İnsan Yaratılmadan Önce Yeryüzünde Neler Oldu?

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ahmed Bican Hz.lerinin Envaru'l Aşıkinin'de de aynı bilgiler vardır. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.leri, Marifetnamesinde müstakil bir başlık altında bu konuda şunları yazmıştır:


Ey Aziz, malum olsun ki müfessirler ve muhaddisler ittifak ile demişlerdir ki: Hak Teala, ruhlar alemini yaratıp, iki bin yıl kadar müddetten sonra cesetler alemini dahi icat eyleyip, altı günde Arş-ı aladan karanlık ve perdeye varıncaya dek cümlenin tamamıyla nizamını vermiştir. Sonra kendisine yakın melekleri Arş-ı Azamın ayağında iskan edip, korkan ve saf tutan melekler için Arşın çevresini mekan eylemiştir. Diğer kerim meleklerin mertebelerince her zümresine belirli bir makam ihsan edip; bir sınıfını Kürsüde, bir sınıfını Sidrede, bir sınıfını Livay-ı Hamd altında ve daha birçok sınıflarını Cennette huri ve gılmanlar ile iskan eylemiştir. Meleklerin nice bin sınıflarıyla gökler, yerler, denizler ve Cehennemler dolmuştur. Onları, yerlerde ve denizlerde olan yaratıklarına hizmetçi kılmıştır. Cehenneme dolan melekler zebaniler olmuştur. Mücerret ruhlar, bölük bölük askerler olup, gökleri ve yerleri kuşatmış olan İsrafil’in surunun içinde, her zümre mertebesince makamını bulmuştur. Çünkü Hak Teala, gökleri ve yeri yarattığı gün, cisimler aleminin her semtini Arş-ı aladan en aşağı perdeye varıncaya dek melekler, ruhlar, cisimler, yaratıklar ile dopdolu kılmıştır.

Bu dünyayı dahi yani yeryüzünü hem çeşitli yaratıklardan hali koymayıp, o vakitte çıplak zeminin bütün vadilerinde ve dağlarında darı bitirip, bütün yeryüzünü iyice doldurdukta; kudretiyle bir tavus kuşu yaratıp, dünya dolusu darıyı ona rızık etmiştir. Bundan sonra tavus kuşu, kendisine verilen rızkı yıllarca yiyip, on adet vadide darı kaldıkta; korkusundan günde on tanesini yerinden kaldırırdı. Bir zaman sonra bir vadi darı kalmıştır. Bu durumda kuş, günde bir tane ile kanaat etmiştir. Ta ki kendisine ayrılan rızık bittikte; kuşun eceli gelmiştir. Bir kere fikrolunsa ki bu köhne dünya ne zamandan beri bu nizamı bulmuştur. Ve nelerden geri kalmıştır; akıl sahiplerine son derece ibret levhası olmuştur. Bundan sonra Hak Teala, hikmetiyle bu yeryüzünde renksiz ve dumansız ateşten cinleri yaratıp, Mearic ismiyle dahi isimlendirmiştir. Mearic, cinlerin babasıdır. Ondan eşini yaratıp, Mearice namıyla ad vermiştir. Onların evlenmesinden cin taifesi doğup, nice yüz bin kabile vücuda gelmiştir. Lanetlenmiş İblis, onlardan peyda olmuştur.

Cin taifesi o derece çoğalmıştır ki yeryüzünü doldurmuştur. Onların asli suretleri insan suretindedir. Melekler gibi latif cisimli olduklarından, murat ettikleri suretlerde teşekkül ederler. Onların zürriyeti çok olduğundan yeryüzüne sığmayıp, lanetlenmiş İblis, çocuklarıyla dünya göğüne çıkıp, onda sakin olmuştur. Bütün cinler, gece ve gündüz Allah Teala’ya ibadet edip, asla asi olmazlardı. Böylece yedi bin sene geçtikten sonra yeryüzünde kalanları, türlü bozgunculuklara ve kan dökmeye başladılar. İtaati terk edip, isyan işlediler. Bundan sonra Hak Teala, her yüz yılda bir kere kendilerinden peygamber gönderdikçe; onu helak edip on iki bin senede yüz yirmi peygamber katletmişlerdir. Bundan sonra Hak Teala, onlara hışm edip, dünya göğünde sakin olan iblis’i çocuklarıyla yeryüzüne gönderip, yerde olan cinleri bir yere topladıkta; gökten bir ateş inip; cümlesini yakmıştır. “Gökten gönderdiği iblis soyunu denizlerdeki adalarda iskan edip, İblis, Allah’a gayet itaatkar ve boyun eğici olduğundan, onu yedinci göğe kaldırmıştır. İblis, ilahi dergahta makbul olmuş, Allah onu Cennete sokmuştur. Yeryüzü boş kalmasın için, dünya göğünden melekler indirip, iskan etmiştir. Onlar da, hak Teala’ya ibadetle meşgul olup, bin yıl dahi bu minval üzere gitmiştir ki cinlerin babası Mearic yaratılalıdan beri yılların sayısı yirmi bin yıla yetmiştir.

Bundan sonra Hak Teala, alemin efendisi, insanların babası olan Hazreti Adem Aleyhisselamı yaratmak murat eyledikte; Azrail Aleyhisselamı gönderip, yeryüzündeki yedi iklimden toprak aldırmıştır. Cebrail Aleyhisselamı gönderip, o, kuru toprağı kırk gün yoğurmuştur. Bundan sonra Hak Teala, o çamuru en güzel biçim üzere Numan vadisinin içinde şekillendirmiştir. Kendi ruhundan onun başına üfleyip, yeryüzünde onu meleklerin secde yönü ve insanlara peygamber etmiştir. Bütün melekler ona secde eyledikte; İblis, buna “hayır” deyip, secde etmediği için lanetlenmişlerden ve kovulmuşlardan olmuştur. Kıyamete kadar da mühlet almıştır. Sayısız zürriyetiyle Adem’in zürriyetine tasalluta fırsat bulmuştur. İnsanoğlunun bedeninin her yerinden girip, damarlar içinde kan gibi akıp, yoldan çıkarmaya çalışır. Lakin hiç kimseyi cebren asi ve kafir edemez. Ancak ibadetleri acı ve zor, günahları lezzetli ve kolay göstermekle vesvese eder. Hak Teala, cümlemizi onun şerrinden korusun. Amin!

Hak Teala, Adem peygamber Aleyhisselamı yeryüzünde yarattıktan kırk yıl sonra onu göklere kaldırıp, firdevs Cennetine sokup, Cennet elbiseleri giydirip, çok nimetler ihsan etmiştir. Ona, bir nimeti verdikçe: “Bu nimetle kanaat eder misin?” deyip, Adem Aleyhisselama hitap etmiştir. O dahi: “Kani değilim ya Rabbi!” diye cevap vermiştir. Ta ki Adem Aleyhisselama bir gaflet verip, sol kaburga kemiğinden Hazreti Havva anamızı yarattıkta; Adem, gözünü açıp, görmüştür ki yanında kendi benzeri bir sevimli insan oturmuştur. Böylece onunla sohbet, ülfet ve vuslat hasıl oldukta; Hak Teala, yine hitap edip buyurmuştur ki “Ey Adem! Bu nimetimle nicesin?” O dahi cevap vermiştir ki: “Ya Rabbi! Hesapsız nimetinin denizine batmışımdır. Bu nimetini, cümleden büyük bulmuşumdur. Bununla kanaat kılmışımdır. Çünkü Havva ile sükunet bulup, ülfetiyle ünsiyet kılıp, ondan kam almışımdır. Bundan gayri ikrama hacet kalmayıp, bu ihsanının şükür ve süruruyla dolmuşumdur.” Bundan sonra Hak Teala, ona: “Ey Adem! Havva ile Cennetimde sakin olup, her nimetten lezzet alasınız. Ancak buğday ağacına yakın gelmeyesiniz. Ondan yiyip, bana asi olmayasınız,” diye tenbih buyurmuştur. Bu minval üzere Hazreti Adem, Havva ile bin yıl kadar Cennet safalarını sürmüşlerdir. Bundan sonra Adem babamız, Havva anamızın sözüne uyup, buğday ağacından alıp, ikisi de yedikte; Hak Teala Aleyhisselam, Hindistan’da yüksek bir dağ üzerine inmiştir. İki yüz yıl o dağda ağlayıp, tevbeye meşgul oldukta; tevbesi kabule yetmiştir. Havva anamız dahi, adem babamızı isteyip iki yüz yıllık hasretle Arafat dağı üzerinde kavuşmak müyesser olmuştur.

NAZM

İki canibden ol iki müştak
İkisi bile mübtela-yı firak
Birbirine heman eriştiler
Ağlaşıp, sarmaşıp, görüştüler.

Bundan sonra Şam’a gelip, onda kalıp, Habil ve Kabil orada dünyaya gelip, yine Hindistan’a gitmişlerdir. Ömürlerinin süresi iki bin sene oldukta; Hazreti Adem Aleyhisselam Serendib adasında; ondan kırk yıl sonra Hazreti Havva Cidde’de vefat etmişlerdir.

Bundan sonra Adem ile Havva’nın zürriyetleri yeryüzünü meskun ve mamur etmişlerdir. Hazreti Adem Aleyhisselamın neslinden nice bin kimseler nübüvvete ermişlerdir. Hazreti Adem’den altı bin sene geçtikte; Mekke-i Mükerreme’de Hazreti İsmail evladından, Kureyş Kabilesinden, Haşim Oğullarından Abdullah’ın sulbünden Muhammed Mustafa sallallahü Teala aleyhi ve sellem Hazretleri dünyaya gelip, kırk sene velayet zevkiyle safalar sürmüştür. Kırk bir yaşında bütün insanlara ve cinlere peygamber olup, on üç sene Mekke’de kafirlerden cefalar görmüştür. Mekke’de mağlup iken, Medine’ye hicret etmiştir. Hicretin onuncu senesi Mekke’ye galip gelip fethederek, yine Medine’ye gitmiştir. O seni Medine’de yaşı altmış üç yıla yetmiştir. O sene de Medine’de vefat etmiştir. Bizim Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem odur ki: Peygamberlerin sonuncusudur, ondan sonra peygamber gelmez, şeriatı kıyamete dek bakidir; ortadan kaldırılmaz, değiştirilmez, hükümleri bozulmaz. Hicretten bu zamana gelinceye dek ay senesine göre tarih, bin yüz yetmişe, yetmiştir. (H. 1170 / M. 1756). Şu halde zamanın sonu olup, dünyanın ömrü geçip gitmiştir. Kıyamet yakın olup; edep, haya, sevgi, vefa, doğruluk ve safa yitmiş ve batmıştır. Zira ki Peygamberimiz sallallahü Teala aleyhi ve sellem Hazretlerinin haber verdiği kıyamet şartlarının nicesi zuhur etmiştir. (Ey Allah’ım! Ahir zamanın fitnesinden bizi koru. Bizi şehadet ve iman ile dünyadan çıkar; rahmetinle ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım!)
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara

Ahmed Bican ve Erzurumlu İbrahim Hakkı yaratılışa şahit mi olmuşlar yoksa vahiy mi almışlar?
Ancak Allahın bilebileceği şeyeri görmüş gibi anlatıyorlar siz de bu hurafeleri yaygınlaştırıyorsunuz.
Bu Hak dine düşmanlığınız neden?
Neden bu dini de diğer batıl dinler gibi hurafelere boğmak istiyorsunuz?


Bu dünyayı dahi yani yeryüzünü hem çeşitli yaratıklardan hali koymayıp, o vakitte çıplak zeminin bütün vadilerinde ve dağlarında darı bitirip, bütün yeryüzünü iyice doldurdukta; kudretiyle bir tavus kuşu yaratıp, dünya dolusu darıyı ona rızık etmiştir. Bundan sonra tavus kuşu, kendisine verilen rızkı yıllarca yiyip, on adet vadide darı kaldıkta; korkusundan günde on tanesini yerinden kaldırırdı. Bir zaman sonra bir vadi darı kalmıştır. Bu durumda kuş, günde bir tane ile kanaat etmiştir. Ta ki kendisine ayrılan rızık bittikte; kuşun eceli gelmiştir......

Bu tavus kuşu muhabbeti de nerden çıktı şimdi?

Mitolojide tanrıça Hera ‘ya bekçilik etmekle görevlendirdiği yüz gözlü dev Argos ölünce onun gözlerini
tavus kuşunun kanatlarına yerleştirmiş. Dev argos'un yüz gözü cennetteki yıldızları temsil edermiş.

Hristiyanlığın ilk on yüzyılında tavus kuşu Hz. İsa'yı, dirilişi ve gurur sembolize eder. Etinin çürümediği söylenir.Dirilişi çağrıştıran bu düşünce, nesnelerin tavus kuşunun tüyleriyle saklanması adetini de beraberinde getirir.
Ayrıca kuyruğundaki gözler Tanrı'nın her şeyi gördüğünü görebileceğini simgeler.

Hindistan'da aşkı, sevgiyi ve yıldızlarla bezeli gökyüzünü temsil eder. Savaş tanrısı İndra'nın simgesidir. Hint inanışına göre yılanları öldürmeye yetecek gücü vardır ve yağmur mevsiminde bütün yılanları öldürür.

Burma tapınaklarında güneşin sembolüdür.

Tibet kültüründe tavus kuşu gökkuşağının bütün renlerini üzerinde barındırır.Bir diğer deyişle bütünlük kavramının somutlaşmış bir örneğidir.

Sufi inanışında Allah ruhu tavus şeklinde yaratmıştır. Allah'ın göstermesiyle kendisini gören tavus kuşu, gördükleri karşısında saygıyla karışık korku duyar ve ter döker. Bu damlalardan diğer varlıklar meydana gelir. Tavusun açılmış kuyruğu ruhun evrene yayılışını simgeler.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
sevgili dupin , sizin Allahınız bilgilerini sadece kendisine mi saklıyor. Insanlığın merak ettiği suallere nasıl mukabele de bulunuyor..
 
Üst