmazdan önceki gibi haram olursunuz, bu hal Beytullah'ı tavaf edinceye kadar devam eder' diye cevap verdi.' Ebu Dâvud.

“Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: “Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıt¬maktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zîra, kesilen hayvan, Kıyamet günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla, tırnaklarıyla gele¬cektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifâ edin.” Tirmizî, İbnu Mâce.

İbnu Ömer r.a. anlatıyor:
“Resûlullah s.a.v. Veda Hacc'ında Umre ile Hacc'a kadar temettuda bulundu ve kurban kesti. Kurbanını Zülhuleyfe’den itibaren beraberinde götürdü. Menâsikin icrasına (Umre için niyetli) başlayıp, Umre telbiyesi getirdi. Sonra hacc için telbiye getirdi. Beraberindeki ashabı da umre ile hacca kadar temettuda (istifade) bulundu. Hac kafilesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı, olmayanlar da. Resûlullah s.a.v. Mekke’ye geldiği zaman halka hitâben: “Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya kadar ihram¬dan çıkmasın, kimin kurbanı yoksa tavaf ve sa’yini yapsın, saçını kısaltarak ihramdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrama girip kurbanını kessin, kim kurban bulamazsa Hac sırasında üç gün, evine dönünce de yedi gün olmak üzere (on gün) oruç tutsun” buyurdu.” Buharî, Müslim, Ebu Dâvud, Nesâî.

İbni Ömer r.a. 'Şeytan taşlamanın bize faydası nedir? ' diye sordu. Resulullah s.a.v. 'En muhtaç olduğun bir zamanda Rabbin katında onun sevabını bulacaksın'.


Abdullah Ibnu Kurt anlatıyor:
'Resulullah s.a.v. buyurdular ki:
'Allah indinde günlerin en büyüğü Kurban bayramı günüdür, bunu, fazilette Nefr günü (teşrik günlerinin ikinci günü) takib eder.' Ebu Davud.

Zilhiccede On Gün:

İbnu Abbas r. anhuma anlatıyor: 'Resulullah s.a.v.:
'Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür! ' buyurmuştu. Cemaatten:
'Allah yolundaki cihaddan da mı? ' diye soran oldu.
'Cihaddan da! buyurdu. Ancak bir kimse, canını, malını muhataraya atarak çıkar, hiçbir şeyle dönmezse (yani cihad sırasında ölürse) o kimse hariç.'
Buhari, Ebu Davud, Tirmizi.

İbnu Ömer r.a. dan:
“Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: “Beş hayvan vardır, bunların öldürülmesi ihram¬lıya günah değildir: Karga, çaylak, akrep, fâre, kelb-i akûr.” Buharî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Nesâî.


Hac’da Diğer Hususlar:
Resulullah Efendimiz s.a.v. buyurdular ki:
'Hiç bir kadın mahremsiz yolculuğa çıkamaz” bunun üzerine bir kişi kalkıp: Ey Resulullah! Benim karım hac yapmak niyeti ile yolculuğa çıktı ve bende filan savaşa katılmak üzere yazıldım. Dedi bunun üzerine Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurdu: “Git ve hanımınla beraber hac yap” dedi. Buhari, Muslim.
Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
'Muhrim evlenmez, kız istemez ve evlendirmez” Muslim.
Koku sürünmemeli, tırnak kesmemeli, saçından bir şey koparmamalı, avlanmamalı.
‘’Kara hayvanlarını avlamak size ihramlı iken haram kılınmıştır’’ Maide 96.
Dikili elbise giyilmemeli, eldiven takmamalı, başı ve yüzü örtmemelidir. Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
'Muhrim gömlek, sarık, pantalon, cubbe ve üzerine zaferan ve veres sürülmüş elbise giymez Za’feran ve veres bir çeşit bir bitkidir. Bu bitkilerin kokusu olduğundan ötürü, bu bitkilerin sürülmüş olduğu elbiselerin giyilmesi yasaklanmıştır.” Buhari, Muslim.
İhramlı kişi yıkanabilir, saçını tarayabilir.
Çünkü Peygamber efendimiz s.a.v. Aişe validemize ihramlı iken yıkanmasını ve saçlarını taramasını emretmiştir. Hadis Buhari ve Muslimde geçmektedir.

Umre esnasında şemsiye ve benzeri bir şeylerle gölgelenmekte her hangi bir sakınca yoktur.

Çünkü Peygamber efendimiz s.a.v. Arafat’da kendisi için kurulmuş olan çadırda istirahet etmekte, cemreleri taşlarkende Bilal r.a. ve Usame r.a. bir elbise ile Onu gölgelendirmekte idi. Muslim.

İhram esnasında kan bağışında bulunulabilir.
Çünkü Peygamber efendimiz s.a.v. ihramlı iken hacamat (vucuttan belli bazı yollarla kan aldırmaya hacamat denir) olmuştur. Buhari, Muslim.

Yüce Allah saçını zorunluluktan ötürü tıraş etmek zorunda kalan kimse için şöyle buyurmuştur:

'sadaka vererek yada oruç tutarak veya kurban keserek fidye versin” (Bakara 196

Peygamber efendimiz s.a.v. Kâ’b ibnu Acera r.a. için şöyle buyurmuştur:

'Seni başındaki bitler rahatsızmı ediyor? Oda cevab olarak: Evet dedi. bunun üzerine Peygamber efendimiz s.a.v. Ona başını tıraş et (kazıt) sonrada ya üç gün oruç tut veya altı kişiye sadaka dağıt (karnını doyur) yada bir kurban kes (kurbandan kasıt küçük baş hayvandır) dedi” Buhari, muslim.

Duba’a bintu Zubeyr ibnu Abdulmuttalib r. Anha ’nın Peygamber efendimize:
‘’Ya Resulullah ben hac etmek istiyorum velakin rahatsızım yani hastayım ve hastalığımın beni haccımı tamamlamaktan alıkoyacağını zannediyorum dedi. Peygamber efendimiz de Ona: “Haccını eda et ve şart koş Benim ihramdan çıkacağım yer engellendiğim, her hangi bir engel ile karşılaştığım yer olsun” de diye buyurmuştur. Buhari,Müslim.
Bu farızanın tamamlanamayacağından korkulacak olursa niyetini hadisi şerifi dikkate alarak yada bu manayı ifade eden başka her hangi bir sözde söyleyebilir.
Hz. Aişe r.a. anlatıyor:
“Biz Hac aylarında, Resûlullah s.a.v.’la birlikte, Hac için ihrama girmiş olarak, Hac gecelerinde yola çıkıp Seref nâm yere indik. Orada Resûlullah s.a.v.: “Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın” dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: “Ashab’tan bazısı Umreye niyet etti, bazısı da terketti. Resûlullah s.a.v. ile, gücü yerinde olan bazısının yanında kurbanlığı vardı. Bir ara Resûlullah yanıma gelince beni ağlar buldu. “Niye ağlıyorsun? ” diye sordu.
“Ben ashabına söylediklerini işittim ve Umre yapmaktan engel olundum! ” dedim. Bunun üzerine:
“Neyin var? ” diye tekrar sordu.
“Namaz kılamıyorum (hayız oldum) ” dedim.
“Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Âdem a.s.’in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen Hacc'ına devam et. Cenab-ı Hakk inşaallah, Umre'yi de sana nasib edecek” dedi.

Bir diğer rivayette Hz. Aişe r.a. şöyle der:

“Hayız halim Arefe gününe kadar devam etti, o gün temizlendim. Ben de sadece Umre'ye niyet etmiştim. Resûlullah saçımı çözüp taramamı, Umre'yi bırakıp, Hac niyetiyle ihrama girmemi emretti. Emrini yerine getirdim ve Hacc'ımı eda ettim.”

Bir başka rivayette Hz. Aişe şöyle der:

“Resûlullah s.a.v. ’le birlikte çıktık, kurban günü Mina’ya geldik. Ben (orada) temizlendim. Sonra Mina’dan çıktım. Beytullah’a koştum. Sonra, Resûlullah’la birlikte nefr-i âhir (teşrik günlerinin üçüncüsü, yani bayramın dördüncü günü (onüç Zilhicce) günü çıktık, Muhassab’a indik. Abdurrahman r.a. ’ı çağırdı ve: “Kızkardeşini Harem bölgesinden çıkar (Tenim’e kadar götür. Orada) Umre için ihram giysin. Umre'yi yapınca buraya gelin, sizi dönünceye kadar burada bekliyorum! ”dedi. Ben ayrılıp (Tenim’e gidip ihram giydim, Umre yaptım) tavaftan boşalınca, seherde yanına geldim. Yola çıkma emri verdi. Herkes göç yükleyip Medine’ye müteveccihen hareket etti.” Buharî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud, Nesâî, Tirmizî,


Veda Tavafı:

Niyet edilir: ‘Allahım senin rızan için tavaf yapmak istiyorum bunu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle’
Peygamber Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
'Hiçbir kimse son ziyareti Beytullahı tavaf olmadıkça Mekke’den ayrılmasın'
Tavafdan sonra namaz kılınır. Zemzem içilir. İçerken; (Rabbim senden faydalı ilim, bol rızık, her türlü hastalığa şifa isterim, rızanı isterim) diye dua edilir.
Mültezemede yüzünü ve göğsünü Kabe'nin duvarına yapıştırarak, Kabenin örtüsüne tutunarak dua ve niyaz edilir. Önceki işlediğin günahlarına gözyaşı dökülerek af ve mağfiret dilenir.

Sizlerle bu bahsi, şu mübarek sözlerle tamamlayalım.

İbnu Abbas r. anhüm anlatıyor:
'Resûlullah s.a.v. Fetih günü buyurdular ki: 'Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun! ' Resûlullah s.a.v. sözlerine şöyle devam etti:
'Allah, bu beldeyi semâvat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır) . Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan) ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır) . Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez! '
Abbas radıyallahu anh atılarak: 'Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun' dedi. Aleyhissalatu vesselam: 'İzhir hariç! ' buyurdu.' Buhari, Müslim, Nesai, Ebu Davud.
İbnu Abbas r.anhüma anlatıyor:
'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke'ye hitaben şöyle buyurdular: 'Sen ne hoş beldesin. Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde ikâmet etmezdim.' Tirmizi.
Cenabı Hakka hamd ederek Fahri kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurdular.
‘’Ey Ashabım! Vasiyetimi dinleyin. Burada bulunanlar bulunmuyanlara tekrar tekrar anlatsın.
Allah gönderdiği Kitapta helal ve haram olan şeyleri yapacağınız ve sakınacağınız işleri bildirdi.Siz o Kitabın, akıllara hayret verici, hükümlerine itaat ediniz...Topluluktan ve doğruluktan ayrılmayınız...’’

Ya Rabbel – Alemin!
Bizleri bu mübarek ay hürmetine affeyle. Dünyayı şereflendiren Neb-i Zişan Efendimizin şefatine mazhar et. Bizi ve neslimizi O’nun yolundan ayırma. Bu ay hürmetine lütfunla birlikte ihsan et. Ya Rabbel – Alemin.

Kaynaklar.............................
Kur’an-ı Kerim, Muteber Hadis kitapları.S. Buhari, S. Müslim, E. Davud, Tirmizi, İ.Mace, Nesai, Muvatta.

Mekke / Zil- Kâde / 1401H.

Ali Kılıç Kakiz
 
Üst